Salgınlar, yüzyıllardır insanoğlunun karşılaştığı stres yaratan kriz durumlarıdır. Önceki yüzyıllarda veba, cüzzam; günümüzde Ebola, Influenza, SARS, Corona gibi salgınlar hem bireysel hem kitlesel düzeyde strese, alışılmadık davranış ve tepkilere neden olmuş; kimi zaman da nesilden nesile aktarılan travmalara yol açmıştır. İnsanoğlunun en ilkel korkuları ile yüzleşmesine neden olan salgınlar, her dönem dikkat odağı olmuş, hatta edebi eserlere, destanlara, masallara konu olmuştur. Karantinaya alınan kişilerin yaygın korkuları, panikleri, duyguları ve reaksiyonlarının başkalarınca anlaşılamaması, yadırganmaları, damgalanmaları, ayrımcılığa uğramaları, ekonomik ve duygusal zorluklarla karşılaşmalarına yol açmış, hatta ayaklanma ve isyanlara sebebiyet vermiştir.
Karantinadaki kişinin özgürlüğü kısıtlanır ve izolasyona maruz kalır. Bu nedenle, seyahat edemez, sevdikleri ile bir arada olamaz. Yaşanan belirsizlik duygusu ve iletişim kısıtlamaları her insanda ruhsal yakınmalara yol açabilir.
Geçmişte yaşanmış salgınlarda Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Major Depresyon gibi psikiyatrik tanıların görüldüğü bildirilmektedir. İzole olmanın zorluklarının yanı sıra maddi kazanç kaybı da ayrı bir stres kaynağıdır. Salgın hastalık sadece yakalananları değil, yakınlarını, sağlık personelini hatta dünyanın diğer köşesindeki bir başka kişiyi de çeşitli düzeylerde etkiler.
Daha önceki salgınlarla ilgili olarak yapılan çalışmalar, karantinaya alınan kişilerde, korku, kaygı, panik, karantinadan kaçış, tedaviyi reddetme, alkol madde kullanımı gibi uygunsuz davranışların görülebildiğini göstermektedir. Salgınlardan uzun süre sonra da devam edebilen bu ruhsal belirtiler kronikleşebilir.
Sadece hastalığa yakalanan ve karantina altına alınanlarda değil, sağlık personelinde, hastalık bulaşmayan kişilerde de ruhsal sorunlar gözlenebilir ve hatta bu sorunlar kronik hale gelebilir. Yine bu çalışmalarda, tavsiye edilenden daha yaygın maske kullanımının da diğer kişilerin kaygısını arttırdığı bildirilmektedir.
Koronavirüs REHBERİ: Nasıl bulaşır? Belirtileri, korunma yöntemleri ve tedavisi
Medyanın yazılı ve görsel dilinin uygunsuz kullanımı; yetkinliği tartışmalı ve konunun uzmanı olmayan kişilerin gerçekle bağdaşmayan mesajları da bireysel ve toplumsal düzeyde panik, korku, kaygı, umutsuzluk, isyan gibi olumsuz duygulara yol açabilmektedir. Uygunsuz görsellerin tekrar tekrar kullanılması ve yanlış mesajların yinelenmesi de bireyleri travmatize edebilmektedir.
Özellikle sosyal medyada yer verilen kontrolsüz ve toplumu paniğe sevk edecek nitelikteki içerikler zararlı ruhsal etkilere neden olabilmektedir. Sözgelimi pandemi nedeniyle eğitim ve öğretime ara verilmesinin tatil olarak adlandırılması, salgının karikatürize edilmesi ya da yiyecek, temizlik, ilaç stokçuluğunu teşvik eden söylemler, dünyanın sonu geldi algısını yaratacak ifadelerin kullanılması bu zararlı etkilerin önemli sebepleri arasında gösterilebilir.
21. yüzyıl insanlığı bireysel ve toplumsal biyoterör kavramı ile karşılaştırmıştır. Karantinadan kaçanlar, hastalığını saklayan, başkasına bilinçli bir şekilde bulaşmasına neden olanlar, ya da hastalık etkenlerinin kasıtlı olarak yayıldığı ile ilgili tartışılan komplo teorileri bunun yansımasıdır. Maalesef kontrolsüz yapılan TV programları, posterler, kamu spotları, eğitim seminerleri, vb… çoğu zaman toplumun bir parçası olan bireyin kendi sağlığını kendi iradesi ve çabası ile hastalıktan korumaktan sorumlu olduğu vurgusu yapıldığı, ‘’öteki’’nin sağlığı, iyilik hali, korunması vurgusunun yapılmadığı/daha az yapıldığı görülmektedir. Oysaki bu tür dünya çapındaki salgınlar, pandemiler bireyselciliğin değil ötekini düşünmenin, kollektif bilinç kavramının önemini bir kez daha göstermiştir. İnsanoğlunun çaresiz kaldığı birinin ötekine üstün ve ondan önemli olmadığı, evrenselliği, birlik ve kollektif hareket edilmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur.
Bu tür salgınlara stres düzeyinde artma, korku, panik, kaygı, dürtüsellik, madde kullanımı, aşırı yeme davranışı, şüphecilik, aşırı temizlik, takıntı, insanlardan uzaklaşma, daha önce var olan psikiyatrik hastalığın belirtilerinin ağırlaşması gibi belirtiler gözlemlenebilmektedir. Özellikle karantina altında yoğun ruhsal belirtiler görüldüğü bildirilmiştir.
Yakınını kaybedenler, aynı türden vakalarla yoğun tempoda çalışan sağlık çalışanlarında da ruhsal belirtiler görülmektedir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Major Depresyon ilaç tedavisi ve psikoterapi gerektiren durumlardandır.
Toplumda birbirinden etkilenme(sürü psikolojisi), panik havası, bir istifçilik, dünyanın sonu gelmiş algısı, dürtüsellik, isyan gibi ciddi reaksiyonlara yol açabilir. Bu türden krizle uygun olmayan baş etme davranışları salgının daha da büyümesine, salgın dışında nedenlerle de yaralanma ve ölümlere yol açabilir.
Öncelikle medya, sanal medya dili kontrol altına alınması, kişilerin de her kaynaktan değil, güvenilir az sayıda kaynaktan (Sağlık Bakanlığı, vb) açıklamaları günde 1-2 kez bilgilenmesi yararlı olacaktır. Bilinmezlik kaygı yaratır, komplo teorileri, spekülasyonlara yol açar. Uygun kaynaktan, uygun zamanlarda, gereği kadar, düzenli bilgilendirme yapılmalıdır. Bilgi kirliği önlenmeli, iletişim kanalları açık olmalıdır.
Özellikle karantina altındakiler olmak üzere bilgilendirme, belirsizliğin ortadan kaldırılması, gereken psikolojik ve psikiyatrik destek verilmesi hem bireysel hem kitlesel uygunsuz reaksiyonları önleyecektir. Risk değerlendirmesi yapılmalı, yaşlı, kronik hastalığı, bağışıklık sistemi zayıf olan riskli olgular, uygun şekilde bilgilendirilmeli ve yönetilmelidir.
Kaygılı düşünce ve duygulardan kaçmak yerine kabul edin. Araştırmalar gösteriyor ki duygu ve düşüncelerden kaçmak sadece onları daha güçlü ve uzun süreli kılar. Duygu (kaygı, karamsarlık, mutsuzluk, ümitsizlik..), düşünce(dünyanın sonu geldi, öleceğim,..) ve bedeninizdeki yansımalarını(çarpıntı, gerginlik, nefes sıkışması..) fark edin. Bırakın gelsinler, yargılamadan fark edin, tanımlayın ve bırakın gitsin. Bu mindfullness (bilinçli farkındalık) pratiğinin de parçası, psikolojik iyilik hali için gereklidir.
Anlamlı ve eğlenceli aktivitelere yönelin, enerjinizi, düşüncelerinizi olumsuza harcamaktan daha uygun bir yoldur. Medyada karantina günlerinde izlenecek felaket, distopya temalı film maratonu önerilerini izlemek kaygınızı daha da arttıracaktır. Saatlerce hareketsiz bilgisayar oyunu oynamak, aşırı yemek yerine günlük ritüellerinize özen gösterin devam edin. Sağlıklı beslenme, su tüketme, ev içi egzersizler, kendine bakımına devam etmek psikolojik sağlamlığınızı arttıracaktır.
Yine hobi ve verimli zaman aktiviteleri; evin dekorasyonunu değiştirme, yemek yapma, el işi, kanaviçe, şiş örgü yapma, çocuğunuzla önceden vakit bulamadığınız aktiviteleri yapma, aile içi iletişimi pekiştirme(aile içi kitap kulübü, oyunlar..) uzaktaki dost ve akrabalarla telefon, webcam ile iletişiminizi, sosyal desteğinizi sürdürme önemlidir. Diğergamlık o zamana kadar hep ertelediğiniz büyükannenizin bir işini yapma, yardım etme vb de iyi hissettirecektir.
Günlük hayatın koşuşturmasından dikkat edemediğimiz konularla ilgilenme yararlı olacaktır. Nefes, gevşeme ve mindfullness (bilinçli farkındalık) egzersizleri yapılabilir. Nefese, seslere, kokulara, dokunmaya tüm duyulara odaklanmaya, bedeninizin, sınırlarını, her nefesin mucizesini keşfetmeye yönelik egzersizler yapılabilir. Kendiniz, duygu ve düşünce dünyanız, yaşam felsefenizle ile ilgili yeni şeyler keşfedebilirsiniz. Bu süreci kendinizle ilgilenme, planlama, güçlenme, gelişme, değişme sürecine dönüştürebilirsiniz, ‘’Krizi fırsata çevirebilirsiniz’’.
Kaynaklar ve Referanslar:
1- SARS Control and Psychological Effects of Quarantine, Toronto, Canada,2- Beyond resistance: social factors in the general public response to pandemic influenza,3- The Psychological Impact of the SARS Epidemic on Hospital Employees in China,4- Adequacy of public health communications on H7N9 and MERS in Singapore,5- Mental Health in a Time of Pandemic,6- Lifestyle, wellness, anxiety, coronavirus mental wellnesstipsYAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?