Türkiye’nin hematolojik kanserlerin tedavisinde Batı Avrupa standartlarını aştığını vurgulayan Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği Kurucu Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, kanser araştırmaları başta olmak üzere ARGE faaliyetlerinde de artış yaşandığını ve kanser alanında yeni araştırmalarının teşvik edildiğini söyledi. Kanserde son yıllarda sağ kalımın uzadığını ve yaşam kalitesinin arttığını belirten Prof. Dr. Altuntaş, şu saptamada bulundu: “Son yıllarda kanser alanında müthiş bir bilgi birikimine sahip olmayı başardık. Hematolojik kanserlerin standart tedavisinde kesinlikle gelişmiş dünya ülkelerini yakaladık ve Türk bilim insanları olarak bilimsel araştırmaları daha üst basamaklara taşımak ve daha innovatif bir yapıya kavuşturmak en önemli hedefimiz.”
7. Hematolojik Nadir Hastalıklar Kongresi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) gerçekleştirildi. Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği tarafından düzenlenen kongrede, lenf bezi, kan ve kemik iliği kanseri gibi hematolojik kanserlerdeki son gelişmelerin yanısıra iyi huylu hematolojik hastalıklara yeni yaklaşımlar, alanında uzman bilim adamları tarafından tartışıldı. Yaklaşık beş yüz bilim insanının katılımı ile gerçekleşen kongrede, hematoloji ve nadir hastalıklar alanında yüzün üzerinde farklı bilimsel oturum yapıldı.
Kongre kapsamında yapılan basın toplantısına Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği Başkanı ve Dünya Aferez Birliği Başkan yardımcısı Prof. Dr. Serdal Korkmaz, Kurucu Başkan Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, II. Başkan Prof. Dr. Tuba Hacıbekiroğlu, Genel Sekreter Doç. Dr. Bahar Uncu Ulu ve Araştırma Sekreteri Prof. Dr. Abdulkadir Baştürk katıldı.
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş: Türkiye kanser tedavisi ile sağlık turizminde lider ülke olabilir!
Hematolojik onkoloji alanında özellikle lenfoma, myeloma ve lösemi gibi lenf bezi, kan ve kemik iliği kanserlerinde hedef tedaviler ve immünoterapi çalışmalarının artarak devam ettiğini belirten Prof. Dr. Serdal Korkmaz, iyi huylu hematolojik hastalıklara yönelik de çok ciddi çalışmaların ve gelecek tedavilerin gündemde olduğunu söyledi.
Kanserin önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu, çoğu kanser hastalarının artık ağızdan alınan haplarla yüksek başarı oranları ile tedavi edilebildiğini vurgulayan Prof. Dr. Korkmaz şunları kaydetti: “Dünya artık kan, kemik iliği ve lenf bezi kanserlerinde akıllı-hedefli tedaviler ile daha uzun ve hastalıksız bir yaşam üzerine yönlenmiş durumda. Daha etkin ve daha güvenli olabilen hedefe yönelik ilaçlar veya ‘akıllı moleküller’ dediğimiz yeni nesil ilaçlarla yan etkiler azalırken, etkinlik de bir o kadar artıyor.
Geleneksel kemoterapilerin yerini bu yenilikçi tedavilerin aldığına yakın zamanda şahit olacağız. Örneğin; bu tedavilerin ilk örneği olan Kronik Myeloid Lösemide çığır açan hedefli tedaviler sayesinde, bu hastalar kendi yaş grubunda sağlıklı bireylerle aynı sağkalımı elde edebildi. İlaç geliştirme çalışmalarının hızla devam etmesi sonucu artık kansere karşı bağışıklık hücrelerinin genetik mühendislikle eğitildiği ‘CAR-T hücresel tedavileri’ ya da bağışıklık hücreleriyle kanser hücrelerini hedefleyip öldüren ‘çift hedefli antikor tedavileri’ sayesinde kanser hücrelerini tamamen yok edebilme kapasitesine sahip tedaviler geliştirilmiştir. Önümüzdeki süreçte uzun dönem sonuçlar açıklandıkça daha net konuşabileceğiz. Gelecek için ümit vaat eden gelişmeler yaşanıyor. Önümüzdeki süreçlerde hedefe yönelik akıllı ilaçların rutin klinik kullanıma girmesi ile kanser tedavisinde başarı oranlarımız daha da artacaktır.”
Dünya Aferez Birliği Başkanı ve Kurucu Başkan Prof. Dr. Fevzi Altuntaş ise klinik çalışmaların her aşamada desteklenmesi gerektiğini kaydederek, hastalar açısından önemini dile getirdi. Toplumdaki kobaylık anlayışının değişmesi gerektiğinin altını çizen Altuntaş, “Kanser alanında son yıllardaki yaşam süresi ve yaşam kalitesindeki inanılmaz gelişmeler bu klinik çalışmalar sayesinde oluyor. Bugün kanser tedavi edilebilir bir hastalık ise bu klinik çalışmalar sayesinde. Bilakis kobaylık değil, sağ kalımın artışına, yaşam kalitesinin iyileşmesine ve tıptaki önemli gelişmelere katkı vermiş oluyoruz.
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş: Yenilikçi tedaviler kansere karşı başarı oranlarını artırıyor
Klinik araştırmalar mevzuatı açısından çok iyi bir durumdayız, Avrupa Birliği standartlarında olduğumuzu söyleyebiliriz. Araştırma potansiyelimiz yüksek ancak biraz daha yaygınlaşmasına ihtiyaç olduğu da açık. Bu nedenle klinik araştırmalara gönüllü olalım, klinik araştırmalara gönüllü olmayı teşvik edelim. Klinik araştırmalar hayat kurtarıyor. Klinik araştırmalar yaşam kalitesini iyileştiriyor” diye konuştu.
Hematolojik kanserlerin yönetimi konusunda Türkiye’nin gelişmiş batı toplumlarından daha ileri durumda olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Altuntaş, kanserde yenilikçi tedavilere ulaşım konusunda problem olmadığını, ruhsatlı ilaçlara ve standart tedaviye ulaşım bakımından Avrupa Birliği ülkelerinden daha iyi bir konumda olduğumuzu anlattı.
AR-GE konusuna da değinen Prof. Dr. Altuntaş, Türkiye’de öncelikle CAR T hücre tedavisi, tümör aşısı, immünoloji, genetik ve hücresel tedaviler alanlarında klinik araştırma alt yapı ve kültürünün yaygınlaşmasına ihtiyaç olduğunu kaydetti. 2019’da Avrupa’da 350, Amerika’da 1000 civarında olan CAR-T hücre uygulamalarının 2023 sonu itibarı ile 34 binin üzerine çıktığına işaret eden Prof. Dr. Altuntaş, sözlerine şöyle devam etti:
“Gelinen noktaya baktığımızda “CRISPR-Cas9” teknolojisi ile genom düzenlemelerinin çok önemli katkılar sağlayacağını söyleyebilirim. Allojenik CAR-T hücre ve CAR NK hücre çalışmaları henüz erken aşamada olmasına rağmen ön sonuçlarının umut vaat ettiğini söyleyebilirim. Dünyada CAR-T hücre ve hücresel tedavi çalışmaları çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Kansere karşı çığır açan yöntem olarak görülen kişiselleştirilmiş “CAR-T Hücre” tedavisini, ülkemizde ilk kez klinik araştırma kapsamında kanserli hastalara uyguladık.
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş: Yapay zeka lenfoma tedavi ve yönetiminde çığır açacak
Ancak ülke olarak Akademik CAR-T hücre ve hücresel tedavi alanlarında çalışmaları ivmelendirmek lazım. Bundan bir sonraki basamak olan hücresel immünolojik ve genetik tedavi geliştirme başta olmak üzere AR-GE faaliyetlerini ülke olarak iyi ve doğru koordine edebilirsek, belki de kanser alanında yeni yöntemlerin keşfini yapanlar Türk bilim insanları olacaktır. Böylelikle ithal eden değil ihraç eden ülke konumuna gelmemiz mümkün olabilecek. Yüksek teknoloji üreten ve ihraç eden bir Türkiye hayal değil.”
Prof. Dr. Tuba Hacıbekiroğlu da, hematolojik kanserlerde tedavilerin giderek bireyselleştirildiğine işaret ederek, gelecekte tedavinin bağışıklık sistemi, kök hücre, hücre ve genetik temeller üzerine yoğunlaşacağını kaydetti. Prof. Dr. Hacıbekiroğlu, “Günümüzde hastalıktan ziyade, hasta temelli tanı ve tedavi yaklaşımları daha ön planda. Çünkü aynı hastalığa sahip bireyler arasında bile hastalık seyri ve yanıt bakımından farklılıklar görülebilmektedir. Bu yaklaşım farklılığı, ‘bütüncül ve bireyselleştirilmiş tıp anlayışını’ gerektirmektedir” dedi.
Hematolojik hastalıkların kişiye özel olarak moleküler, patolojik ve genetik çalışmalar ile tanınması ve bu hedeflere yönelik yenilikçi tedavilerin uygulanmasının artık tartışılmaz bir noktada olduğunu dile getiren Prof. Dr. Hacıbekiroğlu, “İlerleyen yıllarda, daha kapsamlı genomik profilleme ve hedefe yönelik tedaviler konusunda stratejilerin geliştirilmesi ve bu uygulamaların yayılmasını sağlamalıyız” diye konuştu.
Derneğin Araştırma Sekreteri Prof. Dr. Abdulkadir Baştürk ise, kök hücre nakillerinin, Türkiye’de yıllık altı bin civarı sayılara ulaşarak Batı ülkelerinin seviyesini yakaladığını bildirdi. Türkiye’nin dünya genelinde hematolojik kanser tedavisinde çok iyi bir konumda olduğunu belirten Baştürk, “Hematopoetik kök hücre nakli kan, kemik iliği, lenf bezi kanserlerinde hayati öneme sahip bir tedavi seçeneği.
Kök hücre nakli ve ilaç tedavisi ile lenfomasız bir hayat mümkün
Türkiye’de de nakil merkezlerimizin artmasıyla beraber yılda yaklaşık 6 bin civarında allojenik ve otolog nakil yapılmakta. Bu sayılar Avrupa ve Amerika sayılarına benzerdir. Nakil yapabilmek için sağlıklı ve gönüllü bağışçılara ihtiyacımız var. Sağlık Bakanlığı bünyesinde faaliyete geçmiş olan TÜRKÖK donör bankacılığı bu konuda çok önemli bir rol oynuyor” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?