Ülkemizde son zamanlarda intihar vakalarının artış göstermesi ve son olarak 20 yaşında bir tıp öğrencisinin kalmakta olduğu yurtta hayatına son vermesi sonrasında medya organlarında ve sosyal medyadaki haber ve yorumlarda kullanılan dil, üslup ve yöntem konusunda kişisel düşüncelerimi ve endişelerimi paylaşmak istiyorum.
TDK sözlüğünde intihar; “Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi ile kendi hayatına son vermesidir” şeklinde tanımlanmıştır.(1) Bir başka ifadeyle ise, “Kişinin ölümle sonuçlandırdığı eyleme intihar, sonuçlanamayanlara ise intihar girişimi” denilmektedir.
İntihar; sosyoloji, psikoloji, tıp, psikiyatri ve ekonomi gibi birçok bilim dalıyla ilişkili multidisipliner bir olgudur. Travmatiktir, acıdır, yıkıcıdır. Bir insanın hayatının sona ermesinin en trajik halidir. Aynı zamanda bir halk sağlığı sorunu olan intihar olgusunu kişinin içinde yaşadığı toplumdan soyutlayarak, sadece bireysel bir eylem olarak görmek doğru değildir. Bireyi şekillendiren içinde yaşadığı toplumdur. Ancak bu çalışmada intiharın psikolojik, sosyolojik veya inanç boyutunun değil, bu yıkıcı hadisenin topluma yansıtılması veya aktarılmasında kullanılan üslup ve yöntem üzerinde duracağım.
İntihar belirtileri nelerdir? İntiharı önleme yöntemleri nedir?
İntihar, haber değeri taşıyan bir olgu olup aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Elbette ki konuşulmalı, tartışılmalı ve konunun uzmanlarının görüş ve düşünceleri alınmalıdır. Ancak böyle yıkıcı bir olayın haber değeri taşımasının yanında, topluma nasıl aktarıldığı daha çok önem taşır. Burada iki türlü komplikasyon söz konusudur.
Birincisi, bir intihar vakasının haber sınırlarını aşan bir ölçüde –haberde kullanılan dil, ifade ve resimlerin haberin veriliş biçiminin gerektirdiği ölçüde olması-yayınlanmasının, intihar eden kişinin mahremiyetinin, özel hayatının ve kişilik haklarının ihlali nedeni olması. İkincisi de intihar vakalarına ilişkin yayınların intiharları özendirici olabileceğine dair endişelerin var olmasıdır.
İntihar veya intihar girişimi haberlerine ilişkin literatür tarandığında, intihar vakalarının medya organlarında haber yapılması veya sosyal medya kullanıcıları tarafından paylaşılması sonrasında benzer yöntemlerle intihar vaka oranlarında artışlar olduğuna dair tespitler söz konusudur.
Medya-intihar ilişkisini gösteren ilk vaka, Goethe’nin 1774 yılında yayımlanan “Genç Werther’in Acıları” isimli mektup romandır. Bu romanın kahramanı Werther âşık olduğu kıza yazdığı mektubun ardından silahla kendini vurarak yaşamına son verir. Romanın basımından hemen sonra aynı yöntemle (mavi ceket ve ceplerinde mektupla) pek çok genç erkeğin intihar ettiği (Werther etkisi) rapor edilir.(2)
Diğer vaka ise, Derek Humhry tarafından yazılan “Son Çıkış” isimli “intihar kılavuzu” olarak da adlandırılan kitabın basımından sonra New York’ta, kitapta tanımlanan yöntemlerle intihar edenlerin sayısının artmış olmasıdır.(3)
Bunu ülkemiz özelinden örneklendirmek gerekirse; Boğaz köprüsünden gerçekleşen intihar vakalarının detaylandırılarak basında haber yapılmasının akabinde benzer intihar eylemlerinin arttığı gözlemlenmiştir. Şiddet şiddeti doğurur. Maruz kalınan bilgi birikiminden etkilenme eşiği kişiden kişiye değişmekle birlikte, tekrarlayan şiddet haber ve görüntüleri şiddeti artıracağı gibi, intihara ait haber ve görüntü detaylarının tekrar tekrar verilmesi de intiharları özendirebilir, taklit intiharları artırabilir. Nietzsche’nin “Uçuruma uzun uzun baktığında, unutma ki uçurum da sana öyle bakmaya başlayacaktır” sözü olumsuz örneklere sürekli bir şekilde maruz kalmanın insan düşüncelerini de negatif yönde etkileyeceğini anlatmaktadır.
İntihar sonucu hayatını kaybeden kişilerle ilgili haber yapan medya organlarının dikkat etmesi gereken en önemli husus, intihar kurbanını kahramanlaştırarak, intihara meyilli ve risk altındaki bireyleri cesaretlendirici, özendirici tutumlardan kaçınılmasıdır. Yine intihar ile ilgili haber, görüntü ve mektup içerikleri sosyal medya kullanıcıları tarafından dramatize edilerek, detaylandırılarak, tekrarlayan şekilde paylaşılmamalıdır.
Türk Ceza Kanunu’nun “İntihara Yönlendirme” başlıklı 83’üncü maddesinde, “Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır…” hükmü mevcuttur.
Bu hüküm gereğince medya organları veya sosyal medya platformlarında intiharı özendirici yayınların yapılması nedeniyle intihar eyleminin gerçekleşmesi halinde azmettiren, teşvik eden veya yardım eden sıfatıyla ilgili kişiler aleyhine dava açılabilecektir. Ölümün vuku halinde ise, ceza iki katına kadar artırılarak uygulanacaktır.
Yine 5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Cinsel saldırı, cinayet ve intihara özendirme” başlıklı 20’nci maddesinde; “Cinsel saldırı, cinayet ve intihar olayları hakkında, haber vermenin sınırlarını aşan ve okuyucuyu bu tür fiillere özendirebilecek nitelikte olan yazı ve resim yayımlayanlar bir milyar liradan yirmi milyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır…” hükmü ile intiharı özendirici yayın yapanlar hakkında ağır para cezası öngörülmektedir.
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesinde ise “…İntihar haberlerinde intiharın yöntemine ilişkin özendirici ve öğretici ayrıntılara yer verilmemeli, intihara ilişkin fotoğraf ve görsel malzeme ile intihar mesajı kullanılmamalıdır.” (4) denilmek suretiyle de intihar vakalarının haberleştirilmesinde uyulması gerekli meslek ilkelerine vurgu yapılmıştır.
İntiharı, ciddi bir “halk sağlığı” sorunu olarak ele alan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2004 yılında yayımladığı bir raporda; haberlerde intihar eden kişinin adının açık bir şekilde yazılmaması, fotoğraf/video ile yakınlarına dair görüntü/bilgilerin paylaşılmaması, intiharın duygusal olarak ele alınmaması, haberin kısa tutulması, abartılı ve öyküleştirici ifadelerden kaçınılması, intiharın açıklanamaz bir olaymış ya da sorunlardan kurtulmak için çözümmüş gibi gösterilmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Aynı raporda, intihar haberlerine ilişkin başlıklarda intihar kelimesinin, yer ve yönteme ilişkin bilgilerin, “Kendini iple astı, ilaçla intihar etti, ölüme atladı gibi” intihar yöntemini doğrudan açıklayan başlıklara yer verilmemesi gerektiği belirtilmektedir.(5)
Kişinin intihar edeceğini çok önceden ele veren anahtar kelimeler
Ceza ve basın mevzuatımızda düzenlenen bu hukuki yaptırımlar gereğince, medya organlarında veya sosyal medya platformlarında intiharı özendirici nitelikte haber yapılması veya paylaşılması suç teşkil edebilecektir. Yine meslek örgütlerinin yayın ilkeleri, etik ilkeler ve DSÖ gibi uluslararası kuruluşların belirlediği çerçeve ilkelerle de intihar haberleri konusunda medyaya birtakım kısıtlamalar getirilmektedir.
Türkiye’de 2016-2017 yılları arasında internette yer alan toplam 106 intihar haberi taranarak DSÖ’nün kriterlerine göre incelenmiş, %98’nin “uygunsuz”, %8’nin “uygun haber sunumu olduğu görülmüştür.(6) Bu araştırma göstermektedir ki Türkiye’de medya organları tarafından yapılan intihar girişimine dair haberlerde hukuki ve etik kurallara yeterince uyulmamaktadır.
Bir halk sağlığı sorunu olan intiharların önlenmesinde medyaya önemli görevler düşmektedir. Şöyle ki; medya, gerek Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği ilkelere ve gerekse gazetecilik meslek etiği ilkelerine uygun bir şekilde yayın yaparak, çözümün bir parçası olmak suretiyle risk altındaki bireylerin intiharlarını önlemede önemli bir vasıta olabilecektir. Örneğin; Boğaz köprüsünde gerçekleşen intihar girişimi vakalarının basında yayınlanmasına kısıtlama getirilmesi üzerine boğaz köprüsünde intihar girişimlerinin azaldığı gözlenmiştir. Yine Avusturya’da medyaya getirilen bazı kısıtlamalardan sonra intihar vakalarının % 80 azaldığı raporlanmıştır.(7)
Diğer taraftan sosyal medya kullanıcıları da yaptıkları paylaşımlarda intihara ilişkin fotoğraf, mektup veya video kayıtlarını detaylarıyla tekrar tekrar paylaşmak suretiyle intiharı normalmiş gibi sıradanlaştırmak, daha da vahimi “özendirmek” gibi bir yanlışın içine düşmektedirler. Belki de farkında olmadan bir insanın ölümüne neden olarak ağır bir suç işlemektedirler.
Bu itibarla intihar vakaları sadece habercilik bakış açısıyla değil, meslek etiği ilkeleri ve insani sorumluluk duygusu çerçevesinde haber yapılmalıdır. İntihar haberlerinin verilmesiyle ilgili kabul gören ideal habercilik tutumu ise, bu vakaların ünlü kişiler dışında hiç duyurulmaması ya da yorumsuz, nötr bir haber diliyle sunulmasıdır.(8)
Ezcümle, intihar eden kişinin fotoğraflarının, kimlik bilgilerinin, özel hayatlarına ilişkin detay bilgilerin açık şekilde verilmemesi, intihar nedenlerine ilişkin yorumlardan kaçınılması, haber ve paylaşımların intiharı özendirici bir şekilde sunulmaması gerekir. Ciddi bir halk sağlığı sorunu olan intihar olgusunun çözümü açısından bu hususlar mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
Toplumsal bir yara olan intihar vakalarına dair haberlerin magazinleştirilerek, ölçüsüzce haber yapılması, detay verilmesi; haberlerin sosyal medya platformlarında tekrarlanarak paylaşılması, etik değildir, ahlaki değildir, insanı değildir. Bu aynı zamanda bir kişilik hakkı ihlalidir. En önemlisi de intihar edenlerin manevi şahsiyetine, ailesine ve sevenlerine saygısızlıktır.
Yukarıda ifade ettiğim gibi gerek medya organlarının ve gerekse sosyal medya kullanıcılarının intihar vakalarını haberleştirmede kullandıkları üslup, intihar girişimlerini özendirici olabileceği gibi, gerekli etik ilke ve kurallara uyulması halinde önleyici rolde üstlenebilecektir. Halk arasında kullanılan “Yanlış üslup doğru sözün celladıdır.” Sözü bu durumu çok güzel ifade etmektedir.
Burada esas olan bireyleri intihara iten sosyolojik, psikolojik veya toplumsal nedenlerin tespitiyle sorunun temelinde çözülmesidir. Bu ise, Devletin yetkili kurumlarıyla üniversitelerin orta ve uzun vadeli programları çerçevesinde farklı disiplinler (halk sağlığı uzmanları, sosyologlar, psikologlar gibi) tarafından gerçekleştirilecek ortak çalışmalarla çözüme kavuşturabilecektir.
Bu yazımda, güncel bir olaydan hareketle toplumsal farkındalık oluşturmak, intihar haberlerinin medya organlarında ve sosyal medya platformlarında ölçüsüzce paylaşılmasının getireceği tehlikelere dikkat çekerek, medya kuruluşlarının ve sosyal medya kullanıcılarının bu konularda daha hassas olmaları ve sorumluluk duygusuyla hareket etmeleri gerektiğini hatırlatmak istedim.
Av. Gürbüz Yüksel
Bilişim Hukuku Uzman
Kaynaklar ve Referanslar:
1- Türk Dil Kurumu Sözlükleri. Erişim Tarihi: 14.01.2021,2- Niederkrotenthaler T, Herberth A, & Sonneck G. (2007). The" Werther-effect": legend or reality?. Neuropsychiatrie,21(4), 284-290.3- Marzuk PM, Tardiff K, Hirsch CS, Leon AC, Stajic M, Hartwell N, & Portera L. (1993). Increase in suicide by asphyxiation in New York City after the publication of Final Exit. New England journal of medicine, 329(20), 1508-1510.4- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi. Erişim Tarihi: 14.01.2021.5- Dünya Sağlık Örgütü. İntiharın Önlenmesi Medya Çalışanları İçin Kaynak. 2015. E. Tarihi:14.01.2022.,6- İlhan RS, İntiharla İlgili İnternet Haberlerinin Türkiye de Sunum Şekli İle İlgili Bir Ön Çalışma,7- Sonneck, Gernot, Elmar Etzersdorfer and Sibylle Nagel-Kuess (1994). “Imitative suicide on the Viennese subway”. Soc. Sci. Med. 38: 453-457.8- Özel EK, Deniz Ş. (2016). Türk Medyasının İntihar Haberlerini Sunumunda Etik Sorunlar: Cem Garipoğlu ve Mehmet Pişkin İntiharları. Bilig/Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, (77), 233-270.YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?