Atağın tekrarlanması ya da atak beklentisi hastanın doktoruna güvenini zedeleyeceğinden tekrarlayan hastane başvuruları kaçınılmaz olur. Çünkü hasta yaşadığı her şeyi gerçek zeminde yaşarken sorunun kaynağının psikolojik olduğunu gerçeğe oturtamaz. Elbette hasta burada çok haklı. Çünkü panik atak beyindeki merkezlerin işleyişindeki bir değişiklikle beynin diğer organlardaki işleyişi geçici olarak etkilemesi gibi düşünülebilir.
Panik atak; beklenmedik bir anda, yineleyici şekilde, herhangi bir özgül nesne (köpek fobisi, kan fobisi, yükseklik korkusu vb.) olmadan yoğun kaygı, bunaltıya eşlik eden çarpıntı, titreme, nefes açlığı gibi birçok bedensel yakınmanın eşlik ettiği korku kuşatmasıdır.
Yoğun korku ve huzursuzluk duygusu ile birlikte çarpıntı, nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma, göğüs ağrısı-göğüste sıkıntı hissi, terleme, titreme ya da sarsılma, bulantı-karın ağrısı, baş dönmesi,sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma , gerçekdışılık (derealizasyon)- benliğinden ayrılmış olma hissi (depersonalizasyon) , aklını ya da kontrolünü yitirme korkusu, uyuşma ya da karıncalanma duyumları, üşüme, ürperme, ateş basması gibi belirtiler mevcuttur. Panik atak diyebilmek için bu belirtilerin en az 4 tanesi ya da daha fazlası bulunması gereklidir.
Burada belki söylenmesi gereken bunların organlardaki bozukluklardan kaynaklı olmadığıdır. Ama kaygı, endişe ve korku uyandıran stresör faktörlerin ya da bunların olmadığı ama o an ki hoş olamayan bedensel duyumun yarattığı kaygı daha sonraki panik atakların oluşacağı beklentisine dönüşebilir. Bu durum beyinde nörotransmitter (beyinde iletimi sağlayan yapılar) dengesizliği yaratarak, beyinden organlara giden iletinin gereği yerine getirildiği için hastada panik atakları oluşturduğu söylenebilir. Bu durumda biraz metaforlar üzerinden giderek anlatmaya çalışırsak daha iyi anlaşılabilir.
Örneğin bir apartmanda yöneticinin tatbikat amaçlı yangın alarmına bastığını bu sesi duyan apartman sakinlerinin yangın çıktığı korkusu ile beyninde alarm oluştuğu ve kendini korumak için koşuşturduğunu düşünelim. Buna bağlı kalp çarpıntısı, nefes alma güçlüğü, baş dönmesi, bulantı, titreme ve terleme gibi efor sarf ettiğimizde görülen oksijen ihtiyacının karşılanması durumu yanında, kontrolü kaybedeceği çıldıracağı ve de ölüm korkusunu hissetmesi fakat yangın alarmı olduğunu anladıklarında biraz rahatladıklarını ve bedenlerinden gelen duyumların normale geldiğini yine de içlerinde biraz ürperti kaldığını hayal edebiliriz.
Peki bunu etkileyen sebepler neler olabilir denildiğinde bir çok şey sayabiliriz. Ama bunların en çoğu stres yaratan durumlar ki bunlar önemli yaşamsal ya da travmatik olay dediğimiz boşanma, yakın akraba, aile dostu ya da arkadaş ölümü, kalp krizi geçirmiş, ya da beyin kanaması geçirmiş bir yakının olması ya da duyulması gibi durumlar sayılabilir. Genel tıbbı durum bozukluklarından troid (guatr) bozuklukları, kalp ritim bozukluğu, kalp kapakçık yetmezliği, geçirilmiş kalp ameliyatı ve birçok hastalığa ikincil panik atak gelişebilir. Genetik geçişin yüksek oranda olduğu, kadınlarda daha çok görüldüğü, alkol madde alımı gibi durumların tetiklediği bilinir.
Çocukluk çağı travmaları, bastırılmış duygular ya da kendini ifade etme güçlüğü ilerleyen yıllarda etken olabilir. Depresyon, sosyal fobi, özgül fobi (kan görme, yükseklik, asansör, böcek, köpek, uçak vb. korkusu), takıntı hastalığı, kuruntu hastalığı gibi birçok psikiyatrik hastalıklarla birlikteliği bulunmaktadır. Panik atak bunların hiçbiri olmadan gece uyandıran bir çarpıntı, nefes darlığı, boğuluyormuş hissi gibi belirtilerle beklenmedik bir anda da oluşabilir.
Panik atağı olan insanlar gergin ve huzursuzdurlar. Hastalar bir etkinliğe başlayacağı zaman aniden son verir ya da tamamlayamaz. Panik ataklarının tetikleneceğini ve korktuğu, kaygılandığı her neyse başına geleceğini düşünür. Öyle ki cinsel ilişki sırasında heyecanlanacağı ya da yorulacağı, kalp krizi geçireceği düşüncesine bağlı korkusu ile ilişkiye girmekten kaçınır.
Panik bozukluğunda en çok görülen durum kişinin bedenini dinlemesidir. Örneğin; acaba kalbim hızlı mı atıyor, yavaş mı atıyor, farklı mı atıyor, yetersiz mi nefes alıyorum, kolum uyuşuyor gibi, göğsüm sıkışıyor, başım ağrıyor ve sayılamayacak kadar çok çeşitlikte tüm ilgi bedene dönüyor. İşte bu kaçınılmaz panik atak tekrarlarının tetikleyici, döndürülemez belirtilerini oluşturuyor. Panik ataklar ayda birkaç defa ya da gün için de birkaç defaya kadar sıklığı artabilir. Süresi genellikle beş-on dakikada en üst seviyeye çıkar ve ortalama yarım saat de biter. Bazen bu süre bir saati bulabilir ama ataklar arası artçı deprem gibi endişeli gergin bir ruh hali olabilir. İşte bu da bardağı tekrar dolduran ve herhangi bir tetikleyici durumla bardağı taşıran ataklara dönüşür.
Agora kelime anlamı olarak eski yunan döneminin halka açık bir meydanda bazı kararların açıklanması için kullanılan yerlere denirmiş. Kelime bu anlamı taşısa da fobi denen bir şeyden, bir yerden aşırı kaygı duyma, korkma hali aslında kişinin panik atak belirtilerini yaşamaktan korktuğu, çıldıracağını, kontrolü kaybedeceğini, başına bir şey gelirse yardım alamayacağını düşündüğü herhangi bir ortam olabilir.
Panik atakların olacağı beklentisi bir yer, bir mekan ve bu mekanlarda bir şey olursa yardım alamayacağı korkusu kaygısı ya da kaçması zor olacağını düşündüğü bir durum varsa ve bu ortamlardan kaçmaya başlarsa buna agorafobili panik atak denir.
Metroda, uçakta, sinemada, alışveriş merkezinde, kapalı mekanların kapıya uzak kısmında oturmada, yalnız kaldığında, uzun yola çıkacağında, köprü üstünde kaldığında, banyoda, evde tek kaldığında ve buna benzer birçok yer ve durumda olabilir.
Örneğin uzun yola çıkacak kişi yolda başıma bir şey gelirse, kalp krizi geçirirsem, panik atağım olursa bana yardım edecek birini bulamam ve de hastane uzakta kalırsa, beni yetiştiremezlerse bu riski alamam der ve yola çıkmaya cesaret edemez. Aynı şekilde sinemada kapıya uzak bir yerde oturursam, yangın ya da bir izdiham olduğunda buradan çıkamam diye düşünürken bedeninden gelen duyumlar kaygısını kontrol edemeyeceği kadar arttırır ve kişi o ortamdan hemen çıkar ya da kapıya yakın bir yer tercih eder. Bundan kötüsü hiçbir zaman bunları yapamaz ve hep kaçar.
Böyle bir durumda kişi korktuğu durumla yüzleşmekten kaçar. Bu durumda yapacağı iş her neyse yapamaz ve de hayat kalitesi düşmüş, özgüvenin etkilenmiş, işlevselliğin azalmış olduğu, depresyonun da eşlik edebileceği bir hal almış olur.
Panik bozukluğu tanısı için başka atakların olacağına ilişkin sürekli bir kaygı, atağın yol açabilecekleri ya da sonuçları ile ilgili olarak üzüntü duyma veya ataklarla ilişkili belirgin bir davranış değişikliği sergileme şeklindeki belirtilerden en az birinin; yineleyen, beklenmedik panik ataklarının en az bir aylık dönem boyunca izlenmesi gerekmektedir (Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı 4. Baskısı).
Pan, Frigya mitolojisi‘nde kırın ve çobanların tanrısıdır. Bu tanım, Pan’ı doğa ile doğrudan ilişkili kıldığı için pastoral bir nitelik arz etse de Pan’ın bütün mitoslarda yarı keçi yarı insan suretinde tasvir edilmesi onu korkutucu bir figür haline getirmiştir. Öyle ki Pan, kırlarda aniden insanların karşısına çıkıp görüntüsüyle insanları korkuttuğu için panik sözcüğüne de ilham kaynağı olmuştur. Pan, çoban tanrısı olduğu için ürkütücü görüntüsü ile zıtlık arz edecek şekilde kaynaklarda çoğunlukla kırlarda dolaşıp flüt çalan, sevimli bir figür olarak betimlenir.
Panik bozukluğunda oluşan kaygı ve diğer sendrom özellikleri yüzyılı aşkın süredir bilinen tablodur. Da Costa 1871 yılında Amerika iç savaşı sırasında askerlerde efor bağlantısı olduğunu düşündüğü çarpıntı, göğüs ağrısı ve nefes darlığı ile giden ve “irritable heart” adını verdiği panik atağı benzeri bir tablo tanımlamıştır.
Psikiyatrist Uzm. Dr. Zengibar ÖZARSLAN
www.adeldanismanlik.com
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?