Pandemi döneminde depresyon ve psikolojik hastalıklar arttığını ancak yeni normale uyum sağlayanların süreci daha sağlıklı atlattığını söyleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Aslan, salgın döneminde alınan önlemlerin ve salgın nedeniyle yaşanan duyguların ruhsal sıkıntılarda artışa yol açtığını söyledi.
Medikal Akademi canlı yayınında değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Selçuk Aslan, Türkiye’de ilk vakanın görülmesinin ardından birkaç ay içinde insanların endişe, kaygı ve beklenti kaygısı yaşadığını, yaşananları kavramak için yoğun çaba harcanılan bir dönem olduğunu vurguladı. Hekimlere talebin arttığını belirten Aslan, “Talepte artış var ama insanlar hastanelere gitmekten çekindikleri için sorunlarına çözüm bulamadan sıkışıp kalmış durumdalar. Bu dönemdeki sorunların bence daha fazla incelenmesi gerekiyor” dedi.
Kovid-19’un en yaygın etkileri; Kaygı, depresyon, panik, kendini daha fazla dinleme Salgının hızla yayılmasıyla bireylerin endişelerinin arttığını vurgulayan Prof. Dr. Aslan, “Başlangıçta kaygı ve endişenin egemen olduğu bir dönemdi.
Depresyon nedir? Neden olur? Belirtileri, türleri ve tedavisi
En çok sevdiğimiz insanlara zarar gelmesi, yakınlarımızı kaybetme korkuları, virüsü bulaştırma korkuları yaşandı. Bunlarla ilgili bilinmezlik içindeydi herkes. Nasıl bulaşır, dokunmayla, hava yoluyla bulaşır mı gibi bilgilerin yavaş yavaş öğrenildiği bir bilgi bombardımanı ve belirsizliğin yoğun olduğu bir dönem gerçekleşti” dedi.
Bu belirsizlik ve kaygı ortamının ardından karantinaların başladığını, üç aylık bu dönemde ekonominin kapandığını, çok sayıda kişinin işini kaybettiğini ifade eden Prof. Dr. Aslan, izolasyon döneminde kalabalık ailelerin kısıtlı bir alanda kalabalık olarak yaşamak zorunda kaldığını, tek başına yaşayan bireylerin yalnız yaşamak zorunda kaldığını, yaşlı insanların yardım alamadığı bir dönemin söz konusu olduğunu, bütün bunların da insanları etkilediğini kaydetti.
Yeni durumların yaşanmak zorunda kalındığını, öğrencilerin okula gidemeyerek online ders alması, eğitim, iletişim, alışverişin online yapılması gibi durumların yaşandığını belirten Prof. Dr. Aslan şunları söyledi: “İzolasyonun çok büyük etkilerini görmeye başladık. Nedir izolasyon? Yalnız kalma, iletişimin daralması, insanların gündelik etkinliklerini yapamaz hale gelmesi. Mesela; günlük yürüyüşler.
Her gün 6 bin adım atan bir kişi, bin adım atmaya başladı. Aktivite azalmaya, sosyal etkileşim azalmaya başladı. Bunlar insanların hayat damarları, insanları besleyen şeyler. Gündelik olarak insanların kendilerini iyi hissettiren etkinliklerin azalması depresyonda artışa yol açtı. Çok sık yaşanan depresyon tablosu -genelde toplumda on kişide bir rastlıyoruz- bu dönemde giderek arttı. Daha önce ruhsal sıkıntı yaşamamış insanlar sıkıntı yaşamaya başladılar.”
Kapanma dönemlerinde insanların kendi kendini çok izlediğini belirten Prof. Dr. Selcuk Aslan, yaz aylarında yaşanan kısmi gevşemenin ardından bütün Avrupa ile birlikte Türkiye’nin de Ekim ayından itibaren yeniden kapanmaya gittiğini ve bu kapanmanın da uzun sürdüğünü hatırlattı.
Bireylerin ilk kez karşılaştıkları bu durum karşısında uyum gösteremeyenlerin de olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Aslan, “Bu dönemde, mevcut duruma uyum gösterenler olduğu gibi, hiç uyum sağlayamayan ve bocalayan bireylerle karşılaştık. Psikolojik sorunlar açısından bir patlama yaşandığını düşünüyorum, toplumsal ihtiyaçların çok daha yükseldiği bir dönem yaşadık” dedi.
Salgında çok yüksek kaygı duyanlarla, hiç kaygı duymayan-umursamayan kişilerin yüzde 8’er oranla eşit olduğunu, pandeminin psikososyal etkileri konusunda yaptıkları bir araştırmanın bu sonucu verdiğini belirten Prof. Dr. Aslan, araştırma kapsamında kadınların daha fazla sorumluluk sahibi olduğunu gösteren sonuçlar ortaya çıktığını vurguladı.
“Yaptığımız çalışmaya göre kadınların daha çok sorumluluk duygusu var, kadınlar daha çok risk algısına sahip. Ve kadınlar hem çocukları, evin erkeğini, yaşlıları hepsini düşünüp, onları korumak için evin direği olduğunu gösterdi” diyen Prof. Dr. Selçuk Aslan, kadınların sorunları çözmek için bilgi almaya da erkeklere kıyasla daha fazla istekli olduğunun altını çizdi.
Bireylerin, hasta olmadıkları halde kendilerini COVID-19 hastası zannetmeleri, hastalık semptomları göstermeleri şeklinde tanımlanan “yalancı korona” durumunu da değerlendiren Prof. Dr. Aslan, “Gerçek bir tehlikeyle karşı karşıya olunduğunda korku normaldir, korkmak lazım. Ancak korkuya kapılıp yalan yanlış çözümler aranmamalı, yanlış fikre, korkuya saplanıp bocalamaya gerek yok. Sadece yalancı korona değil mesela; korona çocukları da yeni bir kavram. 2-3 yaşında olan çocuklar korona ve pandemi etkisi altında büyümeyi öğrendiler. Korona öğrencileri var” diye konuştu.
Yaşlıların bu süreçte ruhsal olarak en olumsuz etkilenen kesimler arasında bulunduğunu dile getiren Prof. Dr. Aslan, “Kendilerini ölüme mahkum gibi hissediyor ve çok daha çaresizler, onların psikolojisinde ‘idam mahkumu’ gibi hissediyorlar. Çünkü yaşlılar için sokağa çıkmanın bile lüks olduğu bir dönem yaşandı. Pandemi öncesi imkanlar kaybedilince, özgürlüklerini anladılar. Tekrar kavuşunca mutluluk artıyor” dedi.
Prof. Dr. Selçuk Aslan, olası kapanma kararlarında yürüyüşe izin verilecek bir yöntem geliştirilmesini önererek şunları bildirdi: “Depresyon sorunu çok büyük ölçüde arttı. Kaygı sorunları da arttı. İnsanlar kendilerini çok incelemeye başladılar. Çok boşluk, boş vakit ortaya çıktı. Boşluk insanları bunalıma sürüklüyor. İntihar davranışlarında artış var. İnsanların bir şekilde desteğe ulaşma, konuşup paylaşabilecekleri insanlara ulaşma ihtiyacı var. Online konuşmak da yeterli desteği sağlamıyor olabilir.
İnsanların bir arkadaşla dışarıya çıkıp, yürüyüp rahatlama imkanları ellerinden alındı. Belki tekrar bu kapanma dönemlerinde insanların yürüyüş ihtiyaçlarını ve haklarını gözeten bir kısıtlama programına yer verilmesi, egzersiz yapma ihtiyacına izin vereceği için bu bağlamda daha uygun olacaktır.”
Prof. Dr. Selçuk Aslan, pandemi sürecinde bireylerin depresyonda olup olmadıklarına ilişkin yapabilecekleri gözlemler olduğuna işaret ederek, bu gözlemler doğrultusunda mutlaka hekime başvurmayı tavsiye etti. Prof. Dr. Aslan şunları kaydetti: “Çok yoğun bir şekilde istek kaybı varsa, bir şeyler yapmak-ortaya koymak konusunda enerji ve motivasyon tamamen kaybedilmişse ve bu süreç birkaç haftayı geçmişse; diğer kişilerce de bu durum fark edilebiliyorsa ayrıca bireyin olumsuz düşünceleri yıkıcı düşüncelere dönüşmüşse hekime başvurulmalı.
Hepimiz zaman zaman olumsuz düşünce taşırız ama bir kişi tekrar tekrar bataklık halinde kendi kendine saldıran yıkıcı düşüncelerin etkisi altında kalıyorsa, yardım alması gerekir. Hayattan bağını kopartma, yaşamın anlamsızlığının artması, yaşamdan vazgeçme aşamasına geliyorsa yardım kesinlikle alınmalıdır. Psikiyatri, klinik psikolojiyle, gerekli olgularda ilaçla ve psikoterapi, bilişsel davranış psikoterapi ile yerine getirilebilir.”
Bireylerin anksiyete bozukluğu halinde de mutlaka yardım alması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Aslan, anksiyetede sorunların içinden çıkılamadığı durumlarda çöküntü ve karamsarlık dönemlerinin geldiğini, kişilerin uzmanlara başvurmasının gerekli olduğunu vurguladı.
Anksiyete nedir? Kaygı neden olur? Belirtileri ve tedavi yöntemleri
Prof. Dr. Selçuk Aslan, bu dönemi yaşayan çocukların gelecekte obsesif-kompulsif bozukluğa (OKB) daha yatkın olup olmayacağı yönündeki soruya ise, “Böyle bir öngörü söyleyemeyiz. İnsanların hastalık kaygısı artıyor olabilir. OKB veya hastalık kaygısı gibi tehlikeler, gerçekte tehlike olmadığı zaman konuştuğumuz kavramlardır. Bugün hali hazırda gerçekte bir tehlike var. Çocuklar nasıl tedbir alacağını öğreniyorlar. Çocuklar, zannedilenin aksine yetişkinlere kıyasla daha kolay öğreniyorlar” dedi.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Aslan, DSÖ’nün gelecekte de salgınlar olabileceği yönündeki uyarısının da yerinde bir uyarı olduğunu belirterek, bu sürecin iyi değerlendirilmesi, insanların bilgi sahibi olmasının sağlanması gerekliliğini vurguladı.
Prof. Dr. Aslan, “Muhtemelen gelecekte başka virüslerle de karşılaşacağız. Bu salgın sürecinde yeni normallere uyabildiğimiz ölçüde daha sağlıklı atlattık. Uyum sağlayamayanlar çok daha bocaladılar. Bu anlamda becerilerimizi geliştirmek için çaba göstermeliyiz. Online kaynaklara ulaşmak, kendi başına egzersizlikler yapmak gibi. Mesela; bu dönem uyku düzeni bozukluğuyla çok başvuru oluyor. Demek ki yatakta çok fazla istirahat yapılıyor. İnsanlar mutlaka daha aktif olmayı öğrenmeliler” diye konuştu.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?