Sinüzit ağrılarını başlamadan önleyin! Korunma yöntemleri ve tedavisi

Kategori: Ağrı, Sinüzit, Tedavi Rehberleri Print

Havaların soğuması ile birlikte üst solunum yolları enfeksiyonlarının görülme oranları artıyor. Nezle, grip ve alerjik sorunların artışı doğal mukozayı da olumsuz etkilediği için sinüslerin de yapısında bozulma yaşanıyor.  Sonuç olarak da sinüzit çok daha fazla görünüyor. Şiddetli göz ve baş ağrısına neden olan sinüzitin artmasının en önemli sebebi ise kış aylarında kapalı ortamlarda çok vakit geçirilmesi. KBB Uzmanı Dr. Naser Dadaşzade,  kış aylarında sinüzitin artış nedenleri ve en aza indirmenin yolları hakkında bilgi verdi.

Kapalı alanlar sinüziti artırıyor

Kış aylarında kapalı alanlarda fazla vakit geçirilmesi, havalandırmaların yetersizliği, gribal enfeksiyon salgınları, toplu taşımalar, okul ve alışveriş merkezlerinde yayılan enfeksiyonlar sinüzit oranlarını katlıyor. Bağışıklık sistemi düşük kronik hasta kişilerle, yaşlılar, çocuklar ve kalabalık ailelerde bu oran daha da artıyor.

Sinüzit neden olur? Ne iyi gelir? Belirtileri ve tedavi yöntemleri

Sinüziti Engellemek İçin Bu Önerilere Kulak Verin

1.    Kalabalık ve kapalı ortamlarda yaşıyorsanız odaları havalandırın.
2.    Hasta olan kişilerden uzak durun.
3.    Vücut direncinizi artırmak için beslenme ve sıvı tüketiminize özen gösterin.
4.    Grip aşısı olun.
5.    Vücudunuzu sıcak tutun. Kışın vücudu sıcak tutan ama terletmeyen kıyafetler giyin.
6.    Grip başlangıcı yaşıyorsanız semptomatik tedavi ile burun tıkanıklığınızı engelleyin
7.    Burnunuzun içinde yapısal bozukluk varsa gidermeye çalışın.
8.    Alerjik bünyeniz varsa baskılayıcı önlemler alın.
9.    Gribal enfeksiyonun yaygın olduğu ortamlardan mümkün olduğu kadar uzak durun.
10.    Ellerinizi sık sık yıkayın.
11.    Ortak kullanım eşyalarını minimalize edin.
12.    Direnci artırıcı gıdalar yiyin.

Protein tüketimini artırın: Özellikle kış aylarında vücudun yapı taşı olan protein kaynakları, yumurta, kırmızı et, tavuk, balık, peynir, süt, yoğurt yemeye özen gösterin.
Bol su için: Şekersiz bitki çayı ve en önemlisi de su tüketimimizi artırın. Günde yaklaşık 2,5–3 litre su için.
Mevsim meyvelerinden yiyin: Armut, portakal, mandalina ve portakal gibi meyveler masanızda mutlaka olsun.Armut, içerdiği çözünmeyen lif ile bağırsakların düzgün çalışmasını sağlıyor. Ayrıca C vitamini ve bakır içeriği yüksektir. Tıpkı elma gibi armut da antioksidan etkisiyle vücudu serbest radikallere karşı koruyor. Portakal ve mandalina gibi turunçgiller, içerdikleri zengin C vitaminiyle vücudun savunma mekanizmasını güçlendiriyor. C vitamininin yanı sıra, potasyum, kalsiyum gibi mineralleri de içeriyor.
Gün içinde elma veya siyah çekirdekli üzüm yiyin. Elma, içeriğindeki E ve C gibi antioksidan vitaminlerle bağışıklık sistemini güçlendirerek direncini artırıyor.
Soğuk havalarda, kuru incir, fındık veya ceviz tüketin. Bu besinler vücudu zinde tutuyor.
Haftada 2 kez ızgara balık tüketin. Ayrıca haftada 2 kez kuru fasulye, nohut veya barbunya gibi kuru baklagillerinyenilmesi de gerekli besin ihtiyacını karşılayabiliyor.

Tedavide amaç sağlıklı nefes almayı sağlamak

Akut sinüzitlerde uygun antibiyotik kullanılması, semptomları azaltmak ve hava yollarını açık tutmak için gerekli önlemlerin dikkatle uygulanması gerekiyor. Tekrarlayan sinüzitlerde ise burnun anatomik ve fizyolojik yönden düzelmesini sağlamak esastır. Alerji, polip, kıkırdaktaki eğrilikler, konkalar ve konjenital varyasyonların düzeltilmesiyle sinüslerin içine hava sirkülasyonunun sağlanması gerekiyor.

Erken dönemde tedavi edilen sinüzit kronikleşmiyor

Erken yaslarda burun içindeki anatomi ve fizyolojisi sağlanmışsa ve tekrarlayan sinüzit, alerji, burun tıkanıklığı zamanında doğru bir şekilde tedavi edilmişse kronikleşmeden hastalığı kontrol altına almak mümkün. Kronik sinüzitte tedavi akut dönemin tedavisinin ardından cerrahi yöntemlerle (FESS, balon sinoplasti) sinüslerin iyileştirilmesi seklindedir. Çocuklarda kronik sinüzit çok nadir görünüyor ve gelişme döneminde sinüs ve burun pasajının açılmasıyla  kronik seyir önleniyor.

Ek bilgi: Sünizit Tedavisi


Sinüzitlerde medikal tedavi

Tedavinin birincil hedefi sinüs kavitesinin sterilitesini ve normal mukosi-lier fonksiyonu tekrar sağlamak ve osteomeatal kompleks obstrüksiyonunu ortadan kaldırmaktır. Eğer medikal tedavi ile bu hedefe ulaşılamazsa, cerrahi tedaviye ihtiyaç duyulabilir. Rinosinüzitli hastalarda çeşitli genel tedavi prensiplerinin uygulanması çok önemlidir. Bu prensiplerin çoğu nemlendirme ve ödemin azaltılması ile daha normal bir nazal çevre yaratmaya yöneliktir. Mu-kosilier transport mukus viskositesine bağlı olduğu için, bu viskositeyi azaltıcı girişimler uygulanmalıdır.

Salin solüsyonlu nazal spreylerin allerjik ve non allerjik rinit ve rinosinü-zit semptomlarını azalttığı gösterilmiştir. Bu spreyler nazal kaviteyi ıslatarak kuruluğu azaltıp kurumuş mukusun kolaylıkla atılmasını sağlarlar. Bu solüsyonlara sirke veya asetik asit eklenmesi nazal pH’nın normale dönmesine ve hidrojen peroksit eklenmesi ise burun ve sinüslerin temizlenmesine yardımcı olur.

Rinosinüzit tedavi protokolünde uyulması gereken önemli ve basit bir prensip de nazal mukozanın nemlendirilmesidir. Kuru ortamlarda mukosilier taşıma yavaşlar ve mukus daha yoğun hale gelir. Pek çok hastada nemlendirme semptomların kontrol altına alınmasına yardımcı olur ve bu yöntemin diğer tedavi yöntemlerine ek olarak kullanılması önerilmektedir. Bu genel prensipler dışında antibiyotikler, dekonjestanlar, mukolitikler, topikal ve sistemik steroidler ve antihistaminikler bu önemli rahatsızlığın tedavisinde sıklıkla kullanılan ajanlardır.

Sinüzit tedavisinin amacı:
1. Enfeksiyonun kontrol altına alınması
2. Doku ödeminin azaltılması
3. Drenajın sağlanması
4. Sinüs ostiumunun açıklığının sağlanması
5. Hastalık süresinin azaltılması
6. Komplikasyonların önlenmesidir.

ANTİBİYOTERAPİ

Akut sinüzit patogenezinde obstrüksiyon, drenaj yetersizliği ve enfeksiyon en önemli rolü oynamaktadırlar. Enfeksiyon, viral veya sekonder bakteryel olabilir.
Soğuk algınlığına yakalanan hastalarda etyolojide viral enfeksiyonlar rol oynamaktadır. Bu hastalarda yapılan bilgisayarlı tomografik çalışmalarda hastaların yaklaşık olarak %50’sinde soğuk algınlığı sırasında maksiller sinüzitin geliştiği görülmüştür. Diğer sinüs enfeksiyonlarının da daha düşük yüzdelerle hastalığın seyrinde ortaya çıktığı aynı çalışmada saptanmıştır.

Bu tip olgularda hastalık antibiyotik kullanılmamasına rağmen kendiliğinden (sinüzit) düzelmektedir. Ancak olguların önemli bir bölümünde viral enfeksiyon sekonder bir bakteryel enfeksiyona zemin hazırlamaktadır. Kronik sinüzit tablosu olan hastalarda soğuk algınlığı daha yüksek bir oranda akut bakteryel sinüzit atağını oluşturur. Soğuk algınlığında sinüzit semptomları görüldüğünde sekonder bakteryel enfeksiyonun alevlenmemesi için antibiyo-terapiye başlamak gerekir.

Akut sinüzitlerde kültürde en sık Streptococcus pneumoniae, Haemophilus influenzae ve Moraxella catarrhalis üremektedirler. Olguların % 80-85’inde bu üç organizma sorumludur. Diğer streptokoklar, Staphylococcus aureus ve anaeroblar nadir görülürler. Fungal sinüzitler çok nadir görülürler ancak immün yetersizliği olan hastalarda şüphelenilmelidir.
Akut sinüzitlerde sinüs boşluklarından örnek almak invazif bir girişim gerektirdiği için genellikle empirik antibiyotik tedavisi uygulanır. Empirik antibiyotik tedavisine başlanırken:

1. Seçilecek antibiyotiğin özellikle Streptococcus pneumoniae, Haemophi¬lus influenzae ve Moraxella catarrhalis’e etkin bir spektruma sahip olmasına,
2. Antibiyotiklere dirençli olabilmesi muhtemel enfeksiyonlarda etkin ol¬masına,
3. Yan etkilerinin minimal olmasına,
4. Hastanın ilaç allerjisinin olup olmadığına,
5. Tedavi maliyetine,
6. Tedaviye uyumu etkileyen doz aralığına,
7. Pediatrik olgularda antibiyotik süspansiyonun tadına dikkat edilmelidir.

Son yıllarda antibiyotiklere karşı gelişen direnç akut sinüzit tedavisinde ilk seçenek antibiotiklerin (amoksisilin, ampisilin, trimetoprim/sulfamethoxa-zole -TMP/SMX) yerlerini ikinci veya üçüncü seçeneklere bırakmalarına neden oldu.

Streptococcus pneumoniae’da penisilin ve amoksisiline karşı direnç %30’u ve TMP/SMX de ise %50’yi aşmaktadır. Haemophilus influenzae betalaktamaz üreten suşları amoksisiline %30-40 direnç oluşturmaktadırlar. Moraxella catarrhalis de ise bu oran %90-95’dir. Staphylococcus aureus nadir görülür ve bir çok antibiyotiğe dirençli olduğu ve ciddi bir hastalığa yol açabileceği unutulmamalıdır.

Akut sinüzit tedavisinde ilk seçilecek antibiyotikler:

• Amoksisilin
• Amoksisilin klavunat
• Ampisilin sulbaktam
• Sefaklor
• Sefuroksim aksetil
• Sefprozil
• Loracarbef
• Azitromisin
• Klaritromisin
• Levofloksasin
• Siprofloksasin
• TMP/SMX

Amoksisilin ve TMP/SMX direnç problemlerinden dolayı genellikle ilk seçilebilecek antibiyotikler arasına sokulmamaktadırlar. Diğer antibiyotiklerle yapılan çalışmaların hepsinde sinüzit tedavisinde eşit derecede etkin oldukları görülmektedir. Levofloksasin ve siprofloksasin’in çocuklarda kullanımı kontrendikedir.

Antibiyotik tedavisini en az 14 gün sürdürmeli, gereğinde bu tedavi 4 haftaya kadar uzatılmalıdır. Özellikle yılda iki veya daha fazla sinüzit geçiren bir hastada bu tedavi süresi 3-4 hafta olmalıdır. Frontal ve sfenoid sinüzitler hekimi alarme etmeli, komplikasyon riski fazla olduğu için, antibiyotik seçiminde daha titiz davranılmalıdır.

Kronik sinüzit olgularında koagülaz negatif, Staphylococcus suşları (%24-80), Stephylococcus aureus (%9-33), Anaeroblar (%0-8), Streptococcus pneumoniae (%0-7) oranında saptanmaktadırlar. Maksiller sinüste mikrobi-yoloji etmoid sinüsten farklıdır. Maksiller sinüste anaeroblar yüksek oranda görülmektedirler. Dolayısıyla kronik sinüzitte tutulan sinüse göre seçeceğimiz antibiyotik de değişmektedir. Antibiyotik kombinasyonları ve tekrarlayan antibiyotik kullanımları florayı bozduğu için kültür önderliğinde antibiyotera-pi daha uygundur.

DEKONJESTANLAR

Sistemik ve topikal dekonjestanlar üst solunum yolları mukozasındaki alfa adrenerjik reseptörleri stimüle ederek mukozal kapillerlerde vazokonstriksiyon ve ödemli mukozada büzüşmeye yol açarlar. Dekonjesyon sayesinde nazal ödem ve obstrüksiyon azalır, ostiumların açıklığı sağlanır ve ventilasyon arttırılır.

Topikal dekonjestanlar özellikle oksimetazolin hidroklorid minimal sistemik etkiyle birlikte hızlı ve belirgin olarak nazal obstrüksiyonu ortadan kaldırırlar. Nazal ödemin azaltılmasının rinosinüzit üzerine pozitif etkisinin olup olmadığı hala tartışma konusudur ve sinüzal enflamasyonu arttırdığını belirten yayınlar vardır. Tüm bu yayınlara rağmen topikal dekonjestanlar rinosinü-zitli hastalarda semptomları azaltır ve iyileşmeyi hızlandırır. Uzun dönemde kullanımında belirgin rebound (sık kullanım sonucu gelişen burun tıkanıklığı) potansiyele sahip olmalarına rağmen akut rinosinüzit, kronik rinosinüzitin akut alevlenmeleri veya reküran akut rinosinüzitte oldukça etkilidir. Topik dekonjestanları 3 günden fazla kullanım burunda rebond belirtilerine yol açacaktır.

Hayvan çalışmalarında sürekli topik dekonjestan kullanımının silyalarda dökülmeye ve mukozada ülserasyonlara neden olduğu saptanmıştır. Daha uzun süreli kullanımlar için sistemik dekonjestanlar tavsiye edilmektedir. Sistemik dekonjestanlar sinüzal ve nazal enflamasyonu ve nazal obstrüksiyonu azaltırlar. Ayrıca antihistaminiklerin tersine mukozada kurumaya ve mukus transportunun azalmasına minimal etkilidir.

Topik dekonjestanlarla tedaviye kısa bir süre katılmamıza rağmen psödoefedrin gibi sistemik dekonjestanları uzun süreli kullanabiliriz. Bu ilaçlar hipertansif, iskemik kalp hastalığı olan, hipertiroidili, diabetik ve MAO inhibitörü kullanmakta olan hastalarda çok dikkatli olunmalıdır. Sinüs enfeksiyonlarında sekresyonların viskozitesinin azaltılması, zarar görmüş silyalı hücrelerin onları daha kolay ostiumlara taşımalarını sağlayacaktır. Bu amaçla tedaviye guanifenesin (yüksek dozda) gibi mukolitik bir ajanın eklenmesinin mukus viskositesini azaltarak mukusun rahat temizlenmesini arttırdığı saptanmıştır. Optimal dozlarda karın ağrısına yol açabilir.

ANTİHİSTAMİNİKLER

Birinci jenerasyon antihistaminik ilaçlar uzun yıllar boyunca antikolinerjik etkileri nedeniyle akut ve kronik sinüzitli hastalarda sekresyonları azaltmak ve vazokonstriksiyon sağlamak amacıyla kullanılmıştır. Ancak bugünkü tedavi anlayışımız içinde sekresyonların miktarını azaltmak yerine viskozitesini azaltmayı tercih etmekteyiz. Birinci jenerasyon antihistaminikler sekresyonları azalttığı için sinüs boşlukları içindeki sekresyonların viskozitesini arttırırlar. Böylece zarar görmüş silyaların viskozitesi artmış sekresyonları osti-umlardan burun boşluğuna sevk etmeleri zorlaşır. Ancak H1 reseptörlerine etkili ikinci jenerasyon antihistaminiklerde bu olumsuz etkiyi görmüyoruz.

Yapılan araştırmalar sinüzit etyolojisinde allerjinin %9.5-42 arasında bir sıklıkla rol aldığını göstermektedir. Allerjik reaksiyonların sekresyonları arttırdığı ve sinüs boşluklarında staza yol açarak sekonder enfeksiyonlara neden olduğu bilinmektedir. Bu nedenle sinüs enfeksiyonlarında altta yatan bir allerjik zemin olduğunda loratadine, cetrizine, azelastine, ketotifen, levocabastine, ve terfanadin gibi hem antiallerjik hem de antienflamatuar etkileri olan anti-histaminiklerin kullanılması tavsiye edilmektedir. Hastanın anamnezinde allerjiden şüphelenilmiyorsa sinüzitte antihistaminiklerin kullanılması gereksizdir.

TOPİKAL NAZAL STEROİDLER

Topikal nazal steroidler allerjik ve non allerjik rinit ve kronik sinüzit gibi akut ve kronik nazal durumlarda yararlıdır. Bu ilaçlar kolinerjik reseptörlerin sensitivitesini azaltır, nazal epitelde bazofil sayısını ve mukozada eozinofil sayısını azaltır ve allerjene maruziyet sonrasında geç faz reaksiyonlarını inhibe eder. Beklametazon dipropiyonat, budesonid, mometasone furoate ve tri-amsinolon asetonitin lokal olarak kullanıldığında belirgin bir yan etkisi yoktur.

Antibiyotik tedavisine ek olarak kullanıldığında nazal steroidlerin semptomların azalmasına, enflamatuar hücrelerin azalmasına ve radyolojik anormalliklerin düzelmesine yardım ettiği gösterilmiştir. İntranazal uygulama sistemik etkiye neden olmamakta ve ostiumlardaki ödemi azaltarak drenajı kolaylaştırmaktadır. İpratropriyum bromid ise topikal antikolinerjik etkisi ile allerjik, non allerjik ve soğuk algınlığı olan hastalarda glandüler hipersekresyo-nu ve akıntıyı azaltır. Ancak rinosinüzitteki etkileri ile ilgili bir çalışma yapılmamıştır. Kromolin sodyumun sinüzitlerde minimal etkisi olduğu düşünülmektedir. Özellikle kronik sinüzitli hastalarda yapılan çalışmaların antibiyotik ve intranazal kortikosteroid kullanımının en etkin tedavi biçimi olduğu bildirilmektedir.
Nazal steroidlerin 6 aydan kısa bir süre kullanılması tavsiye edilmektedir. Burun kanaması, burunda yanma hissi ve kabuklanma yan etkileri olarak karşımıza çıkabilmektedir.

SİSTEMİK STEROİDLER

Sistemik steroidlerin allerjik rinit tedavisinde, nazal polipozisin azaltılmasında ve allerjik fungal hastalıklarda etkileri gösterilmiştir. Ayrıca kronik ri-nosinüzitli allerjik hastalarda ve kronik rinosinüzit ve nazal polipozisli hastalarda yararları oldukça fazladır. Doku ödemi ve enflamatuar hücre sayısını azaltarak sistemik steroidler akut rinosinüzitli hastalarda etkili olurlar. Ancak yan etkileri düşünüldüğünde komplikasyonsuz bir akut rinosinüzit olgusunda daha az riski olan tedavilerle başarı sağlanabildiği için sistemik steroidlerin akut sinüzitte kullanılmasından kaçınılmalıdır.

Akut sinüzitte tedavi minimum 10-14 gün sürdürülmelidir. Normal olarak tedavinin 3. gününden sonra semptomlarda bir düzelme beklenir. 5. günde de semptomlar aynı veya daha kötü ise kullandığımız antibiyotiğe karşı bir direnç vardır. Bu şartlar altında yeni bir antibiyotikle tedaviye başlanır. İntranazal kortikosteroidlerin, sistemik dekonjestanların ve gereğinde antihistaminik kullanımının tedaviye ilavesi başarıyı arttıracaktır. İntranazal saline spreyler, nemlendirme ve buhar tatbiki semptomları azaltmaktadır.

Kaynak
Doç. Dr. Ferhan Öz-İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Solunum Yolu Enfeksiyonları Sempozyumu 21 Ocak 2000, İstanbul, s. 105-110

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla