• Hipertansiyon,
• Diyabet,
• Sigara,
Yaş (Erkekler için 55, kadınlar için 65. Ancak menopozla birlikte risk faktörü kadın ve erkek için eşitlenir.)
• Kandaki yağ oranının yüksekliği,
• Ailede erken yaşta kalp–damar hastalıkları hikâyesi olanlar (Erkekler için 55 yaş kadınlar için 65 yaş),
• Obezite,
• Fiziksel hareketsizlik sayılabilir.
Hipertansiyonun yüzde 90-95% oranında altında yatan bir neden yoktur. ‘Üşüttüm antibiyotik aldım geçti’ denebilecek bir durum değildir. Hafif durumlarda tuzdan fakir diyet, fiziksel egzersiz ile kontrol alınabilir, ilaç tedavisi başlandığında da ömür boyu tedavi gerekir. Tuzlu yemek, ilacı düzenli kullanmama, fiziksel veya ruhsal stres durumları, çeşitli tansiyonu etkileyebilecek ilaçların kullanımı vs. ile kontrol altında olan tansiyonda ani yükselmeler olabilir. Özellikle gençlerde ve dirençli hipertansiyonu olanlarda ise ikincil hipertansiyon düşünülmeli ve altta yatabilecek tedavi edilebilir hipertansiyon nedenleri dışlanmalıdır. İkincil hipertansiyon nedenleri arasında en sık böbrek hastalıkları ve böbrek damarı darlığı olmak üzere tiroid veya paratiroid hastalıklar gibi endokrinolojik hastalıklar, uyku apnesi gibi durumlar yer alır.
Ayrıca, bazı zayıflama ilaçları, bazı doğum kontrol hapları, uyuşturucular, aşırı alkol alımı ve aşırı obezite diğer ikincil hipertansiyon nedenleri arasında yer alabileceği gibi hipertansif bir hastada ani tansiyon yükselmelerinin veya tedaviye yanıt vermeyen dirençli hipertansiyonun nedeni de olabilirler. Hipertansiyon tedavisinde ilaç tedavisinin yanı sıra kişinin kendisinin alacağı önlemlerin de önemli bir yeri vardır. Bu önlemler birçok defa ilaç tedavisi gerekliliğini ortadan kaldırabilir veya kullanılan ilaç dozunu azaltmaya yardımcı olabilir.
Bu önlemlerin başında:
• Sigarayı bırakma,
• Zayıflama,
• Tuz kısıtlaması,
• Besinlerle yeterli potasyum, kalsiyum ve magnezyum alınması (yeşil sebze, meyve tüketiminin arttırılması),
• Doymuş yağlardan kaçınılması,
• Alkol kısıtlaması,
• Fizik aktivitenin artırılması ve streslerin azaltılması gelir.
Hipertansiyon ve kalp hastalıklarının gelişimi için zemin oluşturan obezite (beden kitle indeksi (BMİ) > 30) sıklığı giderek artan bir risk faktörüdür. Toplumumuzda ortalama BMİ 2003’te 25 iken 2008’de 28’e çıkmıştır. Atalarımız can boğazdan gelir demişler. Ama günümüz koşullarında can boğazdan gider diyeceğiz gibi geliyor. Yine atalar işleyen demir ışıldar derler. Kalp ve hipertansiyon açısından da bu çok yerinde bir sözdür. Düzenli egzersiz, kan basıncının, kan şekerinin kontrolünü, iyi kolesterolün yükselmesini; ayrıca kişinin kendini daha iyi hissetmesini sağlar. Bu nedenle ilaç niyetine mümkünse her gün; hiç değilse haftanın çoğu günü 30-60 dakika hafif tempolu yürümeyi sağlıklı yaşam için tavsiye diyoruz.
Tuzun Üzerine Yemek Değil, Yemeğin Üzerine Tuzu Tercih Edin!
Diyetine ve yürüyüşüne dikkat eden evre bir hipertansiyonu (sistolik kan basıncı 140-160/90-100 mmHg) olan birçok bireyde kan basıncı yaşam tarzı ile kontrol altına alınabilir. Birkaç aylık bir takip sonrası kontrol altına alınamayan yüksek kan basıncı olması durumunda ilaç tedavisine başlanır. Ancak günümüz koşullarında birçok bireyin bu önerilere uyması ne yazık ki söz konusu olmadığı için hekimler doğrudan ilaç tedavisine başlayabilmektedir. Eşlik eden hastalıkların varlığına göre ise yaşam tarzı önerileriyle beraber derhal gerekli ilaçlar reçete edilir. Yakın dönemde tamamlanmış olan bir çalışmanın verileri ülkemiz için oldukça çarpıcıdır; toplumumuzda ortalama tuz tüketimi 18 gram olup önerilen 6 gram sınır değerinin çok çok üstündedir. Ayrıca erişkinlerimizin üçte biri hipertansiftir. Hipertansif olanların üçte biri durumun farkında değil, hipertansif olup tedavi alanlarda ise hedef kan basıncı değerleri ancak üçte bir oranındadır. Yemeğin tadına bakmadan tuz dökmeye devam edersek geleceğimiz pek iç açıcı olmayacak gibi. Tuz dışında tuz oranı yüksek hazır gıdalardan, zeytin, turşu gibi tuzlu yiyeceklerden de uzak durulması gerekir.
Hipertansif bir hastada, tedavinin başlıca hedefi total kalp-damar hastalıkları riskinde maksimum azalma sağlamalıdır. Bununla beraber hipertansiyonlu hastalarda, tedavi ile ulaşılan kan basıncı düzeyi kalp-damar riskinin en önemli tayin edici faktörüdür. Tansiyonun kontrol altına alınması bütün yaş gruplarında fayda sağlar. Bu nedenle yaşlılarda da 140/90 mmHg altı değerler hedeflenmelidir. Yani ‘Benim tansiyonum yüksek ama benim için normal.’ diye düşünmek doğru değildir. Genel olarak ilaç tedavisine tedaviye düşük dozlarda başlanmalı, hastanın toleransına göre ilaç dozu yeterli kan basıncı sağlanıncaya kadar artırılmalıdır. Yan etkileri azaltmak ve düşürücü etkiyi artırmak için uygun ilaç kombinasyonları kullanılmalıdır. Bu konuda sabit düşük doz ilaç kombinasyonlarından yararlanılabilir. Eşlik eden durumların varlığına göre hekim gerekli tedaviyi düzenleyecektir. Ancak tedavi alıyor olmak diyet ve fizik egzersize gereksinimi ortadan kaldırmaz. Zaten ilaç kullanıyorum düşüncesiyle tuzlu yemeye devam etmek tansiyonun kontrol altına alınamamasına veya dalgalanmalara yol açar.
Tuz kısıtlamasının hipertansiyonla mücadelede önemli bir hedef olması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Mehdi Zoghi, “Diyastolik kan basıncında sadece 2 mmHg düşüşle KDH riskinde %6, inme riskinde %15 azalma sağlanabiliyor. Bu tuz kısıtlamanın önemini gösteriyor” dedi. Devamı
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?