Basın toplantısına Prof. Dr. Yıldız’ın yanısıra Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Sevim Güllü, Avrupa Endokrinoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Bilim Komitesi Başkanı Prof. Dr. Felix Beuschlein ve Amerikan Endokrin Derneği Başkanı Prof. Dr. Lynnette Nieman katıldı. Endobridge Kurucu Başkanı Prof. Dr. Yıldız, 2017 yıllık toplantısına 39 ülkeden 473 katılımcı geldiğini, en yüksek yabancı delege ve ülke sayısının elde edildiğini kaydetti. Endobridge kapsamında 24 konferans ve 16 vaka tartışması oturumu ile birlikte 80’in üzerinde sözlü ve poster vaka sunumuna yer verildi.
Basın toplantısında yaptığı konuşmada, EndoBridge 2017’de diyabetin önemli yer tuttuğunu vurgulayan Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, kadınlarda diyabetin özel inceleme konusu yapıldığını anlattı. Prof. Dr. Yıldız, dünyada 415 milyon diyabetli bireyin yaşadığını, bu sayının 2040 yılında 642 kişiye ulaşacağının tahmin edildiğini belirtti.
Türkiye’nin yüksek diyabet oranlarıyla dikkat çektiğini kaydeden Prof. Dr. Yıldız, ülkede her 7 kişiden birinde diyabet, her 3 kişiden birinde ise prediyabet görüldüğü bilgisini verdi. 2017 yılında Uluslararası Diyabet Federasyonunun belirlediği diyabet temasının “Kadın ve diyabet” olduğunu vurgulayan Prof. Yıldız, halen dünyada 199 milyon kadının diyabetli olduğunu ve 2040 için bu rakamın 313 milyon olarak tahmin edildiğini söyledi.
Türkiye’de kadınların, erkeklere kıyasla daha yüksek diyabet riski taşıdığını belirten Prof. Dr. Yıldız, “Türkiye’de erkeklere göre kadınlarda diyabet yüzde 8, prediyabet yüzde 26 daha fazla görülüyor. Diyabetli kadınların yaklaşık yarısı hastalıklarının farkında değil. Sağlıksız beslenme, hareketsizlik erkeklere göre kadınlarda daha fazla ve bu durum hem diyabet, hem de obezite riskini artırıyor” dedi.
Dünyada diyabet nedeniyle her yıl 2 milyon kadının hayatını kaybettiğini belirten Prof. Dr. Yıldız, diyabetin çok sayıda önemli hastalığın riskini de artırdığına işaret etti. Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, her 10 diyabetli kadından 4’ünün doğurganlık çağında olduğunu, her yıl yarısı 30 yaşın altında olmak üzere 120 milyon kadının gebeliğinde şeker yüksekliği saptandığı bilgisini verdi.
Gebelikteki bu durumun önem taşıdığının altını çizen Prof. Dr. Yıldız, “Gestasyonel diyabet (gebelik şekeri) her 7 doğumdan birini etkiliyor. Gebelikte şeker hastalığı gebelik esnasında ve sonrasında hem anne hem de bebek için çok önemli sağlık riskleri taşıyor. Gestasyonel diyabetli annelerin yarısında doğumdan sonra 5-10 yıl içinde tip 2 diyabet gelişiyor. 25 yaş altında, normal vücut ağırlığına sahip, ailede bilinen şeker hastalığı öyküsü olmayan ve daha önceki gebeliklerinde problem yaşamamış düşük riskli kadınlar dışındaki tüm gebelerde şeker toleransının değerlendirilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, kongre kapsamında da sunduğu bağırsak mikropları ile obezite-insülin direnci ve diyabet konusuna da değindi. Diyabetin ve obezitenin salgın şeklinde görüldüğünü hatırlatan Prof. Dr. Yıldız, bağırsakların sağlığı ile beslenme ilişkisine yönelik yeni bulgular olduğunu belirterek, “Bağırsaklarımızda yararlı mikroplar da var. Onların beslenmesi için gıda çeşitliliği önemli. Doğal ortamda insanlar 150 çeşit doğal besin alıyordu. Genetiğimiz buna göre oluşmuş durumda. Oysa şimdi besin çeşidi 20 ve altında. Bu besin tüketimini grupladığımızda, mısır, soya, tahıl ve et olmak üzere 4 çeşide iniyor” dedi.
Bu durumun bağırsak mikroplarına çeşitli etkiler yaptığını belirten Prof. Dr. Yıldız şu bilgiyi verdi: “Bağırsaklarımızda bulunan 100 trilyondan fazla sayıda, 2 kilogram ağırlığa sahip ve genlerimizin yüzde 38’ini bizimle paylaşan mikropların çeşitliliği ya da fonksiyonundaki değişiklikler metabolik hastalık gelişimi ile ilişkili olabilir. Son yıllardaki çalışmalar örneğin bağırsağınızdaki bir mikrobun artması sonrası, o mikrobun salgıladığı bir maddenin dolaşımınıza geçmesi ve sonrasında beyninizdeki iştah merkeziyle etkileşmesinin sizin ne kadar yediğinizi, ne kadar kilo alacağınızı ya da diyabet riskinizi etkileyebileceğine işaret ediyor. Ancak hayvan çalışmalarında gösterilen neden sonuç ilişkileri henüz insanlarda net olarak kanıtlanabilmiş değil ve daha fazla çalışmaya ihtiyaç var.”
Prof. Dr. Lynette Neiman: Hormonları anlamak hastalığı da anlamaya katkı sağlar
Amerikan Endokrin Derneği Başkanı Prof. Dr. Lynnette Nieman, hormonların vücut fonksiyonlarına etkisinin bilindiğini vurgulayarak, hormonları anlamanın hastalıkları anlamanın temel şartı olduğunu belirtti. Çeşitli örnekler veren Lynette Neiman, kortizol fazlasının vücut yağını artırdığını bununda immün sistemin bozularak cushing sendromuna ve diyabete yol açtığını belirtti.
Prof. Dr. Neiman, aldosteronun da kan basıncını düzenlemeyi sağladığını, bunun aşırı üretilmesinin kan basıncını yükselterek çeşitli sağlık sorunlarına yol açabildiğini kaydetti. Lynnette Neimann, hormonlardaki değişikliklerin erken teşhisinin çeşitli hastalıkların önceden önlenmesi anlamına geldiğinin altını çizdi.
Prof. Dr. Felix Beuschlein: Böbrek üstü bezi hormonları hipertansiyon ile ilişkili
Avrupa Endokrinoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Felix Beuschlein de böbrek üstü bezi hormonunun özelliklerine değindi. Böbrek üstü bezi bozukluğunun ikincil hipertansiyonun en sık rastlanan nedeni olarak kabul edildiğini belirten Prof. Dr. Beuschlein, ilaç ya da cerrahi yöntemlerle tedavi edilmemesi halinde bu bozukluğun kalp damar sistemi üzerinde sorunlara yol açtığını belirtti.
Yeni bulgulardan birinin de kortizol hormonunun böbrek üstü bezi tarafından üretildiği gözlemi olduğunu belirten Prof. Dr. Beuschlein, “Araştırmacılar aşırı kortizol salgılanması düzeyinin yüksek vücut ağırlığı, bel çevresi ve diyabet belirteçleri gibi metabolik risk faktörleri ile sıkı ilişkili olduğunu gösterebilmişlerdir. Connshing sendromu olarak adlandırılmış durum hastaların daha hassas bir şekilde gruplanmasına olanak tanıyan yenilikçi hormon ölçüm teknikleri ile tanınabilir” dedi.
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Sevim Güllü, obezite cerrahisinin son dönemde gündemde olduğunu ve hem Türkiye hem de dünya için giderek artan bir şekilde gündeme geldiğini belirtti. Bariatrik cerrahi-metabolik cerrahi uygulamalarının kimlere, ne şartlarla yapılabileceğinin önemli bir konu olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Güllü, “Her isteyenin ameliyat edilmemesi gerektiği, özel bir takım merkezlerde karar verilmesi gerektiğini vurgulamak isterim. Bu konu giderek artan bir sorun olarak endokrinologları zor durumda bırakıyor. Hazırlık aşamasına gitmeden, uzun dönem takip planlaması yapılmadan gerçekleştirilen ameliyatlar hasta kayıplarına yol açabiliyor” diye konuştu.
Kemik erimesinin de toplumu bilinçlendirme açısından önemli olduğuna işaret eden Prof. Dr. Güllü, bu hastalığın kadınlarda bilindiğini ancak 50 yaş üstü erkeklerin de osteoporoz-kemik erimesi riski taşıdığını belirtti. Osteoporoza yönelik bilinç olmadığı için çoğunlukla kırıklardan sonra farkına varıldığını ifade eden Prof. Dr. Güllü, erkek ve kadınların bu hastalıkla ilgili bilgi sahibi olmasının önemli olduğunu anlattı.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?