26. Ulusal Kardiyoloji Kongresi’nde pek çok acıdan benzersiz gelişmelerin yaşandığını söyleyen Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Ergene, “Kongremiz artık uluslar arası kimliği ile de öne çıkan ülkemizin en büyük bilimsel etkinliği haline geldi. Bu yıl kongre kapsamında ulusal ve uluslar arası çok sayıda etkinlik gerçekleştirdik. Kongremizin ulusal kısmına 4 binin üzerinde kardiyolog katılırken, uluslar arası olarak tasarlanan ‘Küresel Girişimsel Zirve’nde kardiyoloji açısından heyecan yaratan gelişmeler yaşandı” dedi. Prof. Dr. Ergene kongre ilgili olarak Medikal Akademi sorularını yanıtladı.
26. Ulusal Kardiyoloji Kongresi’nde öne çıkan konularla ilgili bilgi verebilir misiniz?
Bu yılki kongremizi iki bölüm olarak tasarladık. Birincisi ulusal bölümüydü ve yaklaşık 4 bin kardiyologun katılımı ile 8 salonda gerçekleştirildi. İkincisi ise ‘Küresel Girişimsel Zirve’ adı altında yapılan uluslar arası toplantımızı oldu. Uluslar arası işbirliği ile yapılan bu toplantıda ülkemizde ilk kez gerçekleşen pek çok gelişme yaşandı. Burada klinik kardiyolojinin yanında; canlı yayınlarla gerçekleşen girişimsel operasyonlar yapıldı. Bunların arasından özellikle bir tanesi çok dikkat çekiciydi. Pediatrik kardiyoloji alanında yapılan pulmoner kapak implantasyonu ilk defa gerçekleştirildi ve yoğun ilgi gördü.
Girişimsel kardiyolojide ne tür gelişmeler yaşanıyor?
Ülkemizde ilk kez anjiyo yöntemiyle yapılan kapak değiştirme işlemleri oldukça önemli bir operasyondu. Bunu biz Türkçeye mandallama olarak çevirdik. Çünkü aynı çamaşır asar gibi uçuna bir mandal takıyorsunuz mitral kapakların ve kanın geçtiği alanı daraltıyorsunuz. Bu şekilde geriye kaçan kan miktarını azaltıyorsunuz. Bu uygulamanın yakın gelecekte kardiyolojide çok önemli bir işlev göreceğini ve hızla yaygınlaşacağını düşünüyorum. Bu şimdilik sadece yüksek risk altında olduğunu düşündüğümüz hastalarda başvurulan bir yöntem ama önümüzdeki yıllarda daha geniş hasta gruplarına yapılacaktır. Mitral mandallama işlemi çok önemli çünkü çok sayıda hastayı ilgilendiren bir gelişmedir. Yaygınlaşması ile pek çok hasat bu yöntemden faydalanabilir. Bu halen gelişmekte olan bir yöntem olsa da yakın gelecekte hızla gelişip yaygınlaşmasını bekliyoruz.
Diğer ilginç bir gelişme ise son birkaç yıldır üç boyutlu ekokardiyografi kardiyoloji gündemine girmesidir. Bu teşhis ve tedavide kardiyologlara ciddi faydalar sağlayabilecek bir gelişme. Çünkü daha önce özellikle girişimsel işlemler yapmak istediğimizde kalp ve çevresini sadece 2 boyutlu olarak görebiliyorduk. Bu hassas operasyonlarda bizi çok yoran ve operasyonu zorlaştıran bir durumdu. Çünkü yaptığımız işlemin gerçek hali yerine temsili iki boyutlu halini görüyorduk ve buda girişimi yaptığımız yer konusunda bizi yanıltabiliyordu. Ama şimdi 3 boyutlu ekokardiyografi devreye girdiğinden beri kalbi elimize almışız gibi görebiliyoruz. Böylece hem teşhiste elimiz daha güçlendi, hem de giriş esnasında yapmak istediğimiz işlemi gerçek oranları ile görüp yönetebiliyoruz. Daha önce bir resim gibi gördüğümüz kalp artık gerçek bir obje gibi elimizde. Böylece kalpteki problemlerin tam boyutunu ve yerini tespit ederken, çok zor operasyonları yapmak için ek bir imkana kavuştuk.
Kalp hızının bir risk faktörü olarak değerlendirilmesi söz konusu mu?
Bu konu daha öncede gündeme gelmişti. 80’li yıllardan itibaren bu konu üzerinde çalışmalar yapılmaya başlandı. Bütün canlılarda kap hızının yüksekliği arttıkça yaşam süresinin kısaldığını görüyoruz. Ancak bu konu artık kardiyologların gündemine farklı bir boyutuyla yeniden girmiş oldu. Artık şu soru soruluyor, ‘Acaba kalp hızını düşürürsek yaşamı uzatabilir miyiz?’ Bu alanda yapılan ilk çalışmalar pek başarılı değildi. Ama geçtiğimiz aylarda yayınlanan SHİFT çalışması bu konuda çok umut verici gelişmeleri beraberinde getirdi. Bu çalışma ile kalp hızını düşüren ivabradin adlı ilacın kullanımı ile ciddi yararlar sağlanabileceği gösteriliyor. Fakat halen sağkalımla ilgili sonuçlar net değil. Ama hastaneye yatışlarda ve mortalitede de azalma söz konusu. Kalp yetmezliğiyle ilgili mortalitede azalma varken genel mortalitede azalma yok. Ancak bu çalışma ile birlikte bu konunu üzerine daha pek çok çalışma yapılacağını sanıyoruz.
Kombinasyon tedavileri daha önemli hale mi geliyor?
Bu herkesin giderek daha fazla önem verdiği bir konu haline geldi. Kombinasyon tedavileri pek çok acıdan avantaj sağlayabiliyorlar. Çünkü hipertansiyon sorunu giderek büyüyor. Elimizde pek çok olanak olmasına rağmen gerçek hayatta bu sorunu tedavi etmekte bazı güçlükler yaşıyoruz. Çünkü elimizdeki ilaçlarla yaptığımız mono terapiler yeterince etkili değil. Bunun çok çeşitli sebepleri var. Birçok durumda hasta verilen ilaç tedavisine yeterince uyum göstermiyor. Bunu pek çok nedeni var. Ama sonuç olarak hastaların çok önemli bir kısmını kontrol altına alamıyoruz. Son yıllarda artık şunu gördük ki hipertansiyon hastaları tek ilaç aldığı zaman en iyi ihtimalle bunların yarısı kontrol altına alınabiliyor. Bana sorarsanız kontrol altına alınabilen hasta oranı %30’lar civarındadır. Şimdi iki yönü var hipertansiyonun bir tansiyonu düşürmek iki düşen tansiyondan gelir elde etmek. Nedir gelir elde etmek; mortalite ve morbiditeyi azaltmaktır. Bu ikisini elde etmiyorsanız tansiyonu düşürmenin hiçbir amacı yok. Dolayısıyla bu noktalarda kombinasyon tedavilerinin önemi her geçen gün daha da artıyor.
Dernek olarak gelecek döneme dair planlarınız nelerdir?
Dernek olarak özellikle girişimsel kardiyoloji alanında yapılan toplantıların artık uluslar arası nitelikte yapılmasını ciddi bir hedef olarak gündemimize aldık. Çünkü artık kendi kendimize çalıp söyleme devrinin geçtiğini düşünüyorum. Kardiyologlarımız artık dünya çapında bilisel çalışmalar ve uygulamalar yapar hale geldi. Bu nedenle yaptığımız etkinlikleri dünya ile paylaşarak yeni bir sıçrama yapmak istiyoruz.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?