Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) 33. Uluslararası katılımlı Türk Kardiyoloji Kongresi Antalya’da 2300’ün üstünde bilim insanının katılımıyla yapıldı. Kongreye, Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC), Amerikan Kardiyoloji Koleji (ACC), Türk Dünyası Kardiyoloji Birliği, Avrupa Perkütan Kardiyovasküler Girişimler Birliği (EAPCI) ve Avrupa Aritmi Birliği (EHRA) gibi uluslararası derneklerden katılım sağlandı. Ayrıca, çok sayıda ülkeden kardiyolog kongreyi takip etti.
5-8 Ekim günleri arasında yapılan Kongre kapsamındaki basın toplantısında, kalp damar sağlığı alanında yaşanan gelişmeler hakkında bilgi verildi. Basın toplantısında, Türkiye’de en fazla ölümün kalp-damar hastalıklarından yaşandığı hatırlatılarak, orta yaştaki insanların önemli bir risk grubu olduğunun altı çizildi. Obezite, sigara ve hareketsizlik, Türkiye’deki kalp damar hastalıklarının önde gelen nedenleri arasında.
Basın toplantısının açılış konuşmasını yapan Türk Kardiyoloji Derneği ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Mahmut Şahin, Türkiye’deki ölümlerin yüzde 47’sinin kalp-damar hastalıklarına bağlı olduğunu hatırlattı. “Kalp damar hastalıklarının da içinde olduğu kronik hastalıklar özellikle orta yaş nüfusu tehdit etmekte ve sağlık harcamalarında önemli bir yer tutmaktadır” diyen Prof. Dr. Şahin, 2013 TÜİK verilerine göre bebek ölümleri hariç kaydedilen 358 bin ölümün 140 bininin koroner kalp hastalığına bağlı olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Şahin, “Avrupa’da koroner kalp hastalığından ölüm oranları orta yaş popülasyonu diyebileceğimiz 45-74 yaş grubunda erkeklerde binde 2-8, kadınlarda binde 0,6-3 arasında değişirken, ülkemizde erkeklerde binde 7,6 kadınlarda 3,8 olması düşündürücüdür” bilgisini verdi.
Prof. Dr. Mahmut Şahin, Türkiye’de yaklaşık 3,5 milyon koroner kalp hastası olduğunu belirterek, hasta sayısında her yıl yüzde 4 artışla bu sayıya her yıl 210 bin yeni vaka eklendiğini vurguladı. Prof. Dr. Şahin şunları kaydetti: “Türk Halkının sağlığını tehdit eden en yaygın hastalıkların başında kalp ve damar hastalıkları gelmektedir. Kalp hastalığı ve inmenin yaşlıları, erkekleri ve zengin toplumları daha fazla etkilediği inancı yanlıştır.
Aslında bu hastalık kadınlar arasında da bir numaralı ölüm sebebidir. Türk kadınlarında koroner kalp hastalığının beklenenden fazla olmasının nedenleri ise fiziksel aktivite eksikliği, obezite, kan yağlarının yüksekliği ve hipertansiyonun kadınlarımızda daha çok görülmesidir. Erkeklerde ise sigara en başta gelen hastalık sebebidir. Başta sigara, diyabet, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği olmak üzere karın tipi şişmanlık ve psiko-sosyal stres kalbimizin düşmanlarıdır. Bunların içinde özellikle genç kalp krizleri ile yakın ilişkisi nedeniyle sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı özel dikkat gerekir.”
Tüm kalp hastalıklarının yüzde 20’sinden sigaranın sorumlu olduğunu belirten Prof. Dr. Mahmut Şahin, genç yaştaki kalp krizlerinde de en önemli nedenin sigara olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Şahin, Türkiye’de sigara kullanımının gerilemesine rağmen OECD ortalamasının üstünde olduğunu, Avrupa’da en yaygın diyabetin Türkiye’de görüldüğünü, nüfusun da yüzde 66’sının kilolu, yüzde 29’unun ise (erkeklerde yüzde 23, kadınlarda yüzde 36) obez olduğunu hatırlattı. Bütün bu unsurların toplum olarak koroner hastalık riskini artırdığını belirten Prof. Dr. Şahin, Türk Kardiyoloji Derneği tarafından kullanıma açılan “KalpRiski” cep uygulamasıyla insanların risk düzeyini ölçmesini ve bilincinin artırılmasını amaçladıklarını anlattı.
TKD Gelecek Başkanı ve Kongre Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol da son dönemde basında ve kimi alanlarda “mucize” gibi sunulan bitkisel tedavinin risk unsuru olduğunun altını çizdi. Bu şekildeki sunumların insanları ilaçlardan uzaklaştırdığını belirten Prof. Dr. Erol, “Bu durum, hastalıkların ilerlemesi, daha zor bir duruma girilmesi ile sonuçlanabilmektedir. Bazen de hastanın kullandığı ilaçla kontrolsüz etkileşim zehirlenmelere ve yan etkilere yol açabilmektedir. Bu da halkımızın hem parasından hem de sağlığından olmasına yol açmakta, birilerini zengin etmekten başka bir işe yaramamaktadır” dedi.
TKD Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Adnan Abacı, obezitenin artmaya devam ettiğini hatırlatarak, hem gelişmiş ülkelerde, hem de Türkiye’de yetişkinlerin üçte birinin obez olduğunu vurguladı. “Obezlerde şeker hastalığı, tansiyon, kolesterol yüksekliği ve bunların sonucu olarak koroner kalp hastalığı ve kalp yetmezliği sık görülmektedir” diyen Prof. Dr. Abacı, yeni bulgularla obezitenin atriyal fibrilasyon-kalp ritmi bozukluğuna yol açtığının ortaya konulduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Abacı, “Atriyal fibrilasyon esas itibariyle yaşlı hastalığıdır. Yetmiş ve özellikle 80 yaş üzerinde sık görülür. Atriyal fibrilasyon, kalbi bozuk olan kişilerde daha sıktır ve bunlar da daha genç yaşlarda görülebilir. Atriyal fibrilasyon obezlerde, kalp hastalığı olmasa bile, artık orta yaş grubunda, hatta daha gençlerde de görülmeye başlandı” dedi.
Prof. Dr. Abacı, kalp çevresinde biriken yağın kalp ritminin bozulmasına neden olduğunu, çarpıntı, efor kapasitesinde azalma ve bazen de kalp yetmezliğine yol açtığını kaydederek, “Bunların yanında, çok ciddi ve çok korkulan bir komplikasyonu da inmeye neden olmasıdır. Dolayısıyla inmeden korunmak için de obeziteden kaçınmak gerekmektedir” diye konuştu.
TKD Önceki Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu ise kalp hastalıklarının tedavisinde teknolojik gelişmelerin etkisinin gözlendiğini belirterek, ilk kez 2017 yılı içinde kalp kası hastalığı olan hipertrofik kardiyomiyopatide gen düzeltmesi yapılarak sağlıklı kalp sağlamanın mümkün olduğunun ispatlandığını açıkladı.
Bireyselleşmiş tedavilerde de iyileşmeler gözlendiğini belirten Prof. Dr. Tokgözoğlu, şu bilgileri verdi: “Bireyselleşmiş tedaviler yaygınlaştıkça, tedavilerin etkinliği artacak yan etkisi ise azalacaktır. Yine bu yıl monoklonal antikorların ilk defa kalp hastalıklarının tedavisinde kullanılmasına şahit olduk. Nanoteknolojinin gelişmesiyle hedeflenmiş tedavilerin kullanımı daha da artacaktır. Bu ay piyasaya sürülecek olan kalp ritmi ölçebilen saatler kişinin ritim bozukluğunu kaydedip kendisine bilgi verecektir.”
Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Birhan Yılmaz, kök hücre teknolojisinin önemli bir tedavi kolu olduğunu belirterek, “Kalp hücreleri, tıpkı beyin hücreleri gibi oldukça ileri düzeyde farklılaşmış ve özelleşmiş hücre gruplarıdır. Geleneksel bakış açısına göre, bu hücrelerimizin ölmesi durumunda yerine yenisi konulamayacağı düşünülürdü.
Ancak bu bakış, erişkin insan vücudunda bulunan ve yaşlandıkça sayıları azalan kök hücrelerin fark edilmesi ve bunların farklı alanlarda kullanılmasıyla değişmeye başladı. Ardından kök hücrelerin kalp gibi yüksek derecede özelleşmiş hücreler için de kullanımı devreye girdi” dedi. 2012’de Nobel Ödülü alan Dr. Shinya Yamanaka, 2016’da Dr. Patel ve arkadaşları, yakın zamanda da Dr. Masaki İeda’nın çalışmalarının sonuçlarına göre, kalp krizi ile ölen kalp hücrelerinin yerini dolduran bağ dokusunun tekrar kalp hücrelerine dönüştürülmesinin hayal olmaktan çıktığını belirtti.
TKD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Meral Kayıkçıoğlu, gebeliğe bağlı kalp yetmezliğinin Türkiye’de daha sık görüldüğünü belirterek, “Anneden salgılanan bazı hormonlar ve bebeğin anneye getirdiği yükle kalp hastalıkları ortaya çıkabilmekte veya mevcut kalp sorunları ağırlaşabilmektedir. Bulgular yavaş yavaş başlayıp gebeliğin ilerlemesiyle giderek şiddetlenmektedir. Nefes darlığı, çarpıntı gibi bulgular, genellikle gebeliğin normal seyri olarak kabul edilmekte ve hekime başvuruda geç kalınmaktadır. Bazı durumlarda da gebeler, bebeğini kaybetme korkusuyla şikayetlerini doktorlardan saklamakta ve tablo çok ilerlediğinde karşımıza çıkmaktadırlar” bilgisini verdi.
Gebelere kalp hastalıkları konusunda hekimlerin bilgi vermesini tavsiye eden Prof. Dr. Kayıkçıoğlu, TKD’nin Avrupa Kardiyoloji Derneği ile bu alanda bir kayıt çalışması yaptığını ve Türkiye’de daha sık görüldüğünün belirlendiğini vurguladı. Prof. Dr. Kayıkçıoğlu, “Tedavi ile tamamen kalp yetersizliğinin iyileşmesi mümkündür. Ama sonraki gebeliklerde hastalığın tekrarlama riski yüksek olduğundan tekrar gebe kalınmaması gerekmektedir” uyarısında bulundu.
TKD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ömer Göktekin de açık kalp ameliyatlarına alternatif olarak uygun hastalarda ameliyatsız aort kapak değişimi (TAVI), mitral kapak mandallama (MITRACLIP) ve ameliyatsız mitral kapak değişimi (TMVI) yöntemlerinin uygulandığını hatırlattı. Prof. Dr. Göktekin, gerek koroner stentlerde ve damar açma işleminde kullanılan tel ve kateterlerdeki teknolojik ilerlemeler, gerekse tecrübe artışıyla, daha önce açılamayan ve uzun süreli tam tıkalı kalmış damarların, ülkemizde de yüzde 90’a yakın başarıyla açılabildiğini ifade etti. Kardiyoloji alanındaki diğer önemli bir gelişmenin damardan girilmeden yapılan tomografik anjiyo alanında olduğunu söyleyen Prof. Dr. Göktekin, artık tomografi cihazlardaki gelişmeyle bu tekniğin çok ilerlediğini, çok çok az radyasyonla ve damardan girilerek yapılan normal anjiyoya çok benzer şekilde anjiyo sonucu alındığını ifade etti.
TKD Saymanı Prof. Dr. Necla Özer de bağırsak florasının kalp sağlığı ile ilişkisini vurgulayarak, “Bağırsak sağlığının önemi, ‘bütün hastalıklar bağırsaktan başlar’ diyen Hipokrat’ın döneminden beri bilinse de son yıllarda yapılan pek çok çalışma sonucunda obezite, metabolik sendrom, ateroskleroz, hipertansiyon, diyabet, kalp yetersizliği, kronik böbrek hastalığı gibi kardiyovasküler sistemi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen pek çok hastalık ile bağırsak floramızın ilişkili olduğu anlaşılmıştır” dedi. Prof. Dr. Özer, Koroner arter hastalığı olanlarda yapılan bir çalışmada, kalp krizine neden olma potansiyeline sahip plağı olanların bağırsak florasının, kalp krizine neden olmayacak kararlı plağı olanlardan farklı olduğunun gösterildiğini hatırlattı.
TKD Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Sinan Aydoğdu, sigaranın kalp sağlığının bozulması yönünde en önemli risk faktörü olduğunu hatırlatarak, bu riskin azaltılması için erken yaşta ve tamamen terk edilmesinin gerektiğini belirtti. “Sigara içiciliği her 10 kardiyovasküler ölümün biriyle ilişkilidir” diyen Prof. Dr. Aydoğdu, “Günde 1-4 sigara içen bireydeki kalp hastalığı riskinin günde 2 paket içen bireyle benzer olduğu görülmüştür. Yani sigarayı azaltmak riskin azaldığı anlamına gelmemektedir” dedi.
TKD Genel Sekreteri Prof. Dr. Engin Bozkurt ise girişimsel kardiyoloji alanında deneyim ve kalite artışından kaynaklı iyileşmelerin olumlu etkisinin gözlendiğini kaydetti. Prof. Dr. Bozkurt, “Damara yerleştirildikten bir süre sonra eriyip kaybolan stentler üretilmeye başlandı. Bu stentler henüz ilaçlı stentlerin tamamen yerini almış değil, fakat ileriki yıllarda bu alandaki yeni gelişmelerle birlikte ilaçlı metal stentlerin yerini alması beklenmektedir. Kalp kapaklarının ameliyatsız yöntemlerle tedavisi de, son zamanlarda girişimsel kardiyoloji alanındaki önemli gelişmelerden birisidir. Özellikle yaşlılarda gördüğümüz aort kapak darlığının tedavisinde etkinliği tüm dünyada kabul edildi. Bir diğer gelişme ise inmenin kateter bazlı yöntemlerle tedavisidir. Ülkemizdeki bazı kalp merkezlerinde nöroloji ve radyoloji hekimleri ile birlikte bu alanda oldukça başarılı tedaviler yapılmaktadır” bilgisini verdi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?