Prof. Dr. Gültekin: Meme kanseri vakalarının %80’inde ailesel yatkınlık bulunmuyor

Yazan Hatice Pala Kaya
28 Ekim 2021   |    17 Kasım 2021    |   Kategori: Güncel / Literatür, Kanser, Sağlık Gündemi Print

İnsanların ailelerinde meme kanseri öyküsü olmamasından kaynaklı olarak rehavete kapılabildiğini söyleyen Güven Hastanesi Genel Cerrahi Uzman Prof. Dr. Serap Gültekin, “Meme kanseri vakalarının %80-85’inde ailesel yatkınlık bulunmuyor” uyarısında bulundu ve kadınları meme kanserine karşı dikkatli olmaya çağırdı. Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice Pala Kaya’nın sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Gültekin, aile öyküsü olmamasının bireyleri kanser konusunda rahat davranmaya itmemesi gerektiğini belirtti.

Güven Hastanesi, Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında “Fark Et, Dokun, Çöz” başlıklı bir seminer düzenledi. Prof. Dr. Ali Uğur Emre ve Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Serap Gültekin’in konuşmacı olarak yer aldığı seminerde, meme kanserinin erken tanısı, tedavideki son gelişmeler, risk faktörleri ve korunma yöntemleriyle ilgili konu başlıkları, katılımcıların da fikirlerini paylaştığı interaktif bir toplantıyla ele alındı.

Meme kanseri neden olur? Belirtileri, tedavisi ve elle muayenesi

En büyük risk faktörü kadın olmak

Prof. Dr. Gültekin, “Bütün meme kanserlerinin yüzde 80-85’inde birinci derece aile hikayesi yok. Biz sadece birinci derece ailede hikayesi olanları tarasaydık, yüzde 80-85 meme kanserini görmeyecektik. O nedenle ‘ailemde kanser yok, elime kitle gelmiyor, çocuk doğurdum ve emzirdim, bende meme kanseri olmaz’ şeklinde bir düşünce yanıltıcı olabilir.

Unutulmamalıdır ki en büyük risk faktörü kadın olmaktır. Ne olursa olsun, hiçbir risk faktörümüz ve şikayetimiz olmasa da 40 yaş ve sonrası mamografi ve meme muayenesi kontrollerimizi yaptırmalıyız. Meme kanserinin %5-%10’u genetik testlerle gösterilebiliyor. Bunun dışında testlerle gösterilemeyen ailesel yatkınlıklar da olabilir” dedi.

Meme kanserlerinin sadece %3 ağrılı olabilir

Toplumda ‘memede hissedilen kitlede ağrı varsa kanser değildir’ şeklinde düşenceler olduğunun hatırlatılması üzerine, bu bilginin yanlış olduğunu belirten Prof. Dr. Gültekin, şu bilgileri verdi: “Meme kanserlerinin %3 ağrılıdır. Ele gelen kitlenin ağrılı olması, adetten önce oluşup, adetle birlikte küçülüyor olması, bu durumun hormonal değişiklik olma ihtimalini artırsa da kesinlikle kanseri dışlamaya yetmeyeceğini belirtmek gerekir.  Ayrıca memede tek bir alana lokalize, uzun süre devam eden ve adet döngüsü ile değişmeyen ağrı durumunda mutlaka doktora başvurulması gereklidir. Aslında meme ile ilgili herhangi bir şikayet ve bir bulgu olduğunda kontroller geciktirilmemelidir.”

Mamografi doğru çekilirse başarı oranı çok yüksek

Mamografinin meme kanserini saptamadaki doğruluk oranına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Prof. Dr. Serap Gültekin, şunları kaydetti: “Mamografinin duyarlılığı memenin yapısına, mamografinin kalitesine ve olası tümörün özelliklerine bağlıdır. Memede bağ ve bez dokusunun miktarı yağ dokusundan fazla ise buna yoğun meme adını veriyoruz. 50 yaşından önce bütün toplumun yaklaşık %40-50’si yoğun meme yapısına sahiptir.

Mamografi nedir? Ne için, nasıl çekilir? Sonucu nasıl değerlendirilir?

Yoğun meme tipi, meme kanseri açısından hem ortalama derecede bir risk faktörü olması, hem de mamografinin duyarlılığını azaltması yönünden de bizim için dikkat çekici bir noktadır. Bu yüzden mamografi raporlarımızın başında memenin yoğunluğunu belirten birtakım ifadeler kullanırız. Tip A, B;C ve D gibi. Yağlı olan memelerde eğer mamografi iyi çekildiyse, film kaliteli ise, teknisyen memeye teknik olarak doğru pozisyon vermişse, mamografinin duyarlılığı yüzde yüze yakındır.”

Meme kanserinin saptanmasında altın standart mamografidir

Mamografinin doğruluğunun, memenin yapısı, mamografinin kalitesi, (hem film kalitesi hem de pozisyonlama kalitesi göz önüne alınmalıdır), hastada bulunabilecek olan meme kanserinin özellikleri gibi faktörlerden etkilendiğini belirten Prof. Dr. Gültekin, “Yoğun olan memelerde mamografinin duyarlılığı düşer ama hiçbir zaman sıfır değildir. Yüzde 40’a kadar düşebilir ama şunu unutmamalıyız, altın standart tarama testimiz mamografidir.

Çünkü mamografi, ultrasonun gösteremediği kalsiyum birikimleri ya da kireçlenmeler dediğimiz erken evre meme kanserinin yüzde 70’inde görülen bir bulguyu gösterir. Ayrıca mamografi ile yapılan toplum bazlı taramalarda meme kanserinden ölüm oranlarının %30’a varan oranlarda düşürülebildiği kanıtlanmıştır” dedi.

Prof. Dr. Münevver Moran: Pandemi nedeniyle meme kanseri erken tanı oranları düşüş eğiliminde

Erken evre meme kanserinin, henüz süt kanalının içinde olan, kanal dışına çıkmamış meme kanseri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Serap Gültekin, bu kanserlerin %70-80’inde mamografilerde şüpheli şekilsel özelliklerde kalsiyum birikimleri saptanabildiğini belirtti. Prof. Dr. Gültekin, bu nedenle mamografiyi altın standart olarak gördüklerini, başka tarama yöntemlerinin de bazı özel durumlarda mamografiye ek olarak kullanılabileceğini ancak mamografinin yerini alamayacaklarını vurguladı.

Meme kanseri tanısında iğne biyopsileri tercih edilmeli

Bu arada Prof. Dr. Gültekin, toplantıda yaptığı konuşmada, memede görülen bazı şüpheli lezyonların tanısının, cerrahi müdahaleye gerek kalmadan iğneli biyopsilerle elde edilebileceğine işaret ederek, “Şüpheli meme kitlelerinin tanısında günümüzde iğne biyopsileri cerrahi biyopsilere tercih edilmektedir. İğne biyopsileri cerrahi biyopsiler kadar güvenilir sonuç vermekte ve hastaları gereksiz cerrahi işlemlerden korumaktadır.

Biyopsi nedir, nasıl yapılır? Biyopsinin riski var mıdır?

Kalın iğne biyopsileri ve vakum destekli biyopsiler ile tanı değeri yüksek doku parçaları temin edilebilmektedir” bilgisini verdi.

Pandemi erken evre meme kanseri teşhisini azalttı

Prof. Dr. Ali Uğur Emre ise salgın döneminde meme kontrollerinin ertelendiğini, bunun erken evre hastalık teşhisini azalttığını vurgulayarak, “İleri evre meme kanseri sayısının artması koronavirüs ile doğrudan bağlantılı değil ancak hastaların tarama için sağlık kuruluşlarına başvurma oranları özellikle kısıtlama dönemlerinde belirgin oranda azaldı. Bu durum da hastaların tanı almasında gecikmeye ve dolayısı ile hastalıklara daha ileri evrelerde tanı konmasına neden oluyor” diye konuştu.

Prof. Dr. Emre, kadınları kendilerinin meme kontrolünü yapmaya devam etmeleri konusunda uyararak, “Kadınlarda en sık görülen kanser türleri arasında birinci sırada yer alan meme kanserinin erken teşhis edilebilmesi için ulusal tarama standartlarına dikkat etmek önem taşıyor. Toplum bazlı tarama programlarında bu standartlara göre; 20 yaş ve üzeri kadınların, her ay kendi kendine meme muayenesi yapmaları, 30 yaş üzerinde özellikle riskli kadınların yılda bir kez meme muayeneleri ve ultrasonografilerinin yapılması ve gereklilik halinde mamografi çektirmesi, 40-69 yaş arasındaki kadınların düzenli olarak klinik meme muayenelerini yaptırmaları ve mamografi çektirmeleri gerekiyor” dedi.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla