Çalışma raporlarına göre, gıda üretiminde YFMŞ kullanan ülkelerde YFMŞ kullanmayan ülkelere kıyasla %20 daha yüksek diyabet prevalansı mevcut. Çalışma ile ilgili bilgi veren Obezite Çalışmaları Uluslararası Birlik Direktörü Prof. Dr. Tim Lobstein, “Yüksek früktozlu mısır şurubunun en ciddi kronik hastalıklarından biri olan diyabet için önemli bir risk faktörü olduğunun ortaya çıkması nedeniyle, diyet kılavuzlarını yeniden yazmaya ve zirai ticaret politikalarını yenilemeye ihtiyacımız var” dedi.
İki yıl önce açıklanan TURDEP 2 çalışmasının sonuçları Türkiye’de diyabet oranlarındaki artışın endişe verici boyutlarda olduğunu göstermişti. Çalışmanın sonuçlarına göre, son 12 yılda diyabet sıklığı %90 artarak, %7.7’den %13.7’e çıktı. Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun Türkiye’ye yönelik yaptığı projeksiyona göre diyabet oranın halen %4.7 civarı olması; 2030 yılında ise %9.7’e ulaşması bekleniyordu. TURDEP 2 çalışmasından elde edilen veriler tıp camiasında önemli tartışmalar yaratmış olmasına rağmen diyabet sıklığında ki artışın nedeniyle ilgili pek çok farklı tez öne sürülmüştü. Ancak yeni yayımlanan bu çalışma Türkiye’de diyabet sorunun kaynağıyla ilgi tartışmalar ışık tutacak nitelikte.
Dünya tıp çevreleri tarafından ciddiyetle tartışılan bu çalışmanın verilerini kapsamlı şekilde ele alan Medikal Akademi editörleri, uzman görüşlerinin yanı sıra konuyla ilgili ülkemizde yayımlanan çalışmaları da gözden geçirdiler. YFMŞ’nin ülkemizdeki diyabet sıklığındaki etkisinin ne oranda olduğunu belirleyebilmek için raporda yer alan ülkelerden birisi olan ve dünyada YFMŞ kullanımının az olduğu ülkeler kategorisinde gösterilen Yunanistan’daki diyabet oranları ile Türkiye’deki diyabet oranlarını da karşılaştırmak istedik.
Fruktoz nedir? Hangi besinlerde bulunur? Zararları ve intoleransı
Türkiye ile benzer denebilecek yaşam ve sağlık verilerine sahip olan Yunanistan’a yönelik olarak Avrupa Birliği tarafından hazırlatılan ‘Yunanistan Diyabet Raporu’na göre, ülkedeki diyabet sıklığı %8.6 olarak saptanmış. Türkiye’de son on yılda %100 artan diyabet sıklığı ile YFMŞ tüketimindeki artışın aynı dönemde gerçekleşmiş olması da oldukça dikkat çekici ve tartışmaya açık bir konu.
“Yüksek Früktozlu Mısır Şurubu ve Diyabet Prevalansı: Global Bir Perspektif” adıyla Global Public Health dergisinde yayımlanan makale bu alanda yapılmış en kapsamlı araştırma. Çalışmanın başyazarı Prof. Dr. Michael I. Goran (USC Keck Tıp Fakültesi Diyabet ve Obezite Araştırma Enstitüsü Müdürü), çalışmadan elde edilen verilerle ilgili şunları söylüyor: “YFMŞ kullanımının, global boyutta ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını düşünüyoruz. Çalışma, YFMŞ tüketiminin doğal şekerden ayrı olarak ve insan sağlığına ciddi zararlar verdiği konusundaki artan bilimsel çalışmalara önemli veriler sağladı ve bu alanda daha kesin yargılara ulaşmamıza yardımcı oldu.”
Çalışma kapsamında incelenilen 42 ülkeden elde edilen makale raporlarında, Amerika Birleşik Devletleri 25 kilogram ile en yüksek kişi başına YFMŞ tüketimine sahipti. Kişi başına 16 kilogram yıllık oranla Macaristan ikinci en yüksek ülkeydi. Kanada, Slovakya, Bulgaristan, Belçika, Arjantin, Kore, Japonya ve Meksika da ayrıca rölatif olarak yüksek tüketicilerdi. Almanya, Yunanistan, Portekiz ve Sırbistan en düşük YFMŞ tüketicileriydi. Kişi başına yıllık tüketimi 0.5 kilogramın altında olan ülkelere ise Avustralya, Çin, Danimarka, Fransa, Hindistan, İtalya, İsveç, İngiltere ve Uruguay dahildi. Daha yüksek YFMŞ kullanımı olan ülkelerde yıllık tip 2 diyabet prevalansı % 8 ve üzeri bulunurken, buna kıyasla YFMŞ kullanmayan ülkelerde ortalama diyabet prevalansı %6.7 idi.
Çalışmanın eş yazarlarından, Oxford Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Stanley Ulijaszek “Bu araştırma YFMŞ günümüzde dünyada en yaygın ölüm nedenlerinden biri olan tip2 diyabet riskini arttırdığını net olarak göstermektedir” dedi.
Makale, bu bağlantının YFMŞ ile yapılmış yiyecek ve içeceklerdeki yüksek früktoz miktarı ile muhtemelen yönetildiğini öne sürmektedir. Früktoz ve glükoz, basit şekerde (sükroz) eşit miktarlarda bulunmaktadır, fakat YFMŞ daha fazla miktarda früktoz içermektedir. Daha fazla früktoz içeriği YFMŞ’yi daha tatlı yapmaktadır ve işlenmiş gıdaların daha fazla stabiliteye sahip olmasına ve daha fazla früktozla yapılan besilerin pişirildiğinde daha koyu esmer renk alması nedeniyle daha iyi görünüme sahip olmasına yol açmaktadır.
Bu konuyla ilişkili daha önce yapılan bir çalışmada, yazarlar bazı üreticilerin daha önce hesaplanandan daha fazla früktozlu YFMŞ kullandığını öne sürerek, ABD üretimli alkolsüz içeceklerin, özellikle de en popüler olanının, beklenilenden %20 oranında daha fazla früktoz içerdiğini saptanmıştır. Araştırmacılar bu tip farklılıkların “YFMŞ kullanan ülkelerde früktoz tüketimiyle potansiyel olarak yükselebildiğini” söylüyor.
Çalışmada, YFMŞ ile yapılan yiyecek ve içeceklerdeki früktozun gerçek miktarını belirlemedeki güçlüğün “besin etiketlerindeki endüstri açıklamalarındaki eksiklik” nedeniyle olduğu belirtiliyor. Artan kanıtlar, vücudun früktozu glükozdan farklı metabolize ettiğini ortaya çıkarttı. Diğer şeylerin yanında, früktoz metabolizması birincil olarak karaciğerde, insülinden bağımsız olarak, çabucak yağa dönüşmektedir.
Bu durum ABD ve Meksika’daki Hispaniklerde artan oranda görülen bir durum olan, alkol dışı karaciğer yağlanmasına büyük ihtimalle neden olmaktadır. Modern toplumların tatlı gıdalara karşı neredeyse doyumsuz bir açlığa sahip olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ulijaszek, “Fakat ne yazık ki metabolizmamız bazı insanların tükettiği miktarda yüksek früktozlu mısır şurubundan früktozu işlemek için yeterince gelişmemiştir. Her ne kadar bu şurup pek çok işlenmiş yiyecek ve içeceğimizde bulunabilse de, bu durum ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir” dedi.
ABD, yüksek früktozlu mısır şurubunun en büyük tüketicisidir. 1990’ların sonu itibariyle, HFCS tüm kalorik tatlandırıcıların %40’ını oluşturmaktaydı ve ABD’de satılan alkolsüz içeceklerde en çok kullanılan tatlandırıcıydı. Bununla beraber araştırmacılar, 2008’den bu yana, ticaret kısıtlamaları kaldırıldıktan sonra, ABD’den Meksika’ya YFMŞ ihracatı “katlanarak” arttığını belirtti. İşlenmiş gıdalardaki früktoz ve YFMŞ’nin daha iyi etiketleme gerektiren güncellenmiş hak sağlığı stratejileri için çağrıda bulundular.
Araştırmacılar YFMŞ tüketiminin Avrupa Birliğinde değişen derecelerdeki YFMŞ tüketimini açıklayabilmek için, YFMŞ üretimi için ticaret ve ziraat politikalarının oluşturulduğunu belirttiler. İsveç, İngiltere gibi ülkeler daha önce belirlenmiş olan kotalarını aşmazken, Macaristan ve Slovakya gibi diğer ülkeler ekstra kotalar alabilmektedir. Bu nedenle makalenin bulguları halk sağlığını etkileyebilen global ticaret politikaları için önemli çıkarımlara sahip. Obezite Çalışmaları İçin Uluslararası Birlik direktörü Prof. Dr. Tim Lobstein, “Eğer YFMŞ dünyanın en ciddi kronik hastalıklarından biri olan diyabet için bir risk faktörüyse, ulusal diyet kılavuzlarını yeniden yazmaya ve zirai ticaret politikalarını yenilemeye ihtiyacımız var” dedi.
Kaynak: High fructose corn syrup and diabetes prevalence: A global perspective. Michael I. Goran, Stanley J. Ulijaszek, Emily E. Ventura. Global Public Health, 2012; : 1 DOI: 10.1080/17441692.2012.736257 Makalenin tam metnine aşağıdaki linkten ulaşılabilmektedir: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23181629
Nişasta bazlı şekerin (NBŞ) gıda sektöründe aşırı kullanımına bağlı olası sakıncalar giderek daha fazla sorgulanıyor. Başlıca mısırdan elde edilen bu şeker türü, glikoz ve früktozun karışımından oluşmaktadır. Teorik olarak her iki şeker türü de doğal kabul edilse de, günlük şeker tüketimlerinde NBŞ’ye ağırlık veren ülkelerde giderek artan diyabet, obezite gibi sorunlar, NBŞ’nin aşırı kullanımının daha ciddi irdelenmesine yol açmaktadır. Eski araştırmalara baktığınızda, früktoz tek başına da diyabete neden olan bir şeker türüdür. Ancak bu çalışmalar daha çok fare gibi kemirgenlerde yapılmıştır; sonuçları son derece açık olsa da, insan ve kemirgen yapısının bire bir karşılaştırılamayacağı ileri sürülmektedir.
Buna karşılık insan vücudunun 13 farklı şeker taşıyıcı sisteminin sadece birinin früktoza yönelik olması (diğerleri asli şeker olan glikozu tanırlar), aslında tartışılacak çok fazla şey olmadığının açık kanıtıdır. Zira früktoz tatlı olmasına rağmen vücut tarafından algılanmaz, aşırı yükselen kan früktozu yağa dönüştürülür.
Lakin burada gözden kaçan bir diğer durum, früktozun da aynen glikoz gibi işlevsel proteinleri şekerleyebilmesidir, buna früktozilasyon adı verilir. Aynen hemoglobinin glikozillenmesi gibi, aşırı artan kan früktozu da proteinlere bağlanmaktadır. Dahası, tüketim miktarı önemli bir belirleyicidir. Kimisi sadece bir bardak tüketirken, başkası litrelerce tüketimi birkaç saat içerisinde de gerçekleştirebilmektedir.
Gıdada NBŞ’nin ağırlık kazanmasına paralel bir diğer unsur olan “gıdanın aşırı işlemden geçirilmesi” kavramı da göz ardı edilmemelidir. Bu anlatılan değişikliklerin bütünü aynı çerçeve içerisinde gerçekleşmektedir. NBŞ kullanımı artarken, ete aşırı işlem uygulanması da yaygınlaşmış, endüstriyel gıda hijyen gerekçesiyle giderek daha fazla katkı maddesi kullanılır, aşırı fiziksel işlem yapılır hale gelmiştir. Dikkati sadece birine yöneltmek, tablonun bütününün gözden kaçması anlamına gelecektir. O nedenle analizlerin sonuçları konusunda daha geniş bir perspektiften bakılmalıdır.
Tartışmalar, sentetik früktozun sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinin doğal früktoz ya da sukrozdan daha fazla olup olmadığı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bununla birlikte araştırmalar, günlük gereksinimin üzerinde şekerli ve yağlı gıda tüketilmesi ve fiziksel aktivite azlığının metabolik sendrom, obezite, karaciğer yağlanması, tip 2 diyabet ve hipertansiyon gelişmesini yol açtığını ortaya koymaktadır. Früktozlu içecek tüketimindeki artışın bu hastalıkların yaygınlığını daha da artırdığı, dünya tıp otoriteleri tarafından genellikle kabul edilmektedir (Libuda and Mathilde, 2009; Stanhope et al., 2009; Hu and Malik, 2010).
Yüksek früktoz içeren mısır şurubunun tatlandırıcı olarak, hazır gıdalara eklenmesine 1960’lı yılların ortasında başlanmıştır. Son otuz yılda, ABD’ inde früktoz içeren meşrubat tüketimi üçe katlanırken, çocuklardaki (6-11 yaş) şişmanlık oranı da üçe katlanmıştır (Wang and Beydoun, 2007; Nielsen and Popkin, 2004). ABD’ inde içecekler içindeki şekerin % 42’ sini, mısır şurubu kaynaklı früktozun oluşturduğu bildirilmiştir (Duffey and Popkin 2008). Ülkemizde bu oranının ne olduğu bilinmemektedir, zira meşrubatların büyük çoğunluğunun ambalajında sadece şeker veya glikoz şurubu içerdiği yazılıdır.
Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan ve Journal Clinical Investigation adlı yüksek prestijli dergide yayınlanan bir çalışmada, fazla kilolu ve şişman kişilerin 10 hafta boyunca günlük enerji gereksiniminin %25’ini früktoz ya da glikoz içeren içeceklerden almaları sağlanmıştır. Deneme süresi sonunda, her iki gruptaki kişilerde yaklaşık 1.4 kg ağırlık artışı olduğu, fakat früktozlu içecek alan kişilerin iç organ yağlanmasında daha belirgin bir artış olduğu saptanmıştır.
Ayrıca, früktozlu içecek tüketen kişilerde açlık kan şekeri, trigliserid ve LDL düzeyinde belirgin bir artma, karaciğerde yağlanma ve insülin duyarlılığında azalma olduğu tespit edilmiştir (Stanhope et al., 2009). Bu değişiklikler, metabolik sendrom ve kalp-damar hastalıklarının ortaya çıkması açısından önemli risk faktörleri olarak kabul edilmektedir (Hyson et al., 2003; Jensen, 2008; Matsuura et al., 2008).
Türkiye Şeker Kurumunun 2009/2010 yılı verilerine göre, ülkemiz son istatistik yılında 540 bin ton nişasta bazlı şeker üretmiştir. Bu şekerin tümü iç tüketim olarak kullanılırsa, kişi başına günlük tüketilen miktar yaklaşık 20 gram olarak hesaplanmaktadır. Türkiye’de en çok kullanılan şekerler içinde sukroz (sakaroz; 1:1 glikoz-früktoz), yüksek früktoz taşıyan mısır şurubu (% 42-55 früktoz, glikoz) ve glikoz şurubu (buğday, mısır, patates kaynaklı) bulunmaktadır. Fakat, son 10 yılda şeker pancarından sukroz üretimi önemli ölçüde azalırken, mısır şurubu üreten fabrikaların faaliyete geçmesi, hazır paketlenmiş ürünler içindeki früktoz miktarının artmasına neden olmuştur. Başta birçok Avrupa ülkesi, hazır gıdalar içindeki mısır şurubu içeriğini % 1-1.5’e indirirken, ülkemizde bu oranın şu anda %10 olduğu bilinmektedir.
2001 yılında IMF’nin önerileri ile şeker yasası ile pancar şekeri kısıtlanarak nişasta bazlı şekerlere kota hakkı tanınmıştır. Yasaya göre nişasta kökenli şekerler için belirlenen toplam A kotası, ülke toplam A kotasının %10’unu geçemeyecek, Bakanlar Kurulu, bu oranı Şeker Kurumu’nun görüşünü alarak %50’sine kadar artırmak ve azaltmak için yetkili olacaktır. Türkiye’de mevcut 6 üretim tesisinde nişasta bazlı şeker üretmektedir. Bunların üretim kapasitesi yılda 900 bin ton’un üzerindedir. Bakanlar kurulu her yıl yetkisini nişasta bazlı şeker üretim kotasını arttırma yönünde kullandığı için, ortalama nişasta bazlı şeker üretimi 350-400 bin ton dolayında olmaktadır. 2010/2011 üretim yılı için Türkiye Şeker Kurumu nişasta bazlı şeker kotasını 244 bin ton olarak belirlemiştir. Bakanlar Kurulu %50 arttırarak 366 bin ton früktozdan zengin mısır şurubu üretilmesine izin vermiştir.
AB’nin gıda sanayisinin iş hacmi 2008 yılında 913 milyar avro olmuştur. Aynı yıl Türkiye gıda sanayisinin 160 milyar TL düzeyinde bir iş hacmi olmuştur. Bu duruma göre AB gıda sanayisi Türkiye gıda sanayisinden 11,4 kat büyüktür. Halbuki AB’de früktozdan zengin mısır şurubu (YFMŞ) kullanımı Türkiye’deki kullanımın sadece 1,8 katıdır. Dolayısıyla Türkiye AB’ye göre 6,5 kat fazla YFMŞ kullanmaktadır. Son yıllarda ülkemizde şişmanlık ve buna bağlı hastalıklarda belirgin bir artış görülmektedir. Bu duruma YFMŞ’nin katkısı olup olmadığını ortaya koyabilmek için ilk olarak hangi kaynaktan olursa olsun früktozun insan sağlığına etkisi irdelenmeli sonra da früktozdan zengin mısır şurubunun diğer şekerlerden daha zararlı olup olmadığı incelenmelidir.
High fructose corn syrup and diabetes prevalence: A global perspective. Michael I. Goran, Stanley J. Ulijaszek, Emily E. Ventura. Global Public Health, 2012 DOI: 10.1080/17441692.2012.736257 Makalenin tam metnine aşağıdaki linkten ulaşılabilmektedir: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23181629
Abstract
The overall aim of this study was to evaluate, from a global and ecological perspective, the relationships between availability of high fructose corn syrup (HFCS) and prevalence of type 2 diabetes. Using published resources, country-level estimates (n =43 countries) were obtained for: total sugar, HFCS and total calorie availability, obesity, two separate prevalence estimates for diabetes, prevalence estimate for impaired glucose tolerance and fasting plasma glucose. Pearson’s correlations and partial correlations were conducted in order to explore associations between dietary availability and obesity and diabetes prevalence. Diabetes prevalence was 20% higher in countries with higher availability of HFCS compared to countries with low availability, and these differences were retained or strengthened after adjusting for country-level estimates of body mass index (BMI), population and gross domestic product (adjusted diabetes prevalence=8.0 vs. 6.7%, p=0.03; fasting plasma glucose=5.34 vs. 5.22 mmol/L, p=0.03) despite similarities in obesity and total sugar and calorie availability. These results suggest that countries with higher availability of HFCS have a higher prevalence of type 2 diabetes independent of obesity.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?