Cinsel istismarın tespit edilmesinden sonraki süreçte ilk yapılacak şeyin çocuğun fiziksel güvenliğini tekrar sağlamak ve onu koruma altına almak olduğunu ifade eden Barlas, taciz ya da cinsel istismara uğramış çocuğun hem fiziksel hem de psikolojik tepkiler verdiğini belirterek tepkileri şöyle sıraladı:
“Uyku bozuklukları, ebeveynlere karşı gelme, ani ve sonunu düşünmeden davranma, iştah problemleri sık görülen sorunlardır. Bu problemlere ek olarak özellikle cinsel istismarın anlaşılmasında belirgin ipuçları vardır.
Çocuğun cinsellikle ilgili konulara yaşından daha fazla ilgi göstermesi, yaşı ile uyumlu olmayan cinsel davranışlarda bulunması ve konuşması bu belirtilerin başında gelmektedir. Ayrıca çok sık genital bölgeye dokunma, özel bölgelerini gösterme ihtiyacı, annesini ve babasını veya bir başkasını aşırı bir şekilde öpmesi, onlara fazlaca dokunma isteği göstermesi de bu ipuçları arasında sayılabilir.
Çocuğun gece-gündüz alt ıslatmaya başlaması, okul-akran konusunda çatışmalar yaşaması, gece sık kâbus görmesi, bedenini kirli veya zarar görmüş olarak nitelendirmesi örnek olarak verilebilir. Ayrıca cinsel istismara uğramış çocukların sıklıkla çizdikleri resimlerde, oynadıkları oyunlarda veya hayallerinde yaşamış oldukları duruma ilişkin ipuçları bulunmaktadır.”
Tüm bu belirtilen durumların olmasının % 100 çocuğun istismara uğradığı anlamına gelmediğine dikkat çeken Barlas, “Belirtiler çocuktan çocuğa farklılık gösterebilir. Bir çocuk içe kapanıp, ağlama, bedeni ile ilgili şikâyet etme davranışlarını gösterirken, bir diğer çocuk önceden olmadığı kadar öfkeli, saldırgan hale gelebilir. Erkek ya da kız belirtileri diye ayırmak yerine çocuğun olağan hal ve davranışlarında değişiklik olması en büyük belirleyicidir. Bu noktada önemli olan annelerin ve babaların çocuğun olağan halinin dışında davranış göstermiş olup olmadığını gözlemlemeleridir” diye konuştu.
“Cinsel istismara uğramış çocuk fiziksel ve psikolojik bütünlüğüne karşı tehdit almış demektir” diyen Barlas, şu uyarılarda bulundu:
“Bu tehdit çocukta azımsanmayacak bir travmaya yol açabilir. Cinsel istismarın tespit edilmesinden sonraki süreçte çocuğun fiziksel güvenliliğini tekrar sağlamak ve onu koruma altına aldıktan sonra çocuk yargılanmadan dinlenmelidir. Eğer çocuk bunu bir öğretmenine açıklamış ise, öğretmen bunu gerekli yerlere ve aileye bildirmelidir. Eğer çocuk ailesine bu durumu açıklamış ise yine aile gerekli yerlere bu durumu bildirmek ile yükümlüdür. Çünkü cinsel istismar bir suçtur ve mutlaka gerekli yerlere bildirilmesi gerekmektedir.”
Çocuğun çevresindeki kişilerin travmayı atlatabilmesinde çocuğa en çok desteği verecek kişiler olduğunu belirten Barlas, “Bu yüzden bu kişilerin son derece yargıdan uzak bir şekilde çocuğu dinlemeleri, ona tekrardan korunaklı ve güvenli alanı sağlamaları gerekmektedir. Çocuğa asla “günah, ayıp, saklamamız gerek” şeklinde cümleler kurulmamalı, çocuğa her zaman destek olunacağı aktarılmalıdır. Ancak bu korumanın aşırı düzeyde olmamasına dikkat edilmelidir. Çocuk sosyal çevresinden ve okulundan uzaklaştırılmamalıdır. Bu güven ve korunma çocuğu dış dünyadan soyutlamadan sağlanmalıdır” diye konuştu.
Çocuğun istismara uğradığı kişi ile ilişkisinin mutlak suretle kesilmesi gerektiğini vurgulayan Barlas, şu tavsiyelerde bulundu:
“O kişinin artık kendisine zarar veremeyeceği çocuğa bildirilmelidir. Çünkü istismara uğrayan bir çocuğun en büyük eksiği kendisini güvende hissetmemesidir. Çocuğun bir süre uyku, iştah, duygularını düzenleme konusunda sıkıntı yaşayabileceğini aileler bilmeli, çocuğun eski düzenine geri dönmesini hemen beklememelidirler. Çocuğa anlayış ile yaklaşılmalı, eski düzenine hızlı bir şekilde dönmesi için baskı yapılmamalıdır. Cinsel istismara bağlı olarak ailelerde de zaman zaman öfke ve suçluluk duyguları görülebilir. “Engelleyemedik, bizim suçumuz, koruyamadık” tarzında düşünceler sıklıkla görülebilir. Bu tip düşünceler, öfke ve suçluluğu arttırabilir, bu durum çocuğa da yansıyabilir. Bu noktada ebeveynlerin mümkün oldukça duygularını düzenlemeleri, kendilerini suçlamamaları gerekmektedir. Ancak çoğu kez bu durumları aileler ve çocuklar tek başlarına atlatamazlar, destek almaları gerekebilir.”
Travma tedavisinin özel bir tedavi olduğunu belirten Duygu Barlas, “Bu noktada çocuk için profesyonel yardım alınması gerekli olabilir. Cinsel istismarlar ve buna bağlı olarak oluşmuş olan travmalar tedavi edilmez ise yetişkinlikte izleri görülebilir. Cinsel kimlik gelişiminde bozulmalar, kronik depresyon, kişilik bozuklukları, yeterince sağlıklı olmayan ilişkiler, karşı cins ile ilişkili sorunlar ortaya çıkabilir. Sadece yetişkinlikte değil, çocuğun mevcut hayatı içerisinde de aksamalara sebebiyet verebilir. Dikkat işlevlerinde bozulma, aralıklı öfke patlamaları, ciddi düzeyde unutkanlıklar, okuldan ve arkadaşlardan uzaklaşma, aile ile iletişimin azalması gözlemlenebilir. Travma çözümlenmediğinde ve tedavi edilmediğinde bu tip durumlar kaçınılmazdır.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?