Her takıntı, vesvese, evham ve titizlik OKB değildir. Takıntılar çocuğunuz yaşam kalitesini düşürüp, gündelik hayatını sekteye uğrattığı noktada OKB hastalığından bahsedebiliriz. Bir öğrencinin sınav sorularını en az 5 defa kontrol etmesi, okul yolunda bir kediyle karşılaştığında eve gelip elini yüzünü yıkayıp yeniden yola çıkması, ödevini yaptığını bildiği halde tekrar tekrar kontrol etmesi ya da okuldaki merdivenleri saymadan çıkarsa annesinin başına kötü bir şey geleceğine inanması gibi takıntılı davranışlar, çocukların psikolojisini olumsuz yönde etkiler ve hayatlarını oldukça zorlaştırır. Sanki bir düşünce virüsü tüm zihni meşgul ediyor gibidir. Çocuk bu eylemleri yerine getirmez ise kötü şeyler yaşayacağından endişe eder.
Öğrenme güçlüğü eğitim başarısını olumsuz etkiliyor! Ama çözümü mümkün!
Takıntılı bozukluklar biyolojik, ailesel ya da çevresel faktörlerden kaynaklanabilir. Örnek olarak, çocukluk çağında tuvalet eğitimi verirken ailenin çok sert davranması obsesyonun ortaya çıkmasına neden olabilir. Ya da çocuk cinsel istismara maruz kaldı ise beyin bu olumsuz tecrübeyi unutmak için de kendisini takıntılarla meşgul edebilir. Yani olaylardan etkilenme şekli her çocukta farklılık gösterir.
Yapılan araştırmalar beyindeki serotonin düzeyinin düşük olma nedeninin biyolojik kaynaklı olduğu yönündedir. Yani hastalığın genetik olarak geçebileceği ile ilgili de güçlü kanıtlar vardır. Aile ya da akrabalarda takıntılı, zorlantılı bozuklukların bulunması hastalığın genetik faktörlerden ötürü çocukta görülme ihtimalini artırmaktadır.
Çocuk enerjisinin büyük bir kısmını takıntısıyla verdiği mücadeleye ayırdığı için derslerine olması gerektiği gibi konsantre olamaz ve bu da eğitim hayatında başarısızlığa neden olur. Takıntılar çocuğun yaşam kalitesini düşüreceği için özgüven kaybı da kaçınılmaz bir sonuç olacaktır. Bu durum çocuğun ailesi başta olmak üzere tüm çevresini olumsuz yönde etkiler.
OKB hastalığı genellikle mükemmeliyetçi, hassas ve zeki çocuklarda görülmektedir. Anne- baba için elbette takıntılı davranışlar gösteren bir çocuğa sahip olmak oldukça zor durumdur. Ancak takıntılarla baş edememe durumunu, asla bir kişilik zayıflığı ya da irade noksanlığı olarak ele alınmamalıdır.
Ebeveynler, çocuklarının endişelerini “İleride geçer” düşüncesiyle görmezden gelmemeli ve mutlaka çözüm aramalıdırlar. Çocuksu davranışlar ile takıntılı davranışlar birbirinden çok farklıdır. Ancak bazen anne babalar çocukların kimi konulara aklının ermediğini, değerlendiremediklerini varsayarak, büyümekle sorunların aşılacağını düşünürler. Oysaki takıntıları yok saymak doktora gitmekten geri durmak hiçbir çözüm sağlamayacaktır.
Bazen anne babalar çocukların kimi konulara aklının ermediğini, değerlendiremediklerini varsayarak, büyümekle sorunların aşılacağını düşünürler. Oysa çocuksu davranışlarla takıntılı davranışlar birbirlerinden oldukça farklıdır. Dolayısıyla takıntıları yok saymak bir işe yaramayacaktır. Çocuğa içinde bulunduğu saplantılı durumdan dolayı baskı yapmak, aklını kullan ya da bizi de çok yoruyorsun gibi telkinler sorunun çözümüne yönelik bir yol almadığı gibi durumu daha da ağırlaştırabilir.
Ceza vermek, bağırmak, kızarak uyarmaya çalışmak asla yapılmaması gereken davranışlardır. Çocuk çok istese bile takıntılarına ve saplantılarına engel olamaz çünkü bu durum nöropsikiyatrik bir hastalığın belirtisi olup ancak uzman yardımıyla tedavi edilebilir. Çocukluğunda OKB yaşamış ve tedavi görmüş bir birey, hayatının herhangi döneminde yine aynı ya da farklı bir konuda takıntılı zorlantılı davranış bozukluğu (OKB) geliştirebilir.
Çocuklarda en sık fazla görülen obsesyonlar, kötü bir şey olacak düşüncesi, hastalık bulaşacağı korkusu, simetri, yasak, şiddet ve cinsel içerikli düşünceler, kendine ya da sevdiklerine zarar verme korkularıdır. En sık görülen kompulsiyonlar ise yıkanma, sıralama, biriktirme, düzenleme, tekrar tekrar düşünme, kontrol etme ve çeşitli kaçınma davranışlarıdır. Takıntılı davranışlar çocuklarda sanıldığından çok daha fazla görülmektedir. Bu nedenle anne –babanın ve öğretmenlerin çocuklara güven verici, anlayışlı davranması gerekir.
Çünkü ancak bu şekilde çocuk sıkıntılarını söyleme konusunda adım atacaktır. Çok küçük yaştaki çocuklar için se durum biraz daha farklıdır. Konuşamadıkları için kendilerini ifade etmekte zorluk çekerler, zihinlerinde sürekli tekrarlayan düşüncelerin bir hastalıktan kaynaklandığını anlayamazlar. Bu yüzden daha uyanık ve dikkat olmalıdırlar. Obsesif-kompülsif bozukluk çocuğun hayatını ve gelişimini olumsuz yönde etkileyen bir rahatsızlık olduğu için geç kalmadan tedavi edilmesi gerekir. Erken teşhis her zaman tedavi süresini azaltır.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?