Çocuklarda görülen nöromuskuler bir hastalık olan Serebral Palsi, günümüz tedavilerinin erken yaşta başlaması sayesinde, çocukların yaşam kalitelerinde önemli artışlar sağlayabiliyor. Sağlık teknolojileri hastalığın görülme oranını doğrudan azaltmıyor, tedavilerde kesin sonuçlar elde edilemeyebiliyor olsa da, gelişmiş ülkelerde engellilerin topluma dahil edilmesi çalışmalarıyla bu vakaların olumsuz yanları azaltılabiliyor. Modern cerrahi ve rehabilitasyon yöntemlerinin uygun ve yaygın bir şekilde kullanılması sayesinde Serebral Palsi hastalarının çoğunluğunun, bağımsız ve üretken bireyler olarak yaşamaları sağlanabiliyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor.
Serebral Palsi, tüm dünyada çocukluk çağı nöromuskuler hastalıklarının en yaygınıdır ve kalıcı fonksiyon kayıplarına ve fiziksel engellere neden olur. Ancak ilerleyen bir hastalık olmadığından, spastik çocukların yaşam süresi normaldir.
Spastik çocukların büyük bir kısmı zamanla daha iyi duruma gelirken, bir kısmı da gelişebilecek ek sorunlar nedeni ile daha kötüye gidiyor gibi görünebilir. Bu durumu engellemek ve çocukların yaşam kalitelerini artırmak için, mümkün olan en erken yaşta tedaviye başlamak gerekir. Serebral Palsi bulaşıcı, kalıtsal ve hayatı tehdit eden bir durum değildir.
Serebral Palsi (SP), gelişimini sürdüren beyinde bir hasara bağlı olarak gelişen, kalıcı hareket ve postür bozukluğudur. SP tablosu doğum öncesinde, doğum esnasında ve doğum sonrası erken dönemdeki beyin hasarlarıyla oluşur. Gelişim döneminin ilk iki yılı içerisinde oluşan ve ilerleyici olmayan beyin lezyonlarının tümü, Serebral Palsi grubu içerisinde ele alınmalıdır. Nöromotor fonksiyon ve kontrol bozukluğu dışında Serebral Palsi’de ayrıca görme, konuşma, yutma sorunları ve mental bozukluklar da olabilir.
Serebral Palsi’de ana sorun, istemli motor kontrol bozukluğudur. Denge fonksiyonlarında ve kas tonusundaki ciddi belirtiler, çocuğun dengesini sağlamasını ve yürüme fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Motor hareketlerini planlama güçlüğü, hemen her zaman mevcuttur. Bazen özellikle de erken dönemlerde, yürümeyi imkansız hale getiren kol ve bacaklarda felç durumları da görülebilir. Beş aylıkken başını tutamayan, sekiz aylıkken oturamayan, on sekiz aylıkken hala yürüyemeyen çocuklar, mutlaka Serebral Palsi açısından değerlendirilmelidir.
Serebral Palsi’de klinik belirtiler, ağırlıklı olarak tutulan beyin bölgesine göre değişkenlikler gösterir. Ana belirtiler, kas tonusuna ve güçsüzlüğüne ya da motor sinir arazlarına bağlı olarak gelişen bulgulardır. Serebral Palsi hastası çocukların bir kısmında zeka problemleri de görülebilir. Bu durum, sonraki dönemdeki rehabilitasyonu olumsuz etkileyebilir. Ayrıca bazı vakalarda konuşma, işitme ve görme problemleri de söz konusu olabilir.
Serebral Palsi’nin tüm dünyada görülme sıklığı binde 4-5 oranındadır. Maalesef bu oran, günümüzde de devam etmektedir. Daha önceden pek hayatta kalma şansı olmayan prematür bebeklerin artık yaşatabiliyor olması da görülme sıklığının düşmesini engeller. Gebeliğin 36. haftasından önce olan doğumlar, düşük doğum ağırlığı (2,5 kilodan az) ve müdehaleli doğumlar Serebral Palsi için en fazla risk oluşturan faktörlerdir.
Gerçek anlamda Serebral Palsi tanısı, çocuk bir yaşına geldiğinde konabilirse de, iki yaşından önce kesin bir karara varmaktan kaçınılmalıdır. Çocuk büyüdükçe sinir sisteminin gelişmesine paralel olarak, genel vücut fonksiyonları da olumlu anlamda değişim gösterir. Bu nedenle, erken dönemdeki cerrahi girişimlerin etkinliği ispatlanamayabilir. Dolayısıyla herhangi bir cerrahi girişim denemeden önce, en az beş yaşına kadar beklenmelidir. Ağır mental retardasyonu (zihinsel gerilik) olmayan spastik hemiplejik (vücüdun sağ ya da sol yanı felç) ya da diplejik (komple felç) Serebral Palsi vakalarının önemli bir kısmı tedaviler ve rehabilitasyon sayesinde yürüyebilir. Tıbbi sorunlar için, uygun tedavi gören ve ailesi tarafından bilinçli olarak iyi bakılan spastik hemiplejik ve diplejik çocuklarda, süreç çoğunlukla olumludur.
Bebeklik döneminde, yaşamı sürdürmeye yönelik destek ve tedaviler ön plandadır. Çocuk büyüyüp geliştikçe, onun bağımsızlığını kazandırmaya yönelik cerrahi müdehale ve rehabilitasyon yöntemleri ile ortez, protez uygulamaları önem kazanır. Ergenlikte ise önce eğitim, sonra sosyal yaşam ve iş alanlarının belirlenmesi, bunların akabinde de evlilik ve çocuk sahibi olma gibi sosyal faaliyetler planlanır. Ancak her aşamada, ailenin yakın ilgisi çok önemlidir. Bununla beraber, eğer aile aşırı korumacı ve kollayıcı bir tutum içerisine girilirse çocuk kendine bakma ve bağımsız olma yetilerini kazanamayabilir.
Yürüme fonksiyonu, aileler için çok önemli bir faktör gibi görünse de, bağımsızlık ve sosyal ihtiyaçların ön plana çıktığı ergenlik döneminde eski önemini kaybeder ve sosyal kimlik her şeyin önüne geçer. İki yaşına geldiğinde başını bağımsız olarak tutabilen bir çocuğun, ilerleyen süreçte yürüyebilmesi büyük ihtimalle olasıdır. Eğer Serebral Palsi hastası çocuk dört yaşına geldiği halde oturma fonksiyonundan yoksun ise, ilerleyen yıllarda yürüyebilmesi çok zordur.
Başlıca tedavi girişimleri; nöronal spastisiteyi mümkün mertebe düzelten ve kas tonusunu düşüren ilaçlar, yoğun rehabilitasyon işlemleri, uygun vakalara cerrahi girişimler, ihtiyaç duyulan yere göre tasarlanan ortez ve protezler ile mobiliteyi arttıran cihazlar ve repetitif manyetik stimülasyon (TMS) uygulamalarını içerir. Özellikle TMS tedavisi, yeni ve modern bir tedavidir. Burada kafa dışından motor kortkekse peş peşe, belirli süre ve sayıda manyetik uyarılar verilir. Bu tedavinin yürüme fonksiyonu ve kas üzerinde olumlu gelişmelere neden olduğu bilimsel araştırmalarla ispatlanmıştır.
Klinisyen daha ilk muayenede, Serebral Palsi’yi diğer ilerleyici nöromuskuler patalojilerden ayırmalı ve yılları kapsayan bir süreçte tedavi haritasını ve stratejisini belirlemeli, aileyi de bu konuda yeterli şekilde bilgilendirmelidir. Özellikle yürüme şansı bulunan çocuklar, gelişmiş ülkelerde yaygın olan yürüme analiz labaratuvarlarına alınmalı ve bilgisayardan alınan veriler deneyimli hekimlerce değerlendirilmelidir. Yürüme labaratuvarları, eklemlere yerleştirilen çok boyutlu kameralar ve kaslara yerleştirilen elektrotlardan (alıcılar) gelen bilgilerin bilgisayar aracılığı ile analiz edilmesi esasına dayanır. Yürüme analiz labaratuvarları sayesinde, çocuğun ne gibi cerrahi müdehalelere ihtiyaç duyduğu, hangi ortez ya da protezler gerektiği, eğer bir cerrahi müdehale yapıldıysa bunun ne gibi sonuçlar verdiği incelenebilir.
Serebral Palsi hastası çocuklar büyüdüklerinde hastalık devam eder. Bu kişiler, toplumda engelli olmanın ortaya koyduğu ciddi sorunları göğüsleyerek yaşamayı öğrenir. Birey fonksiyonel kapasitesinin yetmediği işlerde zorlandığı zaman ya da herhangi bir nedenle sosyal hayatın dışında kaldığı zaman, depresyon ve yetersizlik anksiyetesi gibi psikolojik bozukluklar ortaya çıkabilir, psikodinamik gelişim engellenebilir. Tüm bu problemler göz önünde bulundurularak, Serebral Palsi hastası bireyin ihtiyaçları doğrultusunda tedavi planları belirlenmelidir.
Serebral Palsi hastası çocukların tedavi ve rehabilitasyonunda her ne kadar yeterli ve deneyimli doktor ve fizyoterapist olmamasına rağmen, son 10 yıl içinde devletimizin cerebral palsili çocukların rehabilitasyonunu üstlenmesi ve ailelere bakım ücreti adı altında ekonomik destek sağlaması, takdir edilen ve umut verici bir konudur. Fakat yine de bu çocukların uygun durumlarda, gerekli ortopedik cerrahi müdehaleler konusunda halen belli bir standart ve belirlilik mevcut değildir. Birçok ailenin de yeterli bilgiye sahip olmaması da hastalık açısından bir diğer üzüntü verici durumdur.
Serebral Palsi, birçok belirti ve bulgunun bir arada görüldüğü bir tablodur. Bu nedenle Serebral Palsi hastası bireyi, bağımsız ve üretken kılma çabaları ancak doğru değerlendirme ve multidisipliner yaklaşımla mümkün olabilir. Klinikte her Serebral Palsi hastası çocuğun belirli bir şablona uydurulamayacağı bilinmeli, “Hastalık yoktur, hasta vardır.” mantığı ile hareket edilmelidir. Anatomik sınıflama her zaman yeterli olmayabilir.
Dolayısıyla SP’li çocuğu belli bir kategoriye sokmaktan çok, bilinen tutulum tipleri ışığında çocuk ele alınmalı ve çocuğun sorunlarına uygun bir tedavi stratejisi geliştirilmelidir. Serebral Palsi hastası çocuğun diğer çocuklar gibi oyun oynaması, arkadaş edinmesi ve okula gitmesi şarttır. Tedaviye yönelik rehabilitasyon, egzersiz ve cerrahi girişimler çocuğu sosyal hayatını aksatmayacak şekilde programlanmalıdır.
Çocuğun toplumla bütünleşmiş faal bir birey olarak yaşamını sürdürebilmesi için, toplumumuzun da bu hedefe yönelik organize olması, ailelerin ve sağlık ekibinin çabalarını tamamlayıcı girişimler yapılması gereklidir. Bu noktada Serebral Palsi hastası çocuğun tedavisini üstlenmiş olan nörologlar, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanları, ortopedistler ve fizyoterapistlerin, çok yakın bir mesleki işbirliği içinde olarak, multidisipliner bir yaklaşım sergilemeleri çok önemlidir.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?
bunu hazırlayanlara çok teşekkürler