Türkiye’de her 8 kadından 1’i meme kanseri hastalığına yakalanıyor. Kadınlar için oldukça yorucu geçen bu süreçte erken teşhisin önemi artık biliniyor. Ne yazık ki meme kanseri olan her 4 kadından 1‘inde, tedavi sonrasında lenfödem ortaya çıkma riski var. Ancak lenfödem hakkında toplumda bilgi olmamasıyla birlikte, bu alanda hizmet veren bir sağlık kuruluşu da bugüne dek bulunmuyordu.
Bugüne dek daha çok fizyoterapistler tarafından çözümlenmeye çalışılan lenfödem hastalığında erken teşhis, hastalığın kendisi kadar önem arz ediyor. Hayati bir tehlikesi bulunmayan lenfödemde erken teşhisin ardından süpermikrocerrahi ile önemli ölçüde azaltılabiliyor ve kişi arzu ettiği görünüme kavuşabiliyor. Bu tedaviyi bir sağlık kuruluşu olarak ilk kez gerçekleştirebilen ve ileriki safhalar için diğer alternatif tedavileri de uygulayabilen Lymphest Plastik Cerrahi Kliniği, 8 yıldır lenfödem üzerine çalışan ve Türkiye’deki sayılı uzmanlardan biri olan Doç. Dr. Yener Demirtaş ve ekibi ile birlikte lenfödem hastalarına derman oluyor.
Lenfödem gibi zor ve tedavisi hakkında Türkiye’de çok az çalışma bulunan bir hastalıkla ilgili bilgi ve tecrübesini Lypmhest’te kullanan Yener Demirtaş, Türkiye’de her 8 kadından 1’inde görülen meme kanserinin tedavisinin ardından kolda gelişen lenfödeme ikincil lenfödem dendiğini, normal lenf akımında bir kesinti olduğu için ortaya çıktığını söyledi. Kesintinin nedenlerini sıralayan Yener Demirtaş, “Ameliyatla koltukaltındaki lenf bezelerinin alınması, kolda travma veya yaralanma, ameliyattan sonra kolda böcek ısırması veya sıyırıklar sebebiyle oluşan enfeksiyon, lenf akımının tümör tarafından tıkanması, koltukaltına ışın tedavisi uygulanması sebepler arasında. Ayrıca kollarında meme ameliyatından uzun yıllar sonra lenfödem gelişen hastaların, tümörün tekrar ortaya çıkma ihtimaline karşı mutlaka araştırılması gerekiyor. Meme kanseri tedavisinden sonra her 4 kadından 1’inde lenfödem görülüyor. Bu oran cerrahi girişimin büyüklüğü ve ameliyatın ardından geçen süreye göre değişiklik gösterebiliyor. Lenfödem gelişen kadınların çoğunda bu hastalık ameliyattan sonra ilk 4 yıl içinde ortaya çıkıyor” diye konuştu.
Lenfödemin hemen gelişmediğini belirten Demirtaş, bazen lenfatik sistemde olan yaralanmayı takiben 10 yıl veya daha uzun sürede de ortaya çıkabildiğine dikkat çekti. Belirtilerin ilk olarak el üstünde görüldüğüne değinen Doç. Dr. Demirtaş, kol ağırlığında artış yaşandığını, cildin de gergin ve sert olduğunu anlattı. El ve kollarda duyu bozuklukları ve eklem sertlikleri görülebileceğini dile getiren Demirtaş, enfeksiyona karşı dirençte azalma yaşanabileceğini, dirsek arkasında gerginlik ve hassaslık görüldüğünü aktardı. Demirtaş, “Kolda dolgunluk hissi, deride gerginlik, el bileği veya parmakların hareketliliğinin azalması, giysi, bilezik, saat, yüzük, gibi eşyaların dar gelmesi, iz bırakması gibi belirtilerin biri bile dikkatinizi çektiğinde, derhal doktorunuza başvurmalısınız” dedi.
Lenfödemin hayatı tehdit eden bir durum olmamasına karşın kişinin hayat tarzı ve kalitesi üzerinde büyük etkileri olabileceğine dikkat çeken Yener Demirtaş, meme kanseri cerrahisinden sonra birçok kadının görünümüyle ilgili endişelere zaten kapıldığını ve lenfödemin bu algıyı daha da kötüleştirebileceğini vurguladı. Demirtaş, meme kanseri sonrası lenfödemin anksiyete, depresyon, sosyal çekingenlik ve cinsel işlev bozukluğu gibi psikolojik sorunları ortaya çıkarabileceğine değindi.
Hastalığın ortaya çıkmasını engellemeye yönelik önlemlerin alınması ve ortaya çıktığında da erken tedavi edilmesini şiddetle önerdiklerini ifade eden Doç Dr. Yener Demirtaş,” Hastanın, etkilenen kolunu kullanma kabiliyetinde azalma, özellikle de kol hastanın asıl kullandığı koluysa, hayat kalitesini olumsuz etkileyebilir. Lenfödem, doku iyileştirmesini geciktirebilir ve kronik ağrıya sebep olabilir. Bu yüzden erken teşhis çok önemli” şeklinde konuştu.
Lenfödemin tedavisi için bugüne kadar uygulanan cerrahi yöntemlerde ileri düzeyde başarı elde edilemediğini ancak son yıllarda geliştirilen ve dünyada sadece birkaç özel merkezde uygulanan “süpermikrocerrahi” yönteminin bir umut olduğunu açıklayan Doç. Dr. Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yöntemle deriye yapılan sadece 3-4 santimetrelik kesilerle çok ince lenf damarları, yine çok ince toplardamarlara dikilerek lenf sıvısının kollarda birikmesi engellenebiliyor. Yöntem, özellikle koltukaltındaki lenf bezelerinin alınması veya meme kanseri için uygulanan ışın tedavisi sonrası ortaya çıkan lenfödemlerde son derece başarıyla uygulanıyor. Çünkü bu hastalarda, doğuştan lenfödemli veya çok uzun süredir lenfödeme sahip hastaların aksine, lenf damarları sağlam olduğundan ameliyatın başarı şansı oldukça yüksek.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?