Meme kanseri oluşumu ve gelişiminde birçok genetik ve epigenetik faktörler rol oynamaktadır. Meme kanseri vakalarının yaklaşık % 20’sinin genetik sebeplerden kaynaklandığı, bunun da yaklaşık % 5 ile % 10’nun Monogenik* kaynaklı olduğu biliniyor. Kalıtsal monogenik meme kanserine ek olarak multifaktöriyel (polijen), yani kısmen kalıtsal sebeplerden kaynaklanan meme kanserleri de bulunmaktadır.
Bilim ve gen teknolojisindeki gelişmeler her geçen gün meme kanserine sebep olan yeni genler ve bu genler üzerinde bulunan farklı mutasyonlar ortaya çıkarıyor. Umut veren bu gelişmeler aynı zamanda bu mutasyonların yüksek mi, yoksa düşük mü penetrasyon gücüne sahip olduğunu da anlamamıza ayrıca olanak sağlıyor. Artık geldiğimiz noktada meme kanserine sebep olan birçok gen ve bu genler üzerinde birçok mutasyonun var olduğunu biliyoruz.
Kalıtsal meme kanserlerinin en yaygın sebeplerinden biri de BRCA1 ve BRCA2 genlerinde meydana gelen mutasyonlardır. Bu iki genin sebep olduğu meme kanseri tüm meme kanserleri vakalarının %50 ile %60’nı oluşturuyor. Bu mutasyonların toplumda görülme sıklığı ise 1:400’dür.
Hemen belirtelim, Meme Kanseri Geni olarak bilinen bu iki gen bir Onkogen değildir, aksine DNA tamir mekanizmasında görev alan genlerdir, yani asıl görevleri zarar görmüş DNA ları tamir ederek kanseri engellemektir. Başka bir ifade ile genin mutasyonsuz hali kanseri önlerken, mutasyonlu hali meme kanserine sebep oluyor. BRCA1 için yaklaşık 1000 farklı mutasyon tanımlanırken, BRCA2 için bu rakam yaklaşık 800’dür. Yine hemen belirtelim bu genlerde meydana gelen her değişiklik kanser anlamına gelmiyor.
Meme kanseri neden olur? Belirtileri, tedavisi ve elle muayenesi
Araştırmalar, BRCA1 geninde meme kanseri riski oluşturan 3 bölge (breast cancer cluster regions, BCCR), yumurtalık kanseri riski oluşturan 1 bölge (ovarian cancer cluster region, OCCR), BRCA2 geninde ise en az 3 BCCR ve en az 3 OCCR olduğunu gösteriyor.(1)
Kanser/Organ | Genel risk | BRCA1 | BRCA2 |
Meme/Kadın | % 12 | % 50-80 | % 40-70 |
Yumurtalık | % 1-2 | % 24-40 | % 11-18 |
Meme/Erkek | % 0,1 | % 1-2 | % 5-10 |
Prostat | % 15 | < % 30 | > % 39 |
Pankreas | % 0,5 | % 1-3 | % 2-7 |
BRCA1 geninde meydana gelen değişiklikler genellikle belirli tümör özellikleriyle ortaya çıkar. Örneğin; Üçlü Negatif Meme Kanseri bunlardan biridir(triple negative breast cancer (TNBC)). Bu kanser türüne negatif denmesinin sebebi üzerinde Östrojen hormon reseptorü(ER), Progesteron hormon reseptoru (PR) ve Human epidermal büyüme faktörü reseptörleri(HER2) yoktur. Yani bu tümörlerlere hormon tedavisi uygulanamaz, çünkü hormonları yakalayacak reseptörlere sahip değildir. Bu yüzden bu tümörlerle mücadele ışın tedavisi yöntemi ile yapılır.
BRCA1/2 geninde mutasyon bulunan kadınların meme kanserine yakalanma riski yaşa bağlı olarak değişebiliyor. BRCA1 geni için bu risk 40 yaşından itibaren her yıl için yaklaşık % 3 artarken, özellikle 45 ve 49 yaş arasında risk en yüksek seviyelere ulaşıyor.
Tip 2 Diyabete karşı pratik önlemler ve tedavideki yeni gelişmeler
Buna ek olarak mutasyonlu BRCA1 geni taşıyan kadınlar birinci kanser vakasından bağımsız olarak 15 yıl içerisinde % 30’üzerinde ikinci bir kanser riski de taşıyorlar. Yumurtalık kanseri riski biraz daha geç yaşlarda başlıyor. BRCA2 genin için meme kanseri riski yaş arttıkça sürekli yükselirken yumurtalık kanseri riski 60’li yaşlarda azalıyor
BRCA1 veya BRCA2 genlerinden birinde mutasyonlu erkeklerin genel nüfusa göre prostat kanseri riski daha yüksektir. Buna ek olarak, BRCA2 mutasyonlu erkeklerin genel nüfusa göre meme kanseri riski % 6 daha fazladır. BRCA1 mutasyonlu erkeklerde bu oran % 1-2 dir(2). Kimler test yaptırmalı: Yapılan birçok bilimsel araştırma kimlerin Genetik Risk taşıdığı ve Risk Kriterlerinin ne olduğu büyük ölçüde belirlendi.
Yukardaki kriterlere uyan aile bireylerinin BRCA1 ve BRCA2 genlerinin genetik analizi bir genetik uzmanı tarafından yapılmasında fayda vardır.
(Monogenik mutasyon*: Tek gende meydana gelen bir mutasyondur. Genellikle yumurta döllendikten sonra başlayan, hücre bölünmesi ile tüm hücrelere yayılan ve doğumdan sonra da devam eden kalıtsal bir rahatsızlıktır. Doğumla birlikte Monogenik bir mutasyon taşıyan bir kadın mutlaka günün birinde meme kanserine yakalanacak diye bir kural olmasa da yüksek risk grubu içinde oldukları söylenebilir.)
Şeker ve kanser arasında yakın bir ilişki olduğu, kanserli hücrelerin şekeri, özellikle de fruktozu sevdiği biliniyor. Şeker alımıyla birlikte kanda insülin seviyesinin yükselmesi kanserli hücrelerin en sevdiği ortamın oluşmasına sebep oluyor ve bu ortam pasif durumdaki kanserli hücreleri aktif hale geçirerek akciğerlerde metastaz riskinin önemli ölçüde artmasına sebep oluyor(3).
Şeker bütün hücreler için iyi bir enerji kaynağıdır. Sağlıklı hücreler şekeri kandaki oksijeni kullanarak mitokondrilerde enerjiye çevirirken, kanserli hücrede mitokondriler çalışmadığı için alınan şeker kanserli hücrenin çoğalmasında kullanılır.
Kanserli hücreler çoğalırken bir taraftan da Laktik asit üretirler ve laktik asit üretimi arttıkça bir süre sonra ortam asidik olur ki, bu kanserli hasta için iki kötü durumun oluşmasına sebep olur. Birincisi asidik ortam hem sağlıklı hücreleri, hem de kanser hücrelerini sıkı bir şekilde bir arada tutan kollajen yapının bozulmasına sebep olur. Kolajen yapının bozulması ile birlikte hücreler arasındaki bağ zayıflar ve kanserli hücrelerin vücutta serbestçe dolaşmasının önu açılır. Metastaz denilen olay tamda budur.
Şeker hastaları için yeni umut: Yağ hücresinden insülin üreten beta hücresi
Ortamın aşırı asidik olmasının ikinci bir dezavantajı ise bağışıklık sisteminin işlevsiz hale gelmesi. Asidik ortam, kanserli hücreyi adeta bir zırh gibi koruyarak vücudun doğal savunucuları olan antikorların kanserli hücreye ulaşarak onlar ile mücadelesi engeller.
Texas Üniversitesi M.D. Anderson Kanser Merkezi tarafından yapılan ve 1 Ocak 2016 tarihli „Cancer Research“ dergisinde yayınlanan araştırmada şekerin 12-lipoksigenaz(12-LOX) adlı enzimin aktivitesini artırarak tümörün büyümesi ve dağılmasını (metastaz) teşvik ettiği tespit edildi. Ayrıca kesin olmamakla birlikte fazla şekerin doymamış bir yağ asiti olan 12-HETE‘nin meme kanseri tümörüne bağlanmasını sağlayarak tıpkı 12-lipoksigenaz’de olduğu gibi kanserli hücrelerin hem aktif hale geçmesini, hem de dağılmasını yani metastazıyı teşfik ettiği tahmin ediliyor.
Bu araştırma için yapılan deneyden de kısaca bahsetmeden geçmeyelim. Deney fareler ile yapıldı ve fareler dört farklı diyet grubuna ayırıldılar. Gruptaki farelere 6 ay boyunca çeşitli derecede Sakkaroz(çay şekeri) ve Fruktoz(meyve şekeri) içeren yiyecekler verildi.
Sonuç: Altı ayın sonunda hem yüksek Sakkaroz hemde Fruktoz ile beslenen farelerde %50 ile % 58 oranında daha fazla meme kanseri vakası görüldü. Ayrıca her iki gruptaki Akciğer metastazı oranı Nişasta grubundaki farelere göre ki, bu grup kontrol grubu, daha yüksek çıktı.
Bu çalışma, Sakkaroz ve Fruktozun 12-LOX ve 12-HETE üretimini teşvik ederek meme kanserinin ortaya çıkmasında önemli bir risk faktörü oluşturduğunu göstermesi açısından önem arz ediyor. Özelliklede endüstri ülkelerinde şeker ve şekerli gıda tüketiminin gittikçe artması halk sağlığı tehdit eden bir önemli bir faktör.
Türkiye’de kişi başına yıllık şeker tüketimi 2016/2017 yılları için 32,16 kg ki, bu rakam hiç de az sayılmayacak bir miktar(4). Bu yüzden devletlerin şeker tüketimi konusunda halkı aydınlatmaları ve şeker tüketimini kısıtlayıcı halk sağlığı politikaları üretmesi gerekiyor.
Not: Her ne kadar bu araştırmada 12-LOX sinyal yolunun(signaling pathway) nasıl çalıştığı ortaya çıkarılsa da 12-HETE sinyal yolunun nasıl çalıştığı tam olarak bilinmiyor.
Diyabet ve prediyabet hastalarında yükselen insülin seviyesi ve buna bağlı gelişen insülin direnci, iltihaplanma reaksiyonlarını başlatarak uyku halindeki kanser hücrelerinin aktif hale geçmesi ve çoğalmasını teşvik edebiliyor. Bu konuda daha önce yapılan çalışmalar, vücutta inflamasyon yani iltihaplanma reaksiyonlarını teşvik eden şekerin kanser gelişiminde önemli bir rol oynadığını göstermişti.
Ayrıca öncü diyabetin de göğüs ve kolon kanseri riskini yüksetiği belirlenmişti… (5) Bu bağlamda düşünecek olursak diyabet ve öncü diyabet hastalarının olası bir kanser riskini minumuma indirmek için mutlaka şekerin kontrol altına alınması gerekiyor.
Tabii ki, insülin direncinden sadece şeker sorumlu değil. Kuzey Kaliforniya Duke Üniversitesi’nin yapmış olduğu bir çalışma aşırı kilolu diyabet hastalarının kanlarında, BCAA amino asitlerinin(Valin, İzolosin ve Losin) Metabolik atıkları bulundu. Araştırmacılara göre bu Metabolik atıklar hücre metabolimasını olumsuz etkileyerek insülin direncinin gelişmesine yol açıyor. Yani şişman kişilerin hem zengin proteinle, hemde yüksek yağlı gıdalar ile beslenmeleri bir traftan insülin metabolizmasının bozulmasına sebep olurken aynı zamanda kansere de davetiye çıkarıyor. (6).
Bu söylem pek yeni sayılmaz. Sağlıklı kalmak için şeker ve şekerli gıdaların aşırı tüketiminden kaçınmak, çok fazla protein tüketmemek, kesinlikle fazla yağlı yiyeceklerden uzak durmak, sigara içmemek ve spor yaparak normal vücut ağırlığını korumak gerekiyor. Bu basit önlemler bile sadece kanser riskini azaltmakla kalmıyor aynı zamanda kendimizi günlük yaşamda çok daha rahat hissetmemizi sağlıyor.
Çünkü şeker sadece kanser riskini arttırmakla kalmıyor aynı zamanda, diyabet, kemik ve eklemlerde kireçlenme, eklem iltihapları, diş çürümesi, kalp damar hastalıkları gibi daha birçok kronik hastalığa da yol açıyor.
Yukarda belirtildiği gibi kalıtsal meme kanserlerinin çoğunluğu BRCA1 ve BRCA2 genlerin den kaynaklanıyor. Bu iki gen, tüm meme kanserlerinin %50-60 sorumlu. Bu iki gen dışında başka genlerde meydana gelen mutasyonlar da meme kanserine sebep oluyor.
Bunlardan Bazıları:
Bu genlerin dışında başka genlerden kaynaklanan meme kanseleri de bulunmaktadır. Bu genlerden bazıları şunlardır: ATM, CDH1, NBN, TP53, MLH1, MSH2, MSH6, PMS2, BRCA1, BRCA2, TP53, ATM, CDH1, NBN, PTEN.
Benzer konuda hazırlanmış diğer yazılar
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++
Kaynaklar
Association of Type and Location of BRCA1 and BRCA2Mutations With Risk of Breast and Ovarian Cancer
Hochrisikogene BRCA1 und BRCA2
A Sucrose-Enriched Diet Promotes Tumorigenesis in Mammary Gland in Part through the 12-Lipoxygenase Pathway
Dünya, AB ve Türkiye şeker istatistikleri
Prediabetes and the risk of cancer: a meta-analysis
Interplay between Lipids and Branched-Chain Amino Acids in Development of Insulin Resistance
Breast-Cancer Risk in Families with Mutations in PALB2
Analysis of PALB2 Gene in BRCA1/BRCA2 Negative Spanish Hereditary Breast/Ovarian Cancer Families with Pancreatic Cancer Cases
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?
Kanser hücreleri öncelikle enerji için glikoz kullanır, çünkü mitokondriler oksijenden enerji üretmede artık etkili değildir. Bu nedenle kanser hücrelerinde normal hücrelere göre 50 kat daha fazla pentoz fosfat yolları vardır Kanser hücrelerinde Pentose fosfat yollarını kapatmak kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlatır, onları daha az agresif, daha az güçlü yapar ve öldürmeyi… Devamını oku »