Türk Nöroloji Derneği tarafından düzenlenen ve ana teması Multipl Skleroz (MS) olarak belirlenen 54. Ulusal Nöroloji Kongresi 1-5 Aralık tarihleri arasında Antalya’da yapıldı. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında ana gündem maddeleri olan MS, inme, demans, migren gibi konular hakkında bilgi verildi. Basın toplantısına Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Neşe Çelebisoy, Genel Sekreter Prof. Dr. Demet Özbabalık, Sayman Prof. Dr. Cavit Boz, Yönetim Kurulu üyeleri Prof. Dr. Nerses Bebek, Prof. Dr. M. Akif Topçuoğlu, Prof. Dr. Kayıhan Uluç ile MS Çalışma Grubu Moderatörü Prof. Dr. Hüsnü Efendi katıldı.
2018 yılında Türkiye’de yaklaşık 40 bin kişinin inme nedeniyle hayatını kaybettiğini tahmin ettiklerini hatırlatan Prof. Dr. Öztürk, bu ölüm sayısının trafik kazaları ve kansere yakın olduğunu vurguladı. Yılda en az 120 bin inme vakası görüldüğünü, ölümler dışında 40 bin kişinin de başkalarına bağımlı halde rehabilitasyon alarak yaşayabilecek seviyede hayatta kaldığını dile getiren Prof. Dr. Öztürk, “Ciddi bir kayıp söz konusu. İnmenin, kişilerin hayatına yardımsız devam edememe yanında, rehabilitasyon masrafları nedeniyle uğradığı kayıplar olmak üzere doğrudan-dolaylı ciddi bir mali yük de ortaya çıkıyor” dedi.
Prof. Dr. Öztürk: Türkiye genelinde çok sayıda yeni inme merkezleri kurulacak
İnmenin uygun merkezlerde hızlı müdahale ile büyük oranda geri döndürülebilir bir hastalık olduğunu bildiren Prof. Dr. Öztürk, TND’nin inme merkezleri konusunda uzun süredir girişimde bulunduğunu hatırlattı. Bu kapsamda ilerlemeler sağlandığını vurgulayan Prof. Dr. Öztürk, inmeye ambulansa alınmadan itibaren nasıl müdahale edileceğine ilişkin kapsamlı uygulama rehberi olan “İnme Klinik Protokolü”nün hazırlanarak yayımlandığını belirtti ve “Nöroloji uzmanı yönetiminde inme ünite ve merkezlerinin organizasyon, yönetim ve tedavi şeması algoritmalarını yayımlanmış durumdadır. İnme merkezlerinin kurulmasında da pilot uygulamalar başarıyla yürütüldü” dedi.
“İnme merkezleri hızlı müdahale ve inmenin etkilerini azaltmada çok kritik bir rol oynuyor. İnme, tedavi edilebilen bir hastalıktır. İnmede en önemli faktör zamandır. O yüzden de biz ‘zaman beyindir’ diyoruz çünkü her geçen dakika çok sayıda beyin hücresinin kaybına neden olur” diyen Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, bu nedenle inme belirtileri görüldüğü anda, hastaların kendiliğinden hastaneye gitmeye çalışmadan 112’yi aramasının büyük önem taşıdığını vurguladı. Prof. Dr. Öztürk, “112’yi aramalarını istiyoruz çünkü 112, hastayı nereye götüreceğini biliyor. Kendi araçları ile geleceklerse de nöroloğun bulunduğu bir sağlık merkezine hızla gelmelerini istiyoruz” dedi.
İnme merkezi sayısının henüz yetersiz olduğunun altını çizen Prof. Dr. Öztürk, Bakanlığın da sorunun farkında olduğunu ve en iyi tedaviyi verecek inme merkezleri kurulma sürecinin işlediğini bildirdi.
Prof. Dr. Öztürk, inme merkezlerinin yaygınlaştırılması için bir plan dahilinde hareket edildiğini belirterek şunları kaydetti: “Sağlık Bakanlığı ile yaptığımız çalışmalar dahilinde hangi bölgelere, hangi özelliklerde inme merkezleri kurulacağı, kim tarafından işletileceği, yürütüleceği, hastaların ne şekilde bakılacağı ve her şeyden önemlisi bu merkezlere hastaların nasıl yönlendirileceğinin çalışmaları yapılıyor. Her bir milyon kişiye bir inme merkezi açılması planlanıyor. Nöroloji uzmanı yönetiminde inme üniteleri ve inme merkezlerinin hem intravenöz yani damardan tedavi hem de girişimsel yani damar içi tedavileri uygulamak üzere uygun ekiplerle bu çalışmaları yapması bekleniyor.
İnme Tebliği hazırlandı. Tebliğ neyi kapsıyor? Hangi bölgede bir hasta olduğunda o bölgede, hangi merkez sorumlu, bir sorumlu merkez olabilmek için hangi özelliklere sahip olmak lazım, hangi standartlar sizi bir inme merkezi ya da kapsamlı inme merkezi yapar ve hastalar size yönlendirilir, bunlar belirlendi. Tebliğ imza için bekliyor. Tebliğ yayınlanınca bütün Türkiye’de bağlayıcı olacak ve bütün inme hastaları gerçekten en hızlı, en etkin tedaviye ulaşabilme olanağı elde edecekler.”
Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, Ankara, İstanbul, Bursa ve Eskişehir’de inme merkezleri kurulduğunu ve organize edildiğini belirterek, bu merkezlerin başarılı olduğunu kaydetti. İnme hasta sayısının artış eğiliminde olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Öztürk, “Bu hastalara çok hızlı bir şekilde müdahale edilmesi ve doğru merkeze yönlendirilmesi başarılı bir tedavi için ön koşul, kesinlikle olması gereken. Bu aslında bir sağlık hizmeti aciliyeti. Pilot uygulamalara başlandı. Mesela; Ankara’da 6 merkez belirlendi.
Nöbet usulü çalışmak üzere organize edildi. Çünkü bu 24 saat kesintisiz çalışmayı gerektiren bir durum. Girişimsel uygulama yapılacak, intravenöz uygulama yapılacak ve bu hastalar sıradan hasta değil. Beyin damarına müdahale ettiğimiz hastalar. Kanama riski olabilir, tekrar tıkanma riski olabilir, çok sıkı bir şekilde yakından takip edilecek. O yüzden de nöbetçilerin, orada hastanın başında olması gerekecek” dedi.
TND Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. M. Akif Topçuoğlu da “Pilot uygulamalar başarılı olacağımızı gösteriyor” diyerek, bölgesel olarak merkezler kurulması ve organize edilmesinin önemine değindi. Prof. Dr. Topçuoğlu, “Halkın giderek yaşlanması ile ülkemizde inme sıklığı artmıştır. İnme tedavisinin ‘hemen’ ve ‘bölgesel’ bağlamda yapılması zarureti nedeniyle bu tedaviyi uygulayabilecek inme merkezlerin iyi bir planlama ile yurt sathına yayılması gerekiyor. Ankara ve İstanbul gibi illerde başlanan pilot uygulamalar başarılı olacağımızı gösteriyor. Şimdi nörologlar olarak tebliğin yayınlanmasını ve ardından hemen işe koyulmayı bekliyoruz” diye konuştu.
Multipl Skleroz hastalığının “tedavisi yok” söyleminin tam doğru olmadığını belirten Prof. Dr. Hüsnü Efendi, şu bilgileri verdi: “Son yıllarda tedavide baş döndürücü yeni gelişmeler yaşanıyor. MS, 20-40 yaş arasında başlar ve kadınlarda daha sık görülür. Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte multipl skleroz ve immunoloji alanındaki bilimsel araştırmalar MS’in ortaya çıkış nedeni, oluş mekanizmaları, tanısı ve tedavisi konusunda her geçen gün daha yeni bilimsel verilere ulaşmamızı sağlamaktadır.
Multipl Skleroz (MS) hastalığı neden olur? Belirtileri ve tedavisi
MS hastalığında temel neden, vücudun immun sisteminin kendi hücrelerine saldırı yapmasıdır. Genetik yatkınlık dışında MS hastalığının ortaya çıkışında enfeksiyonlar, D vitamini düşüklüğü, sigara gibi çevresel faktörler tetikleyici olabilir. Özelikle sigaranın hastalığın ortaya çıkışında, hastalık seyrinde ve tedavi yanıtında önemli olduğunu gösteren kanıtlar giderek artmaktadır. D vitamini de benzer özellikler nedeniyle önemlidir.”
MS’in “kontrol edilebilir” bir hastalık sınıfına girdiğini belirten Prof. Dr. Cavit Boz, hastaların çeşitli kanallardan verilen yanlış bilgilere itibar etmemelerini tavsiye ederk şu bilgileri verdi: “Tedavilerin etkinlik ve güvenliğinin takibi çok önemlidir. Bu nedenle hastaların MS konusunda deneyimli bir merkezde düzenli takipleri önemlidir. İnternette doğru bilgiler olduğu gibi çok fazla da yanlış bilgi var. Hatta son zamanlarda ulusal TV kanalları bile MS ile ilgili çok yanlış haberler yapmakta; hastaların mutlaka sakat kaldığı yönünde son derece yanlış haberler yayınlamaktadırlar.
Diğer taraftan pek çok fırsatçı MS’i bitkisel vs yöntemler ile tedavi ettiklerini yazmaktadırlar. MS hastaları bu bilgi kirliliğinde her şeye inanmamalıdır. MS hastaları zeki hastalar olduğundan hangi bilgilerin doğru, hangilerinin yanlış olduğunu kolayca ayırt etmektedir. Kapari, keçi sütü, çuha otu, sülük tedavisi, arı sokması gibi pek çok farklı alternatif yöntemlerin MS’e hiç bir katkısı yoktur.”
Halk arasında “migren aşısı” olarak adlandırılan ilacın, enjeksiyonla yapılması nedeniyle bu isimlendirmeyle bilindiğini söyleyen Prof. Dr. Neşe Çelebisoy, ilacın migrende ağrı yolları üzerindeki iletimi sağlayan bir proteine karşı geliştirilmiş antikorlar olduğunu belirtti. Sözkonusu ilacın 2020’de Türkiye’de de kullanıma sunulmasının söz konusu olduğunu dile getiren Prof. Dr. Çelebisoy, şu bilgileri verdi:
“Son yıllarda gündemde olan ajanlar migren ağrısının ortaya çıkışında rol alan CGRP adlı peptidin etkisinin ortadan kaldırılması yolu ile etki ederler. Çalışmaları tamamlanan iki ilaç Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) onayı almıştır. Bu grup ilaç ile migren ataklarında yüzde 50 hastada azalma sağlanırken, olguların yüzde 10-20’sinde atakların ortadan kalktığı bildirilmektedir. Henüz uzun dönemli etkinlik ve güvenirlik ile ilgili sonuçları elde olmamakla beraber enjeksiyon yeri reaksiyonları ve nezle benzeri tablolar dışında yan etki oluşturmadıkları görülmüştür. Aylık cilt altı veya 3 ayda bir damardan enjeksiyon şeklinde kullanımları mevcuttur.”
Alzheimer hastalığındaki artışa dikkat çeken ve Dünyada 40 milyona yakın Alzheimer hastası olduğunu söyleyen Prof. Dr. Demet Özbabalık, 2050 yılında bu sayının 115.4 milyona ulaşacağı belirterek şu bilgileri verdi:
“En yüksek artış orta ve düşük gelirli ülkelerde görülmektedir. Türkiye’de şu anda yaklaşık 1 milyon Alzheimer hastası bulunduğuna ait bir tahmin yürütülürken, 2050 yılında dünyada 4. en fazla Alzheimer hastasına sahip ülke olacağımız düşünülmektedir. Demans hastalığı yüksek mali yük getiriyor. Dünya genelinde 2015’de yıllık maliyetin 818 milyar dolar olduğunu, 2018 yılında 1 trilyon dolara, 2030 yılında ise 2 trilyon dolara çıkması bekleniyor. Tedaviye yönelik yoğun araştırmalar yapılıyor.”
Alzheimer nedir? Nedenleri, belirtileri, tedavisi ve korunma
Epilepsi hastalarının sosyal olarak dışlanması, işini kaybetmesi gibi olumsuz koşullarla karşılaştığını hatırlatan Prof. Dr. Nerses Bebek, “Epilepsi nöbetlerle kendini gösteren, nöbetler dışında genellikle başka bir neden yoksa bireyin sağlıklı ve üretken hayatına devam edebildiği kronik bir hastalıktır. Bulaşıcı değildir” dedi.
“Hastaların yüzde 60-70’i düzenli ilaç kullanarak, doktor kontrolünde kalarak, ilaç tedavisine özen göstererek sorunsuz bir hayat yaşayabilirler” diyen Prof. Dr. Bebek, hastaların sağlıklı yaşam kurallarına özen göstermesinin de kritik önemde olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Bebek, “Bireyler beklenen uzunlukta bir hayatı yaşayabilir, evlenebilir, çocuk sahibi olabilir, eğitimlerine devam edebilir ve çalışabilirler. Kişilerin düzenli olarak takip edildikleri sağlık merkezi ve hekimleri tarafından bilgilendirilmesi, karşılaşabilecek sorunlar, sosyal destek, olası yan etkilerin takip edilmesi, evlilik ve çocuk sağlığı konusunda danışmanlık verilmesi son derece önem taşımaktadır” diye konuştu.
Epilepsi hastaları toplumda damgalandığı için tedavileri aksıyor
Nöropatik ağrılar hakkında bilgi veren Prof. Dr. Kayıhan Uluç da, “Hastaların önemli bir kısmı yakınmasını ağrı olarak değil, yanma, batma, iğnelenme, karıncalanma, donma, hatta kaşıntı olarak tarif ediyor. Bu yakınmalarının nedeni bu hisleri taşıyan sinirleri etkileyen bir hastalık veya bozukluk olması” bilgisini verdi.
Nöropatik ağrıların hastaların yaşamını etkileyen önemli bir sağlık sorunu olduğunu belirten Prof. Dr. Uluç, “Hasta eğer dikkatle sorgulanmazsa veya doğru muayene yapılmazsa bu ağrılar tanınmıyor. Bilinmeli ki, bu ağrılarla baş etmeye çalışan hasta sayısı az değil. Türkiye’de de durumun böyle olduğunu biliyoruz. Ülkemize ait net verilere şu aşamada devam ettiğimiz nöropatik ağrı sıklık çalışmasıyla ulaşmayı hedefliyoruz” dedi.
Nöropatik ağrının bilinen en sık nedeninin şeker hastalığı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kayıhan Uluç, “Kemoterapi ilaçları, bazı özel enfeksiyonlar, damarların iltihabi hastalıkları, omurilik hastalıkları, alkolizm gibi pek çok farklı durum nöropatik ağrıya sebep olsa da bunlar arasında en sık neden şeker hastalığı. Ülkemizde hem şeker hastalığının hem de obezitenin görülme sıklığı korkutucu şekilde artmakta.
Şeker hastalığı sinsi bir hastalık, tüm organları etkileyebildiği gibi sinir sistemini de etkileyebiliyor. Şeker hastalarının yaklaşık yarısında sinirler yaygın olarak etkileniyor, bunların bir kısmında da nöropatik ağrı gelişiyor. Bu nedenle hem şeker hastalığını, hem de nöropatik ağrı belirtilerini iyi bilmek ve erken evrede tanımak gerekiyor” diye konuştu.
Nöropatik ağrıların basit ağrı kesicilere, antiinflamatuvar ilaçlara, kas gevşeticilere yanıt vermediğine dikkat çeken Prof. Dr. Uluç, “Nöropatik ağrının tedavisi zordur, farklı tıp disiplinlerinde yer alan hekimlerin birlikte hareket etmesi gerekebilir. İlk seçenek ilaç tedavisidir, ancak diğer ağrı türlerinde etkili olan non-steroidal antiinflamatuvarlar, basit ağrı kesiciler veya kas gevşeticiler bu ağrının tedavisinde hiç işe yaramaz. Hastaları, hastalıkları ve tedavi olasılıkları konusunda bilinçlendirilmek gerekiyor. Tedavide kullandığımız etkin ilaçlar mevcut. Bu ilaçları hasta özelinde değerlendirip, doğru ilacı seçerek uygun süre ve dozda vermeye çalışıyoruz. Süreç uzun olabiliyor. İlaç tedavilerinin etkisiz olduğu hastalarda algoloji uzmanları ile girişimsel tedavi seçeneklerini mutlaka değerlendirmek gerekiyor” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?