Oruç, uzun süre açlık ve susuzluk neticesinde mide asit oranında artışa neden olabiliyor. Fakat, iftar ile sahur arasında 2-3 litre günlük su ihtiyacını belli aralıklarla karşılayarak, oruç öncesi ve sonrası dengeli beslenerek, midedeki asit düzeyi normal sınırlarda tutulabiliyor. Reflüsü olan kişiler, mide asidini dengelemek için 3 saatte bir az az yemeleri gerektiğinden, oruç tuttuklarında şikayetlerinde artış görülebiliyor. Uzm. Dr. Ahmet Hamidi, şikayetleri devam eden ve reflüsü kesin bir şekilde tedavi edilmemiş hastalara oruç tutmamalarını öneriyor.
Diyabet, tansiyon, tiroid, böbrek gibi hastalıkları olan kişilerin ilaç saatlerini ve beslenmelerini aksatmaması gerekir. Sağlığınızı korumak için doktorunuzun tavsiyelerinin dışına çıkmamalısınız.
Diyabet hastalarının, oruç tutarken zorluk yaşayabileceğini belirten Dr. Ahmet Hamidi, konuyla ilgili görüşlerini şu sözlerle sürdürüyor: “Günde bir sefer insüline ihtiyaç duyan ve daha önce tuttuğu oruçlarda diyabetle ilgili şikayetleri artmayan hastalar, oruç tutabilir. Ancak, günde birkaç kez insüline ihtiyaç duyan diyabet hastaları oruç tutmamalıdır. Diyabet hastaları düzenli olarak, 3 saatte bir yemek yemeli ve yeterince sıvı almalıdır. Bu anlamda, oruç tutma konusunda ısrarcı olan diyabet hastaları; karbonhidrat, şeker ve yağdan fakir, proteinden zengin beslenmelidir. Diyabet hastaları ayrıca; yağlı olmayan yoğurt ve sebzeye beslenmelerinde ağırlık vermeli, idrar söktürücü özelliğinden dolayı çay ve kahveden uzak durmalıdır. Çay ve kahve yerine; ıhlamur, nane ve bitki çayları tercih edilebilir.”
Günde bir kez tansiyon ilacı alan hastaların oruç tutmaları konusunda bir sakınca bulunmuyor. Eğer günde 2-3 kez tansiyon ilacı almak söz konusuysa, bu hastalara oruç tutmaları tavsiye edilmiyor. Hayat boyu süren tansiyon hastalığı, oruç tutmaya engel bir durumdur. Ancak, hafif derecede tansiyonu olan kişiler oruç tutabilir.
Obez hastalara oruç tutmaları özellikle tavsiye ediyor. Çünkü, obez kişiler ramazanda oruç vasıtasıyla kendilerini yemek yeme konusunda kontrol etme fırsatı bulabilir. Ramazan süresince, obez kişilerin oruç tutmasıyla birlikte yağları azalırken, kasları da erime riskiyle karşı karşıya kalabiliyor. Bu nedenle, fiziksel aktivitelere de önem vermek gerekiyor.
Gün içinde ilaç almaya ihtiyaç duyan kalp ve böbrek hastaları, şeker hastaları, vücut direnci düşük ve aşırı zayıf kişiler, ameliyattan yeni çıkmış hastalar, ağır gebelik geçirenler, loğusalık döneminde olanlar, emziren anneler oruçtan muaftır, yani tutmak mecburiyetinde değildir.
İbadetimizi yerine getirirken, iftar saati sonrası doğru beslenmeme vücudumuzda yıkıma sebep oluyor ve kas kayıplarına uğruyoruz. Çok uzun süreli açlıklarda açığa çıkması gereken enerji, yedek depo olan kaslardan sağlanıyor. Bu durum da kas yıkımına neden olarak yorgunluk, kas ağrıları, sürekli uyku hali gibi durumların ortaya çıkmasına hatta bağışıklık sistemimizin çökmesine sebep olabiliyor. İşte bu tür kayıpların ramazan boyunca en az seviyede olmasını sağlamamız için iftar ve sahur vakitlerini kaçırmadan mümkün olabilecek en dengeli şekilde besinleri tüketmemiz gerekiyor.
Ramazan deyince aklımıza büyük sofralar, çeşit çeşit yemekler ve tatlılar gelir. Özellikle ilk hafta bünyenizin açlığa alışması sizi de zorlayabilir. İftar vakitlerinde kendinizi tutamayıp hızlı yemek yemeye başlayabilir ve porsiyon kontrolünü yapamayabilirsiniz. Tokluğunuzu anlamanıza yardımcı olması için yemeklerinizi mümkün olduğunca yavaş yemeniz ve küçük kaselerde yemeklerinizi servis etmeniz gerekir. Küçük kaselerde servis yapılan yiyecekler besinlerden gelen enerjinin gereğinden fazla alınmamasını sağlayacaktır. İftar hazırlığında önlem olarak mutfak alışverişlerinize odaklanmalı ve gereğinden fazla yiyecek ve tatlı almamaya dikkat etmelisiniz. Unutmamalısınız, masanızda bulunan her bir kalorisi fazla besin gün boyunca aç kalsanız bile kilo almanıza neden olabilir.
İftar vakti geldiğinde orucunuzu açmaya yarım kase bir çorbayla başlayıp yaklaşık 10 dakika bekledikten sonra ana yemeğe geçmeniz, tokluk hissiyatının daha kolay anlaşılmasını sağlayacaktır. Yemeğiniz bittikten sonra yapmamanız gereken en önemli şey dinlenmenizdir. Sindirimin başlayıp size rahat bir uyku sağlayabilmesi için en azından bir saat oturur pozisyonda herhangi bir aktivitede bulunmalısınız.
Sahur vaktine kadar olan sürede ise gün boyunca içemediğiniz en az 1 – 1,5 litre suyu ve en az 2 porsiyon meyve tüketmelisiniz. Böylelikle gün boyu alamadığınız posa miktarını da artırmış olacaksınız. Posa az tüketildiğinde bağırsak hareketleri yavaş olan bireylerde kabızlık görülebilir.
Yalnızca yaz aylarında değil, orucun tutulacağı her dönemde gıda zehirlenmelerine karşı dikkatli olmak gerekiyor. Gıdaların nereden alındığına, konservelerin son kullanma tarihine, gıdaların hijyenik koşullarda hazırlanmış olmasına dikkat etmek önem kazanıyor. Yaz aylarında gıda zehirlenmesi riski, sıcak havaların etkisiyle yiyeceklerin çabuk bozulması nedeniyle artıyor. Bozuk etler nedeniyle dizanteri ve tifo gibi hastalıklar görülebiliyor.
Genel olarak ve özellikle iftarda hafif yemeklerin yenmesi; yani yağlı, tuzlu ve hamurlu yiyeceklerin azaltılması, bununla birlikte su kaybını telafi etmek için de bol sıvılı gıdaların alınması, çay ve kahveden kaçınılması; bunların yerine ıhlamur, nane, papatya gibi çayların içilmesi gerekir. Sahurda ise, hafif bir kahvaltı yapılması uygundur.
İftar vakti bu sene saat 20:40 sularında olacağından spor yapmak isteyen kişiler yeteri miktarda yemeklerini yiyip yaklaşık 45 dakika sonra sindirim problemi yaşamadan, rahat hareket ederek spor yapabilirler. Hem oruç tutup hem çok az yiyip hem de spor yapan kişiler bilmelidirler ki bedenlerine verdikleri hasar çok büyük olacaktır. Spora aç giderek kas kayıplarının artmasını hızlandırmaktan başka bir durumun görülmeyeceğini bilmelidirler.
Yeterli ve dengeli beslenme hayatın her döneminde olduğu gibi Ramazan ayında da büyük önem taşıyor. Ramazan’da sağlığın ve ideal kilonun korunması için en kritik öğün sahurun atlanmaması gerekiyor.
Sahur vaktine kalkmamak en büyük yanlışlardan bir tanesidir. Açlık sürenizi daha da uzatmak sağlığınıza zarar verecektir. Açlığın süresine bağlı olarak söylenilen etkilerinin yanında sinir bozuklukları da görülebilir. Bu yüzden sahur vaktinde yiyeceğiniz besinler çok büyük önem taşımaktadır.
Gecenin bir yarısı kalkıp ağır yemekleri tercih etmektense karnınızı gün boyunca tok tutmaya yardımcı olacak besinleri tercih etmelisiniz. Bunun için en güzel öğün tercihi de kahvaltı tarzı beslenme olmalıdır. Son dakikalara geldiğinizde ise bir büyük su bardağı kadar suyunuzu içmeyi unutmadan rahatlıkla orucunuzu tutabilirsiniz.
Ramazan ayında sahur vaktinin geçmiş yıllardaki gibi sabaha karşı değil gecenin ilk saatlerinde olması uyku problemlerine neden olduğu için pek çok insan gece yiyip yatmayı ya da tek öğün beslenmeyi tercih etmektedir. Ancak sahurun yapılmaması metabolizmayı zayıflatırken, oruç tutarken kısa sürede acıkmaya da sebep olmaktadır. Sahur yapılırken tüketilen besinlere de dikkat edilmelidir. Çok baharatlı ve tuzlu yiyecekler, gün içinde daha çok su ihtiyacına neden olur. Sahurda süt, yumurta, peynir çeşitleri gibi uzun süreli tokluk sağlayacak protein içeriği yüksek besinler ve bol söğüş veya 1 su bardağı yarım yağlı süt veya yoğurt meyve ile tam tahıllı gevrekler tercih edilebilir.
Ramazan ayında uyku ve beslenme düzenindeki değişiklikler metabolizmanın çalışma hızının değişmesine sebep olur. Bu dönemde sıcaklık ve neme bağlı olarak vücut ısısı artmakta, vücut bu yeni duruma adapte olmaya çalışmaktadır. Sıcaklığın etkisiyle terleme ile birlikte artan sıvı kayıpları ise telafi edilmelidir. İftar ve sahur arasında en az 2-2,5 litre su içilmeli, ayran, taze sıkılmış meyve ve sebze suları, çorba, komposto gibi içeceklerle sıvı alımı artırılmalıdır. Sıvı tüketimini artırmak için iftarda ilk yemek olarak çorba tercih edilebilir.
Ramazan sonrası tansiyon, kalp hastalıkları gibi sorunlar yaşamamak ve hızla kilo almamak için kontrollü bir beslenme programının uygulanması gerekir. Ramazan ayında bireylerin yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivitelerine göre günlük almaları gereken enerji, protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral oranları değişmez. Sağlığın ve ideal kilonun korunması için bu dönemde de sağlıklı ve çeşitli besin seçenekleri ile yeterli ve dengeli beslenme planının uygulanması gerekir.
Ramazan’ın yemek kültürü açısından en bilinen özelliği iftar sofralarındaki çeşitlilik ve bolluktur. İftar sofralarında bir insana yetecek yemeğin 2-3 kat fazlası bulunabilmektedir. İftarda kan şekeri çok düşük olduğundan kısa sürede çok miktarda besin tüketme isteği doğar. Fakat uzun bir açlık sonrası ağır yemekler tüketmek kalbin yükünü artırır ve ani kalp krizleri, yüksek tansiyon, beyin kanaması ve felç gibi olumsuzluklara yol açabilir.
Su ve istenirse hurmayla oruç açıldıktan sonra peynir çeşitleri, domates, salatalık gibi tuzlu ve aşırı yağlı olmayan kahvaltılıklar, çorba ve salata gibi hafif besinlerle iftara devam edilmelidir. Ana yemeğe geçmeden önce 5-10 dakika kadar bir mola vermek hem mideyi rahatlatacak hem de daha az yemeği sağlayacaktır. Verilen aradan sonra ana yemekte etli-etsiz sebze veya ızgara et yemeği, 1-2 dilim tam buğday ekmeğiyle veya az miktarda pilav/makarna/bulgur pilav ile tercih edilebilir. Yanına yoğurt, ayran ya da cacık tüketilebilir. İftarda yemeği yavaş yemek ve lokmaları iyi çiğnemek sindirim açısından çok önemlidir.
İftarda kızartmalar, tereyağı ile hazırlanmış ağır tencere yemekleri, hamurla yapılan ağır tatlılar, fazla miktarda tüketilen pilav ve makarna gibi yemekler vücutta yağlanmayı artırmaktadır. Yağlanma ve kilo alımı ağırlık hissini artıracağından kişi kendini zinde değil yorgun ve bitkin hisseder. Yemek sonrası tatlı tüketimine de dikkat edilmelidir. Yemekten 1-2 saat sonra meyve veya tatlı tüketilebilir. Şerbetli hamur tatlıları yerine özellikle mevsim meyvelerinden yapılan tatlılar, sütlü tatlılar (sütlaç, güllaç, muhallebi) ya da dondurma tercih edilmelidir.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?