Günümüzde artık kadınlarda da bu hastalığın sık görüldüğünün bilindiğini belirten uzmanlar “Sadece erkeklere değil kadınlara da seslenmek istiyoruz; eğer bel ve kalça ağrınız 3 aydan uzun sürüyorsa, kesinlikle bir romatoloji veya fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanından randevu alın” çağrısında bulundu.
Ankilozan spondilit, çoğunlukla genç yaşlarda ortaya çıkan ve en çok omurgayı (her düzeyde) ve sakroiliyak eklemi (omurganın leğen kemiğiyle yaptığı eklem), daha sonra kalça ve omuz gibi büyük eklemleri tutan iltihaplı bir romatizmadır. Hastalığın ileri aşamalarında omurga esnekliğini yitirir. Boyun ve bel hareketlerinde kısıtlanma ve öne doğru kamburluk gelişir. Boyun hareketleri kısıtlandığı için görüş alanı daralır.
AS’nin en önemli özelliği, inflamatuar yani yangılı bel ağrısına neden olmasıdır. Bel, sırt, boyun ve kalçaların arka kısımlarında hissedilen ağrı, dinlenmeyle ortaya çıkar veya şiddetlenir ve günlük hareketlerle azalır. İnflamatuar bel ağrısının özellikleri sinsi başlangıçtır. Hasta bel ağrısının tam olarak ne zaman başladığını kestiremez. Ağrı dinlenme ile geçmez. Egzersizle, hareket etmekle bir miktar düzelir ama istirahatla artar, gecenin ikinci yarısında uyandırması tipiktir.
Bir de tipik olarak, yarım saatin üzerinde süren sabah tutukluğu/katılığı da hastalığın önemli habercilerindendir. AS yalnızca bel ağrısıyla değil, göğüs kafesi ağrısı, omuz, kalça, diz, ayak bileği veya el eklemlerinde ağrı ve şişliklerle de ortaya çıkabilir.
Hastalığın eklem dışı tutulumları da vardır. Göz tutulumu (üveit) ve inflamatuar barsak hastalığı gibi eklem dışı tutulumlar olabilir. Sedef hastalığına bağlı romatizma da aynı şemsiye altında kardeş bir hastalıktır.
Ankilozan spondilit (AS) nedir? Belirtileri, nedenleri ve tedavisi
Eskiden ankilozan spondilit diye bir tanımımız vardı. Şimdi ankilozan spondilit tanımından ziyade aksiyel spondiloartropati tanımını kullanıyoruz. Ankilozan spondilit, daha çok genç erişkin çağdaki erkekleri tuttuğu için bu genç üretken grubun yaşam kalitesini düşürür, iş gücü kayıplarına neden olur. Dolayısıyla bu yaş grubu için sosyoekonomik maliyeti de yüksek olan bir hastalıktır. Toplumdaki sıklığı ülkeden ülkeye değişiklik göstermekle birlikte ülkemizde ankilozan spondilit ve spondilartropati prevalansı yaklaşık %0,5–1 olarak bildirilmiştir. Ülkemizde kaba bir hesapla 400 bin AS hastası olduğu söylenebilir.
Çok daha eski yıllarda Ankilozan Spondilit kadın erkek oranı 1’e 9 olarak verilirdi sonra 1’e 3 olarak bildirildi. Erkeklerde kadınlara göre 2-3 kat daha sık görülmektedir. Hatta son çalışmalar iki cinsiyet arasında hastalık sıklığı açısından önemli bir fark olmadığını göstermektedir. Manyetik rezonans görüntülemeyle (MRG) sakroiliak eklem bulguları artık daha erken tanınmaktadır ve kadınlarda da daha çok teşhis koyulabiliyor.
Ankilozan Spondilit (AS), nedeni henüz bilinmeyen, ancak genetik yatkınlığın olduğu bilinen bir hastalıktır. Hastalıkta genetiğin önemli rolü olduğuna inanılıyor. AS’li çoğu hasta HLA-B27 olarak adlandırılan bir doku tipine sahiptir. Irk ve HLA-B27 prevalansı önemlidir. Bununla birlikte, AS’nin ortaya çıkması için mutlaka HLA-B27 genini taşımak gerekmez. Ayrıca HLA-B27 pozitif insanların çok büyük bir bölümünde de AS gelişmez.
Hem geni taşıyor, hem de yakın akrabalarınızda da bu hastalık varsa, risk var demektir. Normal popülasyonda HLA-B27 sıklığı %7-8 civarıdır. Ama bu geni taşımak kendi başına bir etken değildir.
Burada özellikle altını çizmek istediğim bir konu var. Artık kadınlarda da bu hastalığın sık görüldüğünü bildiğimize göre, sadece erkeklere değil kadınlara da seslenmek istiyorum; eğer bel ve kalça ağrınız 3 aydan uzun sürüyorsa kesinlikle bir romatoloji veya fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanından randevu alın.
Tanı gecikmesinin en önemli nedenlerinden biri, hastalığın erken ve tipik bir belirtisi olan inflamatuvar bel ağrısının tanınmaması ve diğer bel ağrısı nedenleriyle karışmasıdır. Ne yazık ki, bel ağrısı denince ilk akla gelen bel fıtığı olmakta ve bel ağrısı olan çoğu hasta, çoğu zaman gereksiz yere çekilen bel MRG incelemelerinin de yönlendirmesi sonucunda “bel fıtığı” tanısı almaktadır. Günümüzde sakroiliyak eklemlerin MRG incelemesi diğer testleri normal çıkan birçok hastada erken dönemde sakroiliyak eklemlerdeki inflamasyonu göstererek tanıya yardımcı olabilmektedir. Son dönemde MRG hastalığın tanısının konulmasında çok önemli rol oynamaktadır.
Erken tanı diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi bu hastalık için de çok önem taşımaktadır. Ülkemizde Ankilozan Spondilit (AS) prevalansı %0,5 spondiloartrit (SpA) prevalansı %1’dir. Muhtemelen bu hastaların bir kısmı henüz hastalıklarının tanısını bilmemektedir.
Hastalığın tanısında birkaç yılı bulabilen gecikmeler yaşanabilmektedir. Bu nedenle hastalık hakkında farkındalığın artması gerekir. Hastalığın ilerleyici olma özelliği vardır. Bu nedenlerle erken dönemde tanı konup, tedaviye başlanması önemlidir.
Hastalık tedavi edilmezse, iltihap nedeniyle omurlar arasında yeni kemik oluşur ve bu kemikler omurlarla kaynaştığı için omurganın üst kısmında öne doğru eğilme ve omurgada hareket kısıtlılığı oluşur. Bu hastalar doğru tanı alamadıkları takdirde, bazen yanlış tanılarla gereksiz müdahalelere maruz kalmaktadırlar.
Romatizmal hastalıkların tedavisinde ‘Biyolojik Çağ’ dönemi başlıyor!
Hastalığın tedavisi nasıl yapılıyor? Medikal tedavide son yıllarda ne gibi gelişmeler oldu?
Son 15 yıl içerisinde birtakım önemli gelişmeler oldu. Eskiden tedavide sadece non-steroidal anti-inflamatuar ilaçlar ve süllfasalazin kullanıyorduk. Artık bu ilaçlara yeterli yanıt alınamayan hastalarımızda başka seçeneklerimiz var. Biyolojik ajanlar dediğimiz ilaçlarla tedaviye yönlendiriyoruz. Biyolojik ilaçların tedaviye girmesinden sonra etkinlik %70’ler civarında oldu ve hastaların her türlü klinik semptomlarında ve hastalık ilerlemesinde oldukça fazla oranda azalma ortaya çıktı.
Dolayısıyla hastaların yaşam kaliteleri, çevreyle ve işle ilgili memnuniyetleri son derece arttı. Yeni tedavi seçenekleriyle hastalık artık daha kronik hale gelecek diyebilir miyiz?
Hastalık zaten kronik bir hastalıktır ama şekil bozukluğuna yol açan bir hastalıkken şu anda hasta, hastalığın yıkıcı gücünü hissetmiyor ve remisyona girebiliyor. İlaçlar kullanıldığı sürece etkili, onun için de takipten çıkılmaması, mutlaka düzenli ilaçlarına devam etmesi gerekiyor.
Etkin tedavi seçenekleri ile hastalığın seyri pozitif yönde ilerlemektedir. Bu sebeple tedavi işbirliği yapan hastalarımız son derece normale yakın bir yaşam sürdürmektedir.
Bu hastalıktan muzdarip hastalar işbirlikçi bir tedavi uygulamazlarsa en çok kas-iskelet sistemiyle ilgili sorunlarla karşılaşabilir. Bunun en büyük örneği boyun hareketlerinde kısıtlama nedeniyle başının sürekli öne doğru eğik olması, havaya kaldıramaması hatta “güneşi görememe” dediğimiz durumu yaşarlar.
El ve bilekteki romatizmal rahatsızlıklar ve eklem ağrılarının tedavisi
Sırtta kamburlaşma, belde yine öne doğru eğilme, daha ileri dönemlerde kalça ve omuzla ilgili problemler nedeniyle omurga hareketlerinde kısıtlama yaşanır. Tedavisiz kalan hastalarda eklem dışı tutulumlar (göz, barsak, akciğer, böbrek) ciddi sonuçlar doğurabilir.
Herkesin hastalık ve iyileşme süreci tektir ve kendine özeldir. Her birey aynı süreçlerden de geçse bu süreçlerde farklı duygular yaşar ve farklı fiziksel sıkıntılar çeker. Hastalar için en önemli tavsiyemiz tedavi işbirliği. Hastanın, hekimin kendisine verdiği tedavi protokolüne kesinlikle uyması ve tedavisini aksatmamasını öneriyoruz.
Mutlaka ilaç tedavisi ile birlikte egzersizlerine dikkat etmesi de gerekiyor. Hasta yakınları da anlayışlı ve yardımcı olmalılar çünkü hastaları tamamen ortadan kaldırılamayan ama tedavi edilebilen bir hastalık ile uğraştıkları için onları anlamaları gerekiyor. Hastalar ağrılı bir süreç yaşadıkları için o dönemlerde hastaya karşı daha anlayışlı olmalılar.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?