Çocuklar çoğu zaman okula başladıklarında öğrenmeye hazır ve isteklidirler. Bu isteklilik üzerine temel oluşturmak ve öğrenmekten zevk alma hissini kaybetmemelerini sağlamak gerekir. Kaygı duygusu erken okul sürecinde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar. Az miktarda kaygı aslında sağlıklıdır. Biraz kaygılı olduğumuzda, daha çok dikkat eder, önümüzdeki işlerin üstesinden gelmek içinçalışırız. . Az miktarda kaygı, yeni şeyler öğrenmemizi kolaylaştırır ve öğrendiklerimizi unutmamamızı sağlar. Yine bir miktar kaygı bizi yeni bir işe başlamak için motive eder, başladığımız işleri devam ettirmemize ve bitirmemize yardımcı olabilir.
Ancak kaygı bir kişinin işlevselliğini veya etkin çalışmasını engelliyorsa, o zaman bu bir soruna dönüşmüş demektir. Kaygısı yüksek çocuklar belirsiz durumları tehlikeli olarak yorumlarlar, kendi baş etme becerilerini küçümserler ve olası tehdit karşısında önceden huzursuzluk duyarlar. Oyunlar, rekabetçi sporlara; öğrenme keyfi, yapılması gereken bir zorunluluğa; sosyal aktiviteler, özgeçmişlere eklenmesi gereken tecrübelere dönüşür. Çocuklar başarmanın her zaman mutlak ve önemli olduğunu düşünmeye başlarlar. Bazı öğrenciler bu rekabetçi ortamda, kendilerini hiç durmamak, hep daha iyisini başarmak zorunda hisseder. Bir zaman sonra bu çocuklar sadece başardıkları şeylerle var olabileceklerini düşünmeye başlarlar. Bu da onların kaygılarının daha da artmasına neden olur.
Yüksek düzeydeki kaygı, çocuklarda bazı ruhsal ve fiziksel belirtilere yol açar. Çocuğun dikkat, öğrenme ve bellek fonksiyonlarını olumsuz etkiler; okuduğunu anlayamama, bildiklerini unutma, düşüncelerini organize etmekte güçlük gibi sorunlar ortaya çıkar. Ayrıca huzursuzluk, sinirlilik, endişe, iç sıkıntısı ve başaramama hissi gibi duygulara da neden olabilir. Fiziksel belirtiler ise çocuktan çocuğa değişebilmekle birlikte, en sık çarpıntı, terleme, titreme, boğazda düğümlenme hissi, ağız kuruluğu, karın ağrısı, mide bulantısı, baş ağrısı ve baş dönmesi olarak ortaya çıkar.
Fazla kaygı, çocukların kapasitelerinin altında performans sergilemelerine, hatta bazı durumlarda donup kalmalarına ve hatta sınavı erkenden terk etmelerine neden olabilir. Zaman içinde çocuk çalışmasına rağmen yapamama duygusuna kapılır ve kendine güveni giderek azalır. Ders çalışmayı ertelemeye, sınav ve okul ile ilgili konuşmaktan kaçınmaya başlar. Kendini daha mutsuz hissetmeye ve bu durumdan sorumlu tutmaya başlar. Bütün bu süreç kaygının daha da artması ve üzerine depresif ve hırçın bir ruh halinin eklenmesi ile sonuçlanır.
Çocukta kaygı düzeyinin yüksek olduğunun fark edilmesi zaman alabilir, hatta bazen uzun süre hiç fark edilmeyebilir. Kaygılı çocuklar davranışsal sorunlara nadiren karıştıkları için öğretmen tarafından sadece sessiz sakin bir öğrenci olarak algılanabilirler. Bu konuda okuldaki öğretmenlerin ve ebeveynlerin dikkatli olmaları ve çocukları çok iyi bir şekilde gözlemlemeleri gerekir. Özellikle sınav öncesi dönemde veya sınav sırasında ortaya çıkan fiziksel belirtiler gözle görülür bir şekilde performansı etkiliyorsa bir yardım alma zamanı gelmiş demektir. Çocuk uygun miktar ve şekilde çalışmasına ve mevcut bilgisine paralel bir başarı gösteremiyorsa bu durum da kaygı ile ilişkili bir ipucu olabilir. Böyle seyreden olgularda çocukların evdeki performansı okuldakine göre çok daha iyi olması normaldir. Çocuk ile kendini sakin ve iyi hissettiği bir zamanda sınav sırasındaki davranışları ve duyguları konuşularak da onun daha iyi anlaşılması sağlanabilir. Tüm bu gözlem ve sonuçlara göre, çocuğun kaygı düzeyinin yüksek olabileceği düşünülüyor ise, çocuk ve ergen psikiyatrisi biriminden yardım almak yerinde olacaktır. Aşağıda sınav kaygısı ile ilgili işe yarayabilecek bazı öneriler sıralanmıştır.
“Okula gitmek ve ders çalışmak çocuğun sorumluluğudur. “Karnen iyi notlarla dolu olursa sana hediye alırım” gibi bir yaklaşım yanlıştır. Bu şekildeki yaklaşımlar çocuğun her başarısında ya da yerine getirmesi gereken sorumluluklarında maddi imtiyaz veya hediye beklentisine neden olur.
Karneyi ödüllendirirken maddi ödülleri kullanmak ve pahalı hediyeler almak yerine çocuğu “fark etmek” ve manevi ödüllendirme olan “aferin, seninle gurur duyuyorum, ‘tebrik ederim vb” sözler daha faydalıdır. Sevgi ve takdir, çocuğa verilen en büyük hediyedir.”
“TATİLİ FIRSATA ÇEVİRİN, AİLE İÇİ İLİŞKİLERİ GÜÇLENDİRİN”
Çocuğunuzu tatilde ders çalışması için zorlamayın. Oyun, eğlence, dinlenme haklarına saygı gösteriniz ve buna yönelik planlar yapın. Aile içi ilişkilerin güçlendirmek ve çocuklarıyla birlikte kaliteli zaman geçirmesi açısından çalışan anne-babalar için okul tatili bulunmaz bir fırsattır. Sinema, tiyatro, şehir gezisi, hayvanat bahçesi, yürüyüş gibi çocuğunuzun hoşuna gidecek faaliyetleri birlikte gerçekleştirin. Tüm ailenin oynayabileceği oyunlar oynayabilirsiniz.
Çocuğunuzun evde olduğu saatlerde sıkılmaması için yaşına ve gelişimine uygun olarak ev sorumlulukları verebilirsiniz. Örneğin birlikte yemek, pasta veya börek pişirebilirsiniz. Bu onların hem büyüdüklerini hem de evde bir birey olarak yer aldıklarını pekiştirir.
SİHİRLİ CÜMLE: “BEN SANA GÜVENİYORUM”
Öğrencinin dönem içindeki başarısının ve gayretinin göstergesi olarak kullanılan notlar bazen gereğinden fazla önemsenebilir. Çocuk daha iyi not alamadığı için suçlanabilir. Ailenin yaptığı baskı sonucunda çocuğun kendine olan güveni sarsılabilir. Ailesinin onu değil de notları önemsediği fikrine kapılarak kendini değersiz hissedebilir. Bu nedenle çocuğunuzun karnesi kötü ise onu korkutmayın. Zaten utanarak karnesini size gösterirken birde siz aşağılarsanız başarısızlığı kabullenir ve derslerini düzeltmek için hiçbir çaba harcamaz. Bu nedenle çocuğunuz karnesini getirdiğinde ders notları düşükte olsa, ona sarılıp, öpün ve ne olursa olsun sizin çocuğunuz olduğunu hissettirin. Notları düşük olduğu dersleri gülümsemeyerek “artık ikinci dönem biraz daha fazla çalışarak düzeltirsin, ben sana güveniyorum, daha başarılı olacaksın vb” diyerek moral vererek yüreklendirin. Ona inandığınızı gösterin. Eğer özel desteğe ihtiyacı varsa tatil süresince fazla sıkmadan, özel bir öğretmenden destek alabilirsiniz.”
“ÖĞRENME SADECE MASA BAŞINDA OLMAZ”
Çocuklarınızın karnesinde düşük notlar olsa bile tatilde dinlenmesine ve eğlenmesine izin vermelisiniz. Başarısız olduğu dersleri sürekli çocuğunuza hatırlatıp, tatilden mahrum edip, onun keyif alacağı zamanını zehir etmemelisiniz. Bunun yerine çocuğunuzla birlikte akademik başarısını arttırmak için çalışma programı hazırlayabilirsiniz. Çocuğun gelişimsel ve akademik durumuna göre tatilde olduğunu göz önünde tutarak oyun oynamaya uzun süre zaman ayırmanız gerekir.Unutmayın ki öğrenme sadece masa başında soru çözerek olmaz. Çocuklar oyun oynayarak da öğrenebilirler. Bu nedenle; çocuğunuza oynayarak öğreneceği etkinlikler seçebilirsiniz.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?