Mine Şenocaklı’nın Vatan gazetesinde “Kutu süt çocuklarda morfin etkisi yapıyor” başlığıyla yayımlanan Prof. Ahmet Aydın söyleşisi şöyle:
“135 derecede kaynatılmış, içinde tek bir faydalı bakteri kalmamış, dayanıklı beyaz eşya gibi bir süt!” UHT sütü böyle tarif ediyor Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Ahmet Aydın… Bu süte alışan çocuk bir daha kurtulamıyor, başka bir şey içmek, hatta yemek istemiyor. “Morfin gibi” diyor Aydın, sadece bağımlılık açısından değil, ağrı kesici etkisi sebebiyle de… “Bu çocuklar yere düştü mü, ‘uf oldu’ deyip kalkıyor ayağa, oyuna devam ediyor. Normal bir çocuk ise feryat figan ağlıyor. Ama bunun bedeli ağır, zira çocuk ağrı hissetmiyor, ağlamıyor ama astım, tiroid, MS gibi hastalıklara çok daha kolay yakalanıyor. Dikkat bozukluğu ve hiperaktivitenin müsebbibi de büyük oranda bu sütler! Eğer kutu süt kampanyası sürerse, morfinman bir nesil yetiştireceğiz!”
O kullarda bedava süt dağıtılacağı gündeme geldiğinde aklıma ilk düşen altı ay önce yaptığım bir söyleşi olmuştu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Ahmet Aydın’la kolesterol ilaçlarıyla ilgili konuşurken, söz dönüp dolaşıp süte gelmişti. “Çocuklarınıza süt içirmeyin! Ben anne sütü dışında çocuklara süt içirilmesini doğru bulmuyorum. En doğrusu ek gıdalara başlar başlamaz, kendi yaptığınız yoğurdu, kefiri verin, ama sütü süt olarak içirmeyin. Sadece kutu sütleri değil, günlük sütleri de… Çünkü süt en alerjik gıdadır, çocukta başta astım olmak üzere, pek çok alerjik ve kronik hastalığa sebep olabilir!” demiş, doğru bildiklerimi bir anda altüst etmişti.
Kutu süte karşı olduğunu biliyordum, ama günlük süt için böyle bir açıklama fazlasıyla şaşırtıcıydı. Nitekim bu sözleri günlerce tartışıldı hem gazetelerde hem de televizyonlarda…
Ve geçtiğimiz hafta herkesin merakla beklediği okul sütü projesi hayata geçti. 7 milyon 200 bin adet 200 mililitrelik süt dağıtıldı, çocuklar lıkır lıkır içti. Ve olan oldu! İlk günden bin 193 çocuk hastanelik oldu. Diyarbakır’da başlayan vakalar, Sivas, Edirne, İstanbul, Adana, Konya, Trabzon, Samsun ve Antalya’ya uzandı. Herkes önce bayat sütten şüphelendi, ama Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, bu haberler üzerine, “Sütler bayat değil, kampanya devam edecek” diye açıklama yaptı.
Kampanya devam etti, çocuklar ikinci gün de içti sütlerini… Sonuç yine değişmedi! Bu kez, laktoz, yani süt şekerine karşı Türk milletinde genetik bir tahammülsüzlük (entolerans) olduğu ileri sürüldü. “Laktoz entoleransı düşük bir ırk olduğumuzdan bu vakaların olması doğal” dendi. Oysa Türk ırkının yüzde 50-70’inde rastlanan bir durumdu bu, ama sadece belli bölgelerde, belli okullarda karşılaşılmıştı bu vakalarla. Sorun laktoz entoleransından kaynaklanıyor olsa, tüm yurtta görülmesi gerekirdi. Dolayısıyla bu yaklaşım da vakaları açıklamaya yetmedi. Bu kez zehirlenme olasılığı geldi gündeme… Henüz araştırılıyor, sütler analiz ediliyor, sonucu hep birlikte göreceğiz…
İyi de İzmir’de büyükşehir belediyesi 7 yıldır çocuklara günlük süt dağıtıyor ve bildiğimiz kadarıyla böylesi tek bir vakaya rastlanmadı. İşin ilginci bu günlük sütü, devletin dağıttığı UHT sütten daha ucuza alabiliyor belediye. UHT sütün 200 mililitresi 53 kuruşa geliyor, günlük süt ise 35 kuruş… Kafam iyice karıştı… Olanı biteni kiminle konuşacağımı biliyordum aslında, ama Prof. Ahmet Aydın ‘süt karşıtı’ diye bilindiği için, bir başka uzmana gideyim dedim. Çok güvendiğim birkaç profesöre danıştım, hepsi yine tek bir isim söyledi; “Prof. Ahmet Aydın!”
Aydın, “Ben demiştim” demedi, doğrudan dağıtılan sütün mahiyetine işaret etti; “UHT süt dediğiniz öyle bir süt ki, ekşimiyor, aylarca saklanabiliyor. Bu yüzden de kolay kolay zehirlemez, zira bozulmaz. Çünkü 135 derece sıcaklıkta, basınç altında kaynatıldığından içinde ne faydalı ne faydasız tek bir mikrop kalmıyor. Amaç sütün ekşimesini engellemek ve raf ömrünü artırmak. Ömrü artıyor ama süt de süt olmaktan çıkıyor. UHT süt üreticileri, ‘Biz bu işlemi zararlı mikropları öldürmek için yapıyoruz’ diyorlar. Sanki ateşin aklı var; faydalı ve zararlıyı ayıracak! Aslında onlar sütleri dayanıklı beyaz eşya haline getiriyorlar!”
UHT sütlerin sağlığa faydası yok, ama iş bununla kalsa iyi! Aydın şöyle diyor; “UHT süt, vücuttaki faydalı mikropları, yani probiyotikleri yok ediyor. Bunun karşılığı ise hastalıktır. Faydalı mikroplar bağırsaklarımızda bir tabaka oluşturur ve her türlü zehirli maddenin kana geçişini engeller. Bu düzeni bozarsanız, bağırsaklarınız elek gibi açılır, geçmemesi gereken tüm maddeler de kana geçer.”
Yani UHT sütle beslenen bir çocukta zararlı mikroplara direnç düşüyor. Bunun yanı sıra yeterince sindirilmeden kana karışan maddeler vücudun dengesini bozuyor. Bu maddeleri düşman sanan vücut, saldırıya geçiyor. Denge iyice altüst oluyor. Sonuç, astım, tiroid, Tip 1 diyabet ve MS… Her biri birbirinden ciddi hastalıklar!
Bitmedi, daha şaşırtıcı ve ürkütücü bir bilgi daha size… UHT süt, bağımılılık yapabiliyor! Etkisi biraz daha düşük çaplı olsa da aynen morfin etkisi! “Çocuk bir bardakla başlıyor ama öyle alışıyor ki süte, başka bir şey tüketmek istemiyor. Bu çocuklar yere düşse de, canları acımaz, ‘uf’ der kalkar. Oysa normal yaşıtları ortalığı birbirine katar! Çünkü ağrı hissetmezler. Zira UHT süt sebebiyle proteinler sindirilmeden kana geçiyor, bu da çocuklarda morfin etkisine sebep oluyor! Kronik bir morfin zehirlenmesi gibi düşünebilirsiniz. Bu olay çocukların davranışlarını da çok etkiliyor, algılama ve konuşma bozukluklarına neden olabiliyor” diyor Aydın…
Paketleme sisteminde bu sütlere mikrop bulaşmış olabilir. Çünkü 7 milyon kutu süt yapıyorsunuz, çok hızlı bir şekilde yapıyorsunuz ve bir de bu işi ihaleye çıkarıp, en ucuz fiyat verene veriyorsunuz. Bu yüzden bu olay enfeksiyon olarak kokuyor. Yoksa 200 ml sütle bu kadar çocuk hastaneye düşmez. Sadece biraz gaz sancısı olur, olsa olsa çocuk biraz yellenir, biraz ‘karnım ağrıdı’ der. Olay geçer!
Bu proje, 7 milyon çocuğun üzerinde yapılan bir deney gibi oldu. İlk olay olduğunda bir yığın televizyoncu, “Ne diyorsunuz?” diye sordu. Dedim ki, önce bir olayı anlamak, sonra konuşmak lazım. Ama daha sütler analiz edilmeden ve çocuklar muayene edilmeden bir yığın ulema çıkıp bunun “laktoz entoleransı” olduğunu söyledi. Bunlar arasında bir yığın hekim olmayan öğretim üyeleri de var. Kimi de, “Laktoz entoleransı sadece erişkin yaşta olur” dedi. Halbuki adı ‘erişkin tipi laktaz yetersizliğidir’, ama laktoz entoleransı bizim gibi toplumlarda iki yaşından sonra ortaya çıkmaya başlar.
Çünkü insanoğlu, 10 bin yıl öncesine kadar annesinin sütünün dışında süt içmemiştir. Süt onun için yenidir. 10 bin yıl önce de her toplulukta değil, ilk evvela tarım devrimiyle Anadolu’da başlamıştır süt tüketimi. Daha sonra yaygınlaşmıştır. Orta Asya’da müthiş bir süt tüketimi vardır. Ama sütü, süt olarak içmezler, ekşiterek kullanırlar. Kafkasya’ya gidin, hep kefir ve yoğurt olarak tüketirler sütü. Kimse öyle sağıp da doğrudan içmez. Kendi çocukluğunuzu düşünün, anneniz size süt mü içiriyordu?
Eskiler hep böyle yapardı. Mesela diyorlar ki, Türkiye kişi başına en az süt içilen ülkelerden biri. Doğru, ama dünyada en çok yoğurt tüketen ülke de Türkiye. Niye acaba? Şimdi Amerika ve Avrupa’daki süt tüketimiyle bizdeki kıyaslanmaya çalışılıyor. Oysa Amerika ve Avrupalılar’da bu erişkin tipi laktaz yetersizliği çok azdır. Bizdeki oran yüzde 50-70’ler civarındaysa, Orta Asya’da ya da Afrika’da yüzde 100’se, Avrupa ve Amerika’da yüzde 10-20 civarındadır.
Yeni doğan bebeklerde, süt şekerini, yani laktozu parçalayan laktaz enzimi en yüksek seviyededir. Çünkü anne sütünün içindeki temel şeker odur. Ama daha sonra azalır. Çünkü dediğim gibi atalarımız başka bir hayvanın sütünü kullanmazmış. Mesele bu! Yalnız sütün şöyle bir özelliği var; süt çiğ olarak alındığında laktoz entoleransı, yani laktoza hassas olma diye bir şey olmaz. Mesela Afrika’da, Arabistan’da birçok toplulukta deve sütünü hemen sağıp içerler. Onlarda bu yönden bir şey olmaz. Çünkü siz onu ısıl bir işleme tabi tutmadığınız sürece çiğ sütün içinde o laktazı parçalayacak laktoz enzimi tahrip olmaz. Yine çeşitli proteinleri sindirecek enzimler de vardır. Ama siz onu ısıl işleme tabi tuttuğunuz zaman yok ediyorsunuz.
Evde alıp kaynattığınızda da süt ölüyor. Çünkü ekşimeyi ve sütün kesilmesini engelliyorsunuz o sırada. UHT’de ise bunun daniskası yapılıyor. Çünkü normal şartlarda evde 135 derece sıcaklığa ulaşamazsınız. En fazla bir sıvıyı bir atmosfer basınçta 100 dereceye kadar kaynatabilirsiniz. Daha fazlası olmaz. UHT ile bu sütleri 135 dereceye çıkartıyorlar. Bunun için de yüksek basınç kullanmaları gerekiyor. Yüksek basınç kullandığınız zaman o süt proteinleri de çok ciddi tahribata maruz kalıyor. Bütün enzimler de ölüyor, ama böylece sütün ekşimesi engellenmiş oluyor.
Geriye biraz protein parçacıkları kalıyor ama onların da yapısı değişiyor. O nedenle en alerjik gıda süttür. Açık ara! Son yıllarda ise muazzam bir artış göstermiştir. Diyelim ki Türkiye’de 20 yıl önce bir alerji varsa, şimdi bu 10 olmuştur.
Bu UHT dediğimiz kutu sütlerin ve pastörize sütlerin daha fazla kullanılması! Ama siz sütü mayaladığınız zaman o tahrip edilen enzimlerin önemli miktarı geri geliyor, bu arada sütün içindeki laktoz miktarı da düşüyor. Çünkü mayalanmayla o faydalı mikroplar geri geliyor ve sütün içindeki süt şekerini parçalayan laktaz denilen enzimi üretiyorlar. Öyle olduğu için, çıkıp da erişkin bir insan olarak siz “Yarım kilo süt içeyim” derseniz genelde karın ağrısı yapar, ama bir oturuşta 1 bir kilo bile yoğurt yiyebilirsiniz, bir şey olmaz. Laktoz entoleransı işte odur.
Bazı veliler, “Bizim çocuğumuz zaten süt içerdi ama şimdiye kadar hiçbir şey olmamıştı” diyor. Bu yüzden bizim bu vakaların çok yüksek oranda enfeksiyon olduğunu kabul etmemiz lazım.
Tabii!
Bu sütlerde miadı dolmuş diye bir şey de yok. Dr. Yavuz Dizdar’ın dediği gibi, bu sütler dayanıklı beyaz eşya gibi! İçlerindeki faydalı mikroplar, prebiyotikler ölüyor. Bu prebiyotiklerin birinci görevi sindirimi sağlamak, ikincisi ise bağırsaklarımıza gelen zararlı maddeleri elimine edip, aşağıdan atılmasını sağlamak. Böylece bağışıklığınızı güçlendiriyorlar. Bu probiyotikler olmadığında bütün bunlardan mahrum kalıyorsunuz. Artı bir de o süt proteinlerinin tahrip olması, parçalanması nedeniyle, bağırsak da her maddeyi geçirmezken, geçirir hale geliyor ve süt proteinleri kana geçiyor. Kana geçtiği zaman vücut bunları düşman geldi diye tahrip etmeye çalışıyor. Tahrip ederken en basiti alerjiler oluyor. Döküntüler, kurdeşenler gibi… Ama o işin sadece küçük bir boyutu. Daha büyük boyutu, otoimmün dediğimiz çok sayıda, triod, astım, Multiple Skleroz gibi hastalıklara yol açıyor. Çünkü vücut o proteinleri zararlı diye tahrip ederken kendisini de tahrip ediyor. Bir de, artık dikkat dağınıklığı ve otistik çocuk vakaları çok geliyor. Binlerce çocuk baktığım için biliyorum, bunlarda da çok ciddi süt bağımlılığı var.
Aslında birçok çocukta vardır süt bağımlılığı. Sütten bir türlü ayrılmak istemez çocuklar. Bu çocuklara baktığımız zaman ağrı hislerinin de çok yoğun olmadığını görürüz. Yani düşer, bir yerini vurur, başka çocuklar bas bas bağırırken, bu çocuklar ‘uf’ der, kalkar gider. Niye? Çünkü, kazein dediğimiz süt proteini iyi parçalanmadan kana geçince morfin gibi etki yapıyor. Bu da çocuğun algılamasını çok değiştiriyor. İşte UHT sütlerin en hafifinden başlayarak yaptığı etkiler bunlar; dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, daha da ilerisi otizm. Gıda alerji testi yaptırırsanız bunları çoğu zaman tespit ediyorsunuz. Sütü diyetten çıkarttığınızda da çocukta ağrı hissinin geri geldiğini, algılamanın ve konsantrasyonun daha iyi olduğunu, hiperaktivitenin de azaldığını görüyorsunuz.
Tabii. Şunu da söyleyeyim, artık günlük süt kalmadı. Utanmadan günlük süt diyorlar. Bakıyorsunuz, 5 günlük miadı var.
Laktoz entoleransında o süt şekerinin sindirimi son derece zor oluyor. Bunun için de etkileri çocukta ya da erişkinde aşırı gaz, karın ağrısı, yellenme, pis koku şeklinde çıkar. Nadiren, çok fazla alınıyorsa ishal de olunur ama insanlar artık daha fazlasını almazlar, o sütten rahatsız oldukları için… Onun için böyle bir tablonun birdenbire salgın olarak sadece belli bölgelerde, belli okullarda olması ve ishal olması bunun laktoz entoleransı olmadığını gösteriyor. Elbette o öğrenciler içinde bir grup, laktoz entoleransı sebebiyle de rahatsızlanmış olabilir ya da diğer çocuklara bakıp psikolojik olarak da etkilenmiş olan çocuklar da vardır ama bunları ön plana çıkartmak hiç de doğru değil. Bu vakaları ancak enfeksiyonla açıklayabilirsiniz.
Evet bozuk ya da paketlenirken mikrop bulaşmış.
Yanlış anlaşılmasın, UHT sütte mikrop olmaz. Ama paketleme sisteminde mikrop bulaşmış olabilir. Çünkü 7 milyon tane kutu süt yapıyorsunuz. Çok hızlı bir şekilde yapıyorsunuz ve bir de bu işi ihaleye çıkarıp, en ucuz fiyat verene veriyorsunuz… Bu yüzden de bu olay enfeksiyon olarak kokuyor. Yoksa 200 ml sütle bu kadar çocuk hastaneye düşmez. Sadece gaz sancısı olur… Olsa olsa çocuk biraz yellenir, biraz “karnım ağrıdı” der. Bu büyüklükte bir hastane olayı olmaz.
Çok muhtemelen enfeksiyon. Bir de besin zehirlenmesi bu şekilde ishal tarzında çıkar. Tabii mühim olan aynı tip sütü siz verdiğiniz zaman bu olaylar devam edecek demektir. Bunun tedbiri alınmalıdır.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?
Allah rahmet eylesin, çok değerli bir bilim insanımızdı.