Yapay zekadan tanı ve tedavi önerisi alınabilecek! 43. Ulusal Hematoloji Kongresi’nde zengin bir bilimsel içeriğin işlendiğini kaydeden Türk Hematoloji Derneği’nin (THD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, bunlar arasında tıp dünyası için yeni bir olgu olan akıllı zeka yazılımlarıyla teşhislerin ön plana çıkan konulardan biri olduğunu belirtti. ABD Mayo Clinic’ten Shahrukh Hashmi’nin kongre katılımcıları arasında olduğunu belirten Prof. Dr. Demir, yapay zekanın dikkat çekici konular arasında bulunduğunu, Dr. Hashmi’nin “Hematoloji ve Onkolojide Yapay Zekanın Rolü” başlıklı bir sunum yaptığını belirtti.
Türk Hematoloji Derneği’nin 50. yılını kutladığı 43. Ulusal Hematoloji Kongresi Antalya’da yapıldı. Kongre için düzenlenen basın toplantısında konuşan Prof. Dr. Demir, kongrenin bilimsel ve sosyal etkinliklerle dolu geçtiğini belirtti.
Kongre için, 17 konu başlığında toplam 419 bildirinin alındığını, bunlardan 50 sözlü sunum ve 70 tartışmalı poster sunumunun erişimine açıldığını dile getiren Prof. Dr. Demir, Dernek olarak 50. yıl nedeniyle bir marş bestelendiğini, kısa bir film hazırlandığını ve bir 50. Yıl Anı Kitabı yayımladıklarını açıkladı. Basın toplantısına, Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan, Prof. Dr. Güner Hayri Özsan, Doç. Dr. Muhlis Cem Ar, ABD Mayo Clinic’ten Dr. Shahrukh Hashmi katıldı.
İnternet sayesinde oluşan büyük veriyi (big data) kullanarak çalışan ve yapay zeka olarak anılan karar verici yazılımların hematoloji/onkoloji alanlarında nasıl bir etki yaratabileceği konusunun giderek daha çok tartışıldığını söyleyen Prof. Dr. Demir, şu bilgileri verdi:
“Yapay zeka yazılımları ile çalışan bilgisayar programlarından yakın bir gelecekte hastalar hakkındaki tüm muayene ve laboratuar bulgularını girerek tanı ve tedavi önerisi alınabilecek. Benzer şekilde hali hazırda bazı yapay zeka programları klinik çalışmalar için uygun olabilecek hastaların belirlenmesinde kullanılmaya başlandı.
Dr. Hashmi, söz konusu programların henüz gelişme aşamasında olduğunu, gelecekte tıbbi kararların verilmesinde ve en uygun tedavinin seçilmesi konusunda hekimlere yardımcı olabileceği ancak duygusal ve sosyal etkileri değerlendirmede yetersiz kaldıklarından hekimlerin yerini almasının beklenmediğini bildirdi”
Basın toplantısına katılan ABD’nin Minnesota şehrinde faaliyetlerini yürüten Mayo Clinic’ten Dr. Shahrukh Hashmi, yapay zeka kavramının 1956’lı yıllardan deneysel olarak oluşturulmaya çalışıldığını belirterek, gelinen süreçte hematolojik hastalıkların tanısında ve tedavisinde etki eden akıllı karar verme mekanizmalarının ortaya çıktığını bildirdi.
Yeni geliştirilen yapay zeka, cilt kanseri teşhisini doktorlar kadar iyi yapabiliyor
Aralık 2017’de ABD Atlanta’da yapılacak bir kongrede yapacağı sunum hakkında da bilgi veren Dr. Hashmi, löseminin prognozunu yani löseminin nasıl gideceğini, seyrinin nasıl olacağını, nasıl bir sonuç alınacağını belirlemede bu yapay zeka yazılımlarının çok etkin yanıtlar verebildiğini söyledi. Dr. Hashmi, “Yani öngörebiliyoruz, siz birtakım verileri bu yazılıma veya metine giriyorsunuz ve size hastalığın nasıl seyredeceğini, hastalığın riskleri konusunda bilgiler verebiliyor.
Öyle gözüküyor ki, eğer bu bilgi birikimi ve hız devam ederse, bir kaç 10 yıl sonunda patoloji ve radyoloji gibi uzmanlık dallarında hekimlerin yerini yapay zekalar alabilecek. Özellikle hematolojik hastalar açısından. Türk Hematoloji Derneği’nden bu konuda bir konuşma yapmak üzere davet aldığımda çok etkilendim çünkü son derece yeni bir gelişme bu, konu hakkında çok az sayıda insan uğraşıyor. Türk Hematoloji Derneği’nin böyle bir konuya eğilip, bu konuda liderlik gösterecek kendi ülkesinde ve bölgesinde bir vizyona sahip olması beni çok mutlu ediyor” dedi.
Yapay zekanın hematolojik hastalıkların tedavisine etkisinin sorulması üzerine ise Dr. Hashmi, lösemi tanısını örnek vererek, yapay zeka yazılımının kemik iliğinin biyopsi materyallerini okuyabileceğini ve görüntü tanıma programları ile sadece okumak ile kalmayıp, her okudukları kemik iliğinin materyalinden bir şeyler öğrenerek kendi birikimlerine katabileceklerini; böylece her okudukları kemik iliği materyali ile giderek daha kesin sonuçlar verebilir hale geleceğini kaydetti.
Yapay zeka uygulamaları yeni ilaçların keşif sürecini çok hızlandıracak
Yazılımların öğrenebilir olmasının önemli olduğunu belirten Dr. Hashmi, bu sayede bir patologun tüm ömrünü vererek ayırdığı öğrenme faaliyetini çok daha kısa sürelerde –belki de aylar içinde- tamamlayabileceğini belirtti.
Yazılımın kapasitesinin sadece tek bir alanda öğrenmekle sınırlı olmadığını, aynı hızda hastalığa ilişkin diğer verileri, laboratuvar, genetik mutasyon vb. bilgilerin etkileşimini de öğrenebildiğini belirten Dr. Hashmi, “Yazılım, size çok kısa bir süre içerisinde, saniyeler gibi bir süre içerisinde tüm bu bilgileri kullanarak tanı, o tanıyla ilgili olası gidişat ve tedavi seçenekleri konusunda fikir verebileceğini, bunun hekimlerin saatlerini alan uygulamalar olduğunu söylüyor” dedi.
Yapay zekanın tıbbi karar alma mekanizmasında ne kadar genişleyeceğine yönelik bir soruya ise Dr. Hashmi, “Yüzyıllar sonra ne olacağını şimdiden söylemek zor ama ben inanmıyorum. Çünkü özellikle kanserli bir hastanın yaşam ve ölüm hakkında bir yapay zeka ile bir makine ile konuşmak isteyeceğini zannetmiyorum. Bu biraz da duygusal bir iş ve bu yapay zekaların duyguları da adapte edip, kullanılabileceğine inanmıyorum. İş bir ikileme kaldığı zaman, her zaman insanların verdiği karar önemli çünkü makineler hayati şeyleri veya duygu ile ilgili olayları işin içine katamayabilirler. Sonunda eğer bir karar verilecekse o karar insana ait olmalı” diye konuştu.
Türk mühendislerin yaptığı yapay zeka kan hastalıklarında devrim yaratacak
Yapay zekanın tıbbi alandaki etkisine yönelik olarak konuşam Prof. Dr. Demir, “Elbette yardımcı yazılım programları, karar verici yazılım programları olacaktır ama bunlar duygudan, dokunmadan ve sosyal etkilerden yoksundur. Onlar hekimlere yardımcı olabilirler ama hiçbir insan, karşısında mimiği olmayan birisi ile konuşmak istemez, belki yüzyıl sonra olabilir. Ne olursa olsun, hangi konuda bize yardımcı olursa olsun, hekimliğin yerine geçmeyeceğinin bilinmesi lazım, özellikle bunu vurgulamak gerekir” dedi.
Yazılımların, insanların yıllar içinde elde ettiği bilgiden daha fazlasını kolayca tutabileceğini ve işleyebileceğini belirten Prof. Dr. Demir, şöyle konuştu: “Demek ki bu verilerle daha doğru ve kısa zamanda bir teşhis tanıya yardımcı olacaktır. O yüzden insanla çok teması olmayan patoloji, radyoloji gibi laboratuar branşlarında etkili olacağı öngörülüyor. Yazılıma, genetik bozuklukları, laboratuar bulgularını, aile öyküsünü koyarsanız, elbette size bir öngörü çıkarır ve der ki ‘bu hastanız yüksek risklidir’.
İşte o zaman hekim, yüksek risklide ne yapacağını çok daha kolay elde edebilir. Halbuki bu cihazlar olmasa, hekim yıllar yıllar sonra ancak o yüksek riskliyi kestirebilir. Biz ne diyoruz, hekimimiz tecrübeli diyoruz. Belli bir zaman sonra artık hastanın yüzüne baktığınızda siz ne olduğuna karar veriyorsunuz ama bunu cihaz yapmayacak. Yapay zeka kullanımının yeni bir olgu olması nedeniyle, etik sorunlar, yanlış tedavi vb. gibi olası sorun alanlar tartışılmaya devam edilecek. Bu konuların kamuoyunda tartışılarak sağlıklı bir sürecin işlemesi gerekiyor.”
Bu alandaki gelişmelere yönelik bilgi veren THD Yönetim Kurulu Araştırma Sekreteri, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları ABD, Hematoloji BD Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhlis Cem Ar, sağlık harcamalarının genel olarak kontrol edilmeye çalışıldığını, özellikle hematolojik hastalıklar için AB içinde bir lobi faaliyeti oluştuğunu belirtti. Avrupa’da kan hastalıklarının yaklaşık olarak 80 milyon insanı etkilediğine işaret eden Doç. Dr. Ar, şu bilgileri verdi:
“Kan hastalıklarının toplam maliyeti sağlık harcamaları (15.6 milyar Avro), hastalık ve ölüme bağlı üretkenlik kaybı (5.6 milyar Avro) ve resmi olmayan bakım maliyetlerinden (1.6 milyar Avro) oluşmaktadır. Sağlık harcamalarının %28’i ilaçlarla ilgilidir (4.3 milyar Avro). Avrupa Birliği’nde kan kanseri, akciğer, göğüs ve kolorektal kanserlerden sonra dördüncü en maliyetli kanser türüdür. Sadece sağlık harcamalarına bakıldığında ise, kan kanserleri göğüs kanserlerinden sonra ikinci sıradadır. Kan kanseri tanısında kişi başına düşen maliyetin (14.674 Avro) bütün kanser türlerinin ortalama maliyetinden (7.929 Avro) iki kat daha fazla olduğu gösterilmiştir.”
Kan kanseri hastalarının daha uzun hastane kalışı ve karmaşık-uzun süreli tedavileri nedeniyle maliyetinin yüksek olduğunu kaydeden Doç. Dr. Ar, ilaç sanayindeki rekabet nedeniyle maliyetlerde ise gerileme eğilimi görüldüğünü belirtti. Biyobenzer ilaçların maliyet düşüşüne ilave katkı yapmasının beklendiğini ifade eden Doç. Dr. Ar, “Yakın tarihte yayınlanan bir başka çalışmaya göre ise, biyolojik ajan dediğimiz (hormon, protein, aşı, antikor gibi ilaçlar) ilaçların muadillerinin (biyobenzer ilaçlar) piyasaya verilmesi ile ABD’de gelecek 10 yılda 54 milyar Dolar tasarruf sağlanması beklenmektedir” dedi.
Test edilen yapay zeka, kalp hastalıkları riskini %72 doğrulukla tahmin edebiliyor
Türkiye’nin toplam sağlık harcamalarının 2017 içinde 75 milyar TL’ye çıkmasının beklendiğini belirten Doç. Dr. Ar, ilaç harcamalarının toplam harcamalar içindeki payının küçüldüğünü ve 10 yılda %45’ten %30’lara gerilediğini ve %28 olan AB ortalamasına yaklaştığını hatırlattı. Doç. Dr. Ar, “2017 yılı içinde ilaca ödenen paranın yaklaşık 25 milyar TL olması ön görülmüştür. Türkiye’de kanser tedavisine yapılan harcamanın 10-12 Milyar TL olduğu dikkate alınırsa; bu alanda kaliteli muadil ilaçların ülke içinde üretimi ile sağlanacak rekabet ve elde edilecek fiyat düşüşünün önemi daha iyi anlaşılacaktır” dedi.
Basın toplantısında THD Yönetim Kurulu İkinci Başkanı, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD, Çocuk Hematoloji Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan da akut lösemi tedavisindeki gelişmeler hakkında bilgi verdi. Çocukluk çağı kanserlerinin yüzde 30’unun lösemi olduğunu, bunların da yüzde 85’inin çocukluk çağında akut lenfoblastik lösemi (ALL) hastalığı olduğunu belirten Prof. Dr. Celkan, tedavinin geçmişte yoğun kemoterapi ile yapıldığını ancak hücrelerin daha iyi tanınmasıyla bu yolun değişmeye başladığını kaydetti.
Prof. Dr. Celkan, “ALL’de uygulanan monoklonal antikor tedavileri hedefe yönelik tedavilere verilebilecek en güzel örnektir. Bazı ALL türlerinde CD20 proteini taşıyan habis hücreler bulunur. Bu proteini hedefleyen bir antikor olan rituksimabın kemoterapiye eklenmesi ile sağ kalım oranları yüzde 45-50’lerden %70-80’lere yükselmiştir. Diğer bir örnek Philadelphia kromozomu olarak da adlandırılan bcr/abl mutasyonunu taşıyan ALL’lerdir. Sağ kalım süresi oldukça kısa, tekrarlama oranı yüksek bu lösemi tipinde mutasyonla bozulmuş hücre içi yolakları baskılayan imatinib, dasatinib gibi hedefe yönelik tedaviler ile yanıt oranları arttırılabilmektedir” dedi.
Prof. Dr. Celkan, bazı ALL türlerinde hücrelerin yüzeyinde bulunan CD22 proteinini hedef alan bir başka antikorun da inotuzumab ozogamisin olduğunu hatırlatarak şu bilgiyi verdi: “Bu ilaç ile nüks ALL hastalarında sağ kalım oranlarında da artış sağlanmıştır. Aynı şekilde şu anda ülkemizde de erişim imkanı olan, habis B ALL hücrelerindeki CD19 proteinine ve bağışıklık sisteminin bir elemanı olan T hücrelerindeki CD3 proteinine bağlanarak hastanın kendi immün hücrelerini (T hücrelerini) hastanın tümör hücrelerine yönlendiren iki taraflı antikor tedavisi olan blinatumumab ile nüks olgularda sağ kalım uzatılmıştır. Bu sayede nüks ALL’lerde uygun kök hücre vericisi bulunup kök hücre nakli yapılana dek hastalara zaman kazandırılmaktadır.
Yine nüks etmiş ALL hastalarında kullanıma giren bir diğer tedavi de CAR T-hücre uygulamasıdır. Bu yöntem genetiği değiştirilmiş hastanın bağışıklık sistemine ait T hücrelerin vücut dışında tümör hücresine karşı eğitilmesi ve lösemi ile savaşmak üzerine yine hastaya verilmesi esasına dayanır. Bu tedavi ile başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Her iki lösemide de tedavi süresi uzun ve sancılı olup maddi manevi her yönden destek gerektirmektedir. Lösemi tedavisi için halen pek çok çalışma yapılmakta olup, gerek Amerika’da gerekse Avrupa’da onay almış ve kullanımda olan pek çok hedefe yönelik ajana ülkemizde de artık ulaşılabilmektedir. Öte yandan yeni gelişmekte olan hedefe yönelik ajanlar ve kişinin kendi bağışıklık sistemini kullanarak kanser hücresini hedefleyen yeni tedaviler gelecek için umut ışığı olacaktır.”
THD Yönetim Kurulu Genel Sekreteri, Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güner Hayri Özsan da lösemi tedavisinde erişkinlerde başarının çocuklara göre daha düşük olduğunu vurguladı. Erişkinlerde Akut Miyeloid Löseminin (AML), görülen lösemilerin %85’ini oluşturduğunu hatırlatan Prof. Dr. Özsan, hastaların özellikleri nedeniyle standart kemoterapiler yanında neler yapılabilir sorusunun sürekli gündemde olduğunu anlattı.
Prof. Dr. Özsan, “AML’de de standart tedavide kullanılmakta olan kemoterapideki ajanların dozlarındaki farklılıklar, dozların arttırılması, çalışmalarda eklenen bazı genetik mutasyonları hedefleyen tedaviler ve kemik iliği nakillerindeki ilerlemeler sayesinde hastalıksızlık elde etme oranları %80’ler üzerindedir. Akut lösemilerin tedavisinde doğrudan habis lösemi hücreleri üzerindeki antijenleri veya hücre içi sinyal ileti yolaklarında görev alan mutasyona uğramış proteinleri hedef alan antikorlar veya hedefe yönelik moleküller kullanılması başarı oranlarının artmasına neden olmuştur” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?