Dernek tarafından düzenlenen 13. Ulusal Parkinson Hastalığı ve Hareket Bozuklukları Kongresi Antalya’da yapıldı. Kongre kapsamında 11 Nisan Dünya Parkinson Günü nedeniyle bir basın açıklaması yapan Prof. Dr. Raif Çakmur, hastalıkla ilgili bilgi verdi. Kongre kapsamında Parkinson hastalarına hareketin önemini vurgulamak için Tai Chi etkinliği de düzenlendi.
Prof. Dr. Raif Çakmur, kongre kapsamında hastalara “harekete geç” çağrısı yaptıklarını vurgulayarak, “Harekete geç dememizin bir sebebi de Parkinson hareket yetinizi etkiler, sizi yavaşlatır. Egzersiz, motor semptomları geciktirerek ve azaltarak, size yardımcı olabilir. Bu da günlük aktivitelerinizi kolaylaştırabilir” bilgisini verdi.
Parkinson hastalığı neden olur? Belirtileri, teşhisi ve evreleri
Prof. Dr. Çakmur, Parkinson’lu insanlarda dopaminin seviyesi tükendiği için hareketin otomatik olamadığını ve verilen bir işlemi başlatmak veya yerine getirmek için bilinçli bir çaba gerektiğini vurgulayarak, “Dansın ritmik ve tekrarlayan hareketleri, hareket için bir model sunarak yavaşlama, donma gibi motor semptomlara yardımcı olabilir, hareket etmeden önce nasıl hareket edeceğiniz hakkında bilinçli düşünmek, zihnin, hareketi başlatıp tamamlamasına yardımcı olabilir. Zamanla ve uygulama yapmakla bu daha kolay hale gelir ve bu nedenle, kalabalık bir caddede istikrarlı bir şekilde ayakta durmak gibi günlük etkinliklerde çok yardımcı olabilecek kendine güven oluşur” diye konuştu.
Parkinson hastalığının 200 yıldır tanımlanmış olduğunu, son 50-60 yıl içinde ise tedavide önemli gelişmeler sağlandığını bildiren Prof. Dr. Raif Çakmur, 60’lı yıllarda bulunan etken maddenin tedavide büyük ilerleme sağladığını vurguladı.
“50 yıldan beridir Parkinson hastalığı ilaç tedavisi ile başarılı sonuçlar elde edilebilen ilk nörodejeneratif hastalık olma özelliğini taşımaya devam etmiştir” diyen Prof. Dr. Raif Çakmur, şunları kaydetti: “Diğer taraftan, Parkinson hastalığının patofizyolojisine yönelik bilgilerimiz son 30-40 yılda hızla artmış, özellikle son 20 yılda Parkinson hastalığının genetiği, hücresel düzeydeki süreçleri ve hücre ölüm mekanizmaları büyük oranda anlaşılmıştır. Bu bilgi birikiminin tedavi arayışına yansıması yeni ve hastalığı yavaşlatıcı/önleyici tedavi araştırmalarının artması şeklinde olmuştur.
Son yıllarda özellikle hastalığın erken dönemindeki motor-olmayan belirtilerin mümkün olduğunca erken belirlenerek hastalığın ilerlemesini durdurmanın yolları araştırılmaktadır. Aslında ulaştığımız bu noktada ve Parkinson hastalığının 200. Yıl dönümünde en büyük beklentimiz hastalığın ilerlemesini durduracak tedaviler geliştirilmesidir.”
Parkinsonun sinsi başladığını ve yavaş ilerleyen bir hastalık olduğunu kaydeden Prof. Dr. Çakmur, bu nedenle erken teşhisin büyük önem taşıdığını bildirdi. Belirtiler konusundaki bilincin erken teşhisteki önemine işaret eden Prof. Dr. Çakmur şu uyarılarda bulundu:
“Parkinson hastalığının erken belirtileri enterik sinir sistemi, alt beyin sapı ve koku yollarında ortaya çıkmaktadır. Koku duyusu kaybı veya azalması, uyku bozuklukları ve kabızlık, sonraki aşamada ise titreme ve hareketlerde yavaşlama gibi motor belirtiler görülmektedir. Hastalık genellikle motor semptomlarla tanı almaktadır.
Bazen erken bulgular çok silik olabilir, öyle ki aylarca fark edilmeyebilir. Söz konusu belirtilerin ortaya çıkmasında belli bir sıra olmadığı gibi her hastada belirtiler aynı olmaz. Hastalığın başlangıcında vücudun tek tarafında olmak üzere kol veya bacakta ortaya çıkan belirtiler, zaman içinde iki yanlı tutulmaya yol açar.”
Parkinson tedavisinde ilaç kullanımı yanında cerrahi alternatifin de bulunduğunu belirten Prof. Dr. Çakmur, “Ameliyat kararı için önce Parkinson hastalığı tedavisinde deneyimli bir nöroloji uzmanı tarafından doğru tanı konulduğundan ve en uygun ilaç tedavisinin uygulandığından emin olunmalıdır. Parkinson hastalığının tedavisinde kullanılan hiç bir cerrahi yöntem hastalığı tamamen ortadan kaldırmaz. Hastaların hemen hepsi ameliyattan sonra da Parkinson hastalığı için ilaçları kullanmaya devam ederler” dedi.
Prof. Dr. Çakmur, hastalığın kesin tedavisi olmamasına karşılık, ilaçlarla belirtilerin büyük ölçüde giderildiğini, hastanın yaşamını aktif ve üretken bir şekilde sürdürmesinin sağlanabildiğini, erken teşhis ve düzenli tedaviyle uzun yıllar mutlu bir yaşamın verilebildiğini kaydetti.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?