Sağlık Bakanlığı ile yapılan çalışmalar kapsamında her bir milyon kişiye bir inme merkezi açılması planlanıyor. Türkiye Nöroloji Atlası çalışmaları da sürüyor. Nörolojik hastalıklar bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de en yaygın hastalık grubunu oluşturuyor. Dünya Nöroloji Federasyonu ve 119 ulusal üye derneği, her yıl 22 Temmuzda Dünya Beyin Günü düzenleyerek beyin sağlığının önemi hakkında farkındalığı artırmaya çalışıyor. Dünya Beyin Günü nedeniyle Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice PALA KAYA’nın sorularını yanıtlayan Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, bu yılın temasının inme olduğunu belirterek, Türkiye’nin de bu konuda harekete geçtiğini, “inme merkezleri” kurulacağını açıkladı.
Aralarında Türk Nöroloji Derneği’nin de bulunduğu 119 ulusal dernek üyesinin oluşturduğu Dünya Nöroloji Federasyonu, 22 Temmuz Dünya Beyin Günü’nün 2017 için temasını “inme” olarak belirledi. Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, Türkiye’de inme merkezleri kurulması yönünde çalışmaların başlatıldığını vurguladı.
Dünya ile uyumlu biçimde Türkiye’de de nörolojik hastalıklar içinde en fazla inme görüldüğünü belirten Prof. Dr. Öztürk, baş ağrısı şikayetlerinin de çok yüksek düzeyde olduğunu, yüzde 40-50’ler seviyesinde gözlendiğini kaydetti. Prof. Dr. Öztürk, “İnme en yaygın ve sakat bırakan hastalık grubu. Demans yine aynı şekilde son derece yaygın, ileri derecede kayıplara yol açan bir hastalık grubu” bilgisini verdi.
Epilepsi üzerinde çeşitli stigmalar (damgalamalar) ve yanlış kanılar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Öztürk, epilepsi hastalarının sıklıkla kendilerini gizlemeyi tercih ettiğini, oysa iyi tedavi edilmiş epilepsi hastalarının aile kurmak ve çalışmak dahil her türlü yaşamsal planını iyi biçimde yerine getirebileceğini anlattı. Parkinsonun da sıklıkla gözlendiğini belirten Prof. Dr. Öztürk, “Özellikle ülkemizde akraba evlilikleri çok yaygın olduğu için nöromusküler hastalıkları çok sık görüyoruz. Nörolojik hastalıkların ortaya çıkma oranının azaltılabilmesi için ülkemizde yaygın olan akraba evliliklerinin oranının da azalması gerekiyor. Bu konuda bilinci artırmak gerekiyor” dedi.
İstatistiki verilere göre, her 6 kişiden birinin inme ile karşılaşabileceğini belirten Prof. Dr. Öztürk, inme merkezlerinin hızlı müdahale ve inmenin etkilerini azaltmada çok kritik bir rol oynadığını vurguladı. Prof. Dr. Öztürk, “İnme, eskiden olduğu gibi tedavisi zor bir hastalık değildir. İnme, tedavi edilebilen bir hastalıktır. İnmede en önemli faktör zamandır. O yüzden de biz ‘zaman beyindir’ diyoruz çünkü her geçen dakika çok sayıda beyin hücresinin kaybına neden olur. İnme belirtileri fark edildiği anda hiç vakit kaybetmeden 112’yi aramalarını istiyoruz. Çünkü 112, hastayı nereye götüreceğini biliyor. Kendi araçları ile geleceklerse de nörolog olan bir sağlık merkezine hızla gelmelerini istiyoruz” dedi.
Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, inme merkezi sayısındaki yetersizliğin farkında olunduğunu da belirterek, özelleşmiş ünitelerle en iyi tedavinin yapıldığı inmeye yönelik merkezler kurulacağını açıkladı. Prof. Dr. Öztürk, “Şu anda inme ünite sayımız ve inme merkezi sayımız yeterli değil. Sağlık Bakanlığı ile yaptığımız çalışmalar dahilinde hangi bölgelere, hangi özelliklerde inme merkezleri kurulacağı, kim tarafından işletileceği, yürütüleceği, hastaların ne şekilde bakılacağı ve her şeyden önemlisi bu merkezlere hastaların nasıl yönlendirileceğinin çalışmaları yapılıyor. Her bir milyon kişiye bir inme merkezi açılması planlanıyor. İnme merkezi şu anda yeni bir proje. Ama inme ünitelerinin de önemi var, nöroloji uzmanı yönetiminde inme üniteleri ve inme merkezlerinin hem intravenöz yani damardan tedavi hem de girişimsel yani damar içi tedavileri uygulamak üzere uygun ekiplerle bu çalışmaları yapması bekleniyor” dedi.
Prof. Dr. Öztürk, nörolojik hastalıkların yaş ile ilgisinin bilimsel olarak ortaya konulduğunu da belirterek, damar sağlığının bozulmasının her sistemden daha fazla beyini etkilediğini kaydetti. “Siz damar sağlığınız kadar gençsiniz”, damarlarınız ne kadar gençse, beyniniz o kadar genç. Damarlarınız ne kadar sağlıklıysa, beyniniz de o kadar sağlıklıdır. Bu kesin kuraldır, kanıtlanmış bir bilgidir” diyen Prof. Dr. Öztürk, gelişmiş ülkelerde beklenen yaşın 78’e ulaştığını, Türkiye’nin de bu grupta değerlendirilebileceğini, buna bağlı olarak da hasta sayısındaki artışın gözlendiğini kaydetti.
Beklenen yaşın artması yanında, hareketsizlik, fast-food beslenme gibi günümüz alışkanlıklarının da bu hastalıkların artışında etkili olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Öztürk, “Fiziksel egzersiz, hareket, beyin sağlığı için ve genel sağlık için son derece önemli ama değişen koşullar ülkemizde de bütün dünyada olduğu gibi fiziksel aktiviteyi önemli oranda azalttı. Çocuklar oyun oynamıyor, artık sokak oyunu, çocuk parkında oynamak diye bir konsept neredeyse yok. Okullarda çok acıdır ki, beden eğitimi dersleri gereksiz görülüyor. Çocuk bu derslere girmesin, onun yerine otursun yüz tane test çözsün isteniyor. Bunlar çocuğu çok sağlıksız bir geleceğe hazırlıyor” bilgisini verdi.
İnme hastalarına müdahalede zamanın olağanüstü önemli olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Öztürk, çok düşük ihtimal olmasına karşılık etkin trombolitik tedavi sırasındaki riskler nedeniyle onam alınması zorunluluğunun hastalara hızlı müdahaleyi etkileyen unsurlardan biri olduğunu kaydetti. Onamın aslında doğru-ahlaki bir süreç olmasına karşılık, inme sözkonusu olduğunda, zaman kaybı nedeniyle bu kez hasta aleyhine bir duruma yol açabildiğini belirten Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, “Sağlık Bakanlığı ile şu anda protokoller hazırlıyoruz. İnme hastası, evinden fark edilip de telefon ettiği andan itibaren hastaneye gelip, etkin trombolitik tedavi yapılana kadar neler yapılmalı, hangi basamaklar hangi şekilde izlenmelinin bütün protokollerini yapıyoruz. Türk Nöroloji Derneği, Sağlık Bakanlığı ve Beyin Damar Hastalıkları Derneği olarak çalışıyoruz” dedi.
İnmede trombolitik tedavide her geçen 5 dakikanın büyük önem taşıdığına işaret eden Prof. Dr. Öztürk, 100 hastaya trombolitik tedavi verdiğinizde ilk üç saat içinde, sadece iki hastanın zarar görme ihtimali olduğunu; tedavi ilk 4,5 saat içinde verilirse, hastaların yaklaşın yüzde 30’unun ciddi oranda yarar göreceği ihtimalinin hesaplandığını anlattı.
“Ne kadar erken tedavi yapılırsa, büyük ölçüde düzelme oranı da artıyor. Yani kesin olarak etkinliği kanıtlanmış ve zarar verme potansiyeli de düşük olan bir tedavi” diyen Prof. Dr. Öztürk, genel bir onam formunun halen yürürlükte olduğunu, Sağlık Bakanlığı’nın bu çalışmalara da pozitif yönde katkı verdiğini kaydetti.
Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, 2016’da Türkiye’de yaklaşık 40 bin kişinin inme nedeni ile hayatını kaybettiği tahmininin yapıldığını belirterek, “Bu trafik kazalarından ve kanserlerden de neredeyse daha fazla. Ciddi bir kayıp söz konusu” dedi. Prof. Dr. Öztürk, yılda en az 120 bin kişinin inme geçirdiğini, yaklaşık 40 bin kişinin bağımlı hale gelip rehabilitasyon almaya başladığını ve hayatına devam edemediğini de belirtti.
İnmenin, kişilerin hayatına yardımsız devam edememe yanında, rehabilitasyon masrafları, gelir kaybı nedeniyle uğradığı kayıplar olmak üzere doğrudan-dolaylı ciddi bir mali yükü de ortaya çıkardığını kaydetti.
Dünyada, nörolojik hastalıkların sosyal ve mali yüklerinin etkisine yönelik çeşitli veriler olduğunu, Türkiye’de de daha fazla bilgi edinebilmek amacıyla “Türkiye Nöroloji Atlası” çalışmasının başlatıldığını ifade eden Prof. Dr. Öztürk, “Dünyada işgücü kaybının yüzde 12’si nörolojik hastalıklardan. Türkiye’de de bu orana yakındır diye tahmin ediyoruz ama bizde iki-üç kişinin işini gücünü bırakması ve hastaya yakınları, akrabaları baktığı için onların da iş verimleri kesinlikle düşüyor. Bu nedenle indirekt maliyetler ülkemizde çok daha yüksek olabilir, dünya standartlarının üstünde diyebiliriz” bilgisini verdi.
Prof. Dr. Öztürk, “Bu çalışma (Atlas) şu anda pilot çalışma aşamasında. Türkiye çapında yapmadan önce pilot çalışma yapmak gerekiyor ve bu çalışma tamamlanmak üzere. Pilot çalışmayı 5 bölgede gerçekleştiriyoruz; Marmara, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Akdeniz ama bittiğinde bütün bölgeleri kapsayacak bir çalışma olacak. Pilot çalışmanın sonuçlarını bu seneki Türk Nöroloji Kongresi’nde paylaşmayı umuyoruz. Türkiye genelindeki çalışmayı ise, bir yıl sonra tamamlamayı hedefliyoruz. 2019’da elimizde Türkiye verilerinin olacağını umuyoruz, 2019’a kadar tamamlanması bekleniyor” dedi.
Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, “uğraş tedavi alanları”nın Türkiye’nin bir başka eksikliği olduğunu belirterek, fizyoterapist sayısındaki yetersizliği buna örnek gösterdi.
Beslenmenin önemine özel vurgu yapan Prof. Dr. Öztürk, Alzheimerı önlemek için çocukluk çağından itibaren sağlıklı bir beslenmenin etkili olduğunu, ebeveynlerin bu hususa dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Öztürk, “Öğretmenlerin bu konudaki rolü son derece yüksek, annelerin rolü çok önemli. Alzheimerı bile önleyebilmek için çocuk yaştan itibaren sağlıklı bir şekilde beslenmek, sağlıklı bir şekilde yaşamak, fiziksel aktiviteyi zengin tutmak, çevreyle ilgiyi, sosyal ilgiyi zengin tutmak gerekiyor” dedi.
Beynin yaşlanmasıyla ilgili belirlemelere karşılık, nörolojik hastalıkların gençlerde de görülebildiğini belirten Prof. Dr. Öztürk, genetik olarak erken yaşta demans görülebildiğini, çok çeşitli elektronik aletlerin de dikkat eksikliği, öğrenme eksikliği, öğrenmede zorluk, huzursuzluk, kişilik değişiklikleri, uykusuzluk gibi etkilerinin gözlenebildiğini anlattı.
Prof. Dr. Öztürk, özellikle gece yatmadan önce bilgisayar, tablet, akıllı telefon gibi aletlerin uzun süre ve yoğun kullanılmasının uyku kalitesini bozduğunu belirterek, “Uyku öğrenmenin gerçekleştiği çok önemli bir dönem. Gün içinde öğrendiklerimizi iyi bir uykuyla gece pekiştiriyoruz. Yatmadan en az bir saat önce bu teknolojik aletlerin kullanımı bırakılmalı. Sadece içerik uyarıları değil, aynı zamanda kullanılan aletin yaymış olduğu ışık düzeyi de beynin uyarılmasını yani uykuyu geciktirmeye neden olabiliyor” dedi.
Elektronik cihazlar üzerinde oynanan bazı oyunların ve bazı uygulamaların zihni çalıştırmaya yönelik etkisi bulunduğunu belirten Prof. Dr. Öztürk, yaşlı hastaların rehabilitasyonunda kullanılan, beyin yolaklarını çalıştıran programlar-uygulamalar bulunduğunu da kaydetti.
Prof. Dr. Öztürk, beyni genç tutmak için çeşitli tavsiyelerde de bulundu. Elle yapılan, fiziksel aktiviteyle gerçekleştirilen, hayatın içinde olan aktivitelerin beyni genç tuttuğunu belirten Prof. Dr. Öztürk, zanaatkarların ileri yaşlara kadar beyninin sağlıklı olmasının bundan kaynaklandığını anlattı. Prof. Dr. Öztürk, müzikle uğraşmak, dil öğrenmek, sosyal ve el işi hobilerinin etkili olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Öztürk, ilk ve ortaöğretimde kesinlikle müzik, beden eğitimi ve resim derslerinin olması gerektiğinin de altını çizdi. “Tek düze, hep aynı işi yapan, farklılıklarla karşılaşmayan meslek grupları elbette daha fazla risk altında” diyen Prof. Dr. Öztürk, sosyal bağlantıları zayıf kişilerin de daha fazla risk altında olduğunu anlattı.
Beslenme tarzının da beyin yaşlanmasını geciktirmede önemli bir faktör olduğunu belirten Prof. Dr. Öztürk, beslenmeye yönelik Akdeniz diyetini tavsiye etti. Prof. Dr. Öztürk, “Akdeniz diyeti kesinlikle beyin sağlığını koruyor, beyin yaşlanmasını geciktiriyor. Akdeniz diyetinde daha çok sebze, meyve, balık, kuruyemiş cinsi baklagiller, et ve yağ oranı daha düşük olan gıdalar, taze meyve suları yer alıyor. Özellikle de kırmızı ve mor meyveler. Bunlar antioksidan maddeler içeriyor ama her türlü meyve ve sebzeyi tüketmek gerekiyor. Buna karşılık hamurlu gıdalarla ve karbonhidrattan zengin beslenme de beyin yaşlanmasında olumsuz etkiye sahip. Ölçülü çay ve kahve tüketimi olumlu etki gösteriyor. Yine aşırı stresli iş ortamları da negatif etkisi gösteriyor” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?
Hocamızı tebrik ediyorum. bu konuda fizyoterapistler olarak herzaman yanlarında olacağımızı ve destekleyecegimizi paylaşmak istedim.basarilar diliyorum.