Yapay zeka ile lenfoma tedavisinde yeni bir dönemi başladığını söyleyen Dünya Aferez Birliği (WAA) Başkanı, Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Klinik Eğitim ve İdari Sorumlusu, Kök Hücre Nakli Merkezi Direktörü Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, yapay zeka uygulamaları ile hematolojik kanserlerin tedavisinde başarı oranlarının daha yüksek olacağını vurguladı. Yapay zekanın son yıllarda tıp dünyasında ön plana çıkan konulardan biri olduğunu belirten Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, “Yapay zeka lenfomada yeni bir dönemi başlatıyor. Bu dönemde başarı oranları daha yüksek olacaktır. Hastalar için olumlu sonuçlara sebep olacaktır” dedi.
Yapay zekâ yazılımlarının öğrenebilir olduğundan, tanı-tedavi-takipte daha standardize, daha hızlı, daha verimli ve daha kaliteli sağlık hizmeti sunumu kaydedilebileceğini ifade eden Prof. Dr. Altuntaş, “Yazılımın kapasitesinin sadece tek bir alanda öğrenmekle sınırlı olmaması, aynı hızda hastalığa ilişkin her türlü veriyi ve çok sayıda etkileşimleri de öğrenebilir olması tüm bu bilgileri kullanarak tanı, o tanıyla ilgili olası gidişat ve tedavi seçenekleri konusunda ve lenfoma yönetiminde çığır açacaktır” diye konuştu.
Yapay zeka ve akıllı saatler ile Parkinson hastalığı 7 yıl daha erken tespit edildi!
Lenfomanın tedavi edilebilir ve sonuçları yüz güldürücü kanser tiplerinden biri olduğuna, güncel ilaç ve ışın tedavileri ile bazı lenfoma türlerinde %95’e kadar başarı şansı olduğuna da vurgu yapan Prof. Dr. Altuntaş, Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice PALA KAYA’nın sorularını yanıtladı.
Prof. Dr. Altuntaş: Lenf sistemi; lenf sıvısı, lenf damarları ve lenf düğümlerinden oluşan ve vücudun her yerinde devamlı dolaşan lenf sıvısını taşıyan bir mekanizmadır. Doku ve hücrelerdeki yabancı maddeleri, ölü ve yıpranmış hücreleri, bakteri ve mikropları uzaklaştırmak, kaybedilen proteinlerin bir kısmını tekrar dolaşıma kazandırmak, bağırsaklarda emilen yağ asitleri, gliserol, A, D, E, K vitaminlerini dolaşıma katmak ve vücudun savunma sistemine destek olmak en önemli görevleridir.
Prof. Dr. Altuntaş: Lenfoma, lenf sisteminin kanseridir. Lenfosit denilen kan hücrelerinin lenf bezlerinde aşırı çoğalması sonucu ortaya çıkar. Kötü huylu lenfositler lenf bezleri dışında dalak, karaciğer, kemik iliği ve diğer doku veya organlarda da çoğalabilirler.
Lenfoma (lenf kanseri) nedir? Nedenleri, belirtileri ve tedavisi
Lenfomanın nedenleri konusunda net bir şey söylemek mümkün olmasa da risk faktörlerinden söz edilebilir. Bunlar; genetik, immünsupresyon, çevresel faktörler, infeksiyöz ajanlar (viruslar, bakteriler, parazitler) kimyasal ve fiziksel ajanlar, radyasyon, kemoterapi, kollajen doku hastalıkları, bağışıklık sistemi bozulması ve bağışıklık sistemi hastalıkları olarak sıralanabilir.
Her kanser türünde olduğu gibi sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı, en önemli risk faktörlerindendir. Bunun yanı sıra lenf kanseri nedeni olarak benzen, tarım ilacı gibi kimyasal maddelere maruz kalmak da söylenebilir. Ayrıca romatizmal rahatsızlıklar ve immün yetmezlik durumlarında hastalığa daha sık rastlanabilmektedir. İmmün sistemi önemli ölçüde etkileyen bazı virüs enfeksiyonları da önemli bir lenfoma nedenidir.
Prof. Dr. Altuntaş: Ülkemizde tüm lenfoma çeşitlerinin görülme sıklığının yüz binde 10 civarında olduğu düşünülmektedir. Lenfoma hastalığı yaş ile artış gösteren bir kanser türüdür. İleri yaşlara gelince görülme sıklığı yüz binde 60’a kadar çıkabilmektedir. Tüm dünyada bir milyondan fazla lenfoma hastası yaşamakta olup, her gün binin üzerinde yeni lenfoma tanısı konulmaktadır.
Prof. Dr. Altuntaş: Lenfoma, histopatolojik olarak öncelikle Hodgkin lenfoma ve Hodgkin dışı lenfoma diye 2 ana gruba ayrılır. Hodgkin lenfoma; nodüler lenfositten baskın tip ve klasik Hodgkin lenfoma olarak iki gruba ayrılır. Klasik Hodgkin lenfoma ise nodüler sklerozan, lenfositten zengin, lenfositten fakir ve miks tip alt gruplarına ayrılmaktadır.
Kök hücre nakli ve ilaç tedavisi ile lenfomasız bir hayat mümkün
Hodgkin dışı lenfomalar; B hücreli ve T hücreli olmak üzere iki ana başlık altında çok geniş bir grubu bünyesinde topluyor ve gerek genetik, moleküler ve biyolojik özellikler gerekse immünolojik değişiklikler ve klinik seyir açısından çok çeşitlilik gösterebiliyor.
Hodgkin dışı lenfomalar olası büyümelerinin ne hızda olacağı durumuna göre de kabaca yavaş seyirli ve agresif seyirli şeklinde gruplanabilir. Yavaş seyirli lenfomalar yavaş büyürler. Az semptoma neden olma eğilimleri vardır. Folliküler lenfoma, Marjinal zon lenfoma, Kutanöz T- hücreli lenfoma (mikozis fungoides ve sezary sendromu), Lenfoplazmasitik lenfoma ve Waldenström makroglobulinemi, Küçük hücreli lenfositik lenfoma (SLL) bu gruba girer.
Agresif lenfomalar hızlı büyür ve yayılır. Şiddetli semptomlara neden olma eğilimindedirler. Zaman içinde yavaş seyirli lenfomalar agresif lenfomalara dönüşebilirler. Diffüz büyük B-hücreli lenfoma, Anaplastik büyük hücreli lenfoma, periferal T-hücreli lenfomalar, Burkit lenfoma, Santral sinir sistemi lenfoması, Mantle hücreli lenfoma bu gruba girer.
Prof. Dr. Altuntaş: Lenfomalar kesin nedeni bilinmeyen hastalıklardır. Hodgkin dışı lenfoma gelişimini kolaylaştıran bazı risk faktörleri olduğu kabul edilmektedir. EBV ya da HTLV 1 gibi bazı virüslerle enfekte kişilerde, immun yetmezlik durumlarında, bazı kimyasal maddelerle ilişkisi bulunanlarda sık görülür. Hodgkin lenfomanın nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Her yaşta ortaya çıkabilmekle birlikte ergenlik (15-20 yaş) ve 55 yaş üzeri olmak üzere iki ayrı dönemde sıktır. Erkeklerde daha sık ortaya çıkmaktadır.
Hodgkin dışı lenfomalar, anormal B lenfositlerden kaynaklanan B hücreli lenfomalar ve anormal T lenfositlerden kaynaklanan T hücreli lenfomalar olarak 2 gruba ayrılır. B hücreli lenfomalar daha sık ortaya çıkar. Hastalık lenf düğümlerinde, dalak gibi lenfoid dokularda ortaya çıkabilir veya mide, barsak gibi organlardaki lenf dokusundan kaynaklanabilir. Malign lenfoid hücreler kan ve lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer kısımlarına da yayılabilir.
Türkiye immünoterapi ile kanser tedavisinde bölge üssü olabilir
Prof. Dr. Altuntaş: Tüm kanserlerin yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan ve savunma sistemi baskılanmış olan hematolojik kanserli hastalar, uygulanan kemoterapinin tipi, hastalığın komplikasyonları ve birlikte bulunan hastalıkları nedeniyle COVID-19 hastalığına daha fazla yakalanma riski taşımaktadır.
COVID-19’a yakalanmış kanser hastalarında yoğun bakım ve ventilasyon ihtiyacı, sepsis, sitokin düzenlenme bozukluğu, çoklu organ yetmezliği ve ölüm daha sık gözlenmektedir. Yakın zamanda kemoterapi almış ve COVID-19 PCR testi pozitif çıkan kanser hastalarında ölüm oranı 30 gün içinde %30’lara varmaktadır. Hematolojik kanserli vakalar COVID-19’u geçirdikleri halde, lenfosit alt gruplarındaki anormallikler nedeniyle semptomlardan 15 gün veya daha sonra bile antikor pozitifliği gözlenmeyebilmektedir.
Hematolojik kanserli vakalara kemoterapi uygulanması, radyoterapi, hedeflenmiş tedavi veya immün tedaviler de hastalığı kötüleştirmekte ve tedaviyi de güçleştirmektedir. İmmün sistemi baskılanmış olan lösemi ve lenfoma hastaları hipogammaglobulinemi, lenfopeni, nötropeni, steroid uygulanması, ileri yaş, birlikte bulunan hastalıklar, sık transfüzyon, hastane ortamında sık bulunmaları nedeniyle daha sık COVID-19’a yakalanmaktadırlar.
Hematolojik kanserlerden bazıları hastalığın seyri itibariyle acil tedavi gerektirmedikleri halde bazıları hem acil ve hem de yüksek doz kemoterapi, yüksek doz radyoterapi ve hatta kök hücre nakli gerektirmektedirler. COVID-19 varlığında hematolojik kanserli vakaların yönetiminde de bu nedenle problemler ortaya çıkmaktadır.
Prof. Dr. Altuntaş: Boyun, koltuk altı, kasık gibi yerlerdeki lenf bezesinde büyüklük, vücutta 38 derece ve üzerinde yüksek ateş, kilo kaybı (özellikle diyet yapmaksızın son altı ay içinde mevcut kilonun yüzde 10 ve üzeri kayıp), gece terlemesi (20-24 derece olan oda sıcaklığında atletini değiştirecek boyutta terleme), ciltte kaşıntı, halsizlik, yorgunluk, düşkünlük ve tutulan organa ait herhangi belirtiler görülebilir.
Lenf sistemi hastalıkları nelerdir? Belirtileri ve tedavileri
İlk şikâyet çoğu kez lenf bölgelerinde ortaya çıkan ağrısız bir şişliğin fark edilmesi şeklindedir. Hodgkin lenfomada bu şişlik, özellikle sıklıkla solda köprücük kemiği üzerinde yerleşimlidir. Koltuk altı ve kasıktaki lenf düğümü bölgelerinde de büyüme olabilir. Az sayıda hastada ise lenf düğümü büyümesinin yaygın olduğu görülür. Göğüs kafesi içinde ya da karın boşluğu içindeki lenf düğümlerinde de büyüme olabilir. Bunlar bası nedeni olacak büyük kitleler oluşturuyorsa nefes darlığı, yüzde ve boyunda şişme ya da karında şişlik, ele gelen kitle, karın ağrısı olması gibi şikayetlere yol açabilir.
Fizik muayenede karaciğer ya da dalak büyüklüğü saptanabilir. Hastalık lenf düğümü dışındaki dokuları da tutabilir. Gastrointestinal sistem, akciğer, karaciğer, kemik, kemik iliği tutulumu en sık lenf düğümü dışı tutulum yerleridir. Lenf düğümü dışı tutulum olması “ekstranodal” hastalık olarak adlandırılır.
Başlangıçta vakaların %5- 10’unda bu tür tutulum olabilir. Hastaların bir kısmında lenfomaya bağlı olarak ortaya çıkan ve sistemik semptomlar olarak değerlendirilen bulgular olabilir. Bunlar ateş, gece terlemesi, son 6 ayda vücut ağırlığının %10’undan fazla kilo kaybı olmasıdır. Hodgkin lenfomada kaşıntı da olabilir. Hodgkin lenfomada hasta, alkol alınınca büyümüş lenf düğümlerinde ağrı olduğunu ifade edebilir.
Prof. Dr. Altuntaş: Tedavisi mümkün olduğundan erken teşhis önemlidir. Bu nedenle alarm semptomlar denilen ağrısız, lastik kıvamında hareketli lenf nodu şişliği, beraberinde ateş ve kilo kaybı durumunda hemen sağlık kuruluşuna başvurmak gerekmektedir. Ayırıcı tanıda lösemi, nazofarenks kanseri, enfeksiyöz mononükleöz, sfiliz, tüberküloz lenfadenit, sarkoidozis gibi birçok hastalık önem kazanır.
Prof. Dr. Altuntaş: Lenfoma tanısı koymak için mutlaka tutulmuş bölgeden biyopsi yapmak gerekir. Kesin tanı patolog tarafından patolojik inceleme ile konur. Bu nedenle lenf düğümü büyümesi olan hastalarda mümkünse lenf düğümünün cerrahi olarak çıkarılması ve histopatolojik tetkikinin yapılması gereklidir.
Kök hücre nakli ve ilaç tedavisi ile lenfomasız bir hayat mümkün
Fizik muayenede lenf düğümü ele gelmeyen hastalarda göğüs boşluğu içinde ya da karın içinde büyümüş lenf düğümleri olduğu radyolojik tetkiklerle gösterilirse göğüs boşluğu ya da batın içine ulaşılarak lenf düğümü biyopsisi yapılması gerekebilir.
Lenfoma tanısı konan her hastaya hastalığın evresini belirlemek için kemik iliği biyopsisi de yapılmalıdır. Hastalığın yaygınlığını belirlemek için farklı muayene ve testlerin yapılması gereklidir. Klinik değerlendirme hematoloji uzmanı tarafından yapılmalıdır. Hastalığın hikayesi, fizik muayene bulguları, görüntüleme ve laboratuvar bulguları değerlendirilerek en uygun tedavi planlanmalıdır.
Prof. Dr. Altuntaş: Lenfoma dört klinik evreden birinde olabilir. Evre I ve II lokalize, evre III ve IV ise yaygın hastalığı gösterir. Tanı sırasında ateş, kilo kaybı ve gece terlemesi gibi sistemik semptomların olması B semptomları olarak değerlendirilir.
Ann Arbor evreleme sistemine göre hastalık I. evrede ise diyafragmanın alt veya üstünde tek taraflı olmak üzere bir lenf düğümü bölgesinde hastalık mevcuttur. II. evrede hastalık yine tek taraflıdır, ancak diyafragmanın altında veya üstünde birden fazla lenf düğümü bölgesinde hastalık vardır. III. evrede ise diyafragmanın hem altında hem de üstündeki bölgelerde lenf düğümü tutulumu söz konusudur. IV. evrede ise hastalık daha yaygındır ve lenf dokusu tutulumu dışında diğer doku ve organlarda hastalığa katılmıştır. Bunlar mide, barsak, karaciğer, kemik, kemik iliği, beyin, akciğer gibi organlar olabilir.
Lenfoma’da tedavinin başarısını etkileyen faktörlere prognostik faktörler denir. Hodgkin dışı lenfoma için yaşın 60’ın altında olması, genel durumun iyi olması, serum LDH düzeyinin yüksek olmaması, hastalığın erken evrede olması, ekstranodal hastalık olmaması iyi prognostik faktörlerdendir.
Prof. Dr. Altuntaş: Tedavi edilebilir bir hastalık olan lenfoma, kür şansı olan yani tedavi sonrası tekrarlamayacak kanserlerden biridir. Sonuçları yüz güldürücü olan kanser tiplerinden biridir. Güncel ilaç ve ışın tedavileri ile bazı lenfoma türlerinde %95’e kadar başarı şansı vardır. Güncel olarak lenfoma tedavisinde dünyadaki ve Türkiye’deki çalışmaların amacı; lenfomanın yüksek tansiyon, şeker vb. kontrol edilebilen kronik bir hastalık haline gelmesidir.
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş: Kanserde sadece tedavi değil, hastalık yönetimi de çok önemli
Lenfoma tedavisi kemoterapi ve immunoterapiler ile seçilmiş vakalarda ise radyoterapi ile yapılmaktadır. Lenfomada tedavi seçimi hastalığın evresine göre planlanacağı için evrelemenin doğru yapılması gereklidir. Histopatolojik olarak tanısı doğrulanan her hastaya uygun evreleme için göğüs, batın, pelvis bilgisayarlı tomografik tetkikleri ve/veya PET ve kemik iliği biyopsisi yapılmalıdır. Radyoterapi, tedavi edilen alandaki kanser hücrelerini öldüren bir tedavidir. Tedavi sınırlı bir bölgeye veya geniş alanlara verilebilir.
Pek çok hastalıkta olduğu gibi lenfomada da immünolojik ve genetik çalışmalar umut verici düzeyde devam etmektedir. Genel hastalıktan ziyade hasta bazlı tedaviler gündemde olmaya başlamıştır. Artık bireyselleştirilmiş tedavi çağındayız. Hastanın ve hastalığın immünolojik ve genetik açıdan fotoğrafını çekip ona göre tedavi planlama şansımız var. Bu bağlamda lenfomada yeni tedaviler umut vermektedir. Hedefe yönelik tedaviler günümüzde yalnızca “monoklonal antikorlar” ile sınırlı değildir.
Monoklonal antikor olmayan bir takım başka ilaçlar ve moleküller de geliştirilmiştir. Bunlar, “hedefe yönelik ilaçlar” olarak adlandırılmaktadır. Hedefe yönelik moleküller; kanserli hücrelerde olan, sağlıklı hücrelerde ise bulunmayan birtakım mekanizmaları bozmaktadır. Bu nedenle ilaçlar hastaya verildiğinde kanser hücresi çok yoğun bir şekilde, sağlıklı hücreler ise minimal düzeyde etkilenmektedir. Hedefe yönelik tedavilerde kullanılan ilaçların yan etkileri hiçbir zaman klasik kemoterapi ilaçlarının yan etkileri ile aynı değildir.
Prof. Dr. Altuntaş: Lenfoma, aynı tip hastalığa sahip hastalar arasında bile belirgin farklılıkların görüldüğü heterojen bir grup hastalıktır. B hücre tipi, T hücre tipi ve bunların kendi içinde çok farklı seyreden alt tipleri var. Bu nedenle tedaviler bireysel farklılıklar gösterebilir. Hastalar birbirlerine bakarak negatif etkileşim içine girmemelidir. Yani lenfomada hem hastalık, hem tedavi, hem de hastalığın iyileşme süreci kişiye özgüdür, adeta parmak izi gibi herkesin hastalığı ve seyri bir diğerinden farklıdır.
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş: Yenilikçi tedaviler kansere karşı başarı oranlarını artırıyor
Hodgkin lenfomada tedavi, erken evrede seçilmiş vakalarda radyoterapi yapılması şeklindedir. Hastalık daha ileri evrede ise kombine kemoterapi protokolleri uygulanmaktadır. Erken evrede uygun tedavi ile %95’lere ulaşan şifa şansı ileri evrelerde de daha düşük bir oranda devam etmektedir.
Hodgkin dışı lenfomada tedavi planı lenfomanın derecesi, hastalığın yaygınlığı gibi birçok faktöre göre yapılır. Agresif hodgkindışı lenfomalı hastaların %30-60’ında kombine kemoterapi ile şifa elde edilebilir. Hastalığın sessiz formlarında şifa elde edilememesine rağmen prognoz çok iyidir. Hodgkin dışı lenfoma tedavisinde kemoterapi, radyoterapi veya bu tedavilerin kombinasyonu kullanılmaktadır.
Bazı sessiz lenfoma türlerinde bekle gör politikası uygulanabilir. Bu hastalar belirli aralıklarla fizik muayene ve laboratuvar testleri, görüntüleme ile izlenir. Hastalık ilerleme gösterince tedaviye geçilir. Agresif lenfomalarda ise kemoterapi uygulanır. İlaçlar kanser hücrelerini öldürür veya kanser büyümesini durdurur.
Düzenli aralıklarda ve yeterli dozda ilaç tedavisi almak yaşamı uzatmaktadır. Lenfoma tedavisinde yaşam süresi için en önemli göstergelerden biri ilk aylarda aldığı ilaçların toplam dozudur. Bu bağlamda uygun aralıklarda (iki, üç hafta) yeterli dozda (önerilen doz) ilaç almak gereklidir. Bu nedenle iki veya üç hafta aralıklarla verilen tedavi sürelerini tıbbi zorunluluk olmadıkça geciktirmemeye gayret edilmelidir.
Prof. Dr. Altuntaş: İmmünoterapi bir biyolojik tedavidir. Biyolojik tedavide kullanılan maddeler canlı organizmalardan elde edilir. İmmünoterapi yaklaşık 10 yıldır yaygın olarak kullanılmaktadır. Sürekli yeni kanser türleri için immünoterapi yöntemleri geliştirilmektedir. Şu an için yirmiye yakın kanser türü immünoterapi ile tedavi edilebilmektedir. Kanser hücrelerinin yüzeyinde bağışıklık hücrelerinin üzerini kapatan proteinler vardır.
İmmünoterapi nedir, nasıl uygulanır? Kanser tedavisindeki faydaları
İmmünoterapi bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini tanımasını ve savunma yapmasını sağlar. İmmünoterapi kanserin büyümesini durdurur. Tümörün nüks etmesine engel olurlar. İmmünoterapi, kemoterapi ve radyoterapiye göre daha az yan etkiye sahiptir. Kemoterapi alamayacak durumdaki hastalara bile verilebilir. Pek çok kanser hastasının ömrünü uzatmaya yardımcı olur. İmmünoterapi bağışıklık sistemi üzerinde kanser hafızası yaratır. Böylece kanserin tekrarlamasına engel olabilir. İmmünoterapi, hem tek başına hem de diğer tedavilerle birlikte kullanılabilir. Kemoterapi ve radyoterapi sağlıklı hücrelere de zarar verir. İmmünoterapi sağlıklı hücrelere fazla zarar vermez. Kemoterapi ve radyoterapiye göre daha iyi tolere edilir. Kanserin büyümesi yavaşlar ya da durur.
T hücreleri enfeksiyonla savaşan bağışıklık hücreleridir. CAR-T hücre tedavisinde, bazı T hücreleri hastanın kanından çıkarılır. Çıkarılan T hücreleri, kanser hücrelerini tanıyıp yok edebilmek üzere laboratuvarda modifiye edilir. Yüksek seviyede anti-kanser aktivitesi gösteren CARs (kimerik antijen reseptörleri) olarak bilinen özel kanser hedefleme reseptörleri ile donatılır. Değişen T hücreleri laboratuvar ortamında büyütülür ve hastanın vücuduna geri gönderilir. CAR-T hücre tedavisi, bir tür gen veya hücre tedavisi ya da adoptif hücre transfer tedavisi olarak da adlandırılır. CAR tedavisi için T hücrelerinin kullanılması, bazı kan kanserlerinin tedavisinde çok etkili olmuştur.
Prof. Dr. Altuntaş: Yüksek riskli dediğimiz özel bir grup hasta ilik nakli için adaydır. Lenfomalarda öncelikle otolog kök hücre nakli düşünülmesi gereken bir nakil seçeneğidir. Kemik iliği nakli öncesinde hastaya lenfoma hücrelerinin öldürülmesi amacıyla yüksek doz kemoterapi ve/veya radyoterapi verilir. Bu sırada normal hücreler de zarar görür. Kemik iliğinin yeniden kan hücrelerini üretebilmesi için kök hücrelere ihtiyaç vardır.
Bu kök hücreler ya hastanın kendisinden tedavi öncesi özel işlemlerle toplanır ve dondurularak saklanır ya da doku grubu uyumlu kardeşten, kardeş dışı akrabadan veya akraba dışı vericilerden elde edilir. Kök hücreler anestezi yardımıyla kalça kemiğinden toplanabildiği gibi önce ilaçlar yardımıyla kemik iliğinden kana çıkmaları sağlandıktan sonra, aferez yöntemiyle de toplanabilmektedir. Yüksek dozda verilen kemoterapilerden bir müddet sonra kök hücreler hastaya damardan verilir ve yaklaşık üç hafta içinde hastanın kemik iliğinde sağlıklı kök hücreler üretilmeye başlar.
Allojenik ve otolog kök hücre naklinde yüksek doz kemoterapi veya radyoterapi verildiği için lenfoma hücreleri yok edilir. Ayrıca allojenik kök hücre naklinde ilaveten vericinin bağışıklık hücrelerinin lenfoma hücrelerini tanıyarak öldürme etkisi vardır. Bu etki allojenik kemik iliği naklinin otolog kemik iliği naklinden daha etkili olmasını sağlar.
Ancak bu etkinin normal hücreler üzerindeki yan etkileri de fazladır. Daha çok cilt ve sindirim sisteminde özellikle de bağırsak ve karaciğerde vericinin hücrelerinin alıcının hücreleri ile savaştığı graft versus host hastalığı denen önemli hastalık tablosu oluşabilir. Bu ve kök hücre naklinin diğer yan etkileri birtakım tedavilerle kontrol altına alınmaya çalışılırsa da hastanın hayatını tehdit eder boyutta olabilir ve hatta hasta kaybedilebilir. Bu nedenle allojenik kök hücre nakli her hastaya öncelikli seçenek olarak önerilmez.
Prof. Dr. Altuntaş: Yüksek riskli dediğimiz özel bir grup hastalar ilik nakli için adaydır. Hastalığın tekrarlaması bakımından yüksek riskli olan veya tekrarlamış bazı lenfomalarda kök hücre nakli ile yüksek başarı oranları sağlanabilir. Bu adaylara önce ilaç tedavisi verilir, yanıt alındıysa bunun güçlendirilmesi gerekir. Yanıt sonrası kendinden ilik nakli (otolog) yapmak bugün için uygun bir yaklaşımdır. Ancak ilaç tedavisine yanıt alınamamış hastalarda otolog kök hücre nakli son bir çare olarak düşünülmemelidir. Uygun hastaya uygun zamanda yapıldığında başarı oranı yüksek, nakil sonrası yaşam kalitesi iyidir.
Ancak kök hücre naklinin de ‘her derde deva’ anlamına gelmediğini vurgulamak gerekir.
Kemik iliği nakillerinde uzun süreli başarı oranı %50 civarındadır. Ancak hastaya, hastalığa ve diğer birçok faktöre göre bu oranlar daha yüksek veya daha düşük olabilir. Türkiye’de yapılan kemik iliği nakilleri ile Avrupa ülkelerinde yapılan nakil başarıları aynı hatta daha ileri düzeydedir. Bu bağlamda Türkiye’de kemik iliği nakli sağlık turizminde lokomotif olmaya adaydır. Ayrıca ülkemizde uluslararası akreditasyonlara ve yüksek başarı oranlarına sahip nakil merkezlerimiz bulunmaktadır.
Prof. Dr. Altuntaş: Lenfoma tedavisinden sonra belirli aralıklarla takip gerekir. Hastalığın hiçbir belirti olmaksızın nüks etme ihtimali vardır. Hastalık nüks ederse, bunun zamanında tespit edilmesi ve tedaviye bağlı oluşabilecek yan etkilerin takibi açısından düzenli kontroller önemlidir. Kontrollerde fizik muayene yapılır, kan testleri, akciğer filmleri, BT, MR taramaları veya eğer gerekli görülürse PET istenir. Uzun vadede gelişebilecek akciğer, kalp hastalıkları için diğer bazı testler ve boyuna ışın almış ise tiroid fonksiyon testleri istenir. Daha sonraları gelişebilecek ikincil kanser riski için kanser taramaları yapılabilir.
Prof. Dr. Altuntaş: Hastalık sonrası nüks, sıklıkla ilk 2-3 yıl içinde görülür. En sık da ilk yıl içinde ortaya çıkar. Bu nedenle ilk yıllar 3 aylık periyotlarla daha sıkı kontroller önerilir.
Hodgkin lenfoma, çoklu kemoterapi ile hastaların çoğunda tedavi edilebilir ve tekrarlama oranı %10 ile %20 arasındadır. Bu hasta grubu için nüks olursa, ikinci basamak tedavi sonrası nüks oranı %20 ila %50’dir. Hodgkin dışı lenfomanın bir alt tipi olan diffüz büyük B-hücreli lenfomalı hastaların %60- %70’inde ve periferik T hücreli lenfomada birincil tedaviden sonra hastaların %60-75’inde kanser tekrarlayabilir.
Prof. Dr. Altuntaş: Yazılımlar öğrenebilir olduğundan, tanı-tedavi-takipte daha standardize, daha hızlı, daha verimli ve daha kaliteli sağlık hizmeti sunumu kaydedilebilecektir. Yazılımın kapasitesinin sadece tek bir alanda öğrenmekle sınırlı olmaması, aynı hızda hastalığa ilişkin her türlü veriyi, kişinin demografik verileri, güncel vücut kitle indeksi, kişisel özellikleri, özel durumları, histopatoloji, immünoloji, görüntüleme, genetik vb. laboratuvar bilgileri, kanıta dayalı ve bilimsel tedavi seçenekleri ve diğer çok sayıda etkileşimleri de öğrenebilir olması tüm bu bilgileri kullanarak tanı, o tanıyla ilgili olası gidişat ve tedavi seçenekleri konusunda ve lenfoma yönetiminde çığır açacaktır.
Prof. Dr. Altuntaş: Günümüzde hematolojik kanserlerin tedavisine yönelik çok hızlı gelişmeler yaşanmaktadır. Kan, kemik iliği ve lenf bezi kanserlerinde yeni ilaçlar çok hızlı geliştirilmektedir. Bu ilaçların bir kısmı ile gerçekten çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Ancak bu ilaçların piyasaya çıkması her zaman istenen hızda olmamaktadır. Kanser hastaları bu ilaçlara ancak bu ilaç klinik çalışmalarına katılmak suretiyle erkenden ulaşabilmektedir.
Ülkemizde daha fazla sayıda klinik araştırma hastaların bu çalışmalara katılımları ile mümkündür. Bu çalışmaların ülkemizde yürütülmesi hastaların hem bu tedavilere erken dönemde ulaşma fırsatı hem de önemli düzeyde mali yük azalmasına yol açmaktadır. Lenfomalı her hastaya öncelikle standart tedavi uygulanmalı ancak standart dışına çıkmış her hastaya mümkün ise klinik araştırma seçeneği sunulmalıdır.
Hastalar klinik araştırmaya pozitif bakmalı, denek olmadığının, klinik araştırmanın kendisi için bir fırsat olabileceğinin farkına varmalıdır. Çünkü yeni geliştirilen bir ilacın 5 seneden önce piyasaya çıkmayacağının ve belki de onun için önemli fırsat olduğunu bilerek çalışmaya yaklaşmalıdır.
Prof. Dr. Altuntaş: Holistik yaklaşım olarak da tarif edilen bütüncül yaklaşımda amaç, kanserin ya da tedavilerinin yarattığı fiziksel, psikolojik, sosyal, manevi veya finansal tüm sorunları erkenden tespit edebilmek ve kişiye özel ihtiyaçları belirleyerek, yaşam kalitesini artıracak ve hastalık sürecini iyileştirecek şekilde bütüncül bir hizmet sunmaktır. Bu bağlamda lenfoma tedavisi multidisipliner yaklaşım gerektirir.
Özelleşmiş lenfoma merkezlerinin yaşam sürelerini artırdığı bilinmektedir. Ancak bu tedavide aynı zamanda yaşam kalitesini artırmak da şarttır. Bu bağlamda tanıdan ölüme kadar tüm süreçleri tek tek yönetecek merkezler son derece önemlidir. Palyatif bakım merkezleri günümüzde bir ihtiyaç değil bir zorunluluktur.
Kanser hastalığında bir takım psikolojik sıkıntılar yaşamak kaçınılmazdır. Psiko-onkoloji alanında yas reaksiyonu ve uyuma yönelik normal sayılan ruhsal değişiklikler yaşanabileceği gibi, depresyon ve kaygı bozuklukları gibi yaşam kalitesini, hasta deneyimini ve tedavi başarısını olumsuz yönde etkileyen psikolojik bozukluklar da görülebilmektedir. Bunlar tedavi bırakma, tedaviyi aksatma, boşanma ve ölüm gibi ağır tablolara yol açabilmektedir. Bu nedenle lenfoma tedavisinde hastalara psikolojik destek her kanser tedavisinde olduğu gibi önemli ve gereklidir.
Psikolojik destek alan hastalar daha umutlu yaşadıkları ve hayata daha olumlu baktıkları için hastalığın tedavisinde başarı şansı da artar. Çünkü psikolojik olarak güçlü olan hastalar, hem tedaviye daha uyumlu hem de kendilerine ve sağlıklarına daha özenli yaklaşır. Öte yandan psikolojik destek tedavileri immün (bağışıklık) sistemi güçlendirmekte, tedaviye uyumu artırmakta ve tedavinin başarısını artırmakta ve sonuçta kanseri yenmede önemli olmaktadır.
Prof. Dr. Altuntaş: Açıklanamayan lenf bezi büyümesi, ateş ve kilo kaybı lenfoma (Lenf bezi kanseri) belirtisi olabilir. Israr ve sebat eden bu bulguların varlığında doktorunuza başvurunuz. Yaşla birlikte lenfoma görülme sıklığı da artmaktadır. Özellikle yaşlılarda bu semptomların varlığında daha dikkatli olalım. Sigara, alkol kullanımı ve obezite lenfoma riskini artırmaktadır. Sigara ve alkolden uzak durmak kanserden korunmada önemli bir faktör.
Lenfoma tedavi edilebilir bir kanserdir. Lenf bezi kanserlerinde yüzde 95’lere varan başarı mümkün. Unutmayalım, düzenli aralıklarda ve yeterli dozda ilaç tedavisi almak yaşamı uzatıyor. İmmünoloji ve genetik çalışmalar lenfoma için umut vadediyor, immünolojik tedaviler lenfoma ile mücadele şansını artırıyor. Lenfomada kök hücre nakli yüz güldüren sonuçlar veriyor. Uygun hasta ve uygun zamanda kök hücre nakli yapılması şifa şansı sunabilir. Lenfoma tedavisi multidisipliner yaklaşım gerektirir.
Prof. Dr. Altuntaş: Uğraş terapi merkezleri kanserde yaşam kalitesini yükseltiyor
Özelleşmiş lenfoma merkezleri yaşam oranlarını artıyor. Bu bağlamda tanıdan ölüme kadar tüm süreçleri yönetecek merkezler son derece önemli. Palyatif bakım merkezleri bir ihtiyaç olmaktan öte zorunluluktur. Klinik araştırmalar lenfomada yaşam süresini uzatıyor. Standart dışı her olgu bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Lenfomada bugünkü başarı oranları klinik araştırmalar sayesinde olmuştur. Bu nedenle teşvik edilmelidir. Yeni tedavilere ulaşmak için bir fırsat olarak görülmelidir. Yapay zekâ lenfomada yeni bir dönemi başlatıyor. Bu dönemde başarı oranları daha yüksek olacaktır. Hastalar için olumlu sonuçlara sebep olacaktır. Ancak ülke olarak, merkez olarak ne kadar hazırız, ne kadar hazırlıklıyız.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?