Koronavirüs salgını ile birlikte Tele-Tıp gibi uzaktan iletişim teknolojileri kullanımında patlama yaşandı. Bu teknolojilerin en yaygın kullanıldığı alanlardan birisi de sağlık sektörü oldu. Hastanelerin ‘riskli alanlar’ olarak görülmesi ile bu hizmetleri almak zorunda olan hastalar ciddi bir arayış içine girdiler. Tedavileri süren hastalar mevcut hekimlerine telefon, whatsapp, zoom gibi iletişim araçları ile ulaşmaya çalıştılar. Pek çok hastane ve sağlık kurumu hızlıca mobile görüntülü danışma ve Tele-Tıp hizmeti sunmaya başladı. Ancak oldukça faydalı olan bu teknolojiler pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Başta güvenlik, sağlık hukuku ve etik konular olmak üzere tartışılması gereken pek çok detay bulunuyor.
Medikal Akademi olarak bu konuda oluşan fırsatları ve yaşanabilecek güvenlik ve sağlık hukuku sorunları ile ilgili en çok merak edilen konuları uzmanlarına sorduk. ‘Uzmanlar Tartışıyor’ yazı dizimizin ilk konukları olan Avukat – Arabulucu Ümit Erdem ve OHSAD / İstanbul (Özel Hastaneler ve Sağlık Kurumları Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Feza Şen, sorularımızı yanıtladılar.
Dr. FEZA ŞEN: Corona salgınının dünya üzerine etkisini buhar makinesinin icadı sonrası başlayan sanayi devrimi gibi değişikliğe yol açacağını, dijital çağı başlatacağını, salgın esnasındaki izolasyon önlemleri ile de dijital altyapının gücünü test etme şansına sahip olduğumuzu düşünüyorum. Tabii ki etkilenen tüm sektörler gibi sağlık sektöründe de daha çok teknolojinin kullanılacağı aşikar. Zira corona ile ülkelerin öncelikli sektörleri silah, savunma olmayacak ama teknolojiyi kullanan sağlık, gıda ve tarım olacak.
Aslında bu üç sektörde iç içe sektörler. Belki de sağlık için en canlı örnek şudur; kanaatimce corona sonrası özel sağlık sigortaları sizleri takip edebileceği chipleri vücudunuza yerleştirdikten sonra sizlere sağlık poliçesi düzenleyecek. Ve sağlıkta dijitalizasyon artarken, yataksız hastane, karşılama bankosuz hastane, kronik hastalıklarda sürekli kullanılan ilaçları size reçete eden robot hekim uygulamaları gibi birçok uygulamayı daha göreceğiz. Yine kanaatimce corona sonrası değişimin ilk başlaması gereken nokta ise hakları koruyacak mevzuatların gelişimi için hukuk dünyasının çokça çalışmasına ihtiyacımız olacağıdır.
Av. Arb. ÜMİT ERDEM: An itibariyle; ülkemizde, hastane başvurularını mümkün olduğunca azaltma, acil durumlar dışında erteleme, acil olmayan elektif cerrahi işlemleri de öteleme gibi “tedbirler / önlemler” Covid-19 ile mücadele sürecinin yönetiminde öncelikli olarak uygulanmaktadır. Sosyal izolasyonu sağlamanın önemi arttıkça ve anlaşıldıkça; sağlık sisteminde, bu kapsam ve doğrultuda çeşitli değişikliklerin olması, tedbirlerin alınması, beklenilen ve hatta gereken (makul) bir sonuç olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Hal böyle iken; sağlık bilişim teknolojileri ile sağlık hizmeti sunumlarının gündeme gelmesi, kullanılmaya başlan(ıl)ması ve (daha doğrusu) hızla / aniden yaygınlaşması da bu süreçte öngörülebilir / beklenilebilir bir durum ve sonuçtur.
Sağlık sektörü; bu yeni duruma (birçok anlamda) hazırlıksız yakalanmış ama hızlı/anında yanıt vererek, ihtiyacı görmüş ve karşılamak için önemli adımlar atmıştır. Bundan sonrası için; artık yeni bir Doktor-Hasta-Hastane ilişki modellerinin şekillendirilmesi ve bu (yeni) durumun etik boyutunun da tartışılması gerekmekte olup, tabii ki de hukuk (alt) yapısı üzerine konuşmaya ve çalışmaya da bir an önce başlamalıyız.
Deri altına yerleştirilecek çipler için ise; bilimkurgu fikirlerinden birinin daha gerçeğe dönüştüğünü gösteriyor olsa da, kişisel ve toplumsal kaygı ve endişelerimi şimdilik ayrık/saklı tutuyorum.
Dr. FEZA ŞEN: Corona; bulaşıcı bir salgın olduğundan alınan temel önlemin de temassızlık olması nedeniyle insanlarımız bulaş riski olan sağlık alanlarını da riskli grupta görmekte. Fakat tanı ve tedavi söylendiği gibi 2 komponentli değildir. Öncesinde anamnez ve kapsamlı bir fizik muayene sonrasında da diagnostik tanı işlemleri ve tedavi unsurları vardır. Muayene için bizzat bir hekime tanı ve tedavi içinse diagnostik alt yapısı olan bir sağlık tesisine olan ihtiyaç var olacağından yeni bir muayene, tanı ve tedavi algoritması gelişecek olup bu algoritmanın bazı adımları hastane dışına taşınabilir.
Siz evden bir hastanın şeker takibini yapabilirsiniz ama bugünkü teknoloji de evde MR hizmeti daha yok. Görünen o ki tıp; teletıp uygulamalarına evrilecek gibi durmakta. Tabi ki öncelikle bir zamana, sonrasında hukuki mevzuata ve en önemlisi de gerçekleştirilebilmesi için bir ekonomik güce ihtiyaç var…
Bu değişimde önemli olan hekimin, hastanın ve sağlık tesisi sahipliğinin aralarındaki hak ve borç ilişkisinin düzenlenmesi ve mümkünlüğünün görülebilmesi… Bu çalışmalar neticesi hastaların ve hastanelerin yönelebileceği mecralar netleşebilir.
Av. Arb. ÜMİT ERDEM: Sosyal medya hesaplarımızda son dönem gördüğümüz bazı bilgilendirme, tanıtım ve/veya reklamlar çoğaldı. (Nasıl tanımlayacaksak bunları artık! ki bu tanım ve tasvirler de hukuken çok önem kazanacak, ayrıca konuşmalıyız). Büyük çoğunluğu özel hastaneler olmakla birlikte kamu ve üniversite hastaneleri için de söz konusu olan mevcut (bir) yeni durum ile karşı karşıya, iç içeyiz.
Örnek vermek gerekir ise; “… Hastanesi doktorları her türlü sağlık sorununuz için bir telefon kadar yakınınızda. Hastane’ye gidemediğiniz ya da gitmeyi tercih etmediğiniz durumlarda, randevu alarak doktorunuzla görüntülü görüşebilirsiniz.”, “Bulunduğunuz her yerden hastanemize gelmenize gerek kalmadan alanında uzman tüm branş hekimlerimizden randevu alıp, online olarak görüntülü görüşebilirsiniz. Bu görüşme kapsamında doktorlarımızla tüm tanı ve tedavi süreçlerinizi karşılıklı konuşabilir, aklınıza takılan tüm soruları paylaşabilirsiniz.”, “İhtiyacınız olan bir branştan görüntülü görüşme randevusu alarak sağlığınızla ilgili merak ettiğiniz konuları uzman hekimlerimize danışabilir, gerekli durumlarda muayene ve tetkiklerinizi evinizde yaptırabilir, kontrolünüzü yine evinizden çıkmadan canlı ve görüntülü görüşme ile tamamlayabilirsiniz.”
Tabiat boşluk kaldırmaz! İhtiyaç diyelim, zorunluluk diyelim, ticaret diyelim, girişimcilik diyelim, sosyal sorumluluk diyelim, kamu yararı diyelim; her ne dersek diyelim, oluşan ve/veya yaratılan mevcut (De Facto) durum, “sağlık hizmetine erişim hakkı” açısından çok önemli unsurlar içermekte olduğu gerçekliği yanında; tıp etiği açısından barındırdığı açmazlar ve soru(n)lar ile birlikte, mevzuata uygunluğu bakımından da tartışmalıdır, tartışılmalıdır.
Dr. FEZA ŞEN: Belirtiğiniz gibi teletıp halen ikincil görüş bizim deyimimizle konsültasyon olarak ve belirli kronik hastalıklarda da belirli tıbbi parametrelerin takibi açısından halen kullanılmakta. Ayrıca dünya da artan dijital iletişim nedeniyle dijital iletişimin tıp ve sağlık boyutu da gelişmeye devam etmekte… Bu aşamada hekimliğin asli unsurları olan anamnez ve kapsamlı fizik muayene aşaması dijitalizasyonunun nasıl yapılıp yapılamayacağını tartışmak lazım. Anamnez yani hastanın sorgulanması aşaması tabi ki dijital platformlarda yapılabilir, filmin koptuğu yer ise fiziki muayene aşamasıdır.
Tıbbın ilk kuralı “hastalık yoktur, hasta vardır.” kuralıdır. Fizik muayene aşamasını hekimin bizzat yaptığı bir işlem olmaktan çıkardığınızda oluşabilecek vaka atlanması hallerinde hasta mağduriyetleri de kaçınılmazdır. Hukuken hasta açısından avantajları tanımlanana kadar muayene açısından telesağlık boyutu ile sağlık danışmanlığı yapılması, tanı tedavi takiplerinde teletıp uygulamalarına başvurulması olabilir.
İşte tam da bu noktada bir hekim olarak diyeceğim hukukun uluslararası normları ışığında malpraktisi ve hastanın bu uygulamaya vereceği izinlerin kapsamını görmek lazım. Sağlık ve hukukun birlikteliği avantaj ve riskleri belirleyebilir.
Av. Arb. ÜMİT ERDEM: Klasik tıp anlayışı; doktor ve hastanın bizzat karşı karşıya, yan yana gelmesi, anamnez alınması ile fizik muayene kapsamında inspeksiyon, palpasyon, perküsyon ve oskültasyon yapılması gerekliliği(nin) üzerine kuruludur.
Ancak; pandemi sürecine damgasını vuran ve zorunluluk/ihtiyaç üzerine bir anda çok öne çıkan sağlık bilişim teknolojileri; sağlık hizmeti sunmaya, sağlık hizmet sunul(a)mayan bireylere sağlık hizmeti ulaştırmaya, hasta güvenliğini iyileştirmeye, hastalıkların önlenmesine, kronik hastalıkların yönetilmesine, tedavi edilmesine, hastaların bakım sürekliliğinin sağlanmasına, sağlık profesyonelleri ile hasta arasında başka(ca) bir boyutta etkin iletişim kurulmasına katkıda bulunabilmektedir.
Hal böyle iken; hasta mahremiyetinin korunabilmesi ile ilgili çok haklı kaygı ve endişeler, mesaj iletimi güvenliği ve veri depolama güvenliği başta olmak üzere kişisel verilerin korunması ile ilgili mevzuata aykırılık olasılıkları ve Hasta-Doktor ilişkisinin çok önemli bir kısmı olan fizik muayenenin, mobil sağlık hizmetinin yapısı/doğası gereği (ancak) kısmen uygulanabilmesi ya da ertelenmesi ile ilgili zorluklar vb. sistemin akla ilk gelen sıkıntı, sorun ve risklerdir.
Pandemi sonrası; hasta, doktor ve hastane arasındaki çok boyutlu ilişkilerin hukuki nitelikleri ile (ihtilaf durumlarında) “ispat yükümlülüğü”, “aydınlatılmış onam” ile “komplikasyon-malpraktis ayırımı” konu ve durumları yeniden değerlendir(il)meye ve tanımla(n)maya muhtaç konulardır, en azından tartışmaya açılacaktır.
Dr. FEZA ŞEN: Hekim olarak uzmanlık branşlarına göre şu veya bu alanlar da tele tıp olabilir dediğimizde sınırlama yapmış oluruz. Olması gereken o tıp branşının tele tıp yapılacak uygulamaları ile tele sağlık olarak verilecek bilgilerini doğru ayrıştırabilmek aksiyonu uygun tanısal işlemler ve uygun tıbbi hasta takipleri diye bölümlemek daha faydalı olacaktır. Bu tiraja göre ilgili branş hekimleri ilgili hastalığa ve ilgili hastaya göre kanaatlerine tele tıp üzerinden sağlığa erişim hakkını kısıtlamadan hizmet verebilirler.
Av. Arb. ÜMİT ERDEM: Doktor olmadığım için konuya ancak, hasta ve/veya hasta yakınları açısından, şu açıdan bakabilir ve (naçizane) genel olarak bir değerlendirme yapabilirim. Uzun dönemde, mobil sağlık hizmeti / sağlık bilişim teknolojisi ile Hasta-Doktor yüz yüze görüşmesinin etkinliğini karşılaştıran ve değerlendiren bilimsel çalışmalara ihtiyaç, fazlası ile var ise de halen; (mevcut Pandemi durumunda) hastaların çok büyük bir kesimi için seçim; mobil sağlık hizmeti ile yüz yüze görüşme arasında değil; mobil sağlık hizmeti/ sağlık bilişim teknolojileri yoluyla tedavi olmak ile hiç sağlık hizmeti al(a)mamak arasındadır.
Hal öyle iken; sağlık bilişim teknolojileri ile sağlık hizmeti sunumunun, yetersiz sağlık hizmeti alan ya da hiç alamayanlara, sağlık hizmeti verilmesinde etkili ve önemli bir yaklaşım olduğunun kabulü gerekmektedir. Tabii ki; ilgili mevzuat değişikliklerinin gerekliliğini de tekrar belirtmeliyim.
Dr. FEZA ŞEN: Hipokrat’ın “Önce Zarar Verme” düşüncesiyle hastaya yapacağı işlemi söyleyerek dar bir çerçevede yaptığı tıbbi bir ameliye, günümüzde alınan onamlar, etik kavramlar, taraflar arası haklar açısından üzerine kütüphaneler dolusu kitap yazılacak duruma gelmiştir. İşbu nedenle hukuk mecralarının bu olaya bakışı, tıp mecralarının bakışından daha önemlidir. Hekimler ürktüğü uygulamalardan kaçan defansif bir yapıya sahiptir. Teletıp gelişiminde hukuk profesyonellerinin davranışları önemlidir.
Ancak hekim olarak Teletıp hususunun sağlık hizmetine erişim hakkı olan ve erişim şansı bulunan bireylerde, kolaycı çözüm olmasından ötürü sağlığa erişim hakkına kısıtlı ulaşım sağlayacağı için önerilmesi hususunun detaylı müzakere edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Av. Arb. ÜMİT ERDEM: Hasta ve Doktor arasında, yüzyıllardır süregelen “güven ilişkisi”; fiziki mesafe varlığı ve fizik muayene eksikliği ve mobilize hizmet durumu ile nasıl bir ilişki türüne dönüşecektir? Şimdilik tam olarak öngöremiyoruz. Yine aynı şekilde; yıllardır Hasta-Doktor ilişkisi, hukuken “vekalet sözleşmesi” olarak nitelendirmekte iken, mobil sağlık uygulamaları ile (danışmanlıktan muayeneye, tanıdan tedaviye kadar) sağlık hizmeti sunumunda hangilerinin ve hangi aşamalarda Borçlar Hukuku sözleşme tiplerinden hangileri kapsamında kabul edileceği henüz tartışılmamıştır, ayrıca anılan yeni ilişki biçiminin atipik unsurlarının hukuktaki karşılığına dair sorulara da yanıtlar aranmalıdır.
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 23. ve de Tıbbi Deontoloji Nizannamesi’nin 16. Maddesi’nde geçen “bizzat”, “muayene”, “tedavi” ve “rapor” kelimeleri/kavramları üzerine de ayrıntılı düşünmemiz ve konuşmamız gerekmektedir ki bu kavramların Ceza Hukuku boyutu da mevcuttur. Görüşme süresi ve de kontrol muayenesi gibi kavram ve unsurlar (bile) henüz netlik kazan(a)mamıştır.
Ayrıca; Mobil uygulamalar ile sağlık hizmetinin “devam eden tedavinin gözleme dayalı değerlendirmesini kapsayacağı, muayene süreci olarak kabul edilmeyeceği” yönünde bir onam/onay alınabilinir mi? Geçerliliği var mıdır? Üzerinde etraflıca tartışılmalıdır.
Yine akla gelen başka bir soru; Görüşmeler kayıt altına alınmakta mıdır? Alınmıyor ise ileride neler olabilir? Alınıyor ise, gizliliği ve güvenliği konusunda hangi önlemler/tedbirler gerekmektedir? Yine hassas konulardan; cinsel hayata, psikiyatri sorunlarına veya genetiğe ilişkin bilgi ve veriler de ayrı bir sorun teşkil edebilecektir.
Tüm bu sürecin KVKKanunu’na uygunluğu nedir? Taraflar arasındaki ilişkiyi bir başka açıdan sorguladığımızda ise; anılan ilişki, hukuken Tüketici Hukuku kapsamında “Mesafeli Satış Sözleşmesi” olarak değerlendirilebilinir mi?
Ücretlendirme, faturalandırma, SGK ve özel sigorta şirketleri ile olan ilişkiler de, ayrı ayrı ve ayrıca izaha muhtaçtır. Aydınlatılmış Onam süreci ve geçerliliği ise (artık) tamamiyle/mecburen tartışmaya açılacaktır. Hasta Dosyası kavramı da, kaydedilen/kaydedilmeyen görüşmeler, ispat yükümlülüğü vb. unsurlar açısından tekrar değerlendirmeye ve düzenlemeye alınmalıdır.
Bilgilendirme, Tanıtım ve/veya Reklam konularında ise; mevcut mevzuat ve uygulamanın, aynı eyleme çokça kurum ve kuruluş tarafından ayrı açılardan bakarak, ayrı mevzuatlar kapsamında eşzamanlı farklı cezalar ver(il)diği ve yaptırımlar uyguladığı gerçeği karşısında, mobil uygulamalar ile sağlık hizmeti sunumlarındaki olasılıkları da dahil ettiğimizde yeniden ve tümden değerlendirilmesi gereken bir başka önemli konu olarak karşımıza çıktığını, önümüze büyük bir sorun olarak gelmekte olduğunu görmekteyiz. Bunlar ve benzerleri, yeni dönem “sağlık hukuku” açısından (öncelikli) gündem konularımız arasında olacaktır. ♯EVDEKAL
Balıkesir doğumlu olan Ümit Erdem; Samsun Anadolu Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Ülkemizin alanındaki ilk Sivil Toplum Kuruluşu olan; (HAYAD) Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği’nin Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi olan Av. Ümit Erdem, HAYAD’ın halen Başkan Yardımcısı’dır. T. Biyoetik Derneği Fahri Üyeliği, İstanbul Tabip Odası Etik Kurul Üyeliği, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuştur. (SAHUMER) Sağlık Hukuku Merkezi, Uzaktan Sağlık Hukuku Sertifika Programı’nda Eğitmen ve Danışman olarak görev almıştır. Sağlık Sektörü’nde pekçok Şirket ve Kuruluş’un Sağlık Hukuku ile ilgili projelerine Danışman ve Eğitmen olarak destek veren Av. Ümit Erdem’in; Sağlık Hukuku ile ilgili Ulusal ve Uluslararası katılımlı Kongreler’de sunduğu ve basılmış çok sayıda bilimsel makalesi bulunmaktadır. “TOTBİD Sağlık Hukuku El Kitabı”nda bölüm yazarlığı, “Aile Hekimliği’nde Sorular ve Sorunlar” isimli kitaba hukuk danışmanlığı yapmıştır. İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi’nde Sağlık Hukuku dersi Öğretim Görevlisi olarak hizmet vermiştir. Ekim 2013 ila Şubat 2017 arasında; İstanbul Barosu Sağlık Hukuku Merkezi Başkanlığı görevini yürüten Av. Ümit Erdem; halen Serbest Avukatlık, Hukuk Danışmanlığı, Arabuluculuk ve Sağlık Hukuku’nda Bilirkişilik yapmaktadır. Av. Ümit Erdem’in Sağlık Hukuku ve Arabuluculuk konularında yayınlanmış 7 adet Hukuk Kitabı bulunmaktadır. http://www.legalkitabevi.com/umit-erdem-w16595.html
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1989 yılı mezuniyet olmuştur. Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Fakültesi Sağlık Bilimleri Yönetimi Uzmanlığında yüksek lisans tamamlamıştır. 2004 yılında kurulu bulunan Özel Sağlık Kuruluşları Dernekleri’ni organize ederek Sağlık İşletmeleri Federasyonu Kurucu Yönetim Kurulu Üyeliği ve SİF Federasyonu Sağlık Kuruluşları Standartları Belirleme ve Eğitim Komisyonu Başkanlığı ve Sağlık Bakanlığı Ulusal Sağlık Akreditasyon Yürütme Kurulu’na SİF Federasyon Temsilcisi olarak katılarak ulusal akreditasyon çalışmalarının yürütülmesi çalışmalarına katılmıştır. Bünyesinde Türkiye’nin ilk göz hastanesi olan Bayrampaşa Göz Hastanesi ile göz merkezleri olan Göz Nurunu Koruma Vakfı (GNKV) Mütevelli Heyeti Üyesi ve halen özel sağlık kuruluşlarının çatı sivil toplum kuruluşu olan OHSAD / İstanbul (Özel Hastaneler ve Sağlık Kurumları Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi’dir. Sağlık hizmetlerinde yatırım ve yönetim çözümleri üzerine projeler yapmaktadır. Mail: fezasen@megamed.org
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?
Hukuki süreçler, etik kurallar, uygulama esasları ve meslek prensiplerinin hepsi tamam. Ancak bütün dünya ülkeleri bunu desteklerken, geri ödeme sistemleri hem amerika, hem avrupa birliği tarafında kabul ettiğini açıklarken, hali hazırda milyarlarca online konsültasyon yapılırken, biz neden bu kadar itiraz ediyoruz, nasıl adapte olabiliriz, doğrusu ve uygulanabilirliği nedir diye de… Devamını oku »
O kadar haklisiniz ki … 10 yıldan daha uzun suredir Amerika da tele sağlık yapan kurum ve kuruluşlar var. Hatta daha da ötesine gidiyorlar doktorlar online nöbet tutup hastalarıni bu sekilde hastane disından takip edebiliyorlar. Baska bir ülkedeki doktor Amerikadaki bir hastanede olan hastanin yanina giden robotlar aracılıyla görüntülü muayene… Devamını oku »
Çok hızlı bir şekilde, bölge steril hastaneleri oluşturmak gereklidir. Bu yapılmaz ise, bir çok insan zarar görecek ve hayatını kaybedecektir. Bu hastalar da ne yazık ki , büyük ölçüde basit bir şekilde , kolayca tedavi edilebilir hastalar olacaktır.
Peki bu çip dediğiniz şey saç kılından daha ince asiylami enjekde edilecek bu ve sağlıklı bir hastaya tedavi amaçlı mi ve hangi amaca yönelik çip le tahlil ve emar nasıl yapılacak hastaneye gitmedenmi