Birçok kanser türünde olduğu gibi genetik yatkınlığın etkili olduğunu ifade eden Prof. Dr. Sözen, “Bunun yanı sıra olumsuz çevre koşulları da hastalık gelişiminde önemli bir faktördür. Yaş, aile öyküsü, yağlı beslenme alışkanlığı, hormonlar, kadmium, A ve D vitamini değerleri prostat kanseri oluşumunda etkilidir. En önemli risk faktörü yaş ve aile hikayesidir” dedi.
Normal koşullarda 50 yaş ve üstündeki kişilerin prostat kanseri açısından değerlendirilmesi gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Sözen, ailede prostat kanseri olması halinde araştırmaların 40 yaşından sonra başlamasının uygun olduğunu belirterek, “Tüm prostat kanserlerinin yüzden 10’unun babadan oğula kalıtım yoluyla geçtiği öngörülmektedir. Prostat kanseri olan hastaların erkek çocuklarında veya erkek kardeşlerinde prostat kanserine yakalanma riski 2-9 kat daha yüksektir” diye uyardı.
Minimal İnvaziv Üroloji Derneği Başkanı ve Üroonkoloji Derneği üyesi Prof. Dr. Cenk Yücel Bilen ise, PSA (prostat spesifik antijen) testi ve prostat muayenesi ile prostat kanserine erken tanı konulabileceğine dikkat çekerek; “PSA testinin kullanılmaya başlamasıyla birlikte prostat kanserine bağlı ölüm oranlarında azalma başlamıştır. Prostat kanserinin tanı ve tedavisi üzerinde yoğun araştırmalar devam etmektedir” dedi.
Her yıl sadece Avrupa’da 350 bine yakın yeni prostat kanseri vakasının olduğunu belirten Prof. Dr. Bilen, “Prostat kanseri sıklığı tüm dünyada artmakta ve kanser tanısı alan erkeklerin yüzde 24.1’ine prostat kanseri teşhisi konulmaktadır. Türkiye’de de her 12 erkekten biri prostat kanserine yakalanmaktadır” diye konuştu.
İleri teknoloji ürünü ilaçların başarısının yanında yüksek standartlara sahip cerrahi aletlerin yaygın olarak kullanıldığını belirten Prof. Dr. Bilen, hastalara büyük cerrahi kesiler yapılamadan ameliyatlar gerçekleştirilmekte olduğunu söyleyerek, “Birçok alanda açık cerrahinin yerini alan bu yöntemler başta taş cerrahisi olmak üzere, ürolojik kanserlerin tedavisinde de hastaların yaşam kalitesine yaptığı olumlu etkilerle ilk tercih edilmesi gereken tedavi yöntemleri olarak yerlerini almaktadırlar. Özellikle uygun hastalarda kullanıldığında laparoskopi, robot, laser, endoskop gibi ileri teknoloji ürünü enstrümanlar hastalıkların tedavisindeki yüksek başarı oranlarının yanında, daha az ağrıya neden olmaları ve daha kısa zamanda normal hayata dönüş sağlamaları ile cerrahlar ve hastalar arasında yoğun talep edilen tedavi yöntemleridir” dedi.
Prof. Dr. Sinan Sözen ayrıca, yüksek yağ oranı ve kırmızı et içeren yiyeceklerle beslenen kişilerde prostat kanseri riskinin arttığını vurgulayarak, aşırı miktarda kalsiyum alınmasının da prostat kanserine karşı koruyucu özelliği bulunan D vitamininin vücuttaki sentezini azaltarak olumsuz etki yaptığını kaydetti.
Şişman kişilerin prostat kanseri açısından risk altında olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Sözen, “Vücut yağ kitlesinin içinde depolanan leptin proteini ve insulin benzeri büyüme faktörü hormonlar normal kilonun üstündeki kişilerde prostat kanserinin ilerlemesini artırır. Yüksek kolesterol seviyeleri prostat kanserinin daha hızlı seyretmesine yol açmaktadır. Sigara kullanımı da prostat kanser hücrelerinin büyümesini arttırdığı bilinmektedir” dedi.
Prostat kanserinde erken teşhisin yanında ileri evrelerde dahi yeni çıkan ve ülkemizde de kullanılmaya başlanan ilaçlarla sağ kalım avantajı elde edilebildiğini belirten Prof. Dr. Sinan Sözen, prostat kanserinin erken tanısında özellikle risk grubunda olan kişilerin senelik PSA testi ve ürolojik muayenelerini yaptırmaları gerektiğini söyledi. Erken teşhis ile saptanan prostat kanserli hastalar ülkemizde gerek açık ve gerekse robotik cerrahi konusunda tecrübe kazanmış ürologlar tarafından son derece başarı ile tedavi edilebildiğini söyledi.
Prof. Dr. Sözen ayrıca, “İdrara çıkmak için tuvalete koşturmak zorunda kalınması, idrara çıkmada güçlük çekilmesi, özellikle geceleri olağandan daha sık idrara çıkmak, idrara çıkmada ağrı hissedilmesi ve çok nadiren idrardan kan gelmesinin iyi huylu prostat büyümesinin belirtisi olabileceği gibi aynı zamanda prostat kanserinin de belirtileri olabilir. Bu durumda vakit kaybetmeden üroloğa başvurulması gerekir” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?