Obezite, diyabet gelişiminde en önemli risk faktörü. Obez bir kişinin diyabet olma riski zayıf bir insana göre 90 kat daha yüksektir. Zayıf hastalar toplam diyabetlilerin sadece %15’ini oluşturur ve bunların da çoğu tip 1 diyabettir. Diyabet hastalarının büyük bölümünün obez olması, diyabet cerrahisi adı altında yapılan obezite ameliyatlarının yaygınlaşmasına neden oldu. Genel inanış, kilo veren hastaların diyabetten de kurtulabilecekleri yönünde; ama işin aslı pek de öyle değil.
Metabolik Cerrahi Tip 2 diyabet tedavisinde güçlü bir alternatif olabilir!
Çünkü diyabet birçok bileşeni olan bir hastalık ve bu hastalığın hormonal etkenleri olduğu kadar psikolojik bir ayağı da var. Psikolojik olarak hazır olmayan bir hastaya obezite ameliyatı yaparak yeme-içme alışkanlıklarını değiştiremez, kalıcı bir etki sağlayamazsınız. Hatta obezite cerrahisi uygulanan bazı hastalarda, kilo kaybı sağlamanıza rağmen kan şekerlerini kontrol altına alamayabilirsiniz.
Mide küçültme ameliyatı nasıl yapılır? Avantajları ve riskleri nelerdir?
Diyabet tedavisinde obezite cerrahisi ülkemizde de sıkça uygulanan bir yöntem. Fakat araştırmalar bize tüp mide ameliyatı sonrası ilk 5 yılın özellikle ilk 2 yıllık döneminde efektif kilo kontrolü sağlandığını; ancak sonrasında hastaların önemli bir bölümünün yeniden kilo almaya başladığını gösteriyor. Diyabet hastası olup; sadece tüp mide ameliyatı yapılan hastalarda ise durum çok daha vahim. Bu hastalarda hem kilo kaybı daha düşük hem de diyabet kontrol oranları %50’nin altında. Bu tabloyu değiştirmenin cerrahi anlamda en etkili yolu ise ince bağırsaklara yapılacak müdahale.
Uyku apnesine karşı yeni bir tedavi seçeneği: Metabolik cerrahi
Çünkü yeme davranışımızı, iştah algımızı ve insülin aktivitemizi belirleyen hormonların hemen tamamı ince bağırsakların –özellikle- son bölümünden salgılanıyor. Kilo, iştah ve kan şekeri kontrolü sağlanmak isteniyorsa; yapılacak mide küçültme işlemi ile ince bağırsağın son bölümünün üst kısımlara taşınması ile birlikte yapılmalıdır. Emilim problemi yaşanmadan yüksek başarı oranlarına ulaşmak bu şekilde mümkündür. Metabolik Cerrahi’nin temel felsefesi de budur. Bu felsefenin temel dayanağı; midenin esnek bir organ olması ve kısıtlayıcı ameliyatların uzun vadede midenin esneyip, genişlemesi nedeniyle etkinliklerini kaybetmeleridir. Tüp mide ameliyatlarında midenin sol üst kısmından salgılanan Ghrelin isimli madde devre dışı bırakılmaktadır.
Bu sayede açlık hissinin baskılanacağı iddiası kısmen geçerlidir. Ama bu işlem kilo, iştah ve kan şekeri kontrolünde tek başına yeterli olmayacaktır. Çünkü bizim açlık algımızı kontrol eden hormonlarımızın çoğu ince bağırsaklarımızın son bölümünden salgılanmakta olup; tüp mide işlemine ilaveten ince bağırsaklara yapılacak bir cerrahi müdahale, açlık hissinde çok önemli değişikliklere neden olacaktır. Cerrahi yöntemlerle mideden çıkan yiyeceklerin, sindirimin erken döneminde, ince bağırsakların son bölümü ile buluşmasını sağladığımız zaman; tokluk hissine neden olan ve insülin aktivitesini artıran hormonların, kandaki seviyeleri artacak ve bu şekilde yiyecek algısı ve açlık hissinde son derece olumlu değişiklikler ortaya çıkacaktır.
Ne var ki; tek başına hiçbir yöntem tip 2 diyabet gibi dinamik, çok faktörlü ve heterojen bir hastalıkta tam kontrol sağlamanıza imkan vermez. Çünkü tip 2 diyabetin çok güçlü bir psikolojik bileşeni vardır. Ayrıca işin içinde böbrek tübülleri gibi otonom rol oynayan faktörler de yer almaktadır. Bu nedenlerle cerrahi tedavinin de başarısı %100 değildir.
Ancak, medikal tedavi yöntemleri ile karşılaştırma yapıldığında çok belirgin bir üstünlüğün yanı sıra, metabolik sendromun diğer bileşenlerinde de %90’ların üzerinde efektif kontrol söz konusudur. Bu noktada vurgulanması gereken en önemli nokta; metabolik cerrahi ameliyatlarının, efektif kilo kontrolü sağlaması ve emilimi çok ciddi anlamda etkilemedikleri için; hastaların %90’ının üzerinde bir bölümünde, egzojen vitamin ve mineral takviyesine gerek duyulmamasıdır. Yani, obezite ameliyatlarında olduğu gibi, bir hastalığın sona erip, başka birkaç hastalığın ortaya çıkması gibi bir durum yoktur.
İşte dünyada adından en çok söz edilen en başarılı Türk hekimler
Hem hastaların hem de doktorların bu konuda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Çünkü Metabolik Cerrahi, henüz hekimlerin bile çok iyi bilmedikleri bir uygulama. Özellikle bu ameliyatların teknik detayları konusunda hastalara gerekli bilgi verilmelidir. Hastalar hangi ameliyatların, neden yapıldığını dahi bilmiyorlar. İşin kötü yanı ise; artık merdiven altında bile “diyabet cerrahisi” denilerek obezite cerrahisi uygulanmakta. Bizler elimizden geldiğince; vakıf ve dernek kanallarımızdan da yardım alarak, bu konulara ışık tutmaya çalışıyor; halkımızı ve hekim arkadaşlarımızı bilinçlendirmek için çaba sarf ediyoruz.
Doç. Dr. Alper Çelik
Türkiye Metabolik Cerrahi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?