Prof. Dr. Seçil Özkan, “Sağlık okuryazarlığı eğer düşükse, karşımıza çıkan sorunlar nedir? Sağlıksız yaşam, sağlık hizmetlerini kullanmama, kronik hastalıkların yönetiminde sıkıntılar, erken ölümler, artan ölümler, acil servislere fazla başvuru ve yatışlardaki fazlalıklar gibi birçok şeyi sayabilirim. Tedavide sıkıntılar, özellikle antibiyotik kullanımında ve ilaç kullanımında sorunlar karşımıza çıkıyor. Bu süreçte sağlık okuryazarlığının geliştirilmesinde sağlık iletişimi, sağlıkla ilgili konulardaki her türlü iletişim, kitlesel iletişim araçları ile sağlık personeli ve toplum arasındaki iletişim etkili. Bir diğer etkili faktörler; kişilerin özellikleri ve sağlık sistemimiz” diye konuştu.
Sağlık okuryazarlığının “sınırlı ve yetersiz olduğu kişiler” oranının ABD’de yüzde 50 seviyesinde olduğunu, Avrupa’da ise yüzde 47 seviyelerinin görüldüğünü belirten Prof. Dr. Özkan, kendisinin de dahil olduğu bir çalışmaya göre yüzde 73,5 oranında insanların sınırlı ve yetersiz bilgi seviyesinde olduğunu ölçtüklerini kaydetti. Türkiye için 2014’te yapılan bir başka çalışmada yüzde 64 seviyesinin bulunduğunu hatırlatan Prof. Dr. Özkan, yine de sınırlı ya da yetersiz bilgi seviyesi oranının çok yüksek olduğunu anlattı.
Sağlık okur-yazarlığını, “Bireylerin sağlıkla ilgili okuduğu haberleri algılayabilmesi, sağlık personelinin ona ne söylediğini, verdiği tedaviyi anlayabilmesi ve tedavi sürecinde uygun ve doğru uygulamaları yapabilmesi, kendi sağlığı ile ilgili kararlara katılabilmesi, sağlıkla ilgili sorunlarını bilip, bunların çözümlerine katkıda bulunabilmesi” olarak tanımlayan Prof. Dr. Seçil Özkan, “Türkiye’nin sağlık okuryazarlığında biraz daha yol alması gerekiyor. Yüzde 73.5 yetersiz ve sorunlu sağlık okuryazarlığı düzeyine sahibiz. Yani sizler basında verdiğiniz bilgiler ya da toplumun bir yerden okuduğu sağlık bilgilerini anlamasında, kavramasında sorun var” diye konuştu.
Sağlık okur-yazarlığının oluşturulması sürecinde, sağlık personeli, kamu kurumları, bilim insanları ve medyanın kilit roller üstlendiğini belirten Prof. Dr. Seçil Özkan, “Burada medya ve toplum kuruluşları ve diğer paydaşlarla beraber çelişkili mesajlar verilmemesinin, toplumda sağlık seviyesini yükseltmede ve sağlık okuryazarlığını artırmada önemli olduğunu ifade etmek istiyorum” dedi.
Prof. Dr. Murat Tuzcu: Kalp hastalıklarının %90’ı kader değil ve korunmak mümkün
Sağlık okuryazarlığının düşük olmasının yarattığı sıkıntılara karşılık, okuryazarlık seviyesinin yüksek olmasının toplum sağlığı ve sağlık politikalarının başarısına ilave olarak, sağlık personelinin motivasyonuna katkı vereceğini de belirten Özkan, bu yönde çalışmalar yapılması gerektiğini anlattı.
Türkiye’de sağlık okuryazarlığının seviyesinin artırılması için bütün paydaşlara görev düştüğünü belirten Prof. Dr. Seçil Özkan, “Sağlık hizmeti alanlar, sağlık personeli, sağlık hizmet sunucuları, gıda, ilaç, tıbbi cihaz, sağlıkla ilgili şirketler, tıp öğrencileri ve medyaya görev düşüyor” dedi.
Medya kavramının geniş anlamda, sosyal medya ve internet medyasını da kapsayacak şekilde ele alınması gerektiğini belirten Prof. Dr. Özkan, medyada içerik üreten kişilerin önemine değindi. Prof. Dr. Özkan, “Uzman sağlık habercisine düşen sorumluluk çok daha fazla artmıştır. Haber dilinin doğru seçilmesi, kurgunun hasta hekim ilişkisini olumsuz etkilemeyecek şekilde dizayn edilmesi ve ilacın doğru kullanılması, obezite, tuz kontrolü, fiziksel aktivite gibi konularda basında halkın kafasını karıştıran çelişkili bilgilerin verilmemesi gerçekten önemli” diye konuştu.
Yapılan bilimsel çalışmalarda, toplumun sağlık haberlerine güvendiğini, sağlık çalışanlarının ise güvenmediğinin gözlendiğini belirten Prof. Dr. Seçil Özkan, bunun medyanın önemini artırdığını anlattı. Medyada en fazla yer alan sağlık haberlerinin, bitkisel tedaviler, kanser ve obezite olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Özkan, “Toplum, bu konuları okumayı ve görmeyi seviyor. Toplumun sağlık okuryazarlığı düzeyini bilerek haber yazmak gerekiyor. Yani yaklaşık yüzde 75, tam olarak ifade edileni algılamada ve karar verme süreçlerinde sıkıntı var. Dolayısıyla gazetede ya da basında gördüğü bir haberle beraber arkasından ilaç kullanımına geçebilir.
Nörolojik hastalıkların farkındalığı düşük ve tanıda gecikme yaşanıyor
Toplumun esas sorunlarını da bilmek lazım. Toplumda en çok görülen hastalıklar nelerdir ve ona özel sağlık haberleri ile yola çıkmak toplumun sağlığına katkıda bulunacaktır. Medya, toplumun sağlık okuryazarlığını geliştirmesinde kesinlikle etkili ve etkin. O yüzden toplumun sağlık okuryazarlığını bilerek, toplumun esas sağlık sorunlarını bilerek, toplumdaki sağlık sistemini destekleyecek ve güçlendirecek haberler yazmamız gerekiyor. Burada da hemen birinci basamak sağlık hizmetlerinin sağlık sisteminde en önemli hizmetler olduğu ve mümkün olduğunca onun ön plana çıkarılması gerektiğini vurgulayarak söylemek istiyorum. Böylece sağlıkta iyi bir yerlere gelebiliriz” dedi.
Sağlık gazeteciliğinde etiğin öneminin hassas bir konu olduğunu belirten Bilkent Üniversitesi İletişim ve Tasarım Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Çaplı, şu saptamalarda bulundu: “2014 yılında İngiltere’de, Sağlık Gazetecileri Uluslararası Konferansı düzenlendi ve sağlık gazeteciliğinin özellikle etik sorunları ile ilgili olarak da birtakım sunuşlar yapıldı. Bu sunuşlardan en çok dikkat çeken de Reuters’ın eski sağlık editörü Ivan Oransky’nin yaptığı bir sunuştu.
Oransky, sunuşunda özellikle ABD’deki sağlık gazeteciliğinin durumuna dikkat çekmişti. Oransky’nin dikkati çektiği noktalardan birisi şuydu: En tecrübeli sağlık muhabiri bile önüne gelen basın açıklamaları ile yetinmek durumunda kalıyor. Bunu detaylandırmak için ne zamanı ne de niyeti var. Bu nedenle basın açıklamalarında verilen bilgiler çoğu kez o sağlık konusunu açıklayabilecek derinlikte olmuyor.”
Sağlık editörlerinin sağlık muhabirleri kadar uzmanlaşmış olmamasının da sorun olarak ortaya konulduğunu belirten Bülent Çaplı, sağlık muhabirleri ne kadar haber yaparsa yapsınlar, sağlık editörleri bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadıkları takdirde haberleri değiştirebiliyorlar görüşünün ileri sürüldüğünü vurguladı. Bülent Çaplı, yine ABD’de bağımsız kişilerden görüş almanın zorlaştığı vurgusunun yapıldığını da aktararak, özellikle ABD’de üniversitelerin dahi kendi çıkar çevreleri olmasının ciddi bir sıkıntı unsuru olduğuna işaret etti.
Prof. Dr. Bülent Çaplı, şunları kaydetti: “O nedenle kendi gerekçeleri ya da kendi çıkarları olduğu takdirde bağımsız, bilimsel görüş alabilme konusunda sınırlılıklar söz konusu. Çoğu kez de uzmanların böyle bir niyeti olmuyor. Benim size anlatmak istediğim çok özet. Sağlık muhabirleri olarak Oransky’nin kendi ülkesine dair saptamalarına ne kadar katılırsınız, bu ülkede sağlık gazeteciliği yapmanın koşulları ne kadar Oransky’nin altını çizmeye çalıştığı kadar vahim onu size bırakıyorum.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?