Over kanserinin jinekolojik kanserler arasında sık görülmemesine rağmen önemli bir yere sahip olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mandel, hastalığın genellikle özel bir belirtisi bulunmadığını belirterek şu bilgileri verdi: “Hastalık, hazımsızlık, şişkinlik, adet görmekte olan hanımlarda adet düzensizliği gibi herkeste olabilecek şikâyetlerle başlar. Hastalara tanı çoğu zaman ileri evrede hastalık karnın içine yayılmış durumdayken konulabiliyor. Hastalar, tedavide kullanılan kemoterapi ilaçlarına genellikle iyi cevap veriyor.
Kemoterapi nedir? Kanser tedavisinde nasıl uygulanır, yan etkileri nelerdir?
Ancak, tek başına kemoterapi hastalığı şifaya kavuşturmak için yeterli olmayabiliyor. Bu nedenle tedaviye başlamadan önce iyi bir cerrahi müdahale öneriyoruz. Bunu özellikle jinekolog onkologların yapmasını tavsiye ediyoruz. Çünkü karın zarının üzerindeki kanserli dokunun etkin şekilde temizlenmesi gerekiyor. Başarılı bir girişimin ardından yola devam etmek gerekiyor. Bu operasyonlarda ayrıca karın içerisindeki lenflerin ve Apandisitin de temizlenmesi gerekir.”
Tedavi sürecinde etkin bir cerrahi operasyonun ardından medikal tedaviye geçildiğini dile getiren Prof. Dr. Mandel, şu bilgileri verdi: “Sınırlı bir hasta grubu dışında vakaların önemli bir kesimine kemoterapi uygulanmasını öneriyoruz. Uygulamada genellikle üç haftada bir, altı seans platin ve paklitaksel standart ilaç tedavisi önerilmektedir. Platin grubu içinde sisplatin yerine artık daha az bulantı, kusma yapan karboplatin kullanılıyor.
Hastayı koruyor ama sıklıkla da nüks görülebiliyor. Bu nüks etme süresine göre de hastalığı üçe ayırıyoruz. Birincisi dirençli, daha tedavi alırken hastalık cevapsızdır veya kemoterapi sonrası 6 ay içinde nüks olur ve hastalık ilerler. İkincisi platin ajanları kullandığınız platin duyarlı bir grup ve üçüncüsü de platine orta derece duyarlı gruptur.”
Medikal tedavi başladıktan sonra hastaya verilen kürün altı aydan uzun koruyucu olması durumunda aynı tedavinin kullanılmaya devam edildiğini söyleyen Prof. Dr. Mandel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu gurubu oluşturan hastalar platin duyarlı kategorisine giriyor. Eğer hastalık ilk altı ay içerisinde nüksederse o zaman farklı bir tedavi kullanmak gerekir. İşte bu aşamada ilk çalışmalarda bizim kullandığımız pegile lipozomal doksorubisin + paklitaksel devreye giriyor. İlk çalışmalarda dirençli hastalarda kullanıldı.
Cevap sağlandığı için de performansı daha iyi durumda ve erken evredeki hastalarda kullanılıp kullanılmayacağına bakıldı. Bunun için çok geniş karşılaştırmalı çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmalarda bir grup hasta bildiğimiz standart tedaviyi yani Paklitaksel+karboplatini alıyor. Öbür hasta grubu ise pegile lipozomal doksorubisin ve karboplatin tedavisi görüyor. Bu gruplar arasındaki sonuçlara bakıldığında etkinliklerinin benzer olduğu ortaya çıktı. Yan etki açısından baktığımızda paklitaksel+karboplatine göre çok daha az olmakla birlikte özellikle ilacın kemik iliğini baskıladığı, ama buna mukabil hastalar üzerinde çok önemli bir yan etki olan nörotoksisiteyi azalttığı ortaya çıktı. Hayati bir yan etki değil ama ciddi bir sorun oluşturuyor.”
Hastalık tekrarladığında ilaç seçimi yapılırken tedavi seçeneklerinin yan etki profilleri göz önünde bulundurularak seçildiğini dile getiren Prof. Dr. Mandel, “Tedavi sürecinin devamında bu yan etkileri dikkate alırız. Eğer hâlâ devam eden advers durumlar var ise yani nörotoksisite ön plandaysa ilaç değişikliği yaparız. Bu durumda hastada saç dökmeyen pegile lipozomal doksorubisin gibi seçenekler önerilebilir.
Kanser ağrısı yaşam kalitesini olumsuz etkiler: Mutlaka tedavi edilmelidir!
Eğer platin duyarlı hastalıksa platinle beraber lipozomal doksorubisin verilebilir. Platin dirençliyse tek başına lipozomal doksorubisin uygulanabilir. Tedavileri genellikle üç haftada bir, altı kez uygularken lipozomal doksorubisin karboplatin kullandığımız zaman dört haftada bir veriyoruz. Bu da hastalara büyük rahatlık sağlıyor” dedi.
Hastalarda tedaviye direnç geliştiğinde platin etki etmediği için mono terapi uygulandığını belirten Prof. Dr. Mandel, şu bilgileri verdi: “Dirençli hastaya platin etki etmediği için tek ilaç tedavisi veriyorsunuz. Zaten dirençli vakalarda hastalığın gidişatı daha kötü oluyor ve tedaviye daha zor cevap alınıyor. İmkân varsa ameliyatla hasta dokuların çıkartılması hastalara tedavi başarısı açısından ışık tutabilir. Ama her hastayı da ameliyat ettiremezsiniz. Eğer çok yaygın hastalığı varsa yapacağımız ameliyat hastaya fayda yerine zarar verir.”
Lipozomal doksorubisin tedavisinin Türkiye’de ileri evre vakalar için onaylandığını fakat bazı durumlarda erken evre hastalarda da kullanılabildiğini söyleyen Prof. Dr. Mandel, “Eğer hastanın ilk basamakta kullanılan paklitaksele alerjisi varsa yada hasta o tedavinin yan etkilerinden çok etkilenmiş ise (örneğin bazı vakalarda çok hızlı nöropatiler gelişebiliyor) o zaman aynı tedaviye devam etmiyoruz. Yeni bir ilaç seçimi söz konusu olduğunda paklitakselin yerine artık lipozomal doksorubisin kullanma şansımız var. Bu tür vakalarda tedavi seçimi konusunda hastalardan da talep gelebiliyor.
Çünkü hastalar çeşitli kaynaklardan durumları ile ilgili bilgi edinebildikleri için hekimden daha az yan etkiye sahip bir ilaç kullanmasını isteyebiliyor. Hasta profilinin çok hızlı değiştiğini görüyoruz. Hastalar çeşitli tedavi seçeneklerini takip edebiliyor. Bu çok sevindirici bir gelişme. Hastaya tedavi konusunda bilgi verilirken seçeneklerini mutlaka detaylı şekilde sunmalıyız. Standart bir tedaviyi değiştirebilmek için, yeni bir tedaviye geçerken ya çok daha az yan etkisi olan bir şey koymanız ya da çok daha etkili bir tedavi seçeneği bulunmalıdır. Aksi halde standart tedavileri değiştirmek kolay değil” dedi.
‘19. Ulusal Kanser Kongresi’ kapsamında Antalya’da Janssen Türkiye’nin desteği ile düzenlenen “Over kanseri kemoterapisinde yeni standartlar” başlıklı sempozyumda bir araya gelen uzmanlar, yeni tedavi seçeneklerini tartıştı. Medikal Akademi, sempozyum sonrasında, düzenlenen özel oturumda ‘Over kanseri tedavisindeki yeni gelişmeler’, ‘Over kanserinde hastaya yaklaşım’ ve ‘Yan etki faktörünün tedavi sürecine etkisi’ gibi temel konularda uzmanlarla görüştü. Napoli Ulusal Kanser Enstitüsü Medikal Onkoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sandro Pignata ve VKV Amerikan Hastanesi Medikal Onkoloji Bölüm Şefi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, sorularımızı yanıtladılar.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?