Sağlıkta son torba yasa bilindiği gibi 02.01.2014 tarihinde TBMM’de kabul edildi. Bu yasa birçok konuda değişiklik yapmakta veya yeni uygulamalar getirmektedir. Bunlardan biride torba yasanın 11. maddesidir. Bu madde 2547 sayılı yasanın 36. maddesinde değişiklik yapmakta,buna göre; Kamu ve Vakıf Üniversitelerinde kadro veya pozisyonda olmayan Profesör ve Doçentlere Tıp ve Diş Hekimliği Fakültesinde eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerinde bulunmak üzere saatlik ücret esasına göre sözleşmeli istihdam edilebilme hakkı vermektedir. Saatlik ücretin ek ders ücretinin 10 katına, hatta 15 katına kadar olabileceği ve kurumun döner sermayesinden ödenmek üzere ücretlendirileceği hükmedilmektedir.
Kanunun genel gerekçesi ve madde gerekçesi olmadığından bu düzenlemenin neden yapıldığı resmi olarak deklere edilmemiş durumdadır. Varsayalım ki Tıp ve Diş Hekimliği Fakültelerinde eğitime destek vermek, eğitim açığını gidermek, eğitimi iyileştirmek gibi görünürde haklı gerekçeler öne sürülmüş olsun. Gerçek neden böyle olsa bile bu değişiklik yanlıştır ve keyfi uygulamalarla yeni sorunlara neden olması beklenmektedir.
Bu yazıda yapılan bu değişikliğin nedenin geçerli olmadığı ve oluşturacağı sorunlar ele alınacaktır.
Öncelikle maddede ifade edilen“eğitim ve öğretim ile araştırma faaliyetlerinde bulunmak üzere“ ifadesi uygunsuzdur. Kamu Kurumu dışında özel sağlık kuruluşunda çalışan bir öğretim üyesinin araştırma faaliyetinde bulunmak üzere ders ücretinin 10-15 katı saatlik ücretle sözleşme yapılması çok gerekli olarak görülmemiştir. Bu kişiler yüksek öğretim kurumlarının dışına çıkmış olduklarına göre genellikle meslek uygulamasını özel sağlık kuruluşlarında yapmayı tercih etmiş, eğitim ve araştırmada faaliyetlerini askıya almış kişiler olması muhtemeldir. Bu kişilerin kuruma katkısı olsun diye araştırma yürütmesi beklenecek bir durum değildir. İsteseler bu kişiler çalıştığı sağlık kuruluşunda da bilimsel araştırmalar yapabilirler. Bu nedenle bu kişilerle araştırma yapmaları için sözleşme ücreti ödeyerek kuruma çekmenin kurumsal bir yararı düşünülmemiştir. Olsa olsa bu durumun sözleşme yapılan kişiye faydası vardır.
Kişiye araştırma yapması için imkan tanınmış olması dikkate alındığında hatta bu kişilerin kuruma ücret ödemesi gerekir. Burada bilimsel araştırma yapmayı teşvik, bilime katkı gibi savunmalar getirilirse debunlarda çok kabul edilecek savunmalar değildir. Kamu kurumlarında mevcut öğretim üyeleri, araştırmacılar araştırma yapmak için yeteri kadar desteklenmez iken dışarıdan kişilerin desteklenmesi, onlara kamu kaynaklarının açılması, üzerine ücret ödenmesi çok adil bir durum olarak görülmemektedir. Bu keyfi uygulama Kamu kurumunda kadrolu çalışanlarla çatışmalara da sebep olacak bir durumdur.
Pratik ve Teorik ders vermeleri içinde sözleşme yapılması makul görülmemektedir. Kamu Kurumu dışında özel sağlık kuruluşlarını çalışmayı tercih etmiş akademik ünvanlı kişilerin ders vermek, öğrenciye veya araştırma görevlisine eğitim yapmak gibi öncelikleri olduğu düşünülmemektedir. Vakıf Üniversiteleri belki dışarıdan öğretim üyeleri ile farklı sözleşmeler yaparak öğretim üyesi açığını kapatabilir. Aslında bu durum bile yanlıştır. Vakıf tıp fakülteleri de gerçek bir eğitim kurumu ise kendi kadrosu ile eğitimi ciddi bir şekilde yapmalıdır. Fakat bir kamu fakültesinin böyle bir sözleşme yapmasında kamu yararı hiç görülmemektedir. Gerçekten Kamu Tıp Fakültesinde öğretim üyesi yetersizliği, eğitimci ihtiyacı var diyor iseniz bu vahim bir durumdur. O zaman bu tıp fakültelerini neden açtınız,neden eksikliği olan tıp fakültelerini eğitime başlamasına izin verdiniz diye sormak lazım.
Maalesef son zamanlarda ihtiyaç planlaması yapılmadan, alt yapısını oluşturmadan Tıp Fakülteleri açıldığı acı bir gerçektir. Fakat bu yeni fakültelerin açığını kapatmak için bile bu uygulama yanlıştır. Öncelikle bu tür yanlışlıklar yapılmamalı, alelacele yeni tıp fakülteleri açılmamalıdır. Yada yeterli kadroları oluşmada eğitime başlanmamalıdır. Bu şekilde eğitime başlamak; tıbba, insanımıza ihanettir. Eğer kamu tıp fakültelerinde sonradan ortaya çıkmış bir öğretim üyesi açığı varsa bu durumdadiğer fakültelerden öğretim üyeleri ders vermek üzere görevlendirilebilir. 2547 sayılı yasanın 40. Maddesi de bunu hükmeder, uygun çözümde budur. Sorunun çözümüiçin yasal ve ekonomik olan bu yöntem mümkün iken 10-15 kat ücret ödenerek dışarıdaki bir kişiye ders anlattırılması makul gelmemektedir. Diğer taraftan öğretim üyesi açığı olmayan bir fakültede ise dışardan bir öğretim üyesini ders anlattırmak için sözleşme yapmak hem gereksiz bir harcamadır, hem de mevcut öğretim üyelerine bir hakarettir.
Bu değişiklikle ilgili esas kaygımız ise bu düzenlemenin keyfi kullanıma açık olması ve bu uygulamanın özelliklede öğretim üyesi ihtiyacı olmayan büyük şehirlerdeki tıp fakültelerinde uygulanma olasılığıdır. Bu maddeye istinaden Kamu üniversitelerinde rektörler siyasi nedenlerden veya kişisel tercihlerle dışarıdaki istedikleri kişilerle sözleşme yaparak kadrolaşır, bu kişilere para aktarabilir. Hatta bu kişiler kamu kurumunu istedikleri gibi kullanmalarının önü açılmış olur. Budurumun eğitime katkısı olmayacağı gibi, kamu kaynaklarının da kötü kullanımı anlamına geleceği gibi, fakültelerde çatışmaya, huzursuzluğa sebep olacak bir duruma dönüşmesi kaçınılmazdır.
Ayrıca yasada bu uygulamanın nasıl olacağı da açık değildir. Eğitimci ihtiyacına nasıl karar verileceği belirtilmemiştir.
Sonuç olarak; kimin ve nasıl belirleneceği belli olmayan bir şekilde rektörlerin keyfi uygulamalarına açık bir durum olan bu tür sözleşmelerin kamu fakültelerinin çalışma usul ve esaslarına aykırı olduğu bu tür uygulamaların hiç denenmemesinin daha doğru olacağı, aksi halde kamu fakültesine yarar yerine zarar vereceği düşünülmektedir.
Prof. Dr. Sefer Aycan
Gazi Üniversitesi Fakültesi
saycan@gazi.edu.tr
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?