Vajinismus; vajeni çevreleyen ilk üçte birlik kontrol edilebilir kas bölümünün kaygı, endişe, korku sebebiyle istemsiz kasılmaları sonucu, vajene girişin engellenmesi ve kasılmalara bağlı ağrının oluşmasıdır. Bu kasılmalar herhangi yapısal ve tıbbi rahatsızlıkların olmadığı, psikolojik kökenli bilişsel çarpıtmalar ve travmatik anılar sonucu bilinçdışı, istemsiz tekrarlayıcı davranışlarla gelişen cinsel işlev bozukluğudur.
Vajinismusda sadece vajeni çevreleyen kaslar değil, bölgedeki tüm kas grubu, hatta tüm beden kasları kasılabilir. Korku ve endişe, çözümlenmemiş olumsuz anıların bedene hükmetmesiyle gelişir. Beynin bilgi işleme bölgesinin devre dışı kalması ile korku-kaygı merkezinin aktif olup savunma olarak adrenalinin yükselmesi, “savaş ya da savuş” ilkel savunma mekanizmalarının bedensel karşılığı olarak tüm vücutta kasılma, terleme, titreme, çarpıntı, nefes darlığı, yanma, ağrı, bulantı yani kaygıyı ön plana çıkarır.
Peki cinselliğin bu duruma nasıl gelmiş olabileceği konusuna değinelim. Evet… kadının bulunduğu toplum ve aile yapısının sosya kültürel düzeyde ne kadar etkilendiği, kadının toplumdaki yeri, dini öğretilerin yanlış yorumlanması ve mitler (yanlış inanışlar) önemli sebeplerden biri. Tabi baba kız ilişkisindeki duygusal bağ da çok önemli. Çocukluk çağı cinsel travma ya da fiziksel ve psiklojik travma da oldukça etkilidir.
Tüm bu ilişkilerin yaşanış şekli ve etkilenme düzeyi, olumsuz anı ağı olarak bugün ve yarın için güvende hissetmeme, kontrolü yitirme kaygısı, zarar göreceği hissi, aşağılanacağı, hor görüleceği, kabul görmeyeceği, itaat ve biat edeceği öğretisi ile bastırılmış duyguların bedensel karşılığı olarak vajinismusa sebep olabilir.
Kız çocuklarının daha oyun zamanlarında bile aman bisiklete binme, hoplama, zıplama bacağını açma, tuvalette ıkınma, kukuna dokunma, elleme, bakma gibi yasaklarla, kızlık zarına zarar gelir inancıyla bilmedikleri korku seline kaptırılırlar. Koruma altına alma ve saklama sorumluluğu daha küçük yaşlarda hem toplum hem ebeveynleri tarafından gizli ya da açık şekilde verilen kız çocukları bu durumla büyümeyi öylesine kanıksarlar ki artık ondan bunu sunması istendiğinde sudan çıkmış balık gibidirler.
Evlilik arifesine kadar “aman ha amanlar!” bir anda “hadi kızım sen ne yapacağını bilirsin, bize söylemek ayıp düşer” söylemiyle tek cümlede kapanır. Şimdi bu genç kız toplumun ve ailesinin kendisi üzerinden bugüne kadar ki yasaklar ve ayıpları hangi kandırmacayla bedenine ve zihnine kabul ettirsin… büyük bir soru işareti??? Dokunma, hoplama, zıplama, zarar görür, kanar denen hazine odasının asfalt delen aletle (benzetmeyi bir danışanım yapmıştı) açılması bekleniyor.
Bir vaka örneği ile devam edelim.
Danışan: 30 yaşında, üniversite mezunu üç aylık evli bir kadınım. Eşimle cinsel ilişkiye giremediğim için destek almak için buradayız. Eşimle ortak arkadaşlarımız yoluyla çıkmaya başladık ve yedi ay sonra nişanlandık. Birbirimiz çok seviyoruz daha önce erkek arkadaşım olmuştu fakat hiç yakınlaşmamız olmamıştı. Çünkü ona yeterince güvenmiyordum ve çok da tutkulu değildim. Fakat eşime karşı arzum ve tutkum var. Çok sevecen ve koruyucu olduğu için ona çok güveniyordum.
Nişanlılık dönemimizde öpüşmelerimiz çok oldu, birkaç kez de kıyafetlerimiz üzerimizdeyken sürtünme yoluyla orgazm oldum. O zamanlar eşim de evlilik öncesi cinsel birleşme istemediği için çok rahattım. Ama evlenme zamanına doğru acaba nasıl olacak, çok canım yanacak mı, çok kanayacak mı, çok uzun süre ağrım olacak mı diye endişelerim günden güne artıyordu.
Benden yaklaşık iki ay önce evlenen ablamın da kaygılı olduğunu biliyordum. İlk gecesi geçeli iki gün olduktan sonra balayı öncesi bize geldiler ve ablamın rengi çok soluktu, canı yanıyor gibi ve çok halsizdi. Mutfaktayken nasıl geçti, anlatsana merak ediyorum dediğimde ağlamaya başladı. Eniştemin ön sevişme yapmadan vajenine girmeye çalıştığını ıslanmadığı için penisinin girmekte çok zorlandığını, ağrıdan ağzına yastığı koyarak dişlerini sıktığını, bir an önce bitsin diye dua ettiğini ve sonrasında o kadar yoğun bir kanama oldu ki kanama durmayınca acile gittiklerini ve kızlık zarının zor yırtıldığı için olabileceğini söylediklerini anlattı. Üstüne otururken çok canının yandığını ve hatta balayı sonrasında ağrıdan arabada sürekli pozisyon değiştirdiğinden bahsetti. Bu benim kafamda o kadar yer etti ki “ilk geceden sonra bende mi öyle olacağım” diye ağlamaya başlamıştım.
İlk gecemizde eşimle ön sevişmemiz gayet iyiydi heyecanlandım ve ıslandım. Cinsel birleşme anında ise eşimin üstümde ağırlığını hissettiğimde cinsel ilişkiye gireceğim kaygısı ile çarpıntım başladı. Tüm vücudum titremeye başladı ve terden sırılsıklam oldum. Nefes alış verişim sıklaşınca eşim de panikledi ve iyi misin diye sordu. İyiyim devam edelim dedim ama eşimin bacaklarımı açmaya çalışması sırasında bütün gücümle farkına varmadan onu ittirmeye başladım. Bu birkaç kez olunca eşim de bıraktı. Üzerine hiç konuşmadık ama birkaç gece daha denemelerde aynı olunca ağlama krizlerim başladı. Eşimi tatmin edemediğimi ve ona kadınlık yapamadığımı, çocuğumuz olamayacağını düşünmeye başladım.
…
Bu danışanın cinsel ilişki için duyduğu kaygı düzeyi güvende hissetmeme, kontrolü yitirme, zarar göreceği, başarısız olacağı, yetersiz hissettiği, dışlanacağı, beğenilmeyeceği, kabul görülmeyeceği ve en sonunda çaresiz hissedeceği olumsuz inançların esiri olacaktır. Bu kadar olumsuz inançlar elbette ki bilgi kirliliği, yanlış öğreti, dini ve ahlaki çatışmalar, aile ve toplumun değer yargıları ile olumsuz anıların oluşmasıyla bu güne kadar geldi. Sizin de okuduğunuz gibi son noktası ablanın anlattıkları oldu. Bu inançların kırılması ilk gecede o kadar da kolay olmayacaktı ve ilk gecenin kendisi travma halini aldı. Bundan sonrası eşler arası çatışma, aile bireylerinin olaya müdahil olması ile iyice işin içinden çıkılmaz hal alıp ikincil travmaları yani değersizlik, sevilmeme gibi olumsuz temel inançları beraberinde getirebilir.
Şimdi bu travma anı ağının olumsuz yaşantılarının şoklanmış ama terbiye edilmeden buzluğa atılmış yiyecek gibi her ısıtıldığında bakteri saçan bir enfeksiyona, irine dönüşmesi beklenen sondur. Bu cerahatın bir taraftan boşaltılması yani bedenden, zihinden uzaklaştırılması için anı ağının tamamen duyarsızlaştırılıp, enfeksiyondan arınması gerekir. EMDR Terapisi ile yani çift yönlü uyaran verilerek odaklanan olumsuz anı ağının ilk, en kötü ve en son yaşanılan olumsuz anılardan yola çıkılarak serbest çağrışıma maruz bırakılıp işlenmemiş, şoklanmış, parçalı bilginin yeniden işlenerek kaygı düzeyini düşürüp, tetikleyicilerle baş edilebilir hale gelmesi sağlanır.
Vajinismusta çiftlerin anlayabileceği düzeyde kadın ve erkek genital anatomisi ve fizyolojisi anlatıldıktan sonra akılda kalan olumsuz yanlış bilgiler değerlendirilip, bilimsel gerçeklerle çürütülür. Daha sonra da kaygıya sebep olan olumsuz anı ağı için EMDR tekniği kullanılır.
EMDR; Göz hareketleri ile duyarsızlaştırma, yeniden işleme tekniği olarak psikoterapinin bir parçasıdır. Olumsuz yaşantıların, beynin işlenmemiş bilgi ağından, işlenme sürecini tekrar hareketlendirerek yeniden işleyip olumlu düşüncelerle yer değiştirmesi ve olumsuz yaşantıların bugün ve yarın kişiyi rahatsız etmeden çözümlenmesidir. Kısaca olumsuz yaşantılarımızın duygu, düşünce, bedensel duyum ve davranışlarımızda düzelmesidir.
Hamilelik döneminde depresyon ve üzüntü bebeğe zarar verir mi?
(EMDR ile ilgili daha detaylı bilgi için makale sayfamızda “EMDR Nedir” makalesine bakınız). EMDR ile kaygı düzeyi düşürülürken, çiftlere bedenlerini tanımaları ve yakınlaşmaları ile ilgili önerilerin değerlendirileceği ödevler verilir. Çiftler arası çatışma varsa öncelikle bunun değerlendirilip cinsel terapinin koşullarının sağlanması çalışılır.
Unutmayalım ki anılarımız ya bizimle birlikte büyüyen, olgunlaşan, ışık tutan olacak ya da işlenmeyip hep inmatür (olgunlaşmamış) tekrarlayan, karanlık, engelleyici anlar olacaktır.
Psikiyatrist Uzm. Dr. Zengibar Özarslan
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?