Migren hastalarında migreni olmayanlara göre 4 kat daha fazla besin alerjisi görüldüğünü söyleyen Türkiye Ulusal Alerji ve İmmünoloji Derneği (AİD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Demet Can, migreni tetikleyen besinlerin diyetten çıkarılması durumunda bazı hastalarda iyileşme görüldüğünü belirtti. Besin alerjilerinin migrendeki rolüne dikkati çeken Prof. Dr. Demet Can, Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice PALA KAYA’ya yaptığı açıklamada; migren hastalarında alerji görülme sıklığı, alerjik hastalarda da migren ortaya çıkma sıklığının yüksek olduğunu kaydetti.
Migrende besin alerjisinin son zamanlarda güncel ve dikkat çekici bir konu haline geldiğini belirten Prof. Dr. Can, “Migren hastalarında alerjik yakınmalara sık rastlanması ya da tam tersi alerjik hastalığı olanlarda migren görülmesi nedeni ile migrenin ortaya çıkmasında alerjik mekanizmaların rol oynayabileceği düşünülmektedir. Yapılan bir çalışmada migrenli bireylerin hepsinde yiyeceklere karşı IgG tipinde antikorlar saptanırken, kontrol grubunda yani migreni olmayan kişilerde %26 oranında pozitiflik saptanmıştır” dedi.
Prof. Dr. Demet Can, migren-besin alerjisi ilişkisinin sadece bir bulgu olmadığını, tedaviye yönelik sonuçlar da elde edildiğinin altını çizdi. Araştırmalarda migrenli hastaların, migreni olmayan kişilerden 4 kat daha fazla besin alerjisi olduğu bulgusuna erişildiğini belirten Prof. Dr. Can, daha ileri aşamada migreni tetiklediği bilinen besinlerin tüketimi engellendiğinde, tedavi yönünden olumlu sonuçlara ulaşıldığını kaydetti.
Prof. Dr. Can şunları söyledi: “Biz zaten migreni tetikleyen yiyecekler olduğunu biliyorduk. Mesela; peynir, kaşar, şarap, çikolata vs, içlerindeki kimyasal maddeler yolu ile migreni tetikliyorlar. Ama son yıllarda bazı besinlerin alerjik mekanizma ile de migrene neden olabileceğini ve besinlere alerjisi ya da intoleransı olan kişilerde daha fazla migren görülebileceğini öğrendik.
Yapılan çalışmada alerji ile ilişkili en yüksek antikor konsantrasyonlarının yumurta, peynir, inek sütü, yulaf, buğday, maya, domates, kazein, domuz eti ve fasulyeye ait olduğu görülmüştür. Bu besinlere alerjisi olan hastalarda diyet uygulanması ile migrenli hastaların %76’sında iyileşme sağlanmıştır. Migreni ortaya çıkaran mekanizmalara bakıldığında besin alerjisinin önemli olduğuna ilişkin deliller giderek artmaktadır.”
Çocukluk çağındaki besin alerjileri ve migren görülme sıklığı hakkında da açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Can, İstanbul’da bununla ilgili bir araştırma yapıldığını, yumurta akı alerjisi olan çocuklarda daha fazla migren hastalığı ortaya çıktığının saptandığını söyledi.
Prof. Dr. Demet Can, migreni tetikleyen en önemli unsurların başında açlık, sağlıksız beslenme ve öğün atlamanın geldiğini vurgulayarak, özellikle ergenlik dönemindeki genç kızların kilo almamak için yaptıkları diyetlerin uzun saatler aç kalmalarına neden olduğunu, bunun da migrene kapıları açtığını söyledi.
Alerji nedir, kimlerde görülür? Belirtileri, testi ve tedavisi
Genç kızların zayıflama isteğinin ve kilo takıntısının hastalık boyutuna kadar gidebildiğinin altını çizen Prof. Dr. Can, “Çok aç kalmadan, aşırı açlık olmadan bu diyetleri yapabilirler. Kilo vermeleri gerekiyorsa, tabii ki verecekler ama çok fazla uzun saatler aç kalmadan bunu yapabilirlerse daha iyi olur. Bir de alerjik besinleri diyetten çıkarmaları, hazır gıdalardan uzak durmaları gerekir” dedi.
Migrenli hastaların dikkat etmesi gereken beslenme ve günlük yaşam ortamlarına yönelik bilgi veren Prof. Dr. Demet Can, şunlara dikkat çekti: “Pizza, hamburger gibi donmuş yiyecekler migreni tetikliyor. Donmuş yiyecekler ve içinde boya olan içecekler migreni tetikliyor. Hamburger, salam, sosis, pizza, kızarmış patates gibi donmuş yiyecekler, çikolata, asitli içecekler, kahve, aspartam gibi tatlandırıcılar, tartarazin gibi kırmızı veya sarı besin boyası olan yiyecekler, enerji içecekleri migreni tetikliyor.”
Astım ve egzaması olan bireylerde migren daha fazla görülüyor: Migrenin alerjik hastalıklarla birlikte görülme sıklığına işaret eden Prof. Dr. Can, “Özellikle astım ve egzaması olan kişilerde migren daha fazla görülüyor” dedi.
Prof. Dr. Can, ofis ortamı, akıllı binalar ve klimalı ortamların da migreni olan kişilerdeki nöbet sıklığını ve uzunluğunu artırdığını belirtti. Kapalı ortamlarda uzun süre bulunmanın ve yüksek teknolojinin migreni tetiklediğini dile getiren Prof. Dr. Can, şöyle konuştu:
“Özellikle sürekli klimalı ortamlarda yer almak, sürekli aynı havanın dolaştığı ortamlarda çalışmak migren nöbetlerini etkiliyor. Mesela; akıllı binalar. Bu binalarda hiç pencere yok, pencereler varsa bile açılmıyor, sadece havalandırma var ve hava yeterince temizlenmediği için iç ortam hava kirliliği ortaya çıkıyor.
Bu da migreni olan kişilerdeki nöbet sıklığını ve uzunluğunu artırıyor. Normalde bir günde düzelen bir migren nöbeti, alerjik reaksiyonlar ya da çevredeki düzensizlikler nedeniyle daha uzun ve şiddetli oluyor. Mesela; migren nöbeti normal şartlarda tek bir ilaçla geçerken, hastanın birden fazla ilaç kullanması gerekiyor ama düzgün, sağlıklı bir yaşam sürdüğünde atak sayıları ve şiddetleri azalıyor.”
Türkiye’deki çocukların alerji haritası: Alerjiler son yirmi yılda iki kat arttı
Fazla kafein migreni tetikliyor: Migren rahatsızlığı olanların kafeinli içeceklerden uzak durması yönünde uyarılarda bulunan Prof. Dr. Can, gün içinde çok fazla kahve tüketmenin migren ağrılarını tetiklediğini ifade etti. Kafeinin migren için direkt uyarıcı olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Demet Can, “Aynı gün içerisinde çok fazla kahve tüketilmesi migreni tetikleyebilir. Özellikle bu hot chocolatelar, cappuccinolar, espressoları çok fazla tüketmemeliler” diye konuştu.
Migren hastalarının hayat kalitelerinde artış sağlanabilmesi için günlük yaşamlarında dikkat etmeleri gereken unsurlarla bilgi veren Prof. Dr. Can, şu önerilerde bulundu: “Kişiye özel yiyecekler diyetten çıkartılarak baş ağrısı sıklığı ve şiddeti azaltıldığında migren hastalarının hayat kalitesinde artış sağlanabilir.
Alerjik besinlere dikkat edilmeli ancak migrene sebep olabilecek etiyolojik faktörler çok çeşitli olduğundan kaliteli bir hayat prensibi ana kural olmalıdır. Düzenli uyku, egzersiz, dengeli beslenme, obeziteden korunma, alkol ve sigaradan uzak durma gibi hayat koşullarını iyileştirecek faktörlere de dikkat edilmelidir” bilgisini verdi.
Sağlıklı yaşamın bir simgesi haline gelen bitki çaylarının tüm mevsimlerde ve her yaş grubu tarafından tüketildiğini dile getiren Prof. Dr. Demet Can, fakat bu çayların da alerjik bazı yakınmalara neden olabildiğini vurguladı.
Bitki çaylarının ıhlamur, adaçayı, yeşil çay, melisa, rezene, papatya, biberiye, ökse otu, tarhun, rezene, zencefil, sarı kantoran, gülhatmi, hibiskus gibi pek çok çeşidi olduğunu belirten Prof. Dr. Can, “Bitki çayı eşittir sağlıklı anlamına gelmiyor, o da alerji yapabiliyor. Bitki çaylarının nasıl ilaç benzeri faydaları varsa, ilaç benzeri yan etkileri de var.
Mesela; metabolizmayı hızlandırarak zayıflamamızı sağladığı için içtiğimiz yeşil çay, kafein içerdiği için hipertansiyon ve çarpıntıya yol açabilir. Yeşil çay içerken günde 2 bardağı geçmemek lazım. Yine bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için tercih ettiğimiz ekinezya, alerjik yakınmalara neden olabilir, ekinezyaya bağlı döküntüler, kaşıntılar ortaya çıkabilir. Ekinezya gibi kuşburnu ve tarçın ihtiva eden çayların da alerjik yakınmalara yol açtığı bilinmektedir” diye konuştu.
Migren tedavisi: Migrene iyi gelen öneriler ve doğal yöntemler
Bitki çaylarına bağlı en sık kaşıntı, kızarıklık, ödem ve egzama gibi deri alerjilerinin görüldüğünün altını çizen Prof. Dr. Can, şunları söyledi: “Deri alerjileri yanı sıra bitki çaylarının astımlı hastalarda nadiren nefes darlığına ve öksürüğe yol açtıkları bildiriliyor. Tüm dünyada astım tedavisinde ve polen alerjisinde Çin çayları yaygın olarak kullanılırken, bitki çaylarının bizzat alerjiye neden olması tezat gibi görünüyor. Ancak diğer alternatif ve tamamlayıcı tedavi yöntemleri gibi Çin çaylarının da astımdaki etkisi henüz bilimsel olarak gösterilemedi.”
Prof. Dr. Can, bitki çaylarına bağlı alerjik reaksiyonların en sık ballıbaba familyasından olan çaylarda görüldüğüne dikkat çekerek, başta nane, fesleğen, kekik, adaçayı, melisa ve lavanta çiçeği olmak üzere bu familyaya ait çiçeklerin güzel kokuları nedeniyle çay ve baharat olarak tüketildiğini anlattı.
Ballıbaba alerjisine bağlı kaşıntının sık görüldüğünü dile getiren Prof. Dr. Can, “Çayların yanı sıra baharatların içinde de bulunabileceğinden uzamış kaşıntılarda mutlaka akla gelmeli, diyet yaparken besinlerin içindeki bu gizli alerjenler uzaklaştırılmalıdır. Bilhassa giderek daha çok ev dışında yemek yiyen çocuklarımızın nedeni bilinmeyen alerjik yakınmalarında tetikleyici olarak ballıbaba alerjisi de düşünülmelidir” diye konuştu.
Vatandaşları aldıkları bitkinin güvenilir bir ürün olduğundan emin olmaları konusunda uyaran Prof. Dr. Can, “Bu bitkilerin sertifikasyon ve değerlendirme sürecinden geçmiş olması lazım. Kapalı, üzerinde etiketi olan ürünlerden almamız gerekiyor. Alerjik reaksiyonlara dikkat etmeli ve bitki çayını bir süre içmeyip yakınmaların azalıp azalmadığı kontrol etmeliyiz. Öte yandan, bitkiler de ilaçlar gibi birbirini etkileyebilir veya kullandığımız ilaçlar bitkiyi etkileyebilir. ‘Bunlar doğal üründür, zararı olmaz’ diye düşünmek büyük yanlış olur” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?