Kök hücrelerin kendini yenilediğini, kök hücre naklinin de cerrahi bir operasyon olmadığını ve makine ile kan alınarak yapılan bir işlem olduğunu dile getiren Prof. Dr. Altuntaş, insanlara doğru bilgileri verip özendirici olmak gerektiğini anlattı. Prof. Dr. Altuntaş, “Özendirmek için de ciddi bir yan etkisinin olmadığı, kişi 18 yaşın üzerinde ise, herhangi bir sağlık sorunu yoksa, herhangi bir ilaç almıyorsa, herhangi bir hastalığı yoksa gönül rahatlığı ile gidip verici olabilir” diye konuştu.
2. Hematolojik Nadir Hastalıklar Kongresi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Bafra şehrinde yapıldı. Kongreye yönelik düzenlenen basın toplantısında kök hücre ve diğer hematolojik hastalıklara yönelik bilgiler verildi.
Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği tarafından düzenlenen Kongre hakkında bilgi veren Dernek Genel Sekreteri Doç. Dr. Mehmet Sinan Dal, Türkiye genelinden 400 bilim insanının katılımıyla lenf bezi, kan ve kemik iliği kanseri gibi hematolojik kanserlerin yanı sıra genetik, immünolojik hematolojik kanser olmayan nadir hastalıklardaki son gelişmelerin tartışıldığını bildirdi. Nadir hastalığın Avrupa’da “2000’de 1 veya daha az kişide görülen hastalık” olarak tanımlandığını hatırlatan Doç. Dr. Dal, nadir hastalıkların bütün dünyada yeni gelişen bir tıp disiplini olduğunu anlattı.
Prof. Dr. Altuntaş: Yerli ve milli kanser ilaç üretimi için alt yapımız hazır
Doç. Dr. Dal, Türkiye’de yüksek standartlarda tedavi yanında, son dönemde ilaç araştırmaları ve AR-GE faaliyetlerindeki artışın da dikkat çekici olduğunu vurguladı. Kongrede, hematolojik kanser türlerine ayrıca dikkat çekildi. Ana sempozyum içerisinde malign ve nadir görülen diğer selim hematolojik hastalıklar kapsamlı olarak ele alındı. “Transfüzyon ve kök hücre nakli hemşireliği” ve “Aferez kullanıcıları kursu” olarak 2 ayrı program kongre kapsamında eş zamanlı olarak yürütüldü.
Basın toplantısında, kök hücre bağışı ve TÜRKÖK projesine de dikkat çekildi. Malatya İnönü Üniversitesi Hematoloji Bilim Dalı Başkanı ve Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Erkurt, kök hücre bağışçılarının bilinçli olmasının önemli bir unsur olduğunu anlattı. “Kendi hastanemizden de biliyorum, 7’de 1’i vazgeçebiliyor. Yani bağışçı olanların yüzde 15’i daha sonra kök hücre vermek gerektiğinde vazgeçebiliyor” diyen Prof. Dr. Erkurt, şunları kaydetti:
“Kemik iliği bağışçısı kaydı yaptıran bir insanın zorla bağışçı olması gerekiyor diye bir durum yok. Gidiliyor ve soruluyor, eğer kabul ederse, ondan sonra aşı işlemi var. Cilt altından kemik iliğindeki kök hücreyi perifer kana, damara çıkartan bir büyüme hormonu var aşı şeklinde. Koldan 5 gün vuruluyor, 5. günün sonunda aferez cihazları geliyor, kök hücreyi koldan, kan damarlarından topluyor. Zor bir işlem değil. Genel cerrahi veya anestezi altında yapılan bir işlem değil. Kan alır gibi, cihaz geliyor, koldan iki saatte topluyor. Çok kolay bir işlem ve donöre hiçbir zararı olmayan bir işlem. Ama yine de 7’de 1’i vazgeçiyor çünkü duygusal bir durum.”
Bağışçılara bilgi verilmesinin önemli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Erkurt, yeni cihazlar ile iki saat içinde işlemin tamamlanabildiğini kaydetti.
TÜRKÖK’ün dünya ölçeğinde başarılı bir proje olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Ali Erkurt, “2018 yılı sonu itibarı ile 350 bine yakın gönüllü havuzu oluşturulmuştur. TÜRKÖK’den yapılan allojenik kök hücre nakli sayısı 1000 üzerindedir. Kısa sürede gelinen bu nokta hepimiz için gurur vericidir. Kemik iliği merkezlerimiz bağışçı bekliyor, hastalar ise uygun ilik! Kanser her an hepimizin kapısını çalabilir bu nedenle duyarlı olmak, sorumlu davranmak aslında geleceğimize bir yatırım olarak görülebilir” dedi.
Prof. Dr. Altuntaş: Uğraş terapi merkezleri kanserde yaşam kalitesini yükseltiyor
TÜRKÖK projesi ile 1000 kardeşten nakil yapıldığını; bunun önemli bir sayı olduğunu ve yurtdışı kemik iliği bankaları ile koordineli çalışıldığını anlatan Prof. Dr. Erkurt, yurt dışına 22 naklin yapıldığını kaydederek, “Yani bu çok önemli bir şey, bizim dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırdı, artı kök hücre temin eden pozisyona getirdi ki bu sayı şu anda 430 bin bağışçı. Çalışılmış 360 bin, kayıtlı 430 bin. Bu sayının 500 bin olduğunu veya 1 milyon olduğunu düşündüğümüzde, o zaman artık bütün dünyaya kök hücre temin eden bir pozisyona gelecek. Bu yüzden TÜRKÖK desteklenmeli” diye konuştu.
2018’de yurt dışına yapılan 22 naklin, 11 farklı ülkeye olduğunun altını çizen Prof. Dr. Fevzi Altuntaş da, “TÜRKÖK, kök hücreyi gönderiyor, tabii ki biz de dünyadan alıyoruz. Zaten kemik iliği bankalarının amacı da bu. Daha da gelişecek. Sonuçta allojenik nakillerin %50’si akraba dışı olmalı. Ülkemizde de bu konuda önemli gelişmeler olmakta. Önümüzdeki süreçte inşallah bu nakillerin de %50’si akraba dışı nakil olacak”dedi.
Kan kanserleri olarak bilinen akut lösemiler ve lenf kanserleri-lenfomalar hakkında bilgi veren Prof. Dr. Mehmet Ali Erkurt, bu hastalık gruplarının yeni ilaçlar ve akıllı ilaçlar ile onların ardından yapılan kök hücre nakli sayesinde tedavisinin mümkün olduğunu kaydetti. “Artık, lösemilerden yani kan kanserlerinden ve lenf kanserlerinden, lenfomalardan halkımızın korkmaması lazım” diyen Prof. Dr. Erkurt, kemik iliği nakillerinde de 2018’de ulaşılan 4500 sayısı ile Avrupa’da 4. sıraya gelindiğini; Türkiye’nin yurtdışına eğitim veren, nakil merkezi açan ve sağlık turizminden önemli gelir elde eden bir ülke konumuna ulaştığını bildirdi.
Prof. Dr. Mehmet Ali Erkut, “Yeni nesil ilaçların kullanımı ile birlikte lenf bezi kanserleri yani lenfomalar tedavi edilebilir hastalık grubudur. ‘Hedefe yönelik ilaçlar veya akıllı moleküller’ dediğimiz yeni nesil ilaçlarla hastanın sağlam hücreleri korunarak, hedef kanser hücresi tanımlanıp yok edilebilmektedir. Bu şekilde yan etkiler azalırken, ilaç etkinliği bir o kadar artmaktadır” diye konuştu.
Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği II. Başkanı ve Gaziantep Üniversitesi Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Vahap Okan ise, yaşam tarzı değişikliğinin hematolojik kanser riskini azalttığının altını çizdi. Sigara kullanmamak, alkol içmemek, sağlıklı vücut ağırlığını korumak, sağlıklı ve dengeli beslenme, fiziksel aktivite, belirli bazı enfeksiyonlardan korunma ve mesleki tedbirler alarak risklerin azaltılabileceğini anlatan Prof. Dr. Okan, şeker hastalığının yanı sıra obezitenin de lenfoma, lösemi ve myelom gibi lenf bezi, kan ve kemik iliği kanserlerinin gelişme riskini artırdığına işaret etti.
Prof. Dr. Okan şunları kaydetti: “Aşırı vücut ağırlığı olan kişiler normal vücut ağırlığına sahip kişiler ile karşılaştırıldığında, lösemi, lenfoma ve myeloma gibi kan, kemik iliği ve lenf bezi kanserleri gibi birçok kanser için risk faktörü olduğunu göstermektedir. Epidemiyolojik çalışmalar aşırı kilolu ve obez kişilerde lösemi riskinin yüzde 13 arttığını göstermektedir. Obezite lenfoma gelişim riskini yüzde 20 artırmaktadır. Bu risk özellikle çocukluk döneminde daha önem arz etmektedir. Bu nedenle özellikle obezite ile mücadeleye çocukluktan itibaren başlanmalıdır. Bu şekilde lenf bezi kanseri gelişim riski azaltılabileceği ifade edilmektedir.”
Aşırı kilonun tedavide de olumsuz etki ettiğine dair bulgular olduğunu kaydeden Prof. Dr. Vahap Okan, “Tedavi başarısızlığı riski obezlerde daha yüksek bildirilmektedir. Bu hastalarda sağ kalım olasılığı daha düşüktür. Myelomada kemikler ile ilgili olaylar sık görülmektedir. Bu hastalarda kemik ağrısından tutun da kırıklar, omurilik sıkışmalarına kadar değişen genişlikte kemik lezyonları gelişebilir. Bu istenmeyen durumların gelişimi obezlerde daha fazladır. Ayrıca obez ve kemik lezyonu gelişen hastalarda ortalama yaşam süresi daha kısa olmaktadır” bilgisini verdi.
Myelomalı hastaların yaşam tarzının değiştirilmesi gerektiğini hatırlatan Prof. Dr. Okan, hastaların hareketli olması, travmalardan korunarak düzenli egzersiz yapmalarını önerdi.
Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve SBÜ Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdal Korkmaz da multiple myeloma tedavisinde yeni gelişmeler olduğunu vurguladı. Doç Dr. Serdal Korkmaz, “Kemik iliği kanser hücrelerine karşı geliştirilen hedefe yönelik akıllı ilaçların keşfi ile sağkalım süreleri geçmiş yıllara oranla oldukça artmış durumdadır. Daratumumab ilave edilmesi tedaviye yanıt oranlarını iki kat artırmakta, hastalık ilerlemesinde ya da ölüm riskinde yüzde 61’lik bir düşüşe neden olmaktadır” dedi.
Kök hücre nakli sonrası lenalidomid idamesinin hastalık kontrolü için önemli bir gelişme olduğunu anlatan Doç. Dr. Korkmaz, “Güncel veriler, myelomda otolog kök hücre nakli sonrasında lenalidomid idame tedavisinin genel sağkalımı önemli derecede uzattığını göstermektedir” bilgisini verdi.
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, Türkiye’nin sağlık alanında AR-GE ve klinik araştırmalarda potansiyeli olduğunu ve geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Bu potansiyelin henüz kullanılamadığını vurgulayan Prof. Dr. Altuntaş, “Global klinik araştırmalardan gerekli payı alamıyoruz. Türkiye ilaç pazarı büyüklüğüne göre ilk 15 ülke içinde yer almasına rağmen klinik araştırmalarda 31-37. sıralarda bulunmaktadır. Dünyada yapılan klinik araştırmalardaki payımız ise yüzde 0,7 ile 1 arasında değişmektedir. Dünyadaki pazar büyüklüğü 120 milyar dolar olmasına rağmen Türkiye’nin klinik araştırmalardan aldığı pay sadece 150 milyon dolar düzeyinde. Tüm veriler değerlendirildiğinde ise ülkemizin potansiyeli ilk 10, yüzde 3 dilimi ve 4 milyar doların üzeridir” diye konuştu.
Yerel ve uluslararası işbirliklerinin geliştirilmesi, ilişki ağının genişletilmesine ihtiyaç olduğunu belirten Prof. Dr. Altuntaş, “Doktora öğrencisi, doktor ve öğretim üyelerimizin uluslararası klinik araştırma ortamlarına entegrasyonu güçlendirilmelidir. Bilim insanları olarak üretim ve çıktıya odaklanmalıyız. Klinik araştırma ortamlarımızı mesai saati kavramının olmadığı 24 saat üreten ve yaşanılan ortamlara dönüştürmeliyiz. AR-GE merkezlerinin işlerliğini artırarak dünya ile rekabet eder hale getirmeliyiz” dedi.
Yasal altyapının Avrupa Birliği mevzuatından daha ileride olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Altuntaş, bilimsel gelişme yanında bu alanın ülke ekonomisine de büyük katkı sağlayacağını anlattı.
Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği Araştırma Sekreteri ve Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Tuba Hacıbekiroğlu da 1 milyonda 2,3 oranında görülen Gaucher hastalığının uzun süreli devam eden dalak ve karaciğer büyüklüğü, kansızlık, kan pulcuk sayısı düşüklüğü, kemik ağrıları, kemik erimesi, açıklanamayan kemik kırıkları ile kendisini gösterdiğini kaydetti. Kanda glukoserebrosidaz enzim aktivitesinin düşüklüğünün gösterilmesi ile tanı konabildiğini kaydeden Doç. Dr. Tuba Hacıbekiroğlu, “Tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Tedavi ile belirtileri düzeltmek, geri dönüşümsüz komplikasyonları engellemek, yaşam kalitesini arttırmak ve çocuklarda normal büyüme ve gelişmeyi sağlamak mümkündür” diye konuştu.
Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Abdulkadir Baştürk, nadir bir hastalık olan orak hücreli aneminin organ hasarına, felce ve birçok farklı yan etkiye neden olabildiğini ifade etti. Hastalığın zayıf bırakan kriz ve ağrı nöbetlerine yol açan kalıtsal kan hastalığı olduğunu kaydeden Doç. Dr. Baştürk, Avrupa genelinde 80 bin, Türkiye’de ise 1200 dolayında kişide görüldüğünü belirtti.
Tedavide yeni gelişmeler olduğunu bildiren Doç. Dr. Baştürk, “L-Glutamine, 2017 yılı Temmuz ayında ABD’de yetişkin ve beş yaş ve üzeri çocuk hastaların orak hücreli anemi tedavisinde kullanımı için onaylandı. 11 Aralık 2017 tarihinde düzenlenen Amerikan Hematoloji Topluluğunun 59’uncu toplantısında L-Glutamine’in ABD’deki Orak Hücreli Anemi hastalarının tedavisi için kullanılabileceği bildirildi. Orak Hücreli Anemi hastalarının tedavisi için L-Glutamine (ağız yoluyla alınan toz şeklinde) ilacı için Türkiye’de takip edilen hastalar için bir erken erişim programı bulunuyor” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?