Saç dökülmesinin nedenleri halen tam olarak bilinmemekle beraber, genetik yatkınlık, immümolojik faktörler (humoral immünite, hücresel immünite, sitokinler), melanosit anormallikleri, keratinosit dejenerasyonu, nörolojik faktörler, enfeksiyonlar ve varolan bu faktörleri tetiklediği düşünülen emosyenel stres üzerinde durulmaktadır. Farklı şekillerde görülebilen bu dökülmelere genellikle tırnak bozuklukları da eşlik etmektedir. Saç ve kıl dökülmeleri şekil ve tutulan bölgelere göre şu türlere ayrılmaktadır;
Alopesi kıl kaybı için kullanılan genel bir terimdir. Alopesi areata ise her yaşta görülebilen saç kaybının yaygın bir sebebidir. Hastalık sakal, kaş ve kirpikler, vücut, kol ve bacaklar gibi kıl bulunan her yeri etkileyebilmekle beraber, genellikle saçlı deride küçük, madeni para büyüklüğünde, yuvarlak kel alanlara sebep olur.
Saç dökülmesi neden olur, nasıl önlenir? En etkili tedavi yöntemleri
Bazen saçlı derinin tamamını tutabilir (alopesi totalis) veya saçlı deri ve vücut kıllarının tamamında da kayıp olabilir (alopesi universalis). Saç kaybının ne kadar olacağını önceden bilmek mümkün değildir. Tipik alopesi areatada kılların yeniden büyümesi aylarca bazen yıllarca zaman alabilir, fakat bu da garanti edilemez. Yeni çıkan saçlar bazen beyazdır, en azından ilk seferde beyaz saçlar büyür. Alopesi totaliste ve alopesi universaliste kılların yeniden tam olarak büyüme olasılığı düşüktür.
Hastalıkta saçlar dökülür, çünkü etkilenen bireylerin kıl folikülleri, bağışıklık sistemi tarafından hastanın kendisinin olarak tanınmaz ve yabancı olarak algılanarak reddedilir (otoimmünite). Bunun neden olduğu, neden sadece belli bölgelerin etkilendiği ve kılların tekrar neden büyüdüğü bilinmemektedir.
Alopesi areatalı bir hastada tiroid hastalığı, diabet ve vitiligo (deride beyaz yamalar) gibi diğer otoimmün hastalıkların gelişimi sağlıklı birine göre daha yüksek orandadır.
Doktorunuz tiroid problemleriniz veya kan hastalığınız olup olmadığını anlamak için kan testlerinize bakmayı önerebilir. Hastalık bulaşıcı değildir, vitamin eksikliği ile ya da yediklerinizle ilgili değildir. Stres, özellikle matem, ayrılma ve kazalar gibi olaylar bazen hastalık için tetikleyici olabilir.
Hastalıkta genetik bir yatkınlık vardır ve yakın aile bireyleri etkilenebilir. Ayrıca tiroid problemleri veya diabet oldukça yaygındır.
Saç kıran, bulaşıcı değildir. Gerek kişiden kişiye gerekse kişinin kendisindeki bir bölgesinden başka bir bölgesine asla bulaşmaz. Saçkıran her ne kadar alışıldık dökülmelerden farklı görünsede veya mantara bağlı dökülmeye benzese de allopecia areata yani saçkıran kesinlikle bulaşıcı değildir.
Saç kıranın erken dönem belirtisi bazen kafa derisinde görülen karıncalanma hissi olabilir.
Hastalık tipik olarak saçlı deride bir veya daha fazla kel alanlar, düzgün yamalar şeklinde başlar, inflamasyon veya pullanma yoktur. Renkli saçlar etkilenme eğilimindedir bu yüzden yaşlılarda kel alan içinde birkaç beyaz saç kalmış olabilir. Bazen iyi sınırlı yamalar, daha nadiren saç kaybı yaygın olabilir. Kısa, incelmiş saçlar alopesi areatanın karakteristik ünlem işareti saçları olarak bilinir ve kel yamanın kenarında görülebilir. Yeniden büyüme genellikle kel alanın ortasından ince beyaz saç ile başlar, saç zamanla kalınlaşır koyulaşır ve rengini yeniden kazanır. Bazı hastaların tırnaklarında küçük çukurcuklar gelişebilir.
Eğer saç kaybı yama şeklinde ise bu daha iyi seyirlidir, tedavisiz 1 yıl içinde tamamen saçlar geri gelebilir (yaklaşık %60-80). Bununla beraber ilerde saç kaybı atağı tekrarlayabilir. Eğer başlangıçta çok aşırı saç dökülmesi varsa düzelme iyi olmaz. Down sendromlu hastalarda veya şiddetli ekzeması olanlarda da hastalığın seyri iyi değildir.
A- GÜNCEL TEDAVİLER VE YENİLİKLER;
1- Kortikosteroidler;
a) İntralezyonal
b) Topikal
c) Sistemik
2- Minoksidil
3- Antralin (Ditranol)
4- İmmunmodulatörler;
a) Dinitroklorobenzen (DNCB)
b) Skuarik asit dibütil ester (SADBE)
c) Difenilsiklopropenon (DPCP)
5- Fotokemoterapi (PUVA)
a ) Lokal
b) Sistemik
c) Kombinasyon tedavileri
6- Diğer tedaviler;
a) Siklosporin
b) Sulfosalazin
c) İnterferon
d) Takrolimus
e) Nikel ve izoprinozin
f) Dapson
g) imiquimod
h) Talidomid
ı) Aromaterapi
i) Kriyoterapi
j) Akupunktur
k) Timektomi
l) Selektif seratonin reuptake inhibitörleri (SSRI)
7- Nonfarmakolojik metodlar (Kozmetik yaklaşımlar)
a) Dermografi
b) Lokal saç aksesuarları (Hairpeaces)
8- Psikiyatrik tedavi yaklaşımları
9- Hasta eğitimi
B-SAÇ GELİŞİMİNDEKİ YENİ ARAŞTIRMALAR;
1)Kıl follikül kültür sistemleri
2)Saçlı deri implantasyonları
C-GEN TEDAVİSİ ÇALIŞMALARI
Hafif derecede, erken dönemdeki hastalarda tedaviye gerek yoktur, onların saçları herhangi bir şey yapmadan tekrar geri gelir. Hastalığın seyrini değiştiremese de bazı tedaviler saç büyümesini artırabilir. Hastalığın kendisi fiziksel sağlığı kötü yönde etkilemezken ciddi riskler taşıyan tedavilerden kaçınılmalıdır.
Kıl follikül kültür sistemleri: Kıl follikül organının tümüyle izole edilerek, doku kültüründe büyümesini sağlamayı amaçlar. Bu sistem geliştirilerek tüm skalpin histokültürünün de yapılabilmesi önemli gelişmelerdir.
İnsan saçlı deri implantasyonları: Bir kısım araştırmacılar, fötal skalp derisinden elde edilen doku örneklerini ağır kombine immün yetmezlik oluşturulmuş farelerin sırtına greftlediklerinde birkaç ay sonra kılların döküldüğünü tespit etmişlerdir. Daha sonra dökülen kılların yerine gelen kılların insan orijinli olduğunu ve bir yıldan daha fazla büyümeye devam ettiğini gözlemlemişlerdir. Greftlenen doku 6 ay sonra histolojik olarak incelendiğinde insan derisindeki gibi aynı doku morfolojisini gösterdiği, insandakinin aynısı olan ter bezi, yağ bezi ve muskulus erektör pili gelişimi saptanmıştır.
Saç kıranda gen tedavisi çalışmaları: Şimdiki bilgilerimizle kaç genin saç follikülünün morfo-genezisinde, diferansiyasyon ve büyümesinde rol oynadığı belli değildir. AA ve androgenetik alopesilerde muhtemelen poligenik bozukluklar olmasına rağmen kıl büyümesini etkileyen daha fazla sayıda genler tespit edildiği taktirde, gen tedavisinin gelecekte potansiyel bir tedavi olacağı kaçınılmaz görünmektedir13.
Bu bilgilerin ışığı altında sonuç olarak şunları söyleyebiliriz; AA genellikle spontan iyileşebilen bazen de kronikleşip çok yaygın şekle dönebilen bir hastalıktır. Tedavi seçiminde etyolojiye yönelik yaklaşım önemli olup, lezyonun yeri ve boyutu, hastanın yaşı, cinsiyeti, gebelik ve emzirme durumları gözönünde bulundurulup yan etkisi en az ilaçlardan başlanarak, cevap alınamadığı taktirde, basamak basamak daha etkili ilaçlar ve bunların 2’li, 3’lü, 4’lü kombinasyonları denenmelidir. Hastaların sosyal yaşam kalitesi düşünülerek, kozmetik yaklaşımlar ve psikiyatrik destek tedavilerinin de önemli olduğu kanaatindeyiz.
Siz bir hasta destek grubuna katılarak diğer hastalarla tanışabilir, böylece hastalığınıza daha kolay alışabilirsiniz. Saçın, saçlı deriyi güneşten korumada önemli fonksiyonu olduğu unutulmamalıdır. Bu yüzden başınızdaki kel alanlara güneş koruyucu sürmelisiniz yada şapka kullanarak güneşten korunmalısınız, böylece uzun süre güneş hasarının yapacağı değişimleri de azaltmış olursunuz. Eğer yeniden büyüyen saçlarınız rengine yavaş dönüyorsa boyamanızda sakınca yoktur.
Bu hastalarda saç ekimi yapılırsa ekim yapılan alanda da dökülme gözlenebilir. Tedaviye başlamadan önce gebeyseniz, emziriyorsanız, dahili hastalıklarınız varsa veya farklı sebeplerden düzenli ilaç kullanıyorsanız doktorunuzu mutlaka bilgilendiriniz.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?