Türk Akciğer Kanseri Derneği tarafından hazırlanan “Akciğer Kanserinde Multidisipliner Yaklaşım Uzlaşı Raporu” yayımlandı. Rapor, akciğer kanserinin tanı ve tedavisi için, tıbbi onkoloji, göğüs hastalıkları, göğüs cerrahisi, radyasyon onkolojisi, radyoloji, nükleer tıp ve patoloji branşlarının yaklaşım ve yöntemlerinin birlikte çalışmasına yönelik önerileri kapsıyor. Türk Akciğer Kanseri Derneği (TAKD) Başkanı Prof. Dr. Erdem Göker, akciğer kanserinin ilk tanı konulmasından son tedaviye kadar çok sayıda branş tarafından değerlendirilmesi gereken bir hastalık olduğunun altını çizdi. AstraZeneca Türkiye’nin koşulsuz destek verdiği rapor, düzenlenen online basın toplantısı ile duyuruldu. Bu raporla, akciğer kanseri tedavisinde daha hızlı tanı ve doğru tedavilerin uygulanması hedefleniyor.
Türkiye’de çok görülen bir kanser türü olan hastalığın tedavisinin baştan sona doğru yürütülmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Göker, “Hastaların evreleme ve tedavisine multidisipliner takımın karar vermesi hastaların doğru tedavi ile buluşmasındaki en önemli faktör. Hastanın bu yolculuğunun her aşamasının benzer titizlikle ve hangi yöntemlerle ele alınması gerektiğini vurgulamak ve bu hastalıkla uğraşan tüm branşlardaki sağlık çalışanları ve toplum nezdinde farkındalığı artırmak amacıyla bu önemli raporu hazırladık” dedi.
Raporun hastalığın tedavisinde multidisipliner bir yol haritası sunduğunu, bunun tanı ve tedavide vakit kaybını önleyeceğini anlatan Prof. Dr. Erdem Göker, raporda yedi farklı branş arasında bir tanı ve tedavi uzlaşısı sağlanmasına öncelik verdiklerini kaydetti.
Raporun temel olarak hastaları ayrı ayrı hekimlerin değerlendirmesine tabi tutmak yerine ortak çalışmayı öne çıkardığını belirten Prof. Dr. Göker, şu bilgileri verdi: “Tüm branşlardaki hekimlerin bir arada tartışıp uzlaşarak her bir hasta için en doğru olanı bulmalarını amaçlıyoruz. Akciğer kanseri ile uğraşan her hekimin, hastanın tanı ve tedavi izlemi standart yaklaşımlarla tam uyumlu olsa bile, değişik branşların ortak kararı ile bu standardı yerine getirmelerinin hem hastaya hem de ilgili tüm hekimlere katkısının büyük olacağını düşünüyoruz. Raporumuzda önerdiğimiz yöntem ve yaklaşımlarla akciğer kanserinin teşhis ve tedavisi için disiplinlerin ortak bir akılla çalışmaları sayesinde tanı ve tedavide vakit kaybedilmeyecek. Ayrıca daha hızlı teşhis ve doğru tedavi uygulanabilecek”
Prof. Dr. Göker, 2018’de yapılan bir çalışmada Türkiye için akciğer kanserinin toplam ekonomik yükünün 8,8 milyar TL dolayında tespit edildiğini, multidisipliner yaklaşımın bu maliyeti aşağıya çekmesinin de mümkün olabileceğini anlattı.
Yapılan anketlerde hekimlerin, COVID-19 salgınında hastaneye gidişlerin azalması vb. etkenlerle dünyada toplam kanser tanılarında gecikmeler yaşanacağı beklentisinin ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Göker, buna karşılık bazı olumlu etkilerin de olduğunu kaydetti.
Bunlardan en önemlisinin sayısal teknolojilerin-online görüşmelerin yaygınlaşması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Erdem Göker, “Dijital platformlarda gerçekleştirilen konseyler sayesinde tüm hastalarımızın tanı ve tedavi kararları tüm uzmanlık alanlarının ortak kararlarıyla alınabildi. Gerek kemoterapi gerekse hedefe yönelik tedaviler ve immunoterapi başarıyla uygulandı” dedi.
Prof. Dr. Münevver Moran: Pandemi nedeniyle meme kanseri erken tanı oranları düşüş eğiliminde
Prof. Dr. Göker, COVID-19 enfeksiyonuna yakalanma konusunda ise hastaların diğer kişilere göre kendisini daha fazla koruması nedeniyle artış görülmediğinin altını çizdi.
COVID-19 teşhisinde akciğerlere yönelik görüntüleme yöntemlerinin de kullanıldığını hatırlatan Prof. Dr. Göker, bunun da bazı vakalarda erken teşhise imkan verdiğini vurgulayarak, “COVID kuşkusuyla hastaneye gelen hastalarda daha fazla tomografi çekilmeye başlandı. Daha fazla tomografi çekildiğinde, daha erken dönemde akciğer kanseri tanısı konulabildi. Yani COVID mi değil mi diye çekilen tomografide akciğerinde kitle saptanıp, hemen ameliyatla bu işten kurtulan hastalarımız oldu. Bu da COVID’in bize katkısı” diye konuştu.
Akciğer kanserinin önlenebilir ve erken evre teşhislerde uygun tedavi ile başarı şansı bulunan bir hastalık olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Göker, hastaların multidisipliner tedaviyi talep etmesinin bir hak olduğunu hatırlattı. Prof. Dr. Göker şöyle konuştu: “Biz COVID-19 salgını nedeniyle konseyleri dijital ortamda yapmaya başladık. Bunun da çeşitli faydalar sağladığını gördük. Ülke çapında bu konseylerin yapılabilir olacağını öngörüyoruz. Zaten raporumuzda da bunları belirttik. Dolayısıyla her hasta, tüm bu multidisipliner konsey dediğimiz konseyin görüşünü almaya hak kazandı ve o hakkı kullanmalarını öneriyoruz.
Biliyorsunuz ki, hakkı kullanmaları için o hakkı istemeleri gerekiyor. Hastaların bu konuda haberdar ve bilincinde olmaları gerekiyor. Hastanın, bu multidisipliner konseyden görüş alınma isteğini bir aile hekimi olabilir, göğüs hastalıkları uzmanı olabilir, medikal onkolog olabilir talep etmesini öneriyoruz. Mutlaka ve mutlaka diyecekler ki, ‘benim tedavimde ne yapılacaksa bu konseyden bir görüş alalım, bu konseyin görüşü doğrultusunda yapalım.’ Yoksa tedavilerinin eksik kalacağını bilmeleri gerekiyor. Bu bilgileri vermeliyiz.”
Basın toplantısında konuşan AstraZeneca Türkiye Ülke Başkanı Ecz. Serkan Barış da rapordaki yol haritalarının sağlık çalışanları yanında, hasta ve hasta yakınları için de önem taşıdığını hatırlatarak, “Multidisipliner yaklaşımın uygulanmasıyla birlikte daha iyi ve doğru tanı-tedavi-izlem şansının arttığına inanıyor, bu bilincin hasta ve hasta yakınlarında da yaygınlaştırılmasını destekliyoruz. Hastalar ve yakınlarının, akciğer kanserinin tanısı ve tedavisine yönelik bilgilerinin artması ile kritik öneme sahip süreçlerde vakit kaybedilmesinin önüne geçilebilir” dedi.
Covid-19 salgını döneminde kalp krizi geçiren hastaların yarısı hastanelere başvurmadı
Basın toplantısında çeşitli uzmanlık dallarındaki doktorlar da akciğer kanseri ve tedavisine yönelik gelişmeleri anlattılar. Koç Üniversitesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Selek, raporun hazırlanmasında görev aldığını kaydederek, “Radyoterapi ile amaçlanan; uygulama bölgesindeki hastalıklı dokunun etkisizleştirilerek ortadan kaldırılması ve sağlıklı dokuların zarar görebileceği radyasyon eşik dozlarını aşmadan fonksiyonların devamını sağlamak. Modern radyoterapi, bu amacı sağlayabilmek için hedef tümörlü bölgeye yüksek doz vermeye çabalıyoruz.
Sağlıklı dokuları da korumak için elimizden geleni yapıyoruz. Radyasyon onkologları olarak, ortak danışma ve karşılıklı iletişim yoluyla hastalarımızı daha iyi seçebiliyoruz. Daha çok katkımız olabilecek grupları ortak bir kanaat ile belirleyebiliyoruz. Eskiden bize hiç ulaşmayan, ulaşamayan hasta gruplarımıza elimizi uzatabiliyoruz ve onları tedavi edebiliyoruz. Hangi hastalarda, hangi aşamada radyoterapinin uygulanması gerektiği konusunda ortak bir kanaatle hareket edip, doğru tanıları, doğru endikasyonları koyabiliyoruz. Böyle tedavilerimizi sonuçlandırabiliyoruz. Radyoterapiyi, hem çok erken evre akciğer kanserinde hem de oldukça ileri, yaygın safhalarda kullanmak durumundayız ve burada hastalarımızdaki yüksek yararı gözeterek, hangi noktada bu hastamıza en doğru yaklaşımı sergileyebiliriz diyerek bunu hedefliyoruz” dedi.
Prof. Dr. Çağlar: Covid-19’un neden olduğu kalp-damar komplikasyonları kalıcı olabilir!
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Büge Öz de, patologların 15 yıl önceye kıyasla kanseri tipleme konusunda çok geliştiğini belirterek, “Patoloji, normalden sapan dokuyu tanımlama bilimi. Yıllardır patoloji tanısı koyuyoruz ama akciğer kanserindeki sorumluluğumuz çok değişti. Özellikle son 15 yılda son derece büyük değişiklikler yaşadık. Geçmişte sadece akciğer kanseri ve doku cerrahi ya da biyopsi olarak bize çıkarılıp, gönderildiğinde “evet, bu kanserdir” deyip bırakabiliyorduk ya da çok az bir alt tipleme yapıyorduk. Bu yeterliydi tedavi seçeneği için. Bugün artık bu yeterli değil. Konsey bizim için çok önemli.
Patolojinin değerinin algılanması açısından da bizim için çok önemli. Eğer ben sadece küçük bir alt grubunu belirterek bir tiplendirme yaparsam, onkolog arkadaşım beni hemen uyarır, ‘Bu yeterli değil, bunun ötesini söylemen gerekiyor’ der. Bundan 10-15 yıl önce biz iki gruba ayırıp, bırakabiliyorduk. Bugün iki gruba ayırmanın ötesinde akciğer kanseri artık belki 30’lar, 40’lar sayısında alt gruplara ayrılıyor. Şunu söyleyebilirim ki, bugün için pratikte yüzde 35’i akciğer kanserini moleküler patoloji ile alt gruplarına ayrılarak tedavi seçeneğine sahip. Bunun içerisine immünoterapi dediğimiz tedavi seçeneğini koyduğumuzda bu oranlar yüzde 70’lere çıkıyor. Kaldı ki akıllı ilaç tedavisinde bile belki yarın bu oran ülkemizde yüzde 50’ye çıkacak. Dolayısıyla bizim bunların tiplerini belirtmemiz gerekiyor ki bu konseylerde de bunları anlatabilelim” diye konuştu.
Prof. Dr. Aydıner: ASCO 2020’de immüno-onkolojik tedavi kombinasyonları ön plana çıktı
TAKD Yönetim Kurulu Üyesi Göğüs Hastalıkları Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Demirkaya da, “Multidisipliner çalışma bizim için çok önemli. Konusunda uzman hekimler ve hasta için en doğru, en uygun tedaviye karar vermiş oluyoruz. Bu bizim için hekimler için de iyi oluyor çünkü sorumluluğu paylaşmış oluyoruz. Hiçbir şeyi de atlamamış oluyoruz. Biz cerrahlar için akciğer kanserinde en önemli şey, hastadaki erken tanı ve hastayı erken evrede yani birinci ve ikinci evre hastalıkta yakalayabilmektir. Çünkü ameliyat ettiğimiz hastalardaki başarı şansımızın en çok arttığı grup, bu hastalardır.
Bu noktada, son yıllardaki gelişmeler bizim hastalara en az dokunarak, en az hasar vererek halk arasında da kapalı ameliyatlar olarak bilinen ameliyatları yapabilmemizdir. Bunlar da video yardımlı ameliyatlarla birlikte robotik yardımlı ameliyatlardır. Bu ameliyatlarda biz hastalara en az hasar ve en az risk yüklemiş oluyoruz” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2018 verilerine göre, dünyada yıllık 2 milyondan fazla kişiye (tüm kanserlerin %11,6’sı) akciğer kanseri tanısı konuyor. Ölüm nedeni sıklığında, kanser nedeniyle gerçekleşen ölümler arasında erkeklerde %22 ile birinci olan akciğer kanseri, kadınlarda %13,8 ile meme kanserinin ardından ikinci sırada yer alıyor. Türkiye akciğer kanserinin görülme sıklığında yüz binde 36,9 ile dünya sıralamasında dokuzuncu sırada yer alırken, erkeklerde yüz binde 70,6 ile Macaristan ve Sırbistan’ın ardından dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Türkiye’de yıllık 40 bin dolayında kişiye akciğer kanseri teşhisi konuluyor. Tedavisi devam edenlerle birlikte yaklaşık 100 bin hasta bulunuyor.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?