İstanbul’da düzenlenen 18. Avrupa Obezite Kongresinde TURDEP Çalışmasının sonuçlarını da kapsayan bir sunum yapan Prof. Dr. Satman, obezitenin toplum sağlığı acısından yarattığı risklere karşı çalışma yapılması gerekliliğine vurgu yaptı. Prof. Dr. Satman, şu bilgileri verdi: “Obezite tüm Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de yaşam tarzının, beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarının hızla değişmesi sonucu, halk sağlığını ciddi şekilde tehdit etmeye başlayan ve sıklığı artan bir sorun halini almıştır.
Diyabet ve bugün için prediyabet olarak kabul edilen, bozulmuş glukoz toleransı ve bozulmuş açlık glisemisi gibi bozulmuş glukoz metabolizmasını yansıtan durumlar, koroner damar hastalıkları, hipertansiyon, serebrovasküler olaylar, çeşitli kanser türleri, uyku-apne sendromu, sonunda karaciğer sirozuna kadar varabilen non-alkolik karaciğer yağlanması, gastroözofageal reflü hastalığı ve depresyon gibi çağımızın birçok rahatsızlığından sorumlu tutulan en önemli risk faktörlerinin başında obezite gelmektedir.
Diyabetin önlenemeyen yükselişi: Türkiye’de diyabet sıklığı %18’e yükseldi!
Obezite sıklığı çocukluk yaşlarından itibaren artmakta ve bu durum çocuk ve adolesan çağlardan itibaren insulin rezistans sendromu (metabolik sendrom)’nun çeşitli komponentleri olan tip 2 diyabet, hipertansiyon ve hiperlipidemi gibi hastalıklar nedeniyle toplumların sağlık bütçelerine büyük yük oluşturmaktadır. Türkiye’de obezite prevalansını belirlemeye yönelik çalışmaları çocuklarda ve erişkinlerde olmak üzere iki grupta toplayabiliriz.
Türkiye Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Epidemiyoloji Çalışması (TURDEP-I) 1997-1998 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Diyabet Bilim Dalı, Türkiye İstatistik Kurumu (Eski adı ile Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü) ve Sağlık Bakanlığı tarafından Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün gözlemi altında, ulusal ölçekte yapılmış ilk çalışma özelliğini taşıyan TURDEP-I çalışması %85 gibi yüksek bir katılım oranı ile gerçekleştirilmiş ve bu araştırma kohortunda Türkiye’nin yaş, cins ve yerleşim birimi dağılımları göz önüne alınarak random olarak belirlenmiştir.
TURDEP-II: Türkiye’de diyabet insidansı 12 yılda % 90 arttı!
Çalışmada 540 (270 kentsel, 270 kırsal) merkezden, 20 yaş ve üzerinde 24 788 (13 708 kadın, 11 080 erkek) kişi yer almıştır. TURDEP-I çalışması erişkin yaştaki Türklerin ancak %40 kadarının DSÖ tarafından belirlenen normallere uygun olduğunu, toplumun yarıdan fazlasının fazla kilo problemi bulunduğunu ortaya koymuştur (%35 fazla kilolu ve %22 obez). Buna karşılık toplumda zayıf ve morbid obez kapsamına girebilecek kişilerin önemli bir sorun teşkil etmeyecek oranda oldukları görülmüştür.
Genel ve santral obezite prevalansı: TURDEP-I çalışmasında genel obezite prevalansı (beden kitle indeksi; BKİ ≥30 kg/m2) %22.3 (kadın %29.9, erkek %12.9) bulunmuştur. Erkeklere göre kadınlarda obezite OR 2.3 (%95 GA 2.2-2.4)’tür. Buna karşılık santral obezite açısından DSÖ’nün bel çevresi tanımı (kadında ≥88 cm, erkekte ≥102 cm) ele alındığında, genel obezite prevalansının %34.3 (kadınlarda %48.4 ve erkeklerde %16.9) olduğunu görmekteyiz. Türk kadınlarında santral obezite sıklığının bu denli yüksek olması, başta kalp-damar hastalıkları ve tip 2 diyabet olmak üzere kadın popülasyonun yakın gelecekte karşılaşacağı önemli sorunlara işaret etmektedir.
Diğer taraftan fizik aktivite azlığı dışında erkekler ile aynı yaşam tarzını paylaşan kadınlarda santral obezite daha yüksek olduğu halde kalp-damar hastalıklarının erkeklerde halen daha yüksek olması, DSÖ’nün genellikle Batı toplumlarını esas alarak belirlediği antropometrik normların Türk toplumuna uygun olmadığını düşündürmektedir.
Bu durum BKO oranları ele alındığında daha da karmaşık görülmektedir. Son yıllarda Asya-Pasifik toplumları için antropometrik normal sınırların belirlenmesi yönünde ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Bu noktadan hareketle, özellikle bel çevresi ve BKO oranları açısından Türk toplumuna özgü normların da yeniden belirlenmesi gerekir.
Diyabet tek başına Türkiye’deki sağlık giderlerinin %23’inden sorumlu
TURDEP-I çalışmasına göre yerleşim birimlerinde obezite sıklığı gözden geçirildiğinde kentsel ve kırsal yerleşim birimleri arasında çok belirgin bir fark olmadığı görülmüştür. Bu durum ülkemizde yaşam tarzının kırsal yerleşim birimlerinde de hızla değiştiğine işaret etmektedir (kentsel %23.8, kırsal %19.6). TURDEP-I çalışmasında Kuzey, Güney, Batı, Doğu ve Orta Anadolu bölgelerinde genel obezite prevalansı dağılımları aşağıda verilmiştir. Türkiye’de en düşük obezite prevalansı Doğu Anadolu Bölgesi’nde görülürken diğer bölgelerdeki oranlar birbirine yakındır.
Kuzey Güney Batı Doğu Orta
Kadın %31.0 %32.1 %29.1 %22.9 %34.2
Erkek %13.9 %14.2 %13.3 %10.0 %13.1
Doğu Anadolu’da, diyabet ve bozulmuş glukoz toleransı için de dikkati çeken bu dağılım farklılıklarından nispeten daha çetin yaşam şartları, farklı beslenme alışkanlıkları ve coğrafi özellikler ile toplu ulaşım olanaklarının kısıtlı olması gibi bölgeye özgü faktörlerin sorumlu oldukları sanılmaktadır.
Obezite gelişimi eğitim düzeyi ile yakından ilişkilidir. TURDEP-I populasyonunda eğitim düzeyi arttıkça obezite prevalansının azaldığı gayet belirgin bir biçimde görülmektedir. Kişinin gelir durumu (sosyoekonomik statü; SES), obezite riskini belirleyen önemli faktörlerden biridir. Tıpkı eğitim düzeyinde olduğu gibi, ailenin gelir düzeyi ile obezite sıklığı arasında ters bir ilişki olduğu görülmektedir. Buna göre yüksek ve çok yüksek SES gruplarında obezite en düşük oranda iken, düşük çok düşük SES gruplarında en yüksek sıklıktadır.
TURDEP-I popülasyonunda DSÖ’nün bel çevresi sınır değerlerine (kadın ≥88 cm, erkek ≥102 cm) göre belirlenen santral obezite prevalansı, tıpkı genel obezite prevalansında olduğu gibi, yaşla doğrudan ilişkilidir. Santral obezite kentsel ve kırsal yerleşim birimlerinde birbirine yakın sıklıkta görülmektedir (kentsel %36.5, kırsal %32.3).
Obezite sıklığını belirleyici alışkanlıklar ve risk faktörleri: Sigara ve alkol alışkanlığı bulunan kişilerde obezitenin daha seyrek görüldüğü, buna karşılık sigara veya alkolü en az 6 ay önce bırakmış ya da hiç içmemiş kişilerde obezite sıklığının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ayrıca koroner arter hastalığı, diyabet veya hipertansiyon öyküsü olan ya da ailede diyabet bulunan kişilerde obezite prevalansının, bu özellikleri bulunmayan kişilere göre çok daha yüksek olduğu dikkati çekmektedir.
Erkeklerde çok düşük-orta-yüksek-çok yüksek gelir gruplarında olmak, alkol kullanmak, yaşlanmak, evli-dul-boşanmış olmak, ilk okul-orta okul mezunu olmak, tüccar olmak, diyabeti olmak ve hipertansiyonlu olmak obezite riskini arttırmaktadır. Kadınlarda ise Güney illerinde yaşamak, orta-yüksek gelir grubunda olmak, yaşlanmak, evli-dul-boşanmış-ayrı yaşıyor olmak, diyabeti olmak hipertansiyonlu olmak ve doğum yapmış olmak obezite riskini arttıran faktörler olarak görülmektedir.
Buna karşılık: Erkeklerde doğuda yaşamak, sigara kullanmak ve çiftçi-esnaf-işsiz-emekli olmak obezite riskini azaltmaktadır. Kadınlarda ise doğuda yaşamak, kırsal yerleşim biriminde oturmak, orta okul-lise-üniversite mezunu olmak, işsiz olmak ve oral kontraseptif kullanmak obezite riskini azaltan faktörler olarak dikkati çekmektedir.
Ülkemizi de saran yaşam tarzındaki hızlı değişim ile birlikte, tüm dünyada obezite sıklığı artmaktadır. 1997-1998 yıllarında yapılan TURDEP-I çalışmasından yaklaşık 12 yıl sonra, ülkemizin karşı karşıya kaldığı sorunun boyutunu belirlemek üzere ülke genelinde aynı yöntemle ve aynı merkezlerde ‘Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması-II (TURDEP-II)’nin yapılması planlanmıştır.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi tarafından Sağlık Bakanlığı’nın lojistik işbirliğinde gerçekleştirilen çalışmanın saha araştırması 18 Ocak 2010-18 Haziran 2010 tarihleri arasında 15 ilden 540 merkezde tamamlanmış ve TUİK 2008 verileri baz alınarak merkezlerdeki yaş grubu ve cinsiyet dağılımına uygun şekilde rastgele seçilip çalışmaya davet edilen 20 yaş ve üzerinde 26.499 kişi katılmıştır (Katılım oranı %89).
TURDEP-I‘den itibaren geçen 12 yıllık süreçte erişkin nüfusumuzun yaş ortalaması 5 yıl artmıştır. Ortalama olarak kadın ve erkek boyu 1’er cm artmış; kadınlarda kilo 6 kg, bel çevresi 6 cm ve kalça çevresi 7 cm; erkeklerde ise kilo 8 kg, bel çevresi 7 cm ve kalça çevresi 2,8 cm artmıştır.Çalışmada obezite sıklığı %35.9 ve kiloluluk sıklığı ise %37 bulunmuştur. Bu çalışmanın populasyonu, TURDEP-I’e göre standardize edildiğinde Türk erişkin toplumunda obezite sıklığının 1998’de %22.3’ten %40 artarak 2010’da %31.2’ye ulaştığı görülmüştür. Kadınlarımızda obezite sıklığı %44 olup bu oran erkeklere (%27) göre %60 daha yüksektir.
Son 12 yılda kadınlarda obezite %34, erkeklerde ise %107 artmıştır. İlk çalışmanın aksine kentsel ve kırsal arasındaki fark azalmıştır. Obezite, hem kadınlarda hem de erkeklerde 20-24 yaş grubundan itibaren 50-54 yaş grubuna kadar sürekli artış göstermekte, bu yaştan sonra ileri yaşlara doğru azalma eğilimine girmektedir. Bölgesel obezite sıklığı Doğu Anadolu’da en düşük, diğer bölgelerde ise birbirine yakındır. Çalışmanın yapıldığı 15 il içinde obezitenin en düşük oranda görüldüğü il Erzurum’dur. Adana ise %43.5 ile obezitenin en yoğun olduğu şehir olup bunu Bursa, İstanbul, Samsun, Malatya, Ankara ve Konya izlemektedir. Bu illerin tümünde obezite sıklığı %35’in üzerinde olup 12 yıl önceki ilk çalışmaya göre ciddi artış göstermiştir.
Bel çevresinin artmış olduğu obezite tipi kalp-damar sağlığı açısından önemli bir risk faktörüdür. Çalışmamıza göre Türkiye’de bel çevresine göre santral obezite sıklığı ise %52.6 bulunmuş olup kadınların 2/3’ü, erkeklerde 1/3’ünde santral obezite vardır. Erkeklerde kilo fazlalığının, kadınlarda ise obezitenin daha yaygın olduğu dikkati çekmektedir. Genel olarak erişkin yaşlardaki Türk toplumunun 2/3’ü kilolu veya obezdir.
Sonuç
TURDEP-I ve TURDEP-II çalışmaları obezitenin, ülkemizde toplum sağlığını büyük ölçüde tehdit eden en önemli sorunlardan biri olduğunu ortaya koymuştur. Özellikle kadınlarda eğitim düzeyi yükseldikçe, diğer faktörlerden bağımsız olarak obezite riskinin azaldığını gösteren sonuçlar, ülkemizde obezite başta olmak üzere toplum sağlığını etkileyen sorunların önlenmesi açısından, geleceğin anneleri olan kız çocuklarımızın eğitimine ne denli önem vermemiz gerektiğini çarpıcı bir şekilde kanıtlamaktadır. Ülkemizde gelecek kuşaklarda için obezite ve diyabeti önlemeye yönelik yaşam tarzını özendirici acil bir eylem planı oluşturulması ve derhal uygulamaya konulması gerekmektedir.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?