Meme kanseri konusunda uzun yıllardan bu yana sanattan spora her platformda farkındalık çalışmaları sürdürülüyor. Hem resmi, hem de sivil toplum kuruluşlarının bu alandaki çabalarıyla özellikle erken tanı konusunda kayda değer ilerlemeler sağlandığı da bir gerçek… Bununla birlikte gerek yaşam tarzı değişiklikleri, gerekse çevresel faktörler nedeniyle meme kanseri tüm dünyada en sık görülen kadın kanserleri arasında liderliğini korumaya devam ediyor. Bu konuda yürütülen bilimsel çalışmalar ise güzel haberler veriyor. Meme kanserinin şifreleri çözüldükçe yeni tedavileri geliştirmek mümkün olabiliyor. Böylelikle hastalıkla mücadelede tedaviler hastalara umut olmakla birlikte, meme kanserini kronik bir hastalık haline gelmesine de yardım ediyor.
Meme kanseri neden olur? Belirtileri, tedavisi ve elle muayenesi
Meme kanseri artık tek bir hastalık olarak değil, birbirinden farklı alt grupları olan bir hastalık olarak değerlendirilip tedavi ediliyor. Prof. Dr. Gökhan Demir, moleküler anlamda kanserin böyle alt gruplara ayrılmasının hem tanı, hem de tedavi yaklaşımlarının değişmesinde son derece önemli bir dönüm noktası olduğunu söylüyor. Artık farklı seçeneklerle meme kanserinde tamamen kişiselleştirilmiş bir tedavi uygulandığını belirten Prof. Dr. Gökhan Demir, meme kanserinin iki farklı ana alt grubundaki gelişmeleri ve tedavi yaklaşımlarını anlatıyor.
Cerb-b2 veya Her2 meme kanser hücresinin yüzeyinde bulunan ve ayırıcı tanıda kullanılan bir molekül. Her hastada pozitif olmamakla birlikte tüm meme tümörlerinin yüzde 20’sinde pozitiflik saptanıyor. Meme kanserinin alt gruplarından birini oluşturan Her2 veya Cerb-b2 pozitifliği olan hastaların tedavisinde yaşanan önemli gelişmeler çok büyük bir hasta grubunu etkiliyor. Bilindiği üzere meme kanseri tedavisinde bugüne kadar cerrahi, radyoterapi, kemoterapi ve hormonal tedaviler kullanılıyordu.
Bu tedavi portföyüne Her2 pozitif hastaları için akıllı moleküller ve hedefe yönelik tedavilerin eklenmesiyle son derece etkileyici sonuçlara ulaşıldığını söyleyen Prof. Dr. Gökhan Demir, “Bahsettiğimiz tedavilerin ilki aslında yıllardır kullandığımız Trastuzumab etken maddesi olan bir molekül. İleri evredeki hastalarda tedaviye bu molekülün eklenmesi başarıyı yüzde 35-40 arasında artırıyor. Bununla birlikte, erken evrede hastalığın tekrarlama riskini de önemli ölçüde azaltıyor” diyor.Son yıllarda bu akıllı iki yeni ilaç eklendi. Pertuzumab denilen ilk yeni molekülün tedavi portföyüne katılmasının, tümör hücresini etkisiz hale getirerek yok olmasını sağlayacak yeni bir stratejinin de gelişmesinde etkili olduğu belirtiliyor.
Kemoterapinin yanında bu iki ilacın kombine şekilde kullanılmasıyla bugün ileri evre meme kanserinin tedavisinde çok önemli gelişmelerin yaşandığını anlatan Prof. Dr. Gökhan Demir, ”Aynı zamanda ameliyat öncesi tümörün küçültülmesini esas alan neoadjuvan tedavide de etkileyici sonuçlar alınıyor. Öyle ki bu ikili ilaç birleşimini kullandığımız bazı hastalarda, tümör ameliyat öncesinde tamamıyla yok olabiliyor” diyor.
Her2 pozitif meme kanseri hastalarında kullanılan bir diğer güçlü silah da hücre içi kemoterapi, yani hedefe yönelik tedaviler. Her2 molekülüne karşı oluşturulan akıllı moleküle bir kemoterapi ilacı bağlanarak tümöre gönderilmesini esas alan bir yaklaşım. Hedefe yönelik tedavileri, onkolojik kavramları değiştiren bir yaklaşım, olarak tanımlayan Prof. Dr. Gökhan Demir, sözlerine şöyle devam ediyor: “Tümöre yollandığında akıllı ilaç tümör hücresi yüzeyine bağlanıyor ve sırtında taşıdığı kemoterapi molekülü de tümör hücresini etkisiz hale getiriyor. TDM-1 ve Emtansine denilen moleküller tarafından tümör hücreleri özel olarak vuruluyor ve kemoterapi ilacının etkisi çok daha fazla oluyor. Aynı zamanda sağlıklı hücreler çok daha az etkiye maruz kaldığından yan etkiler de azalıyor.”
Meme kanserlerinin bir diğer alt grubunu ise hormon reseptörü pozitif olan Luminal A tipi meme kanseri hastaları oluşturuyor. Bu hastalarda çok uzun zamandır, kemoterapiler ile kıyaslandığında yan etkileri çok daha az olan hormonal tedaviler etkin olarak kullanılıyor. Ancak bu tedavilere belli bir noktadan sonra bir direnç oluşuyor ya da bazı hastalarda istenilen etkinlikte cevap alınamıyordu. Bu konuda da devrim niteliğinde aşama kaydedildiğini söyleyen Prof. Dr. Gökhan Demir, “Son yıllarda hormonal tedavilerle akıllı moleküllerin ve hedefli tedavilerin kombine edilmesi kavramı ortaya çıktı. Bu yaklaşım, hem hormonal tedavilerin etkinliğini belirgin bir şekilde artırdı, hem de zaman içinde bu tedavilere gelişen direnci ortadan kaldırdı” diye konuşuyor.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?