Larinksin motor ve sensitif sinirlerinin hepsi n.vagus’tan gelir. N.vagus larinksin inervasyonunu n. laringeus süperiör ve inferiör dallarıyla sağlar. N. laringeus süperior, eksternal ve internal olmak üzere iki dala ayrılır. İnternal dal membrana tirohyoideadan geçerek larinksin supraglottik bölgesinin sensörial innervasyonunu sağlar. Eksternal dal ise larinksin dış yüzeyinde aşağıya doğru ilerleyerek m. cricotiroideusun motor fonksiyonunu sağlar. N. laringeus inferior (rekürren laringeal sinir) ise n. vagustan ayrıldıktan sonra sol da arcus aortayı, sağda ise a. subklavikula’yı geçerek, trakeoözefageal oluktan yukarı doğru ilerler. İnferior constriktör kasın alt kenarı hizasından larinkse girer. N. Laringeus inferior larinksin, kord vokalin altındaki kısmının sensöriel innervasyonu ile intrensek kaslardan m.crikotroideus dışında kalanların motor innervasyonunu sağlar.
Örtü; epitel, lamina proprianın superfisiyel tabakası. Geçiş (transition); lamina proprianın orta ve derin tabakaları. Gövde (body); vokal adale lifleri.
Ses ve konuşmanın meydana gelmesi mental ve fiziksel aktivasyonların birleşmesi ile oluşur. Serebral korterkste konuşma alanında meydana gelir. Larenksin hareketleri buradan kontrol edilir. Sinirlerle larenkse ulaşır. Vokal kordlar titreşir. Supraglottis, farenks, dil, damak, ağız boşluğu ve burunda rezonasyonu sağlanır.
1- Larinksteki yapısal değişiklikler; bakteriyel spesifik, nonspesifik ve fungal enfeksiyonlar, allerjik reaksiyonlar, benign lezyonlar (nodül, polip, kontakt ülser, granülom, papillom), malig tümörler (kanser, sarkom), gastroözefagial reflü, postoperatif travma
2- Nörolojik bozukluklar; vokal kord paralizileri, ventriküler disfoni, spastik disfoni, hipokinetik disfoni, hiperkinetik disfoni, vokal kordların paradoks hareketleri.
3- Sistemik hastalıklar.
4- Psikolojik nedenler.
5- Yaşlanma ve puberte; menapoz, vokal kord atrofisi.
Hipoaddüksiyon yapan bozukluklar: parkinson, musküler distrofi, miyastenia gravis, Shy-Drager sendromu, beyin travmaları, abduktor spazmodik disfoni. Hiperaddüksiyon yapan bozukluklar: psödobulber paralizi, adduktor spazmodik disfoni, huntington hastalığı. Abduksiyon-addüksiyon (mixt tip) yapan bozukluklar: multipl skleroz, serebellar disfoni, amiyotrofik lateral skleroz. Vokal tremor: parkinson, benign esansiyel tremor, spazmodik disfoni, palatofaringolaringeal miyoklonus.
Patogenezinde kendi üzerine katlanan uzun omega şekilli epiglot, kısa ariepiglottik plikalar, inspirasyonda lümene prolabe olan büyük aritenoidler, larinksin zayıf nöromusküler kontrolu ve zayıf kartilaj desteği gibi larenks matürasyonunun tamamlanmamış olmasına bağlı yapısal ve fonksiyonel değişiklikler sorumludur. Matürasyonu bozuk supraglottik yapıların larenks lümenine prolabe olması nedeniyle inspiratuar stridor görülür, ekspirium genellikle normaldir. Larengomalazinin şiddetli olduğu olgularda siyanozun da eşlik ettiği stridor, sıklıkla doğumdan birkaç hafta veya ay sonra başlar ve semptomlar beslenme sırasında daha da şiddetlenir. Tanı için uyanık fleksibl endoskopi veya direkt larengoskopi ile larenksteki yapısal değişikliklerin ve insipiriumda kollapsın görülmesi, aynı zamanda diğer konjenital larenks ve trakea anomalilerinin ekarte edilmesi gerekir. Larenks matürasyonunun spontan gelişmesi ile genellikle iki yaşa kadar kendiliğinden düzelebilen larengomalazide hastalığın ve semptomların ebeveynlere izah edilmesi, anneye bebeğin beslenmesine her üç veya dört yutkunmada bir ara vermesi gerektiğinin öğretilmesi ve hastanın aralıklı kontrollarla takip edilmesi gerekir. Spontan düzelmeyen ve obstrüktif uyku apnesi, kor pulmonale gibi komplikasyonlar görülen hastalarda trakeotomi veya larengoplasti ile solunum yoluna cerrahi girişim endikasyonu bulunabilir.
Unilateral kord vokal paralizisi daha sıktır ve unilateral paraliziler genellikle periferik tiptedir, sıklıkla da kardiak-büyük damar anomalilerine ve doğum sırasında boyun travmalarına bağlıdır. Bilateral kord paralizileri sıklıkla santral nedenlidir; etyolojisinde hidrosefali, doğumda intraserebral kanama, meningosel, ensefalosel, serebral agenezis ve nükleus ambigius disgenezisi araştırılmalıdır. Unilateral paralizilerde genellikle bebeğin sesi ve ağlaması güçsüz ve incedir. Bilateral paralizilerde inspiratuar stridor görülür. Unilateral paraliziler ciddi aspirasyona neden olmadıkça tedavi gerektirmez. Konjenital larenks paralizilerinin çoğu hayatın ilk birkaç yılı içinde spontan iyileşebilir; bu nedenle, bilateral paralizilerde de havayolu açıklığının trakeotomi ile sağlanmasından sonra hasta takip edilmeli ve kesin tedavi birkaç yıldan önce planlanmamalıdır.
Gebeliğin üçüncü ayı sonunda larinks lümeninin yeterince rekanalize olmamasına bağlıdır; komplet laringeal atreziden, çeşitli derecelerde stenoz ve web’lere kadar değişebilen şiddette olabilir. Konjenital subglottik stenozu olan bebekler genellikle bir üst solunum yolu enfeksiyonu ile larinks lümeni daha da daralıncaya kadar asemptomatik kalırlar. Semptomatik olgularda progresif solunum güçlüğü, inspiratuar ve ekspiratuar stridor, dispne, hava açlığı, interkostal-suprasternal-diafragmatik retraksiyonlar görülür. Çocuklarda larenks lümeninin en dar yeri subglottis, erişkinlerde ise glottistir. Normal subglottik lümen genişliği yenidoğanda 4.5-5.5 mm, prematür infantlarda 3.5 mm kadar. Yenidoğanda 4 mm ve prematürlerde 3 mm’den küçük subglottik çap stenoz olarak kabul edilir. Semptomların şiddetli olduğu subglottik stenozların tedavisi cerrahidir; hafif membranöz stenozlarda endoskopik dilatasyon veya eksizyon; ileri ve kartilajinöz stenozlarda açık cerrahi uygulanır.
Nadir görülen anomalilerdendir, %75′i glottik seviyede ve öndedir. Zayıf ağlama, afoni, büyük web’lerde hava yolu obstrüksiyonu belirtileri görülür. Rekürren krup ataklarına yo açabilir. Tedavi, ince olanlarda endoskopik cerrahi veya lazer eksizyonu; kalın olanlarda açık cerrahi rezeksizyondur.
Doğumu takiben ilk birkaç dakika içinde tanınıp tedavi edilmedikçe, laringeal atrezi hayatla bağdaşmaz. Bunun tek istisnası ventilasyonu sağlayacak genişlikte bir trakeo- ösefageal fistülün bulunmasıdır. Doğumda umblikal kordonun klempe edilmesiyle başarısız aktif solunum çabası ve hızlı gelişen siyanoz görülür. Erken tanı koyulması halinde havayolu açıklığı trakeotomi ile, ya da obstrüksiyonun distalinde trakeaya geniş bir iğne sokulmasıyla sağlanabilir.
Subglottik hemanjiomlu olguların %50′sinde cilt hemanjiomları da vardır; bu nedenle cilt hemanjiomu bulunan bir çocukta üst solunum yolu obstrüksiyonunun görülmesi subglottik hemanjiom şüphesi uyandırmalıdır. Doğumda varolmakla birlikte, hemanjiomun hayatın ilk yılında büyümesine bağlı olarak genellikle 3. ve 6.aylar arasında semptomatik olur ve dispne görülür. Hemanjiomdan spontan kanama ve aspirasyon, akut solunum yetmezliğine neden olabilir. Tedavide trakeotomi ve spontan gerilemenin beklenmesi, sistemik steroid tedavisi, cerrahi eksizyon, kriyoterapi veya lazer eksizyon seçeneklerinden biri uygulanabilir; lazer cerrahisi günümüz koşullarında en etkili tedavi seçeneğidir.
Posterior komissürde, aritenoid kıkırdaklar arasındaki interaritenoid bölgede krikoid kartilaja ve trakeaya doğru uzanan yarıklardır. Sıklıkla birlikte bulunan başka major konjenital anomaliler ve aspirasyon nedeniyle büyük larengeal yarık bulunan hastaların çoğu kaybedilir. Tedavide amaç solunum desteği sağlamak, aspirasyonu önlemek ve cerrahi onarımı yapmaktır. Solunum yolunun korunması için trakeotomi açılmalı, gastrik diversiyon ile gıda yolu geçici olarak değiştirilmeli ve defekt onarılmalıdır.
Larengeal ventrikülün kistik dilatasyonu olan larengoseller üst solunum yolu enfeksiyonları sıresında enfekte olabilirler. İnternal larengoseller, eksternal larengoseller görülebilir. Tedavi; eksizyon.
Viral üst solunum yolu enfeksiyonlarının seyri sırasında ses kısıklığı, boğaz ağrısı ve öksürük semptomları ile kendini gösterir. Larengoskopide vokal kord mukozasında minimal vaskülarizasyon artışından, yaygın hiperemi ve ödeme kadar değişiklikler görülebilir. Tedavisinde solunum havasının nemlendirilmesi, bol hidrasyon, ses istirihati ve belirgin ödem varlığında steroidler kullanılır.
Günümüzde nadir görülen larengeal difteride genellikle orofarenkste de bulunan membranlar, larenks lümenini kapatarak progresif solunum yolu obstrüksiyonuna neden olabilirler. Kesin tanı membranöz inflamasyondan şüphelenildiğinde alınan bakteri kültürü ile koyulur. Tedavisinde solunum yolu obstrüksiyonu bulguları varsa trakeotomi, sistemik antibiyotikler ve difteri anti-toksini kullanılır. Membranların alt solunum yoluna itilme riski nedeniyle entübasyon sakıncalıdır.
Genellikle 1-5 yaşlar arasındaki çocuklarda ciddi solunum güçlüğüne neden olabilen bir enfeksiyondur. Etyolojisinde başlangıçta solunum yoluyla bulaşan virüsler (respiratuar sinsityal virüs, rinovirüsler, vb) vardır; ancak kısa sürede sekonder bakteriyel kontaminasyon gelişir. Çocuklarda larenksin en dar bölgesi olan subglottik mukozada ödem nedeniyle solunum yolu obstrüksiyonu meydana gelebilir. Non-spesifik bir viral üst solunum yolu enfeksiyonunun seyri sırasında gittikçe şiddetlenen ve havlar biçimde öksürük, inspiratuar ve ekspiratuar stridor, suprasternal ve interkostal retraksiyonlar, siyanoz, perioral solukluk görülmesi halinde şüphelenilmelidir.
Sıklıkla 3-10 yaşa kadar çocuklarda görülen, Tip B Hemophylus influenza’nın neden olduğu enfeksiyon supraglottik bölgedir. Çocuğun genel durumu bozuktur, ateşi vardır, epiglotta meydana gelen ödemin yol açtığı dispne nedeniyle oturur pozisyondadır ve ağız solunumu yapması nedeniyle ağızdan salya akar. Muayenede orofarenkse bakarken çocuklarda daha yüksek konumda bulunan epiglot üst kısmında hiperemi ve ödem görülebilir; yumuşak doku yoğunluğunda lateral boyun radyografisiyle epiglot kalınlığının artması tespit edilebilir. Akut epiglottit hospitalizasyon gerektiren acil bir enfeksiyondur. Tedavisinde soğuk buhar inhalasyonu, parenteral sistemik antibiyotikler ve steroidler kullanılır.
Aktif pulmoner tüberküloza sekonderdir. Ekspektorasyonla üst solunun yollarına ulaşan ve basil içeren akciğer sekresyonlarının yutulması sırasında posterior larenksi kontamine etmesi mekanizmasıyla larenjit gelişir. Erken olgularda mukozada düzensizlik ve kırmızı-kahverengi submukozal kalınlaşmalar görülür. Daha geç olgularda, özellikle interaritenoid bölgede olmak üzere granülomatöz inflamasyon (pakidermi laringis) ve ülserasyonlar görülür. Tanı, malignite ekarte edilmeli, biyopsi ile alınan dokunun histopatolojik incelemesi.
İzole larengeal sifiliz çok nadirdir; genellikle orofarengeal sifilizle birlikte, hastalığın ikinci ve üçüncü evrelerinde larenks yapılarında destrüksiyon ve şekil bozukluğuna neden olan kronik granülomatöz inflamasyona yol açar.
Genellikle primer immün yetmezlik, kemoterapi, AIDS gibi genel vücut direncini düşüren hastalıklarda oral ve orofarengeal fungal enfeksiyonlara eşlik ederler.
Özellikle çocuklarda, nöbetler halinde gelen, havlama tarzında gece öksürükleri ile karakterize bir inflamasyondur. Enfeksiyöz larenjitlerde görülen sistemik enfeksiyon belirtileri ve progresyon yoktur. Subglottik mukozada hafif dereceli ödem görülür. Non- enfeksiyöz olduğu bilinmekle birlikte etyolojisi kesin aydınlatılamamıştır; semptomlardan allerji veya reflü sorumlu olabilir ve araştırılmalıdır. Solunum havasındaki nem oranının, solunum epiteli için optimum olan %35-50 düzeyine getirilmesi semptomların azaltılmasında yararlıdır. Tespit edildiği taktirde allerji veya reflüye yönelik tedavi eklenmelidir.
Alt özefageal sfinkter tonusunun azalması veya kapanma mekanizmasının bozulması sonucunda gastrik içeriğin özefagus, hipofarinks, larenks, hatta orofarenks seviyesine kadar yükselmesi sonucunda pepsin ve mide asidinin neden olduğu irritatif inflamasyondur. Toplumda sanıldığından çok daha sıktır ve her zaman birlikte özefajitin bulunması şart değildir. Hastalarda reflü özefajiti için spesifik retrosternal yanma ve regürjitasyonun hissedilmesi semptomları her zaman yoktur. Tek semptom, larenjitin neden olduğu ses kısıklığı veya globus faringeus olabilir. %60 hastada hiatal herni vardır. Kesin tanı 24 saatlik özefageal pH monitörizasyonu ile.
Sigara içimi, irritan gazların inhalasyonu, rinosinüzitler ve kötü ses kullanımının neden olduğu kronik irritasyonlar sonucunda vokal kordların epitelinde gelişen hiperplazi ve subepitelial fibrozis ile karakterizedir. Vokal kordların yüzeyi düzensiz, granüler görünümdedir. Tedavisinde irritan faktörlerin ortadan kaldırılması ve ses kısıklığına neden olan epitel düzensizliğinin gerilememesi halinde cerrahi eksizyon kullanılır. Sesin düzeltilmesi açısından cerrahi tedaviden elde edilecek fonksiyonel sonuç, epitel altındaki kronik değişiklikler nedeniyle her zaman tatminkar değildir.
Vokal kordlar histolojik olarak ayırdedilebilen 5 tabakadan oluşmuştur: 1) non-keratinize çok katlı yassı epitel, 2) gevşek bağ dokusu ve çok az kollajen lif içermesi nedeniyle ödem gelişmesi kolay olan lamina propria’nın yüzeyel tabakası = Reinke boşluğu, 3) elastik liflerin daha fazla olduğu lamina propria’nın orta tabakası, 4) kollajen liflerin daha fazla olduğu lamina propria’nın derin tabakası, 5) vokalis kası. Reinke ödemi kronik irritasyona, bağlı olarak vokal kordun yüzeyel lamina propria tabakasında ödem sıvısı birikimidir. Vokal kordlar şeffaf ve şişkin olarak görülür.
Alerjik reaksiyonlarda, inflamasyona larenksin de eklenmesi sonucunda gelişir. 2 tipi vardır:
1) herediter tip: C1-esteraz enzimi eksikliği nedeniyle aşırı kompleman sistemi aktivasyonu vardır;
2) non-herediter tip: Genellikle gıda ve böcek sokması allerjilerine eşlik eden tip I hipersensitivite reaksiyonudur. Anjionörotik ödem, akut solunum yolu obstrüksiyonuna neden olabildiğinden acil bir durumdur. Sistemik anti-histaminikler, steroid, adrenalin kullanımı ve solunum yolu obstrüksiyonu gelişirse trakeotomi gerekebilir.
Akut vokal travma, bağırma veya uzun süre yüksek sesle konuşma sonucunda disfoni, afoni veya fonasyonda ağrı şikayetlerinin ortaya çıkmasıdır. Larengoskopide vokal kord mukozasında hiperemi, ödem ve subepitelial kanamalar görülebilir. Spontan düzelme olana kadar ses istirihati ve soğuk buhar inhalasyonu yapılmalıdır. Supepitelial kanamalar, rezorbe olmamaları halinde vokal poliplere dönüşebilirler. Kronik vokal travma, yanlış teknikle sesini kullanan profesyonel ses kullanıcılarında görülür. Vokal kordların birbirlerine şiddetli teması sonucunda, ses kısıklığı veya ses kalitesinde bozulmaya neden olan, vokal kordlarda kronik inflamatuar değişiklikler meydana gelir. Vokal travmanın önlenmemesi halinde, temasın en fazla olduğu 1/3 ön-2/3 arka bileşkede nodüller veya aritenoid vokal prosesleri arasında kontakt ülserler ve granülomlar görülebilir. Kronik vokal travma, ses terapisi ile doğru ses kullanımı tekniğinin öğretilmesi ile tedavi edilir.
Baş ve boyun travmalarını takiben olan ölümlerin ikinci en sık nedeni, intrakranial yaralanmalardan sonra, larengotrakeal yaralanmalara bağlı hava yolu obstrüksiyonudur. Larenks travmalarının çoğu trafik kazalarında meydana gelir; daha nadir olarak özellikle karatede olmak üzere spor yaralanmalarında, kavgalarda ve asıyla intihar girişimlerinde görülür. Eksternal yaralanmaların yaklaşık 2/3′ü künt, 1/3′ü penetran travmalara bağlıdır. Boyun travmaları sonucunda larenks mukozasında yırtıklar, larenks kartilajları arasındaki eklemlerde sublüksasyonlar, hyoid kemik, tiroid ve krikoid kıkırdak fraktürleri, larengotrakeal seperasyon, hipofarenks ve servikal özefagus mukozasında yırtıklar, büyük damar ve sinirlerinde yaralanmalar görülebilir. Ödem, kanama, ciltaltı amfizemi, veya kartilaj fragmanların dislokasyonuna bağlı dispne, ses değişiklikleri, disfaji, öksürük ve hemoptizi.
Larenkste termal yanıklar sıcak buhar inhalasyonuyla, kimyasal yanıklar ise duman veya gaz inhalasyonu, ya da kostik madde içilmesiyle oluşur. Sıcak hava inhalasyonuyla pulmoner hasar oluşmadan önce ciddi larenks ödemi ortaya çıkar; duman inhalasyonları ayrıca nekrotizan trakeit, bronşit ve intra-alveoler hemorajik ödem ile sonuçlanabilir. Gaz inhalasyonu veya alkali madde içilmesi ile olan yanıklarda özellikle supraglottik bölge etkilenir; ödem, mukoza ülserasyonları ve laringeal spazm nedeniyle larenks lümeninde daralma ve stridor gelişir. Semptomları hafif olan olgular yatak istirihati, solunum havasının nemlendirilmesi ve oksijenizasyon şeklindeki destekleyici tedaviyle gözlemde tutulmalı, akciğer grafileri ve kan gazları ile takip edilmelidir. Gerektiğinde trakeotomi açılmalıdır.
Larenkste yabancı cisim görülmesi, trakea ve bronş yabancı cisimlerinden daha nadirdir. Genellikle korku veya gülme sırasında ve larenksin inervasyon bozukluklarında sivri veya keskin kenarlı yabancı cisimlerin takılması şeklinde görülür. İrritatif öksürük, batma hissi, disfaji, larenks lümenini tıkayacak büyüklükteki ve organik yabancı cisimlerin şişmesi halinde solunum yolu obstrüksiyonu semptomları görülebilir. İndirekt larengoskopi ile tanınan veya direkt grafilerde radyoopak yabancı cisimlerin çıkartılması, trakeo-bronşial sisteme aspirasyon riski nedeniyle ameliyathane koşullarında direkt larengoskopi ve bronkoskopi eşliğinde yapılmalıdır. Öksürtmekle veya hastanın abdominal basıncı hızla artırılarak yapılan Heimlich manevrası ile yabancı cisimin çıkartılmaya çalışılması akut solunum yolu obstrüksiyonu varlığında ve acil koşullarda denenebilir; ancak bunun dışındaki durumlarda sıklıkla trakeaya aspirasyonla sonuçlandığından sakıncalıdır.
Larenksi inerve eden süperior larengeal sinir. (SLS), rekürren larengeal sinir (RLS) ve bunların kaynaklandığı n.vagus’u ilgilendiren serebral korteks ile kas-sinir kavşağı arasındaki çeşitli inflamatuar, nöropatik, neoplastik, travmatik lezyonlar sinir paralizilerine neden olabilir. Yaklaşık %20 olguda paralizinin nedeni bulunamaz ve idiopatik olarak sınıflandırılır. Vokal kord paralizilerinin çoğu erişkinlerde görülür ve en sık nedeni tiroidektomiye bağlı cerrahi travmadır. Travma anamnezi bulunmayan hastalarda diğer etyolojik nedenler araştırılmalı ve aksi ispat edilene kadar neoplastik kabul edilmelidir; vokal kord paralizisine sıklıkla neden olabilen tümörler akciğer apeks tümörleri (pancoast tümörleri), tiroid ve özefagus kanserleridir. Neoplastik nedenli paralizilerde, seyrinin daha uzun olması nedeniyle sol RLS daha sık tutulur.
Larenksteki intrensek travmaya bağlı olarak vokal kordların en fazla temas ettikleri bölge olan 1/3 ön-2/3 arka kısımlarının bileşkesinde lokalize, bilateral, subepitelial fibrozise bağlı şişkinliklerdir. “Şarkıcı nodülü” olarak da adlandırılmaktadırlar.
Hemen daima unilateral olan, genellikle şiddetli akut vokal travmayı (bağırma) takiben, lokalize subepitelial ödemin artmasıyla gelişen, yüzeyleri vaskülarize lezyonlardır. Glottik kapanmayı önledikleri için, ses kısıklığına neden olurlar. Poliplerde, özellikle pediküllü hale gelmiş olanlarda spontan düzelme beklenmez. Polipler cerrahi eksizyonla tedavi edilir.
Larenkste granülomlar kronik irritasyon sonucunda gelişir. irritasyonun nedeni endotrakeal entübasyon, kronik vokal travma (aritenoid vokal prosesi üzerinde “kontakt granülom”), gastro,özefageal reflü olabilir. Spontan gerilemeyen entübasyon granülomları, ses ve konuşma terapisine rağmen düzelmeyen kontakt granülomlar, reflü tedavisine rağmen düzelmeyen interaritenoid granülomlarda cerrahi eksizyon uygulanır.
Larenks papillomlarının etyolojisinde Human Papilloma Virüs (HPV) Tip 6 ve 11’in sorumludur. Papillomlar çok katlı yassı epitel ile silyalı solunum epitelinin birleşme alanlarından, yani vokal kordun üst ve alt kenarları hizasından gelişmeye başlarlar. Epitel içinde latent kalan HPV, hayatın herhangi bir döneminde aktive olarak papillomların yeniden gelişmesine veya mevcut papillomların büyümesine neden olabilir. Larengeal papillomatozisin iki tipi vardır: 1-Juvenil tip: çocuklarda solunum güçlüğü semptomu ile kendini gösterir ve alt solunum yollarına doğru erişkinlerdekinden daha invaziv seyreder; 2-Erişkin tipi: erişkin çağda ortaya çıkar, papillomların büyüme ve invazyon hızı juvenil tipte olduğundan daha yavaştır. HPV, epitel içinde latent kalabildiğinden viral enfeksiyonu, dolayısıyla papillomların gelişimini önleyebilecek bilinen kesin bir tedavi yöntemi yoktur. Uygulanan tedavi yöntemleri, papillomun kitlesini küçülterek solunum yolunu açmaya ve ses kalitesini düzeltmeye yöneliktir. Trakeotomi kontrendikedir. Larenksin benign ve malign tümörlerine bağlı olarak larenks obstrüksiyonu ve disfoni ortaya çıkabilir. Lezyonun lokalizasyonu önemlidir.
Baş boyun bölgesinin en sık görülen tümörüdür. 5. dekaddan sonra pik yapar. Tüm kanserlerin %2-5’ini olutşturur. Erkek kadın oranı 5/1 dir. %85-95’i SCC’dir. %55-60 glottik, %35-40 supraglottik, %1-2 subglottik tümörlerdir.
Etyoloji: sigara, alkol, heredite, HSV, HPV, radyasyon, larengofarengeal reflü, asbestoz, kimyasal ajanlara maruz kalma.——-Supraglottik bölge lenfatikleri tirohyoid membran yolu ile bilateraldir. Subglottik bölge lenfatikleri krikotiroid membran yolu ile delphian noduna ve mediastene dökülür. Glottik bölgenin lenfatik drenajı yoktur.
Tanı: glottik kanserlerde disfoni en erken belirtidir. İleri lezyonlarda, boğaz ağrısı, dispne, hemoptizi olabilir. Supraglottik tümörlerde odinofaji, disfaji genellikle ilk semptomdur. Hastalar aylarca kronik farenjit tedavisi alabilir. Ses kısıklığından çok “hım hım” konuşma, “hot potato voice” vardır. Sekonder otalji, öksürük, hemoptizi, kilo kaybı ortaya çıkabilir. Subglottik bölge tümörleri uzun süre asemptomatik kalabilirler ve ilk semptom genellikle dispnedir. Biyopsi ile tanı konur.
Tedavi: cerrahi ± radyoterapi ± kemoterapi.
Fonksiyonel ses bozuklukları fizik muayene ve laboratuar incelemeleri ile, primer veya sekonder hiçbir organik larenks hastalığı tespit edilmemesine rağmen ses ve konuşma bozukluğuna neden olan patolojilerdir. Patogenez mekanizmaları kesin tanımlanamamakla birlikte, larenksin nöromusküler kontrol mekanizmalarındaki bozukluklara bağlı oldukları ve bazen psikolojik bozukluklara eşlik ettikleri bilinmektedir. Patoloji, adduktor veya abduktor kasların hipofonksiyonu veya hiperfonksiyonu şeklinde olabildiği gibi, kas grupları arasındaki fonksiyonel dengenin bozulmasından da kaynaklanabilir. Larengoskopide fonasyonda vokal kordların kapanmasında, seviyesinde ve mukoza titreşimlerinde bozukluklar görülür. Fonksiyonel ses bozukluklarının tedavisinde ses ve konuşma terapisi ile kas koordinasyon bozukluğunu ortadan kaldırılması, varsa eşlik eden psikolojik sorunların giderilmesi ve hastaya doğru fonasyon ve konuşma tekniğinin öğretilmesi amaçlanır.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?