Ağır çalışma koşulları nedeniyle hekimlerin yurtdışına gitmeye çalıştığını söyleyen İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Başkanı Dr. Serkan Özbakış, İstanbul’da Türk doktorlar tercih etmediği için boş kalan aile hekimliği kadrolarının, yabancı uyruklu hekimlerce doldurulmaya başlandığını; yabancı uyruklu aile hekimi sayısının 500 dolayında olduğunu belirtti. Prensipte aile hekimlerinin birim başına düşen hasta sayısının düşürülmesine sıcak baktığını dile getiren Dr. Serkan Özbakış, ancak hekimlerin ve sağlık çalışanlarının ücretlerinin düşürülmeden bunun yapılması gerektiğini vurguladı.
İstanbul Aile Hekimliği Derneği’nin “İKON 2021 Ulusal İSTAHED Aile Hekimliği Kongresi Antalya’da 27-31 Ekim tarihleri arasında yapıldı. Kongrede birinci basamak aile hekimliğinde en sık karşılaşılan hasta grupları, en çok görülen hastalıklar ve koruyucu hekimlik konuları ele alındı. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına İSTAHED ve Kongre Başkanı Dr. Serkan Özbakış, Kongre Genel Sekreteri Dr. Senem Özşehir, İSTAHED Başkan Yardımcısı Dr. Esin Ayfer Çulha Dildök, İSTAHED YK Üyesi Dr. Nahide Toksan ile Kongre Bilimsel Sekreteri Dr. Hüseyin Acar katıldı.
Sağlık Bakanlığı’nın 2022 bütçe ve programlarda aile hekimi sayısının artırılmasına yönelik çeşitli düzenlemeler önerildiğini ancak ücretler konusunda iyileştirmenin söz konusu olmadığını ifade eden Dr. Özbakış, şunları kaydetti: “Şu an Türkiye’de 27 bin aile hekimliği birimi var ama bu birimlerde 24 bin 500 civarında aile hekimi çalışıyor. Bunun 30 bin 608’e çıkartılması geçiyor bu planda. Buna bağlı olarak da nüfusların 2 bin 800’e düşürülmesi geçiyor. Türkiye’de hala ortalama nüfusta bir aile hekimliği birimine düşen ortalama nüfus 3 binin üzerinde. İstanbul için konuşursak hâlâ 3 bin 600’lerde. Bunun Avrupa’da 2 bin, bin 500, hatta bazı ülkelerde bin olduğu düşünülürse ciddi bir iş yükü getirdiği de açık. Bu nüfusların düşürülmesi gerekiyor.
Ama aile hekimleri hasta bazlı, kayıtlı nüfus bazlı ücret aldıklarından dolayı, nüfuslar düştüğü zaman doğal olarak ücret kayıpları da başlıyor. Biz, en başından beri nüfusların 2 bin 500’e düşürülmesini, düşürülürken de hekimlerin, aile sağlığı çalışanlarının mağdur olmaması açısından kat sayıların artırılması gerektiğini söylüyorduk. Ne yazık ki bunlar gerçekleşmeden düşürülüyor ve bu da ciddi bir şekilde maddi kayıplara neden oluyor.
Şimdi nüfusta, 2 bin 800’e düşürülmesi planlanıyor, düşürülsün, daha da düşürülmeli zaten ama bu sadece planla olmuyor çünkü daha önce de yaşadık, bir yanlışı birden fazla defa yaparsanız, farklı sonuç bekleyemezsiniz, yine yanlış olur. 27 bin aile hekimliği birimi var ancak 24 bin 500 aile hekimi çalışıyor. Yaklaşık 2500 birimin ne binası, ne malzemesi ne de hemşiresi var. Kiralama, tefrişat aile hekimlerine bırakılıyor ve boş kalıyor. Plandaki gibi hekim 30 bine çıktığı zaman da 5 bin birim boş olacak.”
Dr. Serkan Özbakış, sadece hekimler değil, hemşireler açısından da ciddi sorunlar bulunduğunu, asgari ücretin altında maaş alan hemşireler dahi olduğunu, hemşirelerin aile hekimliğine gelmek istemediğini belirterek, “Hemşire anlamında da 4 bine yakın birim boş. Neden 4 bine yakın birim boş? Çünkü hemşireler artık aile hekimliği sistemine gelmek istemiyorlar. Hem iş yükü çok fazla hem de alınacak ücret çok daha düşük.
İstanbul Aile Hekimliği Platformu: Aile Hekimliğinde Ceza Yönetmeliği Geri Çekilsin!
Yeni kurulan bir aile sağlığı merkezinde bir hekim olarak çalışıyorsanız ortalama alacağınız ücret 5 bin 500 TL civarındadır. Bir hemşirenin alacağı ücret ise bunun yarısı olan 2 bin 700 TL civarındadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde Sağlık Bakanlığı personeli olup, asgari ücretin altında maaş alan hemşire arkadaşların olması gerçekten üzücü ve anlam verilemeyen bir konu. Şu an 2 bin-2 bin 500 civarında aile hekimi hemşiresiz çalışıyor. İstifa da ediyorlar, ayrılıyorlar” diye konuştu.
Salgın döneminde aile hekimlerinin temel ihtiyaç gereçleri olan maske, eldiven ve dezenfektana dahi ulaşamadığını, aşırı fiyat artışlarına maruz kaldıklarını hatırlatan Dr. Serkan Özbakış, salgının başından itibaren triyaj, randevu sistemi, raporların otomatik uzatılması, aşılama başladıktan sonra açık alanlarda, camilerde, meydanlarda aşı merkezleri kurulması önerilerini geliştirdiklerini, ne yazık ki bunların bir çoğunun çok geç gündeme alınıp uygulanmaya başlandığını, bazılarının da hiç uygulanmadığını kaydetti.
Önlem eksikliklerinden dolayı çok sayıda hekim ve sağlık çalışanının hastalandığını belirten Dr. Özbakış, çalışılmayan dönemde ücretlerin kesilmesiyle karşı karşıya kaldıklarına işaret ederek, “Diğer bakanlıklar, Milli Eğitim Bakanlığı, farklı bakanlıklar olsun çalışanlarını daha çok korudu ve kolladı. Hiçbir şekilde bir maaş kesintisi yaşamalarına izin vermedi. Ne yazık ki Sağlık Bakanlığı full time çalışırken bile bizlere yeteri kadar destek olmadı. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlerin ek ödemelerini bile verirken, bize ek ödeme çıkarıldı ama ek ödeme için ‘bin dereden su getirme’ şartı getirildi.
Örneğin; 100 aşı yapan bir aile hekimine ek ödeme tam yapılırken, bin aşı yapan bir aile hekimi hiç ödeme alamadı. Ciddi anlamda tutarsızlıklar vardı. Bizlerin elinde olmayan kriterlerle bu ek ödemelerin kriterleri belirlendi ve ek ödeme vermemek için de birçok şekilde mücadele edildi” diye konuştu.
Aile hekimlerinin Covid-19 salgınından kaynaklı mücadeleyi sürdürdüğünü, onun yanı sıra çocukluk aşıları dahil diğer görevlerini de aksatmadığını belirten Dr. Özbakış, “Aşı oranlarımız düşmedi, tüm dünyada özellikle bebek aşılarında ciddi düşüşler olan ülkeler var. Bebeklik aşılarımız düşmedi, bebek izlemlerimiz, gebe izlemlerimiz düşmedi. Yani biz daha önce yaptığımız tüm işleri aynı özveri ile yapmaya devam ettik” dedi.
Aşılama başladıktan sonra da aile hekimliği birimleri olarak büyük bir özveriyle çalıştıklarını belirten Dr. Özbakış şunları kaydetti: “Normalde aşılama, aile hekimlerinin görevi değildi. Toplumsal bağışıklık, salgında aşılama işi aile hekiminin görevi olmasa bile ‘biz de varız’ dedik. Yapılan aşının %65-70’ini aile hekimleri yaptı ama ne yazık ki bize gerekli özen gösterilmedi. Bunlar olurken önce biraz alkış, sonra şiddet, sonra da cezalarla karşılaştık. Çünkü bu süreç düzgün yönetilemediğinden dolayı bazı durumlarda hastalarla karşı karşıya geldik, bu da şiddete neden oldu.
İSTAHED: Salgın yönetiminde acilen temel değişiklikler yapılmalı!
Maskesiz diye aile sağlığı merkezinden çıkardığımız hasta, bize şiddet uyguladı. Bir de çıkaran hekime soruşturma açıldı. Yani biz bakanlığın koyduğu kuralları uygularken bile zorlandık ve ‘neden uyguluyorsun’ diye de sıkıntılar yaşadık.”
Salgın dönemi sonrası eylemler yaptıklarını, açıklamalarla sorunlarını kamuoyuna aktarmak istediklerine değinen Dr. Serkan Özbakış, “Bir salgında sağlık çalışanları artık eylemler yapmaya başlıyorsa, sahaya çıkmaya başlıyorsa, söylediklerini bir şekilde gündeme getirmeye çalışıyorsa artık orada Sağlık Bakanlığı’nın şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekmektedir. Mutsuz sağlık çalışanları ile salgını yönetmek çok daha zordur, onun için sağlık çalışanlarını mutlu etmek gerekir.
Onlara ceza vererek, onların maaşından keserek, ‘gözünün üstünde kaşın var’ deyip ceza ile sözleşmesini feshederek siz salgını yönetemezsiniz. Salgını yönetemediğiniz gibi sağlığı da yönetemezsiniz. Sağlık da aslında yönetilemiyor. Çünkü sizlerin de bildiği gibi son birkaç haftadır haberlerde de yer alıyor. İkinci, üçüncü basamağa randevu alınamıyor. Sağlık sistemi şu an ayakta durabiliyorsa sağlık çalışanlarının yaptığı fedakarlıklar ile ayakta durabiliyordur” dedi.
Aile hekimlerinin ciddi sorunlar yaşadığını, Bakanlık tarafından yeterince sahiplenilmediğini belirten Dr. Özbakış, özellikle genç hekimlerin Avrupa’ya gitmeye çalıştığını kaydederek, “Ne yazık ki yetişmiş iş gücünü bu sebeplerden dolayı kaybediyoruz. Böyle giderse kaybetmeye de devam edeceğiz” dedi. Dr. Serkan Özbakış, salgın döneminde ciddi sayıda aile hekiminin istifa ettiğini ya da emekliliği gelenlerin emekli olduğunu; yeni mezunların da aile hekimliğini tercih etmediğini anlattı.
1 Temmuz’da yürürlüğe giren Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği’ne itiraz ettiklerini ve “ceza yönetmeliği” olarak nitelediklerini belirten Dr. Özbakış, basına demeç vermenin 50 ceza puanına konu edildiğini, tekrarının sözleşme feshi cezasını gündeme getirdiğini kaydetti. Dr. Özbakış, yönetmeliğe karşı eylemlerine izin verilmediğini de vurgulayarak, “Aşı karşıtlarının rahat rahat miting yapabildiği bir ilde biz, milyonlarca aşıyı yapmış aile hekimliği çalışanları olarak bir miting bile yapamadık. Sonuç olarak pandemide çıkan bir ceza yönetmeliğini biz kabul etmediğimizi duyurduk. Bundan sonraki süreçte de geri çekilene kadar eylemlerimize, mitinglerimize, kamuoyuna açıklamalarımıza devam edeceğiz” diye konuştu.
İstanbul’da şu an yaklaşık 500 civarında yabancı uyruklu hekimin, aile hekimi olarak görev yaptığına da dikkati çeken Dr. Serkan Özbakış, “Bu arada İstanbul’da rakamların bu kadar yükselmesinin sebebi, biraz da yabancı uyruklu hekimler. İstanbul’da kadroları dolduramadıkları için bakanlık kamu dışı aile hekimi almak istiyor ve açılan yerleştirmelerde o hekimler yerleşiyor daha çok. Şu an 500 civarında yabancı uyruklu hekim, aile sağlığı merkezlerinde görev yapıyor” bilgisini verdi.
Türkiye’de eğitim görmüş ya da denklik almış yabancı uyrukluların aile hekimi olabildiğini, çalışmaya başladıktan sonra bir yıl içinde dil öğrenme kuralı olduğunu belirten Dr. Özbakış, “Yani çalışmaya başladığında Türkçe bilmiyor da olabilir. Bu da aslında yanlış bir durum. Türkiye’de yaşayan hekimler, İstanbul’da yaşayan hekimler aile hekimliğini tercih etmediği için doğal olarak yabancı uyruklu hekimlerin sayısı günden güne artıyor” dedi.
İSTAHED Başkan Yardımcısı Dr. Esin Ayfer Çulha Dildök de konuşmasında, salgının henüz bitmediğini, her gün 25 bin dolayında vaka ve 200 hayat kaybının söz konusu olduğunu vurguladı.
“Bir yerlerde yanlış yaptığımız, süreci doğru yönetemediğimiz de ortadadır” diyen Dr. Dildök, “Aşılama oranlarımız asla istediğimiz seviyede değildir ve gitgide de yavaşlamaktadır. Görüyoruz ki hala iki doz inaktif aşısını olmuş kişilerin üçüncü dozları tamamlanmamış durumda. İlk altı ay içerisinde olduğumuz iki doz inaktif aşının, bilimsel veriler gösteriyor ki koruyuculuğu sıfırlanmıştır. O yüzden tüm vatandaşlara şunu söylemek isterim ki, üçüncü doz aşılarını mutlaka olmalıdır ve bunu ihmal etmemelidir. Çünkü artık kış aylarına giriyoruz ve daha fazla kapalı ortamlarda olacağız ve her türlü viral enfeksiyonda olduğu gibi COVID-19’da da kapalı mekanlarda enfeksiyonun artma olasılığı daha da yükselecektir” diye konuştu.
Türkiye’de hamile kadınların aşı tedirginliği yaşadığını ancak bütün dünyada hamilelerin aşı olduğunu ve sorun yaşanmadığını belirten Dr. Dildök, Türkiye’deki anne ölümlerinin yüzde 50 yükseldiğini vurgulayarak, “Bakanlığımız da bilimsel bu veriyi açıklamıştır. Bir önceki yıla göre anne ölümlerinde geçen sene yüzde 50 artış gözlenmişken, yine bu sene geçen yıla göre yüzde 50 daha artmıştır ve bu çok ürkütücüdür. Aşılama merkezleri mutlaka kurulmalıdır. Çünkü büyük alanlarda gerekirse çadır, büyük kapalı spor salonları, her türlü geniş alanı düzenli kullanmamız gerekir ki, insanlar birbirlerinden görerek de aşılanırlar, cesaret alırlar ve bu daha hızlı bir şekilde aşılamaya etki edecektir” dedi.
İSTAHED: Koronavirüs mücadelesinde hastalanan hekimlerin maaşlarında kesinti sürüyor
Salgının geldiği aşamayı “aşısızların salgını” olarak niteleyen Dr. Esin Ayfer Çulha Dildök, hasta olanların da hayatını kaybedenlerin de yüzde 90’ının aşı olmamış, 2 doz aşısını tamamlamamış insanlardan oluştuğunu kaydetti. Dr. Dildök, aşı olmadan salgının yenilemeyeceğini anlatarak, herkesi aşı olmaya çağırdı.
İSTAHED Başkan Yardımcısı Dr. Senem Özşehir ise kongre hakkında bilgi verdi. Aşılamanın yapılmasıyla yüz yüze kongre yapmaya karar verdiklerini kaydeden Özşehir, “Yoksa pandemi tüm hızıyla devam ediyor ama aşılamanın verdiği güç ile bugün burada yüz yüze buluşabildik. Bu noktada aşılamadaki insanüstü çabasını aile hekimlerinin ve aile sağlığı merkezi çalışanlarının vurgulamak istiyorum” dedi. Özşehir, kongre kapsamında hayatını kaybeden 250 sağlık çalışanı için fotoğraflardan oluşan bir anı koridoru oluşturduklarını da açıkladı.
Kongre Bilimsel Sekreteri Dr. Hüseyin Acar konuşmasında, aşı kararsızlığından duydukları endişeyi dile getirerek, koruyucu hekimliğin en temelinde aşı olduğunu anlattı. Dr. Acar, “Aşılara ve bilimsel kanıtlara inanan biz aile hekimleri, aşı kararsızlığı konusunda tedirginiz ve aşı hususunda pandemi döneminde dahi aksatmadan halkımızı bilgilendirmeye ve bilim çerçevesinde ikna etmeye çaba sarf ediyoruz. Hemen her yaştaki toplumumuzun her bireyinin aşılarına devam ediyoruz ve aşılarını olmaya toplumumuzu davet ediyoruz” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?