Kişinin hamilelik sırasında beslenmesinden, çocukluk çağındaki beslenmeye, daha sonraki süreçte yaşam biçimi ve koşullarından, yaşadığı şehrin ve ülkenin sosyal ve ekonomik durumuna kadar çok geniş bir yelpazede etki eden unsurlar bulunduğunu hatırlatan Prof. Dr. Murat Tuzcu, “Kalp krizi ile sonlanan damar sertliği dediğimiz hadise, birçok etkenin birbiri ile etkileşmesi sonucunda ve bu etkenlerin yaşamımız süresince değişmesi sonucu olan bir şey ve bir tek yol yok.
Basite indirgeyip kolesterol, yüksek tansiyon demek mümkün değil. Çünkü tek başına kolesterol etken değil, kolesterol önemli faktörlerden biri. Sigara tek başına bir faktör değil, birçok faktörden biri. Ayrıca şişmanlık, hareketsizlik, şeker hastalığı veya ona eğilim çok önemli. Bunlar kadar olmasa da stresler önemli, hava kirliliği önemli. Bunların önem derecesi tabii ki fark ediyor” dedi.
Kalp hastalıklarında sigara, hareketsizlik, kötü beslenme gibi etki eden unsurların bilindiğini ancak bunların yanında stres, hava kirliliği gibi çevresel faktörlerin de rolü olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Tuzcu şunları kaydetti: “Buna şu pencereden bakacak olursak birkaç prensip var, bunu sağlık tavsiyesi olarak düşünmenizi istiyorum. Bir tanesi bu çok etkenlik. Yani bu durum bir parça Türkiye’nin sosyal ve ekonomik durumuna benziyor. Eğer İstanbul’da yaşıyorsanız inanılmaz kalabalık, herkes bir yerlere yetişme telaşesinde. Trafik yoğun, otobüsler, metrolar çok kalabalık. Herkes de bir endişe var.
Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu: Türkiye’nin kronik hastalık yükü verileri güncellenecek
Bunların birden fazla sebebi olduğunu biliyorsunuz değil mi? İstihdamdan faiz oranlarına, işsizlik oranından gerçek ücretlere, enflasyondan sosyal hayata bunların hepsi bizim beş sene veya on sene sonra nasıl bir toplumsal yaşamımız olacağını belirliyor, şimdiden görebiliyorsunuz. Eğer sizin eğitiminiz iyi değilse, şehirlerde gereğinden fazla bina yapılıyorsa on sene sonra her tarafın yemyeşil olup da çok rahat bir hayatınız olmayacağını tahmin edebiliyorsunuz. Kalp hastalığına da böyle bakacaksınız. Yani bir sürü olumsuz etken var. Gerçekte mesele kırk yaşında başlamıyor, kırk yaşından çok önce başlıyor ve ne yazık ki ülkemizde 30 yaşında hatta 20’lerinde bile kalp krizi geçirenler var. Az oranda ama var.”
Prof. Dr. Tuzcu, bu tür etkenlere ne kadar süreyle maruz kalındığının ikinci önemli unsur olduğunu belirterek, belirleyiciliğin bu iki prensip üzerinden gözlenmesi gerektiğini anlattı. Kalp hastalıklarını oluşturan etkilerin çok sayıda olması nedeniyle, hastalıkla mücadelede de “mucize çözümler” olmadığını anlatan Prof. Dr. Tuzcu, “Bu işlerin tılsımlı bir değnekle düzelmesi, müthiş bir sebebi veya çok büyük bir yeni buluşun her şeyi ortadan kaldırması gibi bir durum söz konusu değil. Genellikle Türkiye’deki ve dünyanın bir sürü yerindeki tartışmalar bazen yüzeyel olabiliyor. Mucize hiçbir şey yok. Hiçbir ilaç, hiçbir stent, hiçbir ameliyat sağlıklı bir yaşam biçiminin yerini tutmuyor” dedi.
Genetik konusunda çok büyük araştırmalar olduğuna işaret eden Prof. Dr. Tuzcu şunları kaydetti: “Kronik hastalıklar bir tek gene bağlı hastalıklar değildir. Çok karmaşık yüzlerce farklı genin birbiriyle etkileşimi sonucu o zemin yaratılıyor ve o zeminin yaratılması yetmiyor çoğu zaman dışarıdan gelen olumsuz etkilerin de bu zeminle etkileşimi söz konusu oluyor. Sağlıklı bir hayat yaşıyorsanız, genetik aynı da olsa, sonuç aynı değil.
Yani diyoruz ki, kalp hastalıklarının yüzde 90’ı kader değildir. Anne karnında genetik bir mirasımız olabilir ama annenin beslenmesi ile o çocuğun nasıl beslendiği, çocuğu nasıl bir yaşama maruz bıraktığı, baba evde sigara içiyor mu içmiyor mu, çocuk dışarıda oynayabiliyor mu, hareketli mi değil mi, dışarıda hızlı hazırlanan yemeklerden yiyor mu yemiyor mu bunların hepsi çocukluk çağında önem kazanıyor.”
Prof. Dr. Tuzcu, dar gelirliler açısından sağlıklı beslenme şansının parasal nedenlerle azaldığını, bu nedenle varlıklı kişilerin yaşam sürelerinin daha uzun olduğunu kaydetti.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?