Ağrı genellikle yarım, zonklayıcı, kişinin günlük yaşam aktivitelerini engelleyecek derecede orta veya yüksek şiddette, başın hareketleriyle artan baş ağrısı şeklindedir diyen Doç. Dr. Kuşcu; “ Her belirti her migren hastası için geçerli değildir, yüzde 40 migren hastasında ağrı tüm başı tutabilmektedir. Ağrı bazen bir gözün etrafında başlar ve enseye doğru yayılır, bazen de enseden başlayabilir.
Rutin fiziksel aktiviteyle ağrı artar. Ağrı şiddetli hatta çok şiddetli olabilir. Ağrı boyunca bulantı, kusma sık karşılaştığımız yakınmalardır. Hasta ağrı döneminde yemek yiyemez. Işık, gürültü ve kokulardan çok rahatsız olduğu için genellikle loş, sessiz bir odada bir kenarda uzanmayı tercih eder. Uyumakla ağrı geçebilir. Bazı migren ataklarında migrenle ilişkili kabul ettiğimiz baş dönmeleri olabilmektedir”.
Migren hastası kişilerin en az yarısında migrenden önceki birkaç saat, hatta bazen gün içinde tıbbi olarak “prodrom dönemi” denen bazı şikayetler görüldüğü ileten Kuşcu;” Bu dönemde huzursuzluk, konsantrasyon bozukluğu, dikkat azalması, esneme, tatlı yeme isteği gibi belirtiler olabilir. Sinirlilik, aşırı neşe gibi davranış değişiklikleri görülebilir.
Çoğu zaman sese, ışığa, kokuya duyarlılık bu dönemde başlar. Migren tanısı, hastanın öyküsü ve nörolojik muayene sonucunda konulur. Başka olasılıkları ekarte etmek için kan tetkikleri ve/veya Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme incelemesine başvurulabilir.
Migrenin özelliklerinden bir diğeri de atağın ortaya çıkışıyla ilişkili gösterilen “tetik faktörler”in varlığıdır. Bu faktörlerin aurasız migrende %90, auralı migrende %60 oranında olduğu bildiriliyor. Bunların başında stress, açlık, öğün atlama, uyku düzenindeki sapmalar, ağır kokular, bazı yiyecek ve özellikle alkollü ve özellikle mayalı içeceklerdir.
Migren nedir, çaresi var mıdır? 10 soruda migren ve tedavisi
Yine hava değişimi ya da lodos ve adet dönemleri sayılsa da, bu tetik faktörlerin tümü her migrenli için geçerli değildir. Bazı besinlerin atakları tetikleyebilecekleri sıklıkla konuşulmakla birlikte, bu etken migrenlilerin sadece küçük bir bölümü için geçerlidir ve kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Hazır çorba, konserve sebze ve et, salamura, salam, pastırma, sucuk, jambon gibi aşırı tuz içeren gıdalar, bazı peynirler, bakla, fasulye, incir, avokado, erik gibi tiramin içeren ve çay, kahve, kolalı içecekler, çikolata gibi feniletilamin içeren yiyecekler, süt ve süt ürünleri, ayrıca çok tatlı gıdalar ve bazı kişilerde gluten içeren yiyecekler de atakları tetikleyebilir.
Menstruasyon dönemiyle ilişkili östrojen düzeyindeki değişimler ve östrojenle ilişkili gebelik, doğum kontrol hapı kullanımı, postmenapozal hormon tedavileri durumlar duyarlı kadınlarda migren ataklarını tetikleyebilmektedir”.
Migrenin aurasız migren ve auralı migren olarak ikiye ayıldığının altını çizen Kuşcu; “Atakların çok sıklaştığı durumlarda da kronik migrenden bahsedebiliriz. Aurasız migrende başağrısı ve buna eşlik eden bulantı, kusma ve/veya ışık, ses hassasiyeti gibi bulgular kendini gösterir, migrenli kişilerin çoğunluğu bu şekildedir. Auralı migrende ise migrenlilerin %15-20 kadarında “aura” denilen bir dönem vardır. Genellikle ağrı öncesi veya ağrıyla beraber tek taraflı, geçici, görsel, duysal veya başka fokal nörolojik bulgular saptanır.
Bu bulgular 5-60 dakika sürebilir ve atak sonrası tamamen düzelir. En sıklıkla görsel auralar olur. Aura döneminde kişi görme alanında kırık çizgiler, su dalgası görüntüsü, parlak ışıklar görebilir veya “skotom” denilen görme alanı kayıpları, bulanık görme olabilir. Ayrıca uyuşma, iğnelenmeler, konuşma güçlüğü veya tek taraflı güçsüzlük de görülebilir. Bazı kişilerde ağrısız aura da olabilmektedir”.
Migren tedavisini atak tedavisi ve “profilaktik” dediğimiz koruyucu tedavi olarak iki başlık altında toplamanın mümkün olduğunu paylaşan Doç. Dr. Kuşcu; Ayda 2 ya da 3’ten fazla atak olmuyorsa, genellikle sadece atak tedavisi yeterli olmaktadır. Atak tedavisi, basit ağrı kesicileri veya “triptan” dediğimiz migren ilaçlarını içermektedir. Gene bulantıya yönelik tedaviler önerilebilir. Ataklar ayda 3-4’ten fazla geliyorsa veya günlük hayatı etkileyen çok şiddetli ataklar oluyorsa, “profilaktik” tedavi planlanabilir.
Bunların içinde “beta bloker” dediğimiz yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçlar ve yine depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlardan da yararlanabiliriz”.
Bazı migrenlerin tedaviye dirençli olabildiğini belirten Doç. Dr. Demet Yandım Kuşcu; “Migrenin yüzde 90’ının tedavi edilebileceğini, geri kalan yüzde 10’unda da daha dayanılabilir bir hale gelebileceğini söylemek mümkündür. Kronik migrenli kişilerde botox tedavisi de uygulanabilmektedir”.
Öncelikle migreni kolaylaştıran faktörleri anlaşılmasının önemine dikkat çeken Kuşcu; “Migren atağının uykuyla, açlıkla ya da yemekle ilişkisini fark edilmişse, önce bunların düzeltilmesi gerekir. Tetikleyicileri ortadan kaldırdıktan sonra en azından migren ataklarının azaldığını görüyoruz.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?