Dr. Hasan Turan Karatepe, “Anksiyete oldukça sık yaşanan psikolojik bir durumdur. Bu durumlardan bazıları rahatsız edici boyutlarda olabilir. Bu türden durumlarda en sık rastladığımız tablo panik atak ve benzeri yoğunlaşmış kaygı dönemleridir. Panik atakta diğer kaygı bozukluklarında da görülebilen ve ani gelişen yoğun bir dehşet hali, ölüm korkusu, delirme/aklını yitirme korkusu gibi semptomlar görülebilir.
Beraberinde bedensel belirtiler de eşlik eder. Çarpıntı, nefes darlığı, terleme, göğüste baskı hissi gibi. Panik bozukluk tedavisinde son yıllarda ülkemizde Dr. Fatih Yavuz ile birlikte yaygınlaştırmaya çalıştığımız ‘Kabul ve Kararlılık Terapisi’ oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Bu yöntemde kişinin içsel düşünce ve inanışlarıyla çatışması engellenerek, kendi değerleri doğrultusundaki davranışlarının arttırılması hedefleniyor” dedi.
Herkesin gün içerisinde bazı kaygı belirtileri yaşadığı ancak bu halden rahatsız olup psikiyatriye başvuran kişilerde kaygı bozukluklarının olumsuz etkilerinin daha fazla olduğunu anlatan Dr. Karatepe, “Aradaki fark kaygıya yaklaşım biçimlerinde gizlidir. Tedavi arayışı içinde olmayanlar kaygı belirtileriyle daha az uğraşır, bu belirtileri daha az önemserler. Tedavi için başvuranlar ise kaygı belirtilerinin olumsuz ve yıkıcı sonuçlarına daha fazla odaklanırlar. Böylece kaygı hissine karşı tahammülleri azalır ve bir an önce bu olumsuz duygudan kurtulmaya çalışırlar” diye konuştu.
Panik atağı bir hastalığa dönüştüren dinamiğin de bu farkta yattığına değinen Dr. Karatepe, sözlerini şöyle sürdürdü: Kişi, “Eğer ortadan kaldıramazsam, şu an yaşadığım kaygı belirtileri üzerimde kalıcı zararlar bırakabilir? ” düşüncesi ile birlikte yaşamak ve endişe halini gidermeye odaklanmak kişiyi yaşamak istediği hayattan uzaklaştırır. Panik atak normal popülasyonda da sıklıkla görülebilen bir psikolojik haldir; kişi için stres kaynağı olan durumlar meydana geldiğinde panik atak belirtileri ortaya çıkar, kişide olumsuz hislere sebep olur ve bir süre kişi üzerinde etki gösterip, kaybolur.
Ancak bunu bir rahatsızlığa dönüştüren şey, bu kaygının ciddi zararlar bırakacağı korkusuna teslim olunması ve kişinin, zamanının çoğunu kaygısını azaltmaya çalışmakla geçirmesidir. Nefes darlığı, çarpıntı, bulantı, baş dönmesi gibi belirtileri yaşayan kişilere öncelikle genel tıbbi muayenelerini yaptırmalarını, eğer bu belirtileri açıklayacak bir hastalık tespit edilememiş ise psikiyatriye başvurmalarını öneririz. Anksiyete bozuklukları gerginlik huzursuzluk yaratan, yaşam kalitesini azaltan, kişiyi yapmak istediği şeylerden alıkoyan bozukluklardır.
Psikiyatrik tedavilerle anksiyete bozukluklarında oldukça başarılı sonuçlar alındığına işaret eden Dr. Hasan Turan Karatepe, “Bazen bu durum hakkında kısa bir bilgilendirme bile belirtilerde ciddi düzelme sağlayabiliyor. Hem psikoterapilerin, hem de gerektiğinde medikal tedavinin çok iyi sonuçlar verdiği biliniyor.
Davranışçı teknikler tüm anksiyete bozukluklarında, örneğin fobilerde yıllardır kullanılan ve çok iyi sonuçlar elde edilen yöntemlerdir. Bunu da şöyle özetleyebiliriz: Korkulan ya da kaygı duyulan duruma kişinin kademeli bir şekilde yaklaşması ve buna karşı duyarsızlaşmasıdır. Son yıllarda yaygınlaşan Kabul ve Kararlılık Terapisi’nde ise kişinin kaygı duygusu ve onu besleyen düşüncelerle çatışma halinden kurtulması amaçlanır. Kaygı belirtilerini azaltmaya çalıştığı dönemde ihmal ettiği, kendisi için önemli olan değer alanlarına karşı farkındalığı arttırılır. Olumsuz duygulara da yer açarak, değerleri doğrultusundaki davranışlarının arttırılması hedeflenir” dedi.
Kişinin içsel sıkıntılarıyla uğraşırken kendisi için önemli olan birçok şeyden vazgeçtiğini ve hayatında önem verdiği alanların atak dönemlerinde ertelendiğini anlatan Dr. Karatepe, Kabul ve Kararlılık Terapisi hakkında da şu bilgileri verdi: Örneğin panik atak yaşamış biri atağın tekrarlanma riskini gözeterek eşi ve çocuklarıyla birlikte hafta sonu dışarıya çıkmayabiliyor. Depresyon belirtilerinden muzdarip bir üniversite öğrencisi, ‘Nasıl olsa ortama uyamayacağım ve dertlerimle onların da canını sıkacağım’ düşünceleriyle arkadaşlarından uzak duruyor. Bu kişilerde onlar için gerçekten önemli olan ve psikolojik sıkıntıları nedeniyle üzeri örtülmüş olan değer alanlarını açığa çıkarmaya gayret ediyoruz.
İç sıkıntısı ile ilgili düşüncelerini değiştirmeye çalışmadan, olumsuz duygu ve düşüncelerin davranışları üzerindeki etkisini kırmaya çalışıyoruz. İşte tam bu noktada kişinin değerlerini bir nevi iyileştirici güç olarak sunuyoruz. Amacımız davranışlarını planlarken artık onu engelleyen bu düşünceleri, duyguları hesaba katmamasını sağlayabilmek. İçsel süreçlerine dair farkındalık geliştirmesini ve böylece düşünceleriyle arasına bir mesafe koyarak bunlardan ayrışıp kendisi için önemli olana yönelmesini işaret ediyoruz. Yani kısaca amacımız belirtileri azaltmak değil istediği hayatı yaşayabilmesi için kişinin psikolojik esnekliğini arttırabilmektir. Merkeze sıkıntılarını değil, kendi değerlerini koymasını sağlamak; İyi bir anne/baba olmak, yardımsever olmak, destekleyici bir arkadaş gibi davranmak, işini hakkıyla yapabilmek gibi…
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?