Çölyak hastalığının, genetik yatkınlık, gluten alımı ve bir tetikleyici ile belirgin hale geldiğini anlatan Dr. Taşkınoğlu, şu bilgileri verdi: “Son yıllarda çölyak hastalığı sıklığı nerdeyse iki katına çıkmıştır, bu nedenle gluten alımı dışındaki çevresel faktörlerin hastalığın gelişiminde önemli bir etkisi olabileceği düşünülmektedir. Çölyak oluşması için gereken üçüncü faktör çevresel bir tetikleyici faktördür. Gluten tüketen ve uygun gen taşıyan hastada bir şeyin çölyak hastalığını aktive etmesi gerekmektedir.
Helicobacter Pylori ile enfekte kişilerde mide kanseri riski 8 kat artıyor!
Çölyak hastalığının tetikleyicileri olabilecek çevresel faktörler hakkında çok az veri vardır, ancak araştırmacılar; gebelik, menopoz, viral enfeksiyonlar, antibiyotik kullanımı, akne ilaçları (izotretinoin) , ibuprofen gibi steroidal olmayan anti-inflamatuvarların uzun süreli kullanımı ve gastrointestinal enfeksiyonların, bağırsak florasının bozulmasının hastalığı tetikleyebileceğini düşünmektedir” bilgisini verdi.
Potansiyel tetikleyicilerin keşfinin ve analizinin hastalığın önlenmesine katkı vermesi açısından kritik önem taşıdığını ifade eden Dr. Tutku Taşkınoğlu, son zamanlarda gastrointesinal enfeksiyonların ve antibiyotik kullanımının çölyak hastalığının başlangıcında rol oynayıp-oynamadığına yoğunlaşan çalışmalar bulunduğunu belirtti.
Antibyotiklerin normal bağırsak florasındaki ekolojik dengeyi hem kısa hem de uzun vadede bozduğunun bilindiğini kaydeden Dr. Taşkınoğlu, “Antibiyotik kullanımı inflamatuar bağırsak hastalığı ve astım da dahil olmak üzere çeşitli immünolojik hastalıkların gelişimi ile ilişkilendirilmiştir. Antibiyotikler bağırsak hastalıklarına ve enfeksiyona neden olabilir. Tek bir antibiyotik bile bağırsak florasını değiştirebilir ve bağırsakta kolonize olan bakteri türlerinde dengesizliklerle ciddi sorunlara neden olabilir” dedi.
Daha önce yapılan çalışmaların, çölyak hastalığı olan bireyler ile sağlıklı kontrol gruplarının karşılaştırılmasında bağırsak florası arasında farklılıklar olduğu tespit edildiği bilgisini veren Dr. Taşkınoğlu, flora değişikliğinin çölyak hastalığı gelişiminde bir rol oynayabileceği kanısına varıldığını söyledi.
Antibiyotik kullanımı ile çölyak hastalığı ilişkisine yönelik kesin kanıt olmadığını vurgulayan Dr. Taşkınoğlu, buna karşılık muhtemelen barsak flora değişikliklerinin erken çölyak gelişimine etkisinin bilindiğini anlatarak şunları vurguladı: “Bağırsak flora bozukluğu olduğunda ince bağırsak epitelinden gliadin (gluten içerisindeki protein parçacığı) geçirgenliği artabilir ve potansiyel olarak gliadin çölyak hastalığı gelişimini tetikleyebilir.
Antibiyotik direncini önlemek için tedaviye bilimsel veri sağlanarak çözüm aranmalı
Antibiyotiklerin neden olduğu bağırsak hastalıklarının çölyakı nasıl etkileyebileceğini anlamak için, hastalığın arkasındaki temel mekanizmalarını bilmemiz yardımcı olabilir; çölyak hastalığında hem gliadin hem de doku transglutaminaza (TG) karşı bir bağışıklık yanıtı vardır. Çölyak hastalığı gelişiminde etkili olan Doku transglütaminaz (TG) ise bir enzimdir. TG, gliadini antijen sunan hücreler için çok daha cazip hale getirmek için modifiye eden bir enzimdir. Bağışıklık tepkisi olasılığını büyük ölçüde arttırır. Bu gerçekleştiğinde, vücut gliadine karşı antikorlar oluşturmaya başlar. Ancak gliadin genellikle TG’ye bağlı olduğu için, vücut kendi enzimi olan TG’ye karşı da antikorlar üretir.”
Antibiyotiklerin bu aşamada etkili olduğunu kaydeden Dr. Taşkınoğlu, bağırsak florası bozulduğunda, bakteriyel veya viral bir enfeksiyonun, TG’yi aktive edecek iltihaplanma ve doku hasarına neden olabildiğini; böylece basamaklı olarak çölyak hastalığını tetikleyebileceğini vurguladı. Dr. Taşkınoğlu, yakın zamanda yapılan bir çalışmaya da dikkat çekerek, “Bu çalışmanın verileri Candida albicans’ın da çölyak hastalığı gelişimine katkıda bulunabileceğini düşündürmüştür. Candida, sağlıklı bireylerin bağırsak florasının normal bir parçasıdır, ancak antibiyotik kullanımı sonrası bağırsağın diğer sakinlerine oranla daha fazlalaşması sorunlar ortaya çıkabilir” dedi.
Dr. Taşkınoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:“Doku transglutaminazının (TG) gliadinin bağışıklık sistemi tarafından kolayca tanınmasına yardım ettiğini biliyoruz. Candida ise TG’yi bağlayan ve potansiyel olarak bağışıklık aktivasyonuna neden olan başka bir protein oluşumuna neden olur. Bu proteinin adı Hwp1’dir. Çalışmada candida enfeksiyonlarına sahip ÇH olmayan kişilerde anti-gliadin antikorlarının yanı sıra anti-Hwp1 antikorlarının üretildiğini buldular. Bu, teorik olarak genetik olarak çölyak hastalığına duyarlı ancak hastalığı olmayan bir kişinin bir candida enfeksiyonuna yanıt olarak hastalığı geliştirebileceği anlamına gelir.
Gördüğünüz gibi, antibiyotik aşırı kullanımı ve bunu takip eden bağırsak flora bozukluğu veya enfeksiyonunun çölyak hastalığı gelişmesine neden olabileceğini düşündüren kanıtlar vardır. Evet, bazı durumlarda antibiyotikler hayat kurtarıcı olabilir ve gereklidir, ancak tehlikeli tarafları da vardır ve kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Antibiyotikleri sorumlu bir şekilde doğru ve yerinde kullanmak gerçekten hayati önem taşımaktadır.”
Antibiyotik kullanımında Artvin Avrupalı çıktı! En fazla kullanım Şanlıurfa’da oldu
Düzen Sağlık Grubu Mikrobiyoloji Birimleri Koordinatörü Dr. Uğur Çiftçi de antibiyotiklerin tıp tarihinin dönüm noktalarından biri olduğunu hatırlatarak, gelinen aşamada ise önemli riskleri barındıran bir sürece girildiğini anlattı. Antibiyotik direncinin bu sürecin en önemli unsuru olduğunu kaydeden Dr. Uğur Çiftçi, “Bilim adamlarının yeni antibiyotik keşfi yolundaki çabaları ile bakterilerin mevcut antibiyotiklere direnç kazanması bir yarış olarak sürmektedir. Maalesef son yıllarda bu yarışta bakteriler öne geçmiş görünmektedir.
Bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanma hızı yeni antibiyotiklerin keşfinden daha hızlı gitmektedir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde mevcut antibiyotiklerin enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde etkilerini kaybedeceği ve hatta insanlığın antibiyotik öncesi döneme dönebileceği öngörülmektedir” uyarısında bulundu.
Düzen Sağlık Grubu Direktörü Prof. Dr. Yahya Laleli de akılcı ilaç kullanımına yönelik yürütülen farkındalık çalışmaları içinde, akıllı antibiyotik kullanımına ayrıca önem verilmesi gerektiğini kaydetti. Prof. Dr. Laleli, “Akılcı ilaç kullanımının birey düzeyinde anlaşılabilirliği sağlandığı takdirde; ilaçların yanlış şekilde, yanlış dozda ve sürede kullanması, reçeteyle ilaç satılması, dolayısıyla doktor kontrolü dışında ilaç kullanımının engellenmesi, gereksiz pahalı ilaç kullanımının engellenmesi, ilaç israfının önüne geçilmesi gibi başarıların sağlanması yanı sıra yakın gelecekte yüz yüze kalacağımız ilaç atıklarının çevresel etkilerin de önüne geçilebileceğine inanıyoruz” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?
Evet tutku hanim aynen oyle kesinlikle bu fiktlrinizde tereddut etmeyin. Bizzat kobay vazifesi gordum ve sonuc tamda dediginiz sekilde oldu. Ben fistul ameliyafi oldum ve bana 12 adetlik x24 saatte bir alinacak bir antibiyotik verdiler 10. Gunde siddetli karin agrisi ates ve ishal oldum Sebebini anlayamadim ve doktorun verdigi merhemlerin… Devamını oku »