31. Ulusal Radyoloji Kongresi’nde Medikal Akademi’nin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Okan Akhan, performans sisteminin çok hasta bakmayı gerektirdiğini ancak burada bir üst sınırın belirlenmesi gerektiğini dile getirdi. Prof. Dr. Akhan, “Niceliğe dayalı performans hem sağlık sistemini hem de tıp eğitimini olumsuz etkiliyor. Kalite üstünden performans uygulamasının getirilmesini arzu ediyoruz. Eğitim hastanelerinde performans, eğitim ve araştırmayı da kapsamalıdır. Üniversite hastaneleri devlet hastanesine dönüştürülmemelidir. Çok tetkik, hiç tetkik yapılmaması anlamına gelir. Bunun hiç kimseye faydası yoktur. Hizmet alımıyla ücretleri düşürerek, hizmet yaptırdığını sanan devletimiz yanılıyor. Yapılan tetkiklerin kalitesi düşük oluyor.
Bu nedenle hastalarımızı tekrar tekrar tetkike gönderiyoruz. Bu hem hastalarımız hem de devletimiz için olumsuz bir durumdur. Radyologlar ücretli köle haline getirildi. Günde 150 hasta hakkında rapor yazmaya zorlanıyorlar” dedi.
Getirilen sistem içerisinde görüntüleme maliyetlerinin irrasyonel düzeylerde düşürülmeye çalışıldığını belirten Prof. Dr. Akhan, şu bilgileri verdi: “Bir BT tetkiki 60 bir EMAR tetkiki 70 TL civarında yaptırılmaya çalışılıyor. SGK’nın getirdiği ödeme listesinde bu hastaneyle paylaşınca hizmet alımına giren şirketler 12 TL’ye BT 30 TL’ye EMAR yapıyor. Sağlık Bakanlığı’nın verdiği izinle bu yöntem çok yaygın uygulanıyor.
Ülke genelinde 150 ye yakın radyoloji birimi bu şekilde çalışıyor. Bunun yarattığı sonuç şu; protokollere uygun tetkik yapmadan çok sayıda tetkik yaparak tamamen ticari sistem istiyorlar. Bir EMAR cihazıyla günde ortalama 50 tetkik yapılması gerekirken 180 tetkik yapan merkezler var. Aynı hesapla 400 tane BT yapan merkez var. Bunlar kamu hastanelerinin anlaşmayla şirketlere verdiği merkezler. Nerdeyse bütün büyük şehirlerde ki hastanelerin %80 bu şekilde çalışıyor.”
Bir makineyle çekilen EMAR sayısı artıkça doğru tetkik yapma imkanının da azalacağını söyleyen Prof. Dr. Akhan, “Bu durum halk sağlığı acısından büyük sorun teşkil ediyor. Bu tetkikler uluslar arası deneyimle oluşmuş protokollere bağlı kalınarak yapılır ve bunun içinde belli bir vakit gerekir. Bir hastaya ayrılması gereken sürede 5 hastaya tetkik yaparsanız kar elde edersiniz ama o tetkikler tetkik olmaktan çıkar ve hastaya hiçbir faydası olmaz. Çok tetkik yapmak hiç tetkik yapmamak demektir. Diyelim ki bir hastaya beyin EMAR’ı yaptığınızda en az 6-7 sekans yapmanız gerekir. Her biri 3-4 dakikadan 28 dakika yapar ama bunu iki sekans yapıp tetkiki bitirseniz eksik tetkik yapmış olursunuz. Ülkemizde bunu denetleyen hiçbir mekanizma yoktur” diye konuştu.
Üniversitede çalışan bir uzman olarak zamanımın çoğunu kanserli hastalara ayırdığını dile getiren Prof. Dr. Akhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bana gelen tetkiklerin hepsini çöpe atıyorum. Çünkü eksik yapılmış tetkikle hastalara bir tedavi planı yapmam mümkün değil. Bu her branş için sorun doğuruyor ama kanserli hastalar için çok daha ciddi sonuçlar doğuruyor. Gelen hastalar kollarının altında poşetler içerisinde cd ve filmlerle geliyorlar. Onlarca tetkik var ama tanı yok. Çünkü eldeki metaryalle bunu yapmanın imkansız. Tetkiki bu şekilde ucuzlatmaya çalışmak doğru tanı imkanını yok ediyor.
Hastalar zaman kaybediyor; tanı ve tedavileri gecikiyor, hayatları riske giriyor. Sonuç olarak çok sayıda işe yaramaz tetkik üreten sistemin toplam maliyeti artıyor. Ucuza mal etmeye çalışırken hem hastalara zarar veriyor hem de devlete daha yüksek maliyet çıkaran bir sisteme dönüşüyor. Bu tamamen irrasyonel bir durumdur. Diğer yandan şifa bulamayan hasta tekrar sağlık sistemini meşgul ediyor. Hekimlerin zaten yüksek olan hasta sayıları daha da artıyor. Bir hekim günde 100 hastaya bakmak zorunda kaldığında ortaya akıl dışı bir durum çıkıyor.
Hekimler bu kadar çok hastaya bakarken risk almamak için her türlü işlem için görüntüleme tetkikleri istemek zorunda kalıyorlar. Sistem içinde çaresiz kalan hekim hastayı savuşturmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla radyolojinin yükü iyice artıyor. Eğer bunu isteyen hekimin poliklinikte hastaya ayırabilecek 20 dakika vakit olabilseydi bu kadar karmaşık bir durum oluşmayacaktı.”
Performans sisteminin özel hastanelerde 50 hasta sınırıyla çalıştığını belirten Prof. Dr. Akhan, “Ama aynı sistem kamu hastanelerine gelince sınır tanımıyor. Biz radyologlar sistemin yanlışlığı altında boğuluyoruz. Bu bizi iki şekilde rahatsız ediyor. Bir halk sağlığı acısından iki kendi meslektaşlarımız acısından. Şöyle düşünün performans sistemi tarafından çok para kazanmaya teşvik edilen doktor günde 100 ultrason yapmak zorunda kalıyor. Önünüze 180 EMAR raporu geliyor. Bu kadar ağır iş yükü ile sağlıklı bir sonuç çıkmaz. Günde ancak 50 civarında rapor yazabilir.
Daha fazlası yanlış sonuçlara neden olur. Bu sorunun çözümü için ciddi planlamalara ihtiyaç var. Nicelik ve nitelik arasında bir optimizasyon sağlanması gerekiyor. Sağlık sisteminde her şeyin nicelik üstünden yürümesi hastalara zarar veriyor. Performans sistemi sayılar üzerinden denetim yapan bir sistem ama bunu çıktılar üzerinden de değerlendirmek gerekir” dedi.
Dernek olarak uzman radyolog yetiştirilmesine büyük önem verdiklerini belirten Prof. Dr. Akhan, yaptıkları çalışmalarla ilgili şu bilgileri verdi: “Yetkin radyoloji uzmanı yetiştirilmesi için iki yeni projeyi uygulamaya soktuk. Kış Okulları her sene en az bir kez radyoloji alanında eğitim gören tüm asistanlarımızın textbook düzeyinde eğitim almaları amacıyla düzenlenecek. Radyoloji asistanları Kış Okulları’na herhangi bir ücret ödemeden katılacaklar. Aralık 2010 da iki haftalık ve her haftasına 200 asistanın katılacağı ilk kursumuz Antalya’da yapılacak. Uzun vadeli olarak Kış okulları eğitimini asistanlarımızın karnelerine eklemek istiyoruz. Ayrıca yan dal derneklerinin düzenlediği eğitim toplantılarına asistanlarımızın katılımını teşvik eden programları da önümüzdeki yıl uygulamaya sokmayı amaçlıyoruz.”
Prof. Dr. Akhan: Kongremizin yapıldığı şu günler aynı zamanda radyoloji tarihi açısından çok anlamlı bir döneme rastlamış bulunuyor. Çünkü Röntgen Işını dediğimiz X ışınının keşfi 115 yıl önce bugünlerde Alman fizikçi Wilhelm Conrad Röntgen tarafından yapılmıştı. Aradan geçen zamanda radyoloji açısından çok önemli aşamalar kaydedildi. Günümüzde radyolojik inceleme olmaksızın tanı ve tedavi neredeyse yapılmamaktadır.
Radyolojinin doğmasına ve tıpta yeni bir çağın başlamasına neden olan X-ışınları, Alman fizik profesörü Wilhelm Conrad Röntgen tarafından 115 yıl önce keşfedildi. X ışınları aslında başka bir konu araştırılırken bir rastlantı sonucu bulunmuştu. W.C. Röntgen, bu büyük buluşunu, laboratuarında Crookes tüpünde katot ışınları üzerinde çalışırken gerçekleştirmiştir. 8 Kasım 1895 günü, laboratuarını karartmış, Crookes tüpünün de katot ışınlarının etkilerini daha iyi görebilmek için fotoğraf plağıyla örtmüştü.
Tüpten yüksek gerilimli elektrik akımı geçirdiğinde, uzakta durmakta olan baryum platinosiyanür kristalleinde parlama olduğunu gördü. Tüple kristal arasına farklı maddeleri koyduğunda her farklı maddede parlamanın şiddetinin değiştiğini belirledi. Bir kurşun yaprakla aynı deneyi yapınca parlamanın kaybolduğu nu gördü. Daha sonra eşi Berta’nın elini fotoğraf plağı üzerine koyarak x-ışını verdi ve fotoğraf plağını banyo ettiğinde el kemikleri ve yüzükler e ait görüntüler ortaya çıktı. Bu görüntü, insanoğlunun elde edilmiş ilk röntgenogramıdır.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?