Diyabetli bireylerin Covid-19 nedeniyle ölüm riskinin %70 daha yüksek olduğunu söyleyen Türkiye Diyabet Derneği Başkanı Prof. Dr. Rıfat Emral, Covid-19 pandemisi nedeniyle, diyabetik bireylerin daha büyük bir risk grubu oluşturduklarını vurguladı. Diyabetik bireylerde Covid-19’un daha ciddi ve ölümcül seyrettiğini belirten Prof. Dr. Emral, “Ülkemizde yapılan çalışmalar da Covid-19 PCR testi pozitif çıkan ve hastaneye yatırılan diyabetli bireylerde ölüm oranının %13.6 olduğunu göstermiştir. Bu oran, diyabeti olmayanlara göre Covid-19 nedenli ölüm riskinin diyabetlilerde %70 daha yüksek olduğunu göstermiştir” dedi.
Türkiye Diyabet Derneği tarafından ‘14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ nedeniyle Ankara’da bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya Türkiye Diyabet Derneği Başkanı Prof. Dr. Rıfat Emral ve Türkiye Diyabet Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Cem Haymana katıldı. Prof. Dr. Emral, insülini keşfeden üç kişiden (Charles Best, John James Rickard Macleod ve Frederik Banting) Banting’in doğum günü olan 14 Kasım’ın Dünya Diyabet Günü olarak kutlandığını, 2021’in insülinin keşfinin 100. Yılı olması nedeniyle de önem taşıdığını vurguladı.
Diyabet (şeker hastalığı) nedir? Neden olur? Belirtileri ve tedavisi
Prof. Dr. Rıfat Emral, Dünya Diyabet Günü için Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından 2021 için “Diyabet Bakımına Erişim” temasının seçildiğini hatırlatarak, diyabetli bireylerin ihtiyaçları olan ilaçlara ve teknolojik ekipmanlara ulaşabilmeleri konusunda farkındalık yaratıp çözüm üretilmesini sağlamanın temel hedef olduğunu anlattı.
Prof. Dr. Emral, “Birçok diyabetli birey, diyabet ilaçlarına ve bu arada insüline, kan şekeri ölçüm aletlerine, insülin pompalarına ve benzeri ihtiyaç duydukları ekipmanlara ulaşamamakta ya da ulaşmakta güçlük çekmektedir. Bu bağlamda; diyabetli bireylere ihtiyaçları olan ilaç, teknolojik ekipmanların sağlanması, davranış değişikliği yaratacak ve diyabetlinin yönetimini sağlayacak eğitimlerin planlanıp yapılması ve diyabetlilerin bakım ihtiyaçlarının karşılanması önem arz etmektedir” diye konuştu.
Covid-19 enfeksiyonunun diyabetli hastalar için daha büyük risk olduğunun altını çizen Prof. Dr. Rıfat Emral, tüm dünyada yapılan araştırmalarda, diyabet hastalarının Covid-19 hastaları içinde ikinci büyük kronik hasta grubunu oluşturduğunu söyledi. Diyabetli hastalar için Covid-19 enfeksiyonunun daha ölümcül olduğunu belirten Prof. Dr. Emral, şu bilgileri verdi:
“Ülkemizde yapılan çalışmalar da Covid-19 PCR testi pozitif çıkan ve hastaneye yatırılan diyabetli bireylerde ölüm oranının %13.6 olduğunu göstermiştir. Bu oran, diyabeti olmayanlara göre Covid-19 nedenli ölüm riskinin diyabetlilerde %70 daha yüksek olduğunu göstermiştir. Benzer şekilde diyabetli bireylerde yoğun bakım gereksinimi ve mekanik ventilasyon ihtiyacı da diyabetli olmayanlara kıyasla belirgin olarak daha yüksek tespit edilmiştir.”
Ölüm oranının yüksek olmasına karşılık, iyi tedavi edildikleri takdirde diyabetli bireylerin Covid-19 kaynaklı ciddi seyir ve ölüm oranlarında belirgin bir azalma gözlendiğini, bu nedenle diyabetli bireylerin tedavilerini sürdürmesinin önemli bir unsur olduğunu dile getiren Prof. Dr. Emral, şunları söyledi: “Bu dönemde diyabeti olan kişilerin mevcut tedavilerini sürdürmeleri, şeker ölçümlerini sıklaştırmaları, yeterli su tüketimine dikkat etmeleri, diyet ve egzersiz önerilerine sıkı sıkıya uymaları, hekimleriyle irtibatlarını kesmemeleri büyük önem arz etmektedir.
Elbette ki aşılanma da diyabetli bireylerin korunması açısından elzemdir. Bu nedenle bir kez daha diyabetli bireyleri Covid-19’a karşı aşılanmamışlarsa; aşı olmaya, eksik aşılanmışlarsa tam aşılı hale gelmeye, tam aşılı olanları da önerilen sürelerde rapel dediğimiz hatırlatma dozunda aşıları yaptırmaya davet ediyoruz.”
Prof. Dr. Emral, diyabetin 20. yüzyıldan itibaren sıklığı en fazla artan hastalıkların başında geldiğini, artış trendinin 21. yüzyıl başında da sürdüğünü belirterek, Uluslararası Diyabet Federasyonu verilerine göre dünyada yaklaşık olarak 537 milyon yetişkin diyabet hastası olduğunu, 2045 yılında bu sayının 783 milyona ulaşacağının tahmin edildiğini ifade etti.
Türkiye’de diyabet artış hızının yüksek olduğunu ve yetişkinlerde diyabet görülme sıklığının %14.5 olarak belirlendiğini söyleyen Prof. Dr. Emral şunları kaydetti: “Bu orana göre Türkiye’de diyabetli hasta sayısı 9 milyon 20 bin 900 olarak hesaplanmaktadır. Bu kişi sayısı Avrupa’da sıklık açısından birinci sırada olduğumuzu göstermektedir. Ülkemizdeki 18 yaş altı çocuk ve erişkinlerin yaklaşık on binde 8 kadarında da Tip 1 diyabet mevcuttur; dolayısıyla yaklaşık 19 bin Tip 1 diyabetli çocuğumuz vardır.
Bir başka çarpıcı veri de henüz diyabetik olmayan ama diyabete aday bireylerin toplumdaki oranıdır. Özellikle bozulmuş açlık glikozu ve glikoz tolerans bozukluğu olarak bilinen pre-diyabet, ülkemiz erişkin popülasyonunun %9.6’sını etkilemektedir. Bu bireylerin tespiti ve erken dönemde yaşam tarzı değişikliğinin bu bireylerde sağlanarak Tip 2 diyabet gelişiminin önüne geçilmesi bilhassa önem arz etmektedir.”
Diyabetin sadece hastaları değil, ailelerinin ve yakınlarının da hayat kalitesini etkilediğini ayrıca topluma da büyük mali yük getirdiğini vurgulayan Prof. Dr. Emral, hastalık ortaya çıkmadan tanınması ve gerekli önlemlerin alınması ile Tip 2 diyabet gelişiminin de önlenmesinin mümkün olduğunu kaydetti.
Diyabetin hastalara ek sorunlar doğurduğunu, bu hastalıkların da tedavisinin gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Emral şu bilgileri paylaştı: “Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği’nin yaptığı TEMD çalışmasına göre Tip 2 diyabetik hastalarının %60’ı hedef glisemik değerlerden uzaktır. Kolesterol, kan basıncı ve glisemik hedeflerde olanların oranı ancak 10 hastadan biri şeklindedir. Tip 2 diyabet hastalarında makrovasküler komplikasyon oranı %24.6, mikrovasküler komplikasyon oranı %47.5, koroner arter hastalığı oranı %22.9 olarak tespit edilmiştir.
Hastaların yaklaşık yarısı insülin ve ağızdan alınan ilaçları birlikte kullanırken, diğer yarısı sadece ağızdan alınan ilaçlarla tedavilerini sürdürmektedir. Tablet sayısı ya da insülin sayısı arttıkça hastaların glisemik ve metabolik kontrol durumları kötüleşmektedir.
İnsülin nedir, ne işe yarar? Yüksekliği, direnci ve tedavisi
TEMD çalışmasında diyabetli bireylerin sadece %10’u normal kiloya sahip iken %31’i fazla kilolu, %59’u ise obezdir. Hatta %11.1’inin morbid, yani ölümcül obez oldukları tespit edilmiştir. Bu da tip 2 diyabet gelişiminde obezitenin rolünü açık olarak ortaya koyan önemli bir veridir. Dolayısıyla obeziteyle mücadele aynı zamanda Tip 2 diyabet gelişiminin önlenmesi açısından da kilit rol oynamaktadır.”
Prof. Dr. Rıfat Emral, diyabetli hastaların hazır gıda tüketimini sınırlandırarak sağlıklı beslenmesinin en önemli kurullardan olduğunu anlatarak, düzenli fizik aktivite, yaşam tarzı değişikliği, sağlıklı yaşam unsurlarının uygulanması gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Emral, “TEMD çalışmasında Tip 2 diyabetli hastaların düzenli egzersiz yapma oranları %19.6 olarak bulunmuştur. Bu çalışmada düzenli egzersiz yapmak (haftada 2 günden daha fazla) iyi glisemik kontrole sahip olmayı belirleyen bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla diyabetik bireylerin diyetleri kadar egzersiz programına uymaları da glikoz kontrolü açısından elzemdir” dedi.
Dünya Diyabet Günü’nün temasının “Diyabet Bakımına Erişim” olarak belirlendiğinin altını çizen Prof. Dr. Emral, tedaviye erişememenin ilave sağlık ve sosyal sorunlara neden olduğunu anlattı.Diyabetli hastaların tedaviye erişememeleri halinde, kalp krizi, inme, böbrek yetersizliği, körlük ve alt ekstremite ampütasyonu gibi çok ciddi ve hayatı tehdit eden komplikasyonlarla karşılaşma riski taşıdığını bildiren Prof. Dr. Emral, bu komplikasyonların bireylerin yaşam kalitesini düşürme yanında, ilave mali yük oluşturduğuna da dikkati çekti.
Prof. Dr. Yıldız: COVID-19‘un metabolizma hastalıkları ile kuvvetli ilişkisi var
Türkiye’de de diyabet bakımına erişimde geliştirilmesi gereken yönler olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Emral, “Teknolojik gelişmelerden tüm hastalarımızın eşit şekilde faydalandığını söylememiz zordur. Ülkemizde pek çok tedavi ajanı SGK tarafından geri ödeme sistemi içinde hastalara ücretsiz verilebilirken özellikle diyabet tedavisinde ve takibinde kolaylık ve etkinlik sağlayan teknolojik ürünlerin çoğu ya geri ödeme kapsamı dışında tutulmuş ya da geri ödemeleri belli şartlara bağlanmıştır.
Bu da ihtiyacı olan tüm diyabetli hastaların bu yenilikçi tedavi olanaklarından faydalanmalarının önünde bir engel oluşturmaktadır. Uluslararası Diyabet Federasyonu bu yıl için ‘Diyabet Bakımına Erişim’ temasını, diyabet ile ilgili mevcut stratejik planları en iyi şekilde sürdürmek ve diyabet kampanyasına ilişkin planlama, geliştirme, katılım ve tanıtımı kolaylaştırmak için seçmiştir” diye konuştu.
Diyabet tedavisinde kullanılan yenilikçi moleküllerle olumlu gelişmeler ortaya çıkmaya başladığını, son 20 yıl içinde Tip 2 diyabetikler için kullanılan insülin dışı diyabet ilaçlarının sayı, etkinlik, güvenilirlik açısından arttığını ve çeşitlendiğini belirten Prof. Dr. Rıfat Emral, ayrıca yeni geliştirilen bazı diyabet ilaçlarının kalp-böbrek koruyucu özelliklerinin olmasını da umut verici gelişme olarak niteledi.
Prof. Dr. Emral, “Genç, Tip 1 diyabetli bireylerin her gün birkaç kez insülin injeksiyonu yapmalarını gerektirmeyen, basit bir kanül sistemiyle hastaya devamlı insülin veren ve üç günde bir iğne değişimi gerektirdiği için hastanın daha konforlu ve daha fizyolojik bir insülin tedavisi görmesini sağlayan insülin pompaları da tedavideki önemli gelişmelerdendir” dedi.
Türkiye’de toplam sağlık harcamasının yaklaşık %23’ünün diyabet nedeniyle yapıldığını bildiren Prof. Dr. Rıfat Emral, bu harcamanın %25’inin doğrudan diyabetin tedavisiyle ilgili olduğunu, %75’inin ise diyabetin komplikasyonları için yapıldığını kaydetti. Prof. Dr. Emral, diyabet oluşumunun önlenmesiyle, birey ve toplumun sağlık faydası elde etmesi yanında, maliyet düşüşünün de gerçekleşeceğini söyledi.
Bu arada, Medikal Akademinin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Rıfat Emral, 18 yaşın altında ergenlik dönemindeki çocuklarda Tip 2 diyabet sıklığında artış gözlendiğine işaret ederek, “Çünkü çocuklarda obezitenin ciddi bir şekilde arttığını biliyoruz ancak 10 yaşın altında genel itibariyle Tip 1 diyabet ortaya çıkıyor. Tip 2 diyabet biraz daha kilo fazlalığı ya da obezite ile ortaya çıkan bir durum. Özellikle 12 yaşından sonraki dönemde obez olan çocuklarımız Tip 2 diyabet geliştirme ya da obeziteye bağlı diyabet geliştirme açısından risk altındalar” dedi.
Türkiye’de diyabet hastalığının hangi bölgelerde ne oranda görüldüğü yönündeki bir soruya ilişkin olarak da Prof. Dr. Emral, bu yönde genellikle bölgesel çalışmalar yapıldığını vurgulayarak, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu gibi yeme-içmenin daha çok sevildiği bölgelerde görülüyor. İl bazında Antep ve Adana yüksek bildiğim kadarıyla. Ege bölgesi, nispeten daha iyi durumda. Akdeniz beslenmesine uyan bölgelerde diyabet sıklığı daha düşük. Bunlar birçok çalışmadan elde ettiğimiz verilerin, lokal çalışmaların sonuçları” dedi.
Gebelikte görülen diyabete ilişkin ise Prof. Dr. Emral şunları kaydetti: “Gestasyonel diyabetin, gebe kadının yaşıyla ve gebelik öncesindeki kilosuyla ilgisi bulunuyor. Gestasyonel diyabet, özellikle 26-28’inci gebelik haftalarında ortaya çıkan insülin direncinin bir sonucu. Çünkü plasentadan kaynaklanan bazı moleküller insülin direncini artırıyor. O dönemde eğer gebe kalan 25 yaş ve üstündeki bir kadınsa, riskin daha da arttığını biliyoruz ve her yaş artışı ile bu riskin katlanma ihtimali var. Dolayısıyla ileri yaş gebeliklerinde gestasyonel diyabet görülme olasılığı artıyor.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?