Olayın bu noktaya gelmesi ve hukuki bir ihtilafa dönüşmesiyle birlikte bu hususta bize de söz hakkı doğdu. Gerçekten de polemik ve sonrasında yaşananlar hukuk ve bilim ilişkisi çerçevesinde ele alınmaya değecek kadar önemlidir.
Tartışmayı takip eden okuyucular olmuştur. Yine de sorunun hukuksal değerlendirmesine girmeden önce polemiği genel hatlarıyla bir kez daha özetlemekte yarar var.
Prof. Dr. Canan Karatay gebelik şekerinin çok tehlikeli bir durum olduğunu kabul etmekle birlikte gebelik şekeri teşhisi için şeker yükleme testi yapılmasının gereksiz ve aynı zamanda zararlı bir uygulama olduğunu savunmaktadır. Karatay’a göre, (gestasyonel diyabet tanısı için) gebelerde bir seferlik insülin hormon düzeyinin tespiti yeterlidir.
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) ise testin uzun yıllardan beri güvenle yapılan bir test olduğunu ve testin hem anne adayı hem de bebek için hayati önem taşıdığını savunuyor.
Aynı Derneğin (TJOD) İstanbul Şubesi ise bu testlerin bebeğe zarar verdiğini, zehirlediğini veya sakatlıklara neden olduğunu gösteren bir tek bilimsel çalışma olmadığını söylüyor. TJOD İstanbul Şubesi, bazı gebelerde test sırasında meydana gelen kısa süreli bulantı, baygınlık hissi gibi durumların bebeği etkilediğini gösteren hiçbir bilimsel veri bulunmadığını savunuyor.
Son olarak Sağlık Bakanlığı da bu konuda bir açıklama yaptı ve gebelikte şeker tarama testinin zararlı olduğuna dair iddianın bilimsel geçerliliğinin olmadığını, gebelikte şeker tarama testini özellikle tavsiye ettiklerini, açlık kan örneğinde insülin veya trigliserid bakılarak gebelik diyabetinin teşhis edileceği yönündeki iddianın ise bilim adamları tarafından üzerinde uzlaşı sağlanmış bir konu olmadığını belirtti.
Bu yazıda bu görüşlerin hangisinin üstün olduğuna ilişkin bir değerlendirme yapma gayesi güdülmemektedir. Kaldı ki böyle bir değerlendirme yapacak uzmanlığımız da mevcut değildir.
Ancak bu tartışma geçtiğimiz ay, cezalandırma talepli bir şikayetin konusu olunca mesele birden bire hukuki ihtilafa dönüştü ve bu noktada bize de birkaç söz söyleme hakkı doğmuş oldu.
İşin hukuk tarafına döneceğiz ama bu tartışma öncelikle bir başka durumun farkına varmamızı sağladı. Gerçekten de son on yıldır gebelerde yaygın bir biçimde uygulanan şeker yükleme testinin bebek üzerinde zararlı etkiler meydana getirip getirmediği hususunda kesin bir bilimsel veri mevcut değilmiş.
Nitekim bu süreçte Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği İstanbul Şubesi’nden yapılan açıklama tam da bu gerçeği vurguluyor. TJOD İstanbul, açıklamasında, şeker yükleme testinin zararlı olduğuna ilişkin bir tek bilimsel çalışma olmadığını söylüyor.
Doğrusu bir mesleki kuruluşun kullandığı bu ifade hukuki perspektiften bakıldığında insanı dehşete düşürüyor.
Bir tıbbi uygulamanın zararlı olup olmadığı hususunda bir tartışma varsa, zararsızlığın varlığını ispat yükü uygulamayı eleştirenlerin değil savunanların üzerindedir. Bu basit mantık kuralı hukukta da geçerlidir. Yani Prof. Dr. Canan Karatay şeker yükleme testinin zararlı olduğunu ispatlamak zorunda değil tam aksine bu testin gerekli ve zararsız olduğunu savunanlar ispatlamakla yükümlüdür. Zira insan makine değil bir biyolojik varlıktır. İnsan üzerinde bir tıbbi uygulama yapılacaksa bunun faydalı olmasından daha da önemlisi zararlı olmamasıdır.
Bu bakımdan TJOD İstanbul’un şeker yükleme testinin zararlı olduğuna ilişkin tek bir çalışmanın bulunmadığı savı bu uygulamayı hukuken haklı hale getirmemekte tam aksine şüpheli saymamıza sebebiyet vermektedir. TJOD İstanbul bu testin zararlı olduğunu gösteren çalışma olmadığını söylemekle yetinemez. Tam aksine bunun faydalı ve zararsız bir uygulama olduğunun kanıtlarını göstermek zorundadır. Zira bu uygulamanın doğru ve yararlı bir işlem olduğunu kendileri iddia etmektedir.
TJOD testin zararsız olduğuna ilişkin kanıt sunarak polemiği sonlandırabilir
Şüphesiz şeker yükleme testinin gebe ve çocuk sağlığı açısından gerekli ve aynı zamanda zararsız bir uygulama olduğu kanıtlanabilir. Bu durumda zaten tartışma son bulur. Ancak neredeyse bir yıla yaklaşan bu tartışmada uygulamanın zararsız olduğunu gösteren sağlam bir kanıt sunulamadığı gibi testi hararetle savunan bir Dernek, testin zararsız olduğuna dair tek bir bilimsel kanıt gösterememektedir. Kaldı ki bu aşamada bir kanıt sunulması da esasen sorunludur. Zira bir tıbbi uygulamanın zararsız olduğunu rutin uygulamaya dahil olmadan önce göstermek gerekmektedir.
Fakat burada asıl mesele bu da değildir. Görüşler başka başka olabilir. Zaman bu görüşlerin birisinin hatta ikisinin de yanlış olduğunu gösterebilir. Burada bizi ilgilendiren sorun görüşlerden birisinin hukukla susturulmaya çalışılmasıdır.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği geçtiğimiz ay Prof. Dr. Canan Karatay hakkında Cumhuriyet Savcılığına şikayettebulunmuş ve Prof. Dr. Karatay’ın cezalandırılmasını talep etmiştir.
Bir bilimsel görüşün savunucusunun mahkemeler tarafından cezalandırılmasını talep etmek engizisyon mahkemesi kurulması talebinden başka bir anlama gelmemektedir. Maalesef son yıllarda bazı tıp derneklerinde bu yönde bir eğilim bulunmaktadır. Müesses tıbbın dışında görüş beyan eden hekimler ceza tehditleriyle susturulmak istenmektedir.
Bizde fikir özgürlüğü deyince akla hemen siyasal fikirler geliyor. Oysa tarihte siyasal fikirlerden çok daha önce hakim “bilim” anlayışına karşı çıkanlar cezalandırılıyordu.
Mahkemeler siyaset düşünürlerinden daha önce bilime dünyanın düz, öküzün boynunda ve yerinde sabit durduğunu söyletmeye çalışıyordu. Şimdilerde de hakimbilim paradigmasına karşı çıkanlara aynı şekilde muamele edilmek isteniyor.
Ancak bilimi serbestçe açıklama ve yayma hürriyeti anayasayla koruma altına alınmış bir temel haktır. Bilimin sınırları içinde kalmak şartıyla her düşünce, kanaat ve görüş bu haktan yararlanır. Aksi takdirde bilim gelişmez, durur.
Ancak bu noktada konu oldukça hassastır ve çizgiler incelmektedir. Şarlatanlıkla bilimsel görüş aynı şey değildir. Bunun ayrımını da iyi yapmak gerekir. Bilime bilim çerçevesinde getirilen eleştiriler hukukun himayesi altındadır. Ancak halkın batıl inançlarını, acılarını, cehaletini sömürmeye çalışan şarlatanlar kuşkusuz bu himayeden yararlanamaz. Bu da gözardı edilemeyecek bir durumdur.
Bizler bilimin geldiği bu aşamada bu tartışmayı sonlandıracak kesin kanıtların ver olmasını beklerdik. Anlaşılıyor ki böyle bir kesin kanıt yok. Ama sonuç ne olursa olsun bilimsel bir görüşün hukuk yoluyla susturulmak istenmesi hukukla bağdaşmaz. Modern hukuk da modern bilim gibi aydınlanmanın ürünüdür. Aydınlanma düşüncesinin temeli aklın özgürlüğüdür. Öyle ki aklın özgürlüğü bilimin kendisinden bile daha önemlidir.
Prof. Dr. Canan Karatay’ın hakim tıp nizamına aykırı görüşlerini hukuk zoruyla susturmaya çalışmak insan aklına zincir vurmaktır. Bilimsel bir görüşün, savcıyla, mahkemeyle, disiplin heyetiyle susturulmak istenmesi yeni ortaçağdır.
Neyse ki Savcılık Türkiye Endokrinoloji Derneğinin bu talebine itibar etmemiş ve Prof. Dr. Canan Karatay hakkında takipsizlik kararı vermiştir. Karar her bakımdan isabetli olmuştur.
İletişim için: bilgi@erkingocmen.av.tr
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?
Şu durumda Prof. Canan Karatay Şeker yükleme testi yapmadan tüm geblerin insülün ölçümü ile gebelik diyabetin korunacağını kanıtlamak zorunda çünkü bunu savunuyor. Şeker yükleme tesiti Bilimsel olarak zararı halan kanıtlanmamış vede yararı belli iken var olan bir yarardan insalarını vazgeçirmesi bencede suçtur. Bu da engizisyon makhemesi değil var olma ihtimali… Devamını oku »
TJOD İstanbul’un tartışmaya bu kadar dahil olmasına rağmen sadece genel görüş bildirmesi çok üzüntü verici… Bir mesleki kurumun çoktan tartışma ile ilgili çok sayıda bilimsel kanıtı yayınlayarak tartışmayı hak ettiği düzeye taşıması gerekirdi. Böylece en azından tartışmanın tıp camiasına bir faydası dokunabilirdi. Öte yandan Karatay hocayla bu kadar uğraşacaklarına gidip… Devamını oku »