Araştırma, hane geliri ile frontal lob, temporal lob ve beyin çıkıntısındaki gri maddenin hacmi arasında güçlü bağlar olduğunu ortaya çıkarmış: Yoksulluk sınırının (2015’te dört kişilik bir aile için 24.250 dolar) altındaki ailelerin çocuklarında, bu kritik bölgelerde yüzde 8 ila 10 daha az gri madde var. Ve aileleri birazcık daha iyi durumda olan çocuklar (yoksulluk sınırının bir buçuk katı gelire sahip olanlar) gelişimsel normdan yüzde 3 ila 4 daha az gri maddeye sahip. Bu yoksul ailelerde ebeveynlerden birçoğunun yüksek eğitimli olması, bu çocuklarının mustarip olduğu “geriliklerin” yoksulluğun doğrudan sonucu olduğunu gösteriyor.
Dr. Kimberly Noble’ın Columbia Üniversitesi’ndeki laboratuvarı, parlak renkleri, antropomorfik hayvan motifi ve denizcilik temalı bulmaca oyunu matıyla tipik bir kreşe benziyor. Çift taraflı büyük bir aynanın ardından çocukları gözlemleyen bilişsel nörolog ekibi hariç tabi. NEED Lab (Sinirsel İdrak, Erken Deneyim ve Gelişim Laboratuvarı) yoksulluğun genç beyinleri nasıl etkilediği üzerine en gelişmiş imkanlarla sürdürülen araştırmanın merkezi ve Noble ve meslektaşlarının yoksulluk içinde büyümenin bir çocuğun beyin gelişimini engelleyebildiğini kısa süre içinde kesin olarak nasıl kanıtlayabilecek olduklarını öğrenmek için buradayım.
Çalışmasını coşku ve klinik ölçülülüğün karışımıyla anlatan Noble, daha önce düşünüldüğü gibi beslenme, dil maruziyeti, aile istikrarı veya doğum öncesi sorunlar gibi faktörlerin değil yoksulluğun kendisinin çocuğun beyninin büyümesini olumsuz etkilediğine dair artan kanıtları görmüş olan bir avuç nörolog ve pediatrdan biri. Şu anda, yoksulluk ile beyin gelişimi arasında sebep sonuç ilişkisi kurabilecek ve bu arada en yoksul çocuklarımıza yardımcı olabilmenin bir yolunu bulabilecek beş yıllık, ABD çapında bir çalışmanın planlamasının ortasında.
Bu, 2000’lerin başında Pennsylvania Üniversitesi’nde mastır yaparken yeni yeni filizlenmekte olan bu alanın atılım yapmasına yardımcı olan Noble açısından yıllarca süren çalışmaların bir birikimi. Ta o dönem, tanınmış bilişsel nörolog Martha Farah ile birlikte, yoksul çocukların daha iyi koşullara sahip akranlarına nazaran akademik olarak daha düşük performans sergilemeye eğilimli olduğu gözlemini araştırmaya başlamışlar.
Bu ilişkiselliğin nörokognitif temellerini incelemek, sosyoekonomik statü ile akademik performans arasında uzundur kurulan korelasyonun beynin belirli kısımlarına dek izini sürmek istemişler. “Sosyal bilimcilerin on yıllara dayanan çalışmaları var, geniş bilişsel sonuçlar içinde (zekâ veya yüksek öğrenimden mezuniyet gibi) sosyoekonomik eşitsizliklere bakıyorlar,” diyor. “Ama beyinde üniversite mezuniyeti diye bir bölüm yok.
Çalışmalarından önce, bilim insanları, yoksul çocukların beyin yapısının ve gelişiminin ne şekilde farklı olabileceğini ortaya çıkarmak bir yana, düşük performans sergiledikleri belirli bilişsel görevleri (örn. yüz öğrenme, resim öğrenme, kelime testleri gibi) bile hiç araştırmamışlar. Bu yüzden 2005’te Noble ve Farah, Pennsylvania Üniversitesi’nden meslektaşları Frank Norman ile birlikte Pennsylvania devlet ana okullarından 60 çocuğu çalışma için belirlemişler (30 orta sınıf çocuk ve yoksulluk sınırında veya hemen üzerinde 30 çocuk) ve onlara her biri belirli bir beyin devresi ile alakalı bir dizi bilişsel test vermişler.
Testler, başka şeylerin yanı sıra dilsel gelişimi ve yürütücü işlevleri (işleyen bellek [kısa süreli hafıza], akıl yürütme ve öz-denetimden sorumlu mental süreçler kümesi) ölçmüş. Düşük gelir grubundaki çocukların iki alanda da orta sınıf akranlarına nazaran daha kötü performans sergilediği ortaya çıkmış.
Noble ile Farah’ın 2005 tarihli bir makalede yayınladıkları sonuçlar, sosyoekonomik statü ve gelişme aşamasında beynin “nörokognitif profili” olarak adlandırdıkları şeyin başlangıcı olmuş. Farah, Noble ve diğer bilim insanları kısa süre sonra, sosyoekonomik yelpazenin tümünden çocukların beyinlerini incelemek için manyetik rezonans görüntüleme (MRI) taramaları kullanmaya başlamışlar. Sonuçlar çarpıcı imiş. Farah bir çalışmada 283 MRI’yı incelemiş ve daha yoksul, az eğitimli ailelerden gelen çocukların daha iyi durumdaki çocuklara nazaran daha ince alın korteksi altbölgelerine (beynin yürütücü işlevler ile yakından bağlantılı bir kısmı) sahip olma eğiliminde olduğunu bulmuş.
Bu, daha düşük akademik başarı ve hatta zekâ seviyesini açıklayabilir. Veriler aile gelirindeki küçük artışların, daha varlıklı çocuklar arasındaki benzer artışlara nazaran en yoksul çocukların beyinleri üzerinde çok daha büyük bir etki yarattığını göstermiş.
2015’te Noble o tarihe kadarki en büyük çalışmanın yazarlarından biri olmuş. MRI kullanarak araştırmacılar 1099 çocuk ve genç yetişkini incelemiş ve daha yüksek aile gelirine ve ebeveyn eğitimine sahip olanların daha yoksul, az eğitimli akranlarına nazaran daha büyük yüzey alanlarına sahip olduklarını bulmuşlar. En güçlü korelasyon, dil ve yürütücü işlevler ile ilişkili beyin bölgelerinde gelmiş.
Daha da önemlisi, veriler, aile gelirindeki küçük artışların, yoksul çocukların beyinleri üzerinde zengin çocuklarınkinden çok daha yüksek etki yarattığını göstermiş. Ve Noble’ın verileri aynı zamanda bir aile belirli bir asgari gelir düzeyinin altına düştüğünde beyin büyümesinin dik bir düşüş yaşadığını da gösteriyor. En fazla olumsuz etkilenen çocuklar, 25 bin dolardan az kazanan ailelerden, beyin yüzeyi alanları, 150 bin dolar veya üzeri kazanan ailelerin çocuklarından yüzde 6 daha az.
Birkaç ay sonra, Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde bir çocuk psikoloğu olan Seth Pollak’ın yazarları arasında olduğu başka bir büyük çalışma, hane geliri ile frontal lob, temporal lob ve beyin çıkıntısındaki gri maddenin hacmi arasında güçlü bağlar olduğunu bulmuş. Federal yoksulluk sınırının (2015’te dört kişilik bir aile için 24.250 dolar) altındaki hanelerden çocuklar, bu kritik bölgelerde yüzde 8 ila 10 daha az gri maddeye sahipmiş.
Ve aileleri birazcık daha iyi durumda olan çocuklar bile (federal yoksulluk sınırının bir buçuk katı gelire sahip olanlar) gelişimsel normdan yüzde 3 ila 4 daha az gri maddeye sahipmiş. Pollak’ın çalışmasında, yoksul ebeveynlerden birçoğu yüksek eğitimli ve bu durum çocuklarının mustarip olduğu “geriliklerin” yoksulluğun doğrudan sonucu olduğunu gösteriyor.
Bu bulgulardan yola çıkılarak ciddi şekilde önemli politikalar hazırlanabilir. Veriler doğruysa eğer, bir ailenin gelirini sırf yoksulluk sınırlarından yukarıya çekmek bile çocuğu bilişsel gelişim normlarına çok daha yaklaştırmaya yetebilir. Bu beyin eşitsizliklerinin yetişkinliğe kadar sürüp sürmediğini veya ne derece sürdüğünü henüz bilmesek bile, bu araştırma (yoksulluk içinde büyümüş insanların, daha refah içindeki akranlarına nazaran finansal olarak daha kötü şartlara vardıklarını ve daha büyük sağlık sorunları yaşadıklarını gösteren geçmiş çalışmalarla birlikte) muhtemelen ömür boyu süren etkilere işaret ediyor.
Bu çalışmalar, beyin büyümesini ve entelektüel potansiyeli azaltanın tek bir faktör değil genel yoksulluk ortamı olduğunu gösteriyor. “Bu noktada güçlü bir korelasyona dair kanıtımız olduğunu söyleyebilirim ama sebep sonuç ilişkisine dair henüz gerçekten kanıtımız yok,” diyor Noble. Noble’ın hazırlamakta olduğu çalışma işte bu noktada faydalı olacak. Sebep sonuç ilişkisini kanıtlamak için, o ve sayısız başka araştırmacı—Greg Duncan, California-Irvine Üniversitesi’nden bir ekonomist; Katherine Magnuson, Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden bir sosyal politika uzmanı; Lisa Gennetian, New York Üniversitesi’nden bir ekonomist ve Hirokazu Yoshikawa NYU’dan bir psikolog—1000 düşük gelirli aileyi içerecek ülke çapında bir çalışma hazırlıyorlar.
Aileler iki gruba ayrılacak; biri ayda 333 dolar (yılda 4000 dolar), diğeri ayda 20 dolar nakit para alacak. Noble’ın Washington Post’a yazdığı bir makalede belirttiği gibi, önceki araştırmalar aile gelirinde çocuğun yaşamının ilk yılları boyunca 4000 dolarlık bir artışın yetişkin kazançlarında, istihdamda ve fiziksel sağlıkta büyük iyileşmelerle ilişkili olduğunu gösterdi. Noble ve meslektaşları, bu araştırmaların bulgularına dayalı olarak bunun beynin gelişimini kayda değer ölçüde iyileştirmeye yeteceğine de inanıyorlar.
Çalışmanın tamamlanması beş yıl alacak ve ödemeler anneler doğum yaptıktan kısa bir süre sonra başlayacak ve çocuklar üç yaşını doldurana dek devam edecek. Araştırmacılar 12. ve 24. aylarda annelerle mülakatlar üzerinden veri toplayacaklar ve çocuklar üç yaşını doldurduğunda, çocukların dillerini, belleklerini, yürütücü işlevlerini ve sosyal ve duygusal gelişimlerini test edecekleri katılımcı laboratuvarları ziyaret edecekler. Elektroensefalografi (EEG) üzerinden çocukların beyin devreselliğinin gelişimini de ölçecekler. (Bebekler uzun ve rahatsız geçen MRI makinesi içinde olma deneyimine maruz kalmak için çok küçükler.)
Mütevazı bursları alan çocuklar, kontrol grubundakilere nazaran daha sağlıklı beyin aktivitesi gösterir ve bilişsel testlerde daha iyi performans sergilerlerse, Noble ve meslektaşları yoksulluk ile sinirsel gelişim arasında sebep sonuç ilişkisi kuran ilk kanıtlara sahip olacaklar. Noble, 16 milyon dolarlık çalışmayı 2018’de başlatmayı umuyor. Ekibinin fonlama önerisi, Kazanılmış Gelir Vergisi Kredisi, Çocuk Vergisi Kredisi ve İhtiyaç Sahibi Ailelere Yönelik Geçici Yardım gibi tümü de doğrudan yoksul ailelerin cebine para koyan “gelir iyileştirici politikalar” açısından önemli sonuçlar yaratabilir. “Gelir, çocuğun gelişimsel ilerlemesini belirleyen tek faktör olmamasına rağmen,” diyor Noble Scientific American dergisinin Mart sayısına yazdığı makalede, “politika uygulama açısından değiştirilmesi en kolay faktör olabilir—büyüyen bir çocuğun beyin sağlığını teşvik etmek için bir nevi ön ödeme.” -motherjones.com – Çeviri: Serap Şen
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?