Son zamanlarda sevdiğimiz, aşık olduğumuz, beğendiğimiz, çalıştığımız ve merak ettiğimiz kişilerin hayatlarına göz atmadan günümüzü geçiremez olduk. Nerelere gidiyor? Ne yiyor? Ne seviyor? Gündemi takip ediyor mu? Nasıl yorumlar ve özlü sözler paylaşıyor? Vb. soruların yanıtlarını ararken kişinin nasıl biri olduğu hakkında analizler yapmaya başlıyoruz. Neredeyse tüm bunlar doğrultusunda kişiye sosyal medyadan edindiğimiz bilgilere göre yaklaşıyor ve davranıyoruz.
Sanki kişinin paylaştığı yorumları, resimleri ve duyguları gerçekten kendini yansıtıyormuş gibi! İnsanları sanal kimliklerine göre tanıdığımız için bu durum gerçek hayatta bazı karmaşalara yol açabilir. Örneğin; karşınızdaki kişinin kızdığını düşündüğünüz bir şeye gerçekten ne kadar kızdığını, sanal olarak anlamak pek mümkün değildir. Bunun sonucunda görüş ayrılıkları sanıldığından daha derin olabilir. Ayrıca sonu gelmeyen tartışmalara yol açıp ilişkilerin zedelenmesine de sebep olabilir.
İnsanlar sosyal medyayı en çok benliklerinin özsevici (narsisist) tarafını okşamak için kullanırlar. Paylaşılan gönderinin beğenilme sayısı arttıkça o tarz paylaşımları daha çok yapma eğilimi de artar. Aynı şekilde beğeni sayısı azaldıkça kişi hemen ‘Bu aralar yanlış bir şey mi yayımladım? Nerede hata yaptım? Vb. kaygılarla normal hayatta yapmayacağı şeyleri yapıp kendini olduğundan farklı gösterir. Bu da kişide düşük benlik saygısına (yetersizlik, boşluk duyguları) yol açıp, depresyonu tetikleyebilir. Oysaki değerliliğimiz ya da yeterliliğimiz kişilerin anlık “beğen” tuşuna basmasına bağlı değildir.
Diğer açıdan bakıldığında ise; bazı kişiler sosyal medyada paylaşım yaparken beğeni sayısının önemsiz olduğunu, sosyal medyayı keyfince kullandığını, kimin ne yaptığının ve kendisi için ne düşünüldüğünün hiçbir önemi olmadığını söylerler. Bu durum, kişilerin özgüveninin yüksek ve karakter olarak bağımsız olduğunu gösteriyor olabilir. Ancak tam tersi, görünüşe aldanmamak gerekir. Çünkü bu kişiler de kendilerini sanıldığından daha fazla ‘yetersiz’ veya ‘değersiz’ hissediyor olabilirler.
Son zamanlarda sosyal medyada takipçi sayısını artırmaya yönelik sistemler oldukça popüler olmaya başladı. Kişinin takipçi sayısı ne kadar yüksek ise o kadar olumlu algılanıyor. Daha popüler, daha sosyal, daha hayran olunan, daha güzel bir hayat yaşayan, daha mutlu, daha umutlu, pırıl pırıl insanlar gibi düşünülüyor.,
Tam tersi eğer takipçi sayısı az ise; sıradan, herkes gibi, normal, silik, asosyal ve içe kapanık gibi algılanıyor. Bu kişide mutsuzluk hissi ve değersizlik düşüncesini tetikleyebilir. İnsanların bizim için ‘beğen’ buyurmalarına göre kendimizle ilgili mutlu olmak ne kadar gerçekçi değil ise bunun az olması kişinin ‘değersiz’ veya ‘yetersiz’ olduğunu göstermez.
Sosyal medya bilinçli kullanıldığı takdirde gerçekten hayatımızda olumlu değişikliklere yol açabilir. Sosyal medyayı ‘değerli’ ya da ‘yeterli’ hissetme yolu olarak değil de farklı amaçlar doğrultusunda kullanmak sizi daha iyi hissettirebilir. Bilinçli sosyal medya kullanımı; sevdiğiniz, değer verdiğiniz insanlarla günümüz yoğunluğunda bağlantı kurmayı ve haberleşmeyi sağlayabilir.
Olumlu veya olumsuz deneyimlerinizi paylaşarak insanları yaşantınızdan haberdar etmek, teker teker insanlara bilgi vermenizi ve bununla birlikte zaman kaybetmenizi engelleyebilir. İşinizle ilgili neler yapabildiğinizi insanlara göstermek ise başarınızı olumlu etkileyebilir. Mutsuzluk, değersizlik, moralsizlik, sosyal medyada sürekli ne paylaşım yapacağını düşünme, sık sık telefona bakma ihtiyacı ve internet olmadığında kaygı düzeyinin artması durumlarında psikiyatrik destek alınması gerekir.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?